Post Sinema: 21. yüzyılda sinemanın rolü nasıl değişti?

'Post Sinema: 21. Yüzyıl Sinemasının Kuramsallaştırılması', NotaBene Yayınevi tarafından yayımlandı. Kitabının editörleri Julia Leyda ve Shane Denson ile konuştuk.

Google Haberlere Abone ol

Pınar Fontini

DUVAR - Geçtiğimiz günlerde NotaBene Yayınevi etiketiyle yayımlanan 'Post Sinema: 21. Yüzyıl Sinemasının Kuramsallaştırılması' kitabı, alana dair önemli bir boşluğu dolduruyor. Sinematik bir medya rejiminden, sinema sonrası medya rejimine geçişin deneyimsel, teknolojik, politik, tarihsel ve ekolojik yönlerini inceleyerek, yeni zemindeki kırılmaların temel sorunlarını tartışan Post Sinema kitabını, editörleri Julia Leyda ve Shane Denson ile konuştuk. 

Kitapta belirttiğiniz üzere “post-sinema, geçmişten bir kopuşu imlemiyor, bizden 'yeni medya' kavramının karşılayamayacağı şekilde, eski ve yeni medya rejimleri arasındaki ilişkiyi (salt bir ayrımdan ziyade) düşünmemizi istiyor.” Siz post ön ekiyle sinemanın ölümünü ya da sinema sonrası bir dönemi değil, sinemanın dijitalle, bilgisayarla buluştuğu bir alanı işaret ediyorsunuz. “Post-sinema” teriminin kapsamını bir kez de bu soruyla tartışmaya açmak isterim.

Julia Leyda: Dijital, elbette ki 'post-sinema'nın önemli bir parçası. Yine de "Superstar: The Karen Carpenter Story" (1987) gibi bir filmi de post-sinemasal olarak niteliyorum çünkü film YouTube gibi video paylaşım sitelerine düşmeden önce, on, on beş yıl boyunca korsan VHS kasetler üzerinden izlendi. 20. yüzyılın sonlarında aşırı derecede yaygınlaşan kablolu TV, uydu ve çoklumedya ev platformu teknolojilerini de post-sinemasal olanın kapsamında değerlendiriyorum çünkü söz konusu teknolojiler seyir mekânını dönüşüme uğrattığı gibi Hito Steyerl'in de isabetli şekilde tanımladığı haliyle “cılız imgelerin” dijital kopyalamadan bile önce yaygınlaşmasını sağladı.

Shane Denson: Size kesinlikle katılıyorum. Post önekinin basit bir şekilde bir önceye ya da sonraya işaret etmesi gerekmez. Dijitali selüloit tabanlı sinemadan açık ara farklı bir şey olarak düşünüyoruz ancak dijital de nihayetinde televizyon, analog video, erken bilgisayar teknolojileri ve diğer pek çok teknolojik gelişmeyle bağlantılı dönüşümler üzerine inşa edilen bir şey. Steve Shaviro’ya göre bu durum 'post-sinema'nın yeni bir olgu olmasından ziyade, elli yılı aşkın bir süredir inşa edilen bu değişikliklerin yirmi birinci yüzyılda nihayet kritik bir kitleye ulaşmasıyla ve içinde yaşadığımız medya rejiminin sinema teorileri tarafından yeterince tanımlandığını iddia etmenin artık mantıklı olmadığının açığa çıkmasıyla ilintilidir – ki bu, sinema merkezli yaklaşımların birdenbire işe yaramaz hale geldiğini söylemek değildir ancak bu yaklaşımların post-sinema dediğimiz daha geniş bir bağlamda yeniden konumlandırılmalarını gerektirir.

'POST SİNEMA YOĞUN BİR DEĞİŞİM İÇİNDE'

Kitabın giriş bölümünü okurken, benim sinemayla tanışıklığımı da post-sinematik olarak adlandırmanın mümkün olduğunu fark ettim. Çocukluğumda birçok filmi sinemalarda değil oturma odasındaki televizyon ekranına bağlı DVD oynatıcısından izlemiştim. Farkında olalım ya da olmayalım, sanırım uzunca bir süredir post-sinematik' bir çağdayız. Belki de terim sadece bu deneyimlere bir anlam yüklememize böylece bunları tartışabilmemize olanak sağladı?

