YAZARLAR

PSG, Anfield’daki epik gecede tarih yazdı

Şu an Avrupa’da bu kadar yüksek tempoyu aynı derecede yakalayacak başka iki takım yok desek abartmayız. Arne Slot ve Luis Enrique, ne kadar ilkelere bağlı olduklarını gösterdiler. Oyuna hükmetme tutkusu her şeyin önünde geldi. Yarım saat boyunca ne mola verildi, ne temkinli oynandı, ne de topa sahip olup dinlenmeye çalışıldı. Karşılıklı ataklar birbirini kovaladı. Fırsatlar, şutlar peş peşe geldi. 

Henüz mart ayında olmamıza rağmen bu maç, yılın maçıydı. Acaba Şampiyonlar Ligi, son 16 turundaki bu düellodan daha destansı bir karşılaşma çıkarabilir mi? Sayısız atakla, bitap düşünceye kadar, kalecilerin kahramanlığına kadar, penaltı atışlarına kadar, oyuncular artık gece boyunca golü kovalayıp saha boyunca koşmaktan adım atamayacak hâle gelene kadar… 

Paris Saint-Germain, her bölümde üstün geldi. Oyun ve pozisyonlar açısından baktığımızda da. İlk maçta rakibinin Paris’te yalnızca bir defa kaleyi bulduğu ve 1-0 kaybettiği Parc des Princes mücadelesinin ardından bile, PSG toplamda –penaltı atışlarına gidene dek– 14 kez kaleyi tutan şut çekti, Liverpool ise sadece 4’te kaldı. Penaltılarda Darwin ve Jones, Donnarumma’nın ellerinde takıldılar ve bu, Luis Enrique’nin ekibi için hayli adaletli bir zafer oldu. Üstelik bu zafer, çifte rekor anlamına geliyordu: PSG, ilk maçı kaybettikten sonra Anfield’da turu çeviren tarihteki ilk takım olmanın yanı sıra, bir Fransız takımının Liverpool’un evinde elde ettiği ilk galibiyeti de aldı.

“Yönettiğim en iyi maçtı,” dedi Liverpool menajeri Arne Slot. “Yoğunluk, kalite, üretilen pozisyonlar… İnanılmazdı!”

PSG’NİN EZBER BOZAN ORTA SAHASI

Uzun boylu ve atletik orta saha oyuncularının organik bir avantaja sahip olduğu fikri, Vitinha ve Neves gibi ufak tefek isimler sahne aldığında geçerliliğini yitiriyor. PSG’nin orta sahadaki ikilisi, cıva gibi enerjileriyle hem isabetli oynadılar hem de rakiplerini bezdirdiler. Sol tarafta Mendes, Salah’ı tekrar tekrar top yüzü göstermeden kilitledi. Adeta Sintra sokaklarında beraber top oynadığı bir komşusuna davranır gibi… Ortada da Pacho, Quinindé’deki evinin bahçesindeymiş gibi rahat bir güvenle “buradan geçilmez” çizgisi çekti. 

Efsanelerden ve büyülü atmosfer anlatılarından arındırdığınızda, Anfield mart ayında soğuk bir yer olabilir. Demir ve beton bir kutunun içinde, şaşkınlıkla izleyen sessiz bir kalabalık, üzerine de sirke kokan patateslerin doldurduğu nemli bir hava… Dembélé’nin golünden sonra stadyumu saran o tuhaf sessizliği, sadece tribündeki Fransız taraftarların “Allez Paris, allez le PSG!” tezahüratları bozuyordu.

Liverpool maça kendi taraftarlarına saygı sunarcasına saldırgan başladı. Adam adama baskı. Vücutlar birbirine yapışık. Hiç boşluk yok. Pozisyonlar peş peşe geldi. PSG dayanışma ruhuna ve yeni yüzlerinde önemli bir yer tutan mütevazılığa tutundu. Mendes, Salah’ın şutunu diziyle engelledi; Salah yine ceza sahasının önünde Vitinha ile karşı karşıya kaldı ve topu dışarı vurdu; Van Dijk korner kazandırdı, golü bulmak kıl payı kaçtı. 

Konuk ekibin on dakikalık sıkıntılı direnişinin ardından Salah yarım saniye kadar geç kaldı baskıya, Mendes ise topu yerden merkez çizgiye verdi. Dembélé bomboştu çünkü Gravenberch yine her zamanki gibi pozisyon dışındaydı. O da Barcola’ya gönderdi topu. Kanat oyuncusunun atağı kargaşayla sonuçlandı. Alisson geç çıktı, Konaté kötü bir uzaklaştırma yaptı, o kargaşadan faydalanan Dembélé de topu ağlara iterek skoru 1-0’a getirdi ve turu dengeledi.

