Prof. Dr. Tarık Şengül: Evsizlik denilen sorunu daha yoğun görebiliriz

"Ankara’da merkezde tutunamayanların gidebileceği çeper daralıyor" diyen Prof. Dr. Tarık Şengül, alt gelir grupları açısından geleceğin sıkıntılı olacağını, Türkiye'de evsizliğin artacağını belirtti.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - Ankara’nın çeşitli bölgelerinde yaptığımız görüşmelerin ortak noktası artan kira ve konut fiyatlarıydı. Bu artışlar beraberinde şehirleşmeye dair bilgilerimizi yeniden ele almayı ve olası sonuçları değerlendirmeyi gerektiriyor. Bu çerçevede ODTÜ Kentsel Politika ve Yerel Yönetimler Anabilim Dalı Başkanı, Kentleşme çalışmaları alanında Ankara özelinde dikkat çeken araştırmalara imza atan Prof. Dr. Tarık Şengül ile bir araya geldik.

şengül
Prof. Dr. Tarık Şengül, evsizliğin yaygınlaştığını ancak henüz kriz biçimine dönüşmediği için yeterince dikkat çekmediğini ifade etti.

 

Yaptığımız görüşmelerde Ankara genelinde ev ve kara fiyatlarını piyasasının belirlediği ifade edildi. Bu noktada özellikle kiracılar sorun yaşıyor. Siz bir kentleşme hocası olarak bu durumu nasıl ele alırsınız? Konut demek piyasa mı demek gerçekten?

Ankara gibi diğer büyük kentlerde de konut ve kira bedellerinin piyasa koşulları tarafından dikte ettirildiği bir durumla karşı karşıyayız. Çünkü piyasaya alternatif olabilecek mekanizmalar çalışmıyor ya da piyasaya boyun eğmiş durumda.

'TOKİ RANTA ORTAK OLMAK ARACI OLARAK KULLANILDI'

Piyasa dışında alternatif bir mekanizma var mı?

Evet. Piyasa dışında iki mekanizma var; devlet müdahalesi ve toplulukların kendi çözümleri! Gecekondu türü çözümler artık gündemde değil. Devlet müdahalesi ise TOKİ demek. Özü itibariyle TOKİ kuruluş aşamasında alt gelir gruplarına konut üretecek diye kurulsa da, öyle olmadı; daha çok kamu toprakları ve dönüşüm alanlarında ranta ortak olmanın bir aracı olarak kullanıldı. O yüzden piyasayı dengeleyecek bir müdahale biçimi ortada yok. Bu nedenle de çok katmanlı biçimde çalışan piyasa güçleri konut fiyatlarını ve dolayısıyla da kiraları belirliyorlar. Geldiğimiz aşamada bu mesele alt gelir grupları açısından daha da büyük bir sorun haline geliyor, çünkü konut maliyetleri son birkaç yıl içinde inanılmaz boyutlarda arttı. Alıcı olarak piyasalara giremeyen alt gelir gruplarının artık hiç şansı yok. Konut kredisi ve benzeri mekanizmalar açısından da benzer bir sorun var. Ekonomik göstergelerin bütün olarak bozulduğu ve faizlerin yükseldiği bir dönemde alt gelir grupları için kavga aç kalmamaya ilişkin; konut edinmek artık tümüyle bir hayal haline geldi. Öte yandan konut fiyatlarının yükseldiği bir ortamda kiracı olarak tutunmak da kolay değil!

Birçok kesim bugün kiraya vermek yerine elindeki konutu boş tutuyor. Tek medet umacağımız yer, orta sınıfın mali sorunları nedeniyle bu stratejiden kısmen vazgeçmesi olabilir ki bu da sorunun büyüklüğü karşısında ihmal edilir bir etki yaratır konut piyasalarında! Dolayısıyla kamusal bir müdahale olmadan ne alt gelir gruplarının konut edinmesi ne de gelirliyle orantılı kira ödediği bir gelecek mümkün değil. Küçük bir not, geçmişte bu tür bir durum gecekonduyu yarattı; önümüzdeki dönemde alt gelir gruplarının kentlerde geliştireceği benzer stratejiler olabilir mi sorusu bence önemli! Gecekondu geri gelmeyecek ama mesela boş konutların işgali vs gibi hiç düşünmediğimiz türden yaratıcı çözümler belirebilir.

'İYİ NİYETE SIĞINARAK KONUT PİYASASI DÜZENLEMEZ'

100.Yıl, Bahçelievler, Ayrancı gibi görece eski binaların yoğun olduğu yerlerde kira fiyatları beklenenden yüksek, bu kentsel dönüşümle de ilişkilendiriliyor. Bu eski binaların yenilenme süreci şehre nasıl etki eder, kira konut fiyatları açısından ve de şehrin çehresi elbette.