SEYİRCİLER TEMPODAN DONDU KALDI

Golün ardından maç olağanüstü bir hız ve ritme büründü. Şu an Avrupa’da bu kadar yüksek tempoyu aynı derecede yakalayacak başka iki takım yok desek abartmayız. Arne Slot ve Luis Enrique, ne kadar ilkelere bağlı olduklarını gösterdiler. Oyuna hükmetme tutkusu her şeyin önünde geldi. Yarım saat boyunca ne mola verildi, ne temkinli oynandı, ne de topa sahip olup dinlenmeye çalışıldı. Karşılıklı ataklar birbirini kovaladı. Fırsatlar, şutlar peş peşe geldi. Liverpool, daha çok uzaktan şutlarla ve kornerlerden şans yarattı. PSG ise birkaç ateşleyici atakla karşılık verdi. Kvaratskhelia, Barcola ve Dembélé’yi Alisson’la karşı karşıya bıraktı; kaleci başarılıydı. Gravenberch, Kvaratskhelia’nın füzesini penaltı noktasından savuşturdu. Mac Allister, Dembélé’nin başka bir vuruşunu kesti. 

Bu baş döndürücü temponun içinde o meşhur Anfield tribünleri bir fotoğraf karesi gibi kaldı: Sessiz, hareketsiz figürler… “The Kop”, âdeta bir dekor işlevi gördü. Herkesin sanki dili tutulmuştu, çünkü sahada görülmemiş bir oyun sergileniyordu. Anfield’da çok az misafir takım bu kadar cüretkâr oynamıştır. Hele ki orta sahada Vitinha gibi bir oyuncu varsa… Yanında ise her daim çok sağlam bir ekiple birlikteydi: Fabián, Neves, Kvaratskhelia ve Doué; orta sahada ustalık, dayanışma, kişilik ve zamanlamada olgunluk gösterdi. Liverpool orta sahasında ise Alexis Mac Allister tek tabanca gibiydi; çok da yardım alamadı.

Dakikalar ilerledi. Normal süre bitti. Uzatmalar da tükendi. Liverpool, Mac Allister’ı kaybetti (oyundan alındı) ve böylece ruhunun bir parçasını da yitirdi. Konaté sakatlık sınırındaydı. Van Dijk tek başına direnmeye çalışırken, Vitinha’nın takımı adım adım, kararlılıkla bilinmeyen bir bölgeyi fethediyordu. Liverpool, ilk maçı kazanıp rövanşa geldiği 39 elemenin hiçbirinde Anfield’da turu vermemişti. Parc des Princes’teki 1-0’lık skor, bir tür batıl inanç kalkanı gibiydi. Fransız takımlarının bu stadyumda hep yenilmesi de iyi bilinen bir gelenekti. Tam yedi kez bu sahaya çıkmışlar ve yedi yenilgi almışlardı. İngilizler de bu büyüye güveniyordu ama sonunda herkesin dili tutuldu. Penaltılarda, şimdiye kadar yaptığı her şeyi aynı sağlamlıkla sürdüren PSG, Şampiyonlar Ligi’nin devlerinden biri karşısında kendi efsanesini yazdı.

'BIRAKIN ENERJİ AKSIN!'

“Bu hafta tek bir penaltı bile çalışmadık,” dedi Luis Enrique, maç sonunda oyuncularını seri penaltı vuruşlarına hazırlayıp hazırlamadığı sorulunca. “Katar’daki Dünya Kupası’nda İspanya ile üç uzman penaltıcımız penaltı vuruşu kaçırınca Fas’a elenmiştik. Şimdi ise penaltıları Vitinha, Ramos ve 19 yaşındaki bir çocuk (Doué) attı… Bırakın enerji aksın!”

“Bu maçı şu an detaylı analiz etmek zor, duygular çok taze,” dedi ardından basın toplantısında. “Mutluyum, çünkü ne tür bir takım olduğumuzu gösterdik. Çok karakterli, istediği oyunu her sahada oynamayı bilen bir takım. Liverpool da zaman zaman oyuna hükmetti ama buna rağmen seviyemizi ortaya koyduk. İlk maçta çok tuhaf bir şekilde kaybettiğimiz için buna ihtiyacımız vardı.”


Onur Özgen Kimdir?

1989, İzmir doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okudu. Gazetecilik hayatına 2008 yılında aylık sosyalist bir dergi olan RED Dergisi'nde başladı. Ardından sırasıyla Campaign Türkiye, FourFourTwo Türkiye, GOAL Türkiye ve Mackolik'te içerik editörlüğü ve yazarlık yaptı. Bir dönem BJK TV'de Avrupa futbolu üzerine yorumlarda bulundu. Son olarak ise GOAL Türkiye'de yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. Şu anda Gazete Duvar ve Socrates Dergi'de futbol yazarlığı yapıyor ve Parodi Yayınları'nda çocuklara yönelik olarak kurgusal biyografi türünde spor kitapları yazıyor. Ayvalık'ta yaşıyor.