100. Yıl, ODTÜ ye yakınlığı nedeniyle ayrıksı bir durumda; ev sahipleri kontrolsüz bir piyasada bu tekelci konumlarını kötüye kullanıyor. Bu şaşırtıcı değil. İyi niyete sığınarak piyasa düzenlenemez. Öğrencilerin bu bölgeye anlaşılabilir nedenlerle yoğun talebi var. Bu talep alternatifler yaratılmadan olduğu sürece yüksek kiralar kaçınılmaz olacak. İlginç olan bu yüksek kiralar nedeniyle öğrenciler biraz daha uzak semtlere razı oluyorlar. Ayrancı bu semtlerden biri.

'KENTSEL DÖŞÜMÜNDE MÜHEAHİTLER GENÇ ORTA SINIFI HEDEFLİYOR'

Ayrancı ve benzeri semtlerin geçtiğimiz dönemde ciddi bir gerileme yaşadığını biliyoruz. Orta sınıfı İncek, Alacaatlı gibi yeni yükselen semtlere yitirdiler. Bu semtlerde daha geleneksel bir orta sınıfın kaldığını biliyoruz. Esasen öğrenciler de kısmen yaşam biçimleri kısmen de bu gerilemenin kiraya yansıması nedeniyle bu ve benzeri semtlere yöneliyorlar. Ancak görünen o ki bu yönelim Ayrancı’da da ev sahiplerine kiraları yükseltme açısından olanak sağlamış! Ayrıca bu semtlerdeki binaların yıpranması Ayrancı'da yaşanan bina bazlı dönüşümün bu artışlardaki rolünü çok büyük bulmuyorum. Tam sayılara sahip değilim, ama konut stokunu köklü biçimde değiştirecek bir dönüşüm henüz ortada yok, önümüzdeki dönemde de var olan ekonomik koşulların kötüleşmesi nedeniyle olacağını sanmıyorum. Ancak bu bölgeler Ankara’da laik kesimin önemli cepleri ve öğrencilerin de yaşam biçimleri nedeniyle tercih ettiği yerler. O nedenle hem öğrenciler hem de genç aileler için (Çayyolu, İncek gibi yerler yaklaşılır olmadığından) Ayrancı, Esat, Emek gibi semtler önemli olmaya devam edecek. Zaten dönüşüme uğrayan yapılarda da müteahhitler, genç yeni orta sınıfı hedefliyor diye düşünüyorum.

'KENTİN DAHA ZAYIF GRUPLARININ KENTİN ÇEPERİNE GİTMESİ KAÇINILMAZ; SORU ÖYLE BİR ÇEPER VAR MI?'

Bütçesine göre ev bulamayanlar daha uzak semtlere taşınmak zorunda kalıyor. Bu şehrin, Ankara'nın kimliği için ne söylüyor sizce?

Gelirlere göre semt ve konut seçme yeni değil. 1970’lerin sonu 80’lerin başında Batıkent benzer bir noktaydı. Yani Ankara’da görece daha alt orta gelir grubunun gittiği bir yerdi. Ancak son dönemde oradaki konut standartlarının yükselmesi, metro gibi ulaşım alternatiflerinin ortaya çıkmasıyla Batıkent orta gelir grubuna hitap eden bir yere dönüştü, fiyatlar da arttı. Bunun dışında bir dış çeperde yer alan yer Eryaman’dı. Eryaman bir dönem daha ucuz olduğu için öğrencilerin ve alt gelirler grubunun gittiği bir yerdi. Gelirle kente erişilebilirlik arasında bir orantı var. Gelir düştükçe daha uzak mesafelerden şehre geliyorsunuz. Bu kaçınılmaz. Örneğin bazı bölgelerle var, Sincan bunlardan biri. Örneğin Dikmen I. Etap’ta hak sahibi olanlar, buradaki evlerini satıp, Sincan’da hem kendileri hem de evlenecek olan çocuklarına ev alıyordu. Dikmen dönüştüğünde özellikle vadi bölgesinde pek çok hak sahibi evlerini satıp Sincan’a gitti. Dolayısıyla kentin daha zayıf gruplarının kentin çeperine gitmesi kaçınılmaz.

'ARTIK ÇEPER DEDİĞİMİZ SİNCAN BATIKENT MAMAK’IN YENİDEN ÜRETİLMESİNDE SORUN VAR'

Çeperleşmenin bir yönü de her kesimin kendi çeperinin olmasıydı. Örneğin Sincan muhafazakârlıkla özdeşleşmiş, Eryaman daha modern orta alt gelir grubunun mekanı olmuştu. Mamak daha karışık bir yapıya sahipti geçmişte. Ancak geldiğimiz noktada çeperleşmenin de tıkanması gibi bir sorunla karşı karşıyayız. Çünkü çeperi üretmekte de maliyeti, arsa üretimi başta olmak üzere daha önce olmayan sınırlılıklar ortaya çıkıyor. Ankara’da merkezde tutunamayanların gidebileceği bir çeper giderek daralıyor. Alt gelir grupları açısından sıkıntılı bir gelecek bekliyor Ankara’yı.

'GECEKONDU MODELİ ÇÖZÜM OLMAKTAKTAN ÇIKTI'

Bu durumda ne olacak o zaman?

Daha önce söylediğimi yineleyeyim piyasalar üç şekilde düzenlenir: biri, piyasalar düzenler. İkincisi devlet müdahalesi. Ne yazık ki devlet müdahalesi artık bir TOKİ formu oldu ve alt gelir gruplarına hitap etmekten uzak farklı bir rant mekanizması olarak çalışmaya başladı. Son olarak toplum bunu kendi çözer. Geçmişte bunu gecekondu ile çözdü. Çeperin tükenişi gibi gecekondu gibi modeller de tükendi. Bu durumda kentin içindeki çaresizlerin farklı mekanizmalar geliştirmesi karşımıza çıkıyor. Birincisi, zaman zaman sınırlı da olsa işgal hareketleri görebiliriz, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi. Kullanılmayan konut ve yapıları işgal edilmesinden söz ediyorum. İkincisi, daha önce öğrencilerin ve gençler arasında yoğun gördüğümüz ev paylaşma daha da yaygın hale gelecektir. Henüz öğrenciyken birlikte eve çıkan insanlar çalışma hayatında da beraber yaşamaya devam ediyor. Kira ve masrafları birlikte sırtlanıyorlar. Böylece şehirden uzaklaşmadan, daha önce yaşadıkları semtte kalarak alternatif üretiyorlar. Bunun kötü bir türevi kuşkusu aile yanında kalmaya devam etme çaresizliği daha da genişleyebilir. Geniş aile modelinin hortlaması anlamına gelen bir durumdan söz ediyorum. Daha kötüsü de var elbette…

'ANKARA’DA KARA DELİKLER VE EVSİZLİK ORANLARINDA ARTIŞ OLUŞABİLİR'

Bu alternatiflerin dışında özellikle Batı’da gördüğümüz evsizler denilen grubun oluşma ihtimali var mı?

Kesinlikle var. Bunun da ortaya çıkış şekil var. Aslında giderek yaygınlaşan bir durum evsizlik ancak bir kriz biçimine dönüşmediği için yeterince dikkat çekmiyor. İstanbul’da Derin Yoksulluk Ağı gibi oluşumlar kentin merkez ve çeperinde görünmez hale gelen ve derin yoksunluk yaşayan bu kesimlere ulaşmaya çalışıyorlar. Ben buna kentin kara delikleri dedim. Bu karadeliklerin bir kısmı kentin dönüşüme konu olan geçiş bölgelerinde, küçük ceplerde ve metruk binalarda mevzileniyor. Oralarda sessizce hayatta kalmanın en ilkel biçimlerini kabul etmeye zorlanıyor. Bundan daha kötüsü kuşkusuz mutlak evsizlik. Sığınacak metruk da olsa yer bulamayanlar, tümüyle yersiz yurtsuz biçimde kent içinde bedensel karadeliklere dönüşüyorlar. İstanbul bunu en fazla gördüğümüz yer ama diğer büyük kentler de arkadan geliyor. Parklar, yol kenarları, geceleri boşalan merkez bölgeleri bu bedenlerin sığındığı saatlik ceplere dönüşüyor. Önümüzdeki dönemde daha yüksek görünürlük kazanacak bir yaşam biçiminden söz ediyoruz. Biz fazla alışkın değiliz, parklarda sokaklarda yaşayan uyuyan insanlar görmeye, İstanbul ve Ankara’da kısmen görüyoruz. Bu durum yaygınlaşabilir, parkların kamusal alanların orta sınıfı rahatsız etme pahasına da olsa belli zamanlarda bu kesimler tarafından zorunlu işgalinden söz ediyorum. Çeper modelinin tersine burada karadeliklerin merkezlerde oluşumu söz konusu olan! Karadelikler dememin bir nedeni ise bu tür bir yaşam biçiminin içine düşeni de çok uzun sürmeyecek bir gelecekte yok etmesidir! Evsizlik, sürdürülebilirliği olan bir yaşam biçimi değil ve ilk hedeflediği yer evsiz bedendir.

Kısaca piyasa karşında konut sorununun çözümü yüzünü topluma ve sorun sahiplerine dönmüş kamusal müdahale gerektiriyor.

Tarık Şengül Kimdir?

ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü öğretim üyesi ve Kentsel Politika Planması Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tarık Şengül, "Hegemonya ve Kent Mekanı: Ankara Örneği" başlıklı tezle, İngiltere'nin Kent Üniversitesi, Kentsel Çalışmalar Birimi'nden doktorasını tamamlamıştır. Akademik yaşamı dışında üstlendiği görevler arasında, Diyarbakır Kenti Nazım Plan çalışmasının koordinatörlüğü (2004-2006) ve TMMOB Şehir Plancıları Odası Genel Başkanlığı (2008-2010) vardır. Şengül’ün Kentsel Çelişki ve Siyaset Kitabı birçok üniversitede kentleşme alanında ders kitabı olarak okutulmaktadır.