Julia Leyda: Kesinlikle öyle. Post-sinema terimindeki post, sert bir kırılmayı temsil etmiyor, eski ve yeni teknolojilerin ve sosyal pratiklerin aynı anda var olduğu kademeli bir değişim anlamına geliyor. Bu anlamda, Raymond Williams ve Stuart Hall gibi erken dönem medya teorisyenlerinin de gözlemlediği üzere, baskın, yeni yeni ortaya çıkan ve geride kalan kültürel formlar örtüşmüştür.

Shane Denson: Ve biz de bu durumun nereye doğru gittiğini gerçekten bilmiyoruz. Stream hizmetlerinin artışı ve son zamanlarda yaygınlaşmasının (ve bazılarının piyasadan çekilmesinin) kanıtladığı üzere post-sinema yoğun bir değişim içinde. Pandemi, hayatımıza getirdiği yeni hareketli görüntü platformlarıyla ve geçici de olsa (aslında bir süredir çok “geleneksel” olmayan) geleneksel sinema gösterimlerinin yerini alarak işleri gerçekten tepetaklak etti. Bence bu, medyanın her zaman geçiş halinde olduğuna ve post-sinemanın sabit bir durumu değil, tam da hareketli görüntü medya teknolojilerinde ve kültürlerinde de görüldüğü haliyle bir akışı ve geçişi betimlediğine dair isabetli bir hatırlatma oldu.

Steven Shaviro'nun ‘Pinokyo Teorisi’ isimli bloğunda sorduğu bir soruyu burada tekrarlamak istiyorum: “Sinema, Fredric Jameson'ın ‘baskın kültür’ olarak adlandırdığı şey olmadığında, dijital ve bilgisayar tabanlı medya tarafından 'aşıldığında' rolü ve konumu ne olur?” 21. yüzyılda sinemanın konumu nedir?

Shane Denson: Bence bu, sinemayı hangi açıdan ele aldığımıza bağlı – mesela gösterim mekânlarını mı, endüstrileri mi, seyir deneyimlerini mi yoksa görüntülerin kendilerini mi düşünüyoruz? “Sinema” üreten endüstriler aslında yok olmadılar, birçoğu her zamankinden daha güçlü. Ancak küresel multimedya holdingleriyle birleşmeleri bu endüstrileri dönüştürdü, artık veri ve finans sektörleriyle daha yakından bağlantılılar. Gücü elinde tutan finans sektörlerinin görüntülerle çok az ilgisi olmasına karşın deneyimlediğimiz her şeyle yakından ilişkisi var.

Julia Leyda: 2020-21’de pandemi sırasında sinema, nostaljik bir konumu da işgal etmeye başladı. “Filmlerin” estetiği, stream edebilen ana ekranlara daha uygun hale getirildiğinden, toplu sergi mekanlarının aniden kapanması, oturma odamın gösterim seçeneklerinin sınırlamaları konusundaki farkındalığımı artırdı. Son yıllarda zaten daha çok evde seyretmeye meyilli olsam da, şu sıralarda sinemaya gitme deneyimini kaybetmenin üzüntüsünü yaşayan pek çok sinemasever meslektaşım ve arkadaşıma sempati duyuyorum.

'POST-SİNEMANIN TEK VE SABİT BİR ŞEY OLDUĞU İZLENİMİNDEN KAÇINDIK'

Bu kitapta birçok farklı (ve bazen birbiriyle çelişen) yazarı bir araya getirdiniz. Bunun nedeni, 'post-sinema' teriminin kendi içinde çeşitli ve bazen birbiriyle çelişen anlamlar içermesi midir?

Julia Leyda: Kesinlikle. Felsefe, tarih, teknoloji, feminizm, kültürel çalışmalar ve çevresel yaklaşımlar gibi film ve medya çalışmaları alanındaki çeşitli bakış açılarını harmanlayarak kitabı dengelemenin önemli olduğunu hissettik. Özellikle, Racquel Gates ve Michael Gillespie'nin manifestolarında bize hatırlattıkları şeyi tekrarlayacak bir kitap ortaya çıkarmaktan kaçınmaya çalıştık. Kaçındığımız şey beyaz adamların film teorisinde, uygulayıcı ve araştırma nesnesi olarak hala devam eden tarihsel egemenliğiydi.

Shane Denson: Evet, tam anlamıyla tanımladığınız gibi. Yeniden belirtmek isterim ki, kaçınmak istediğimiz yegâne şey, post-sinemanın tek ve sabit bir şey olduğu izlenimiydi. Post-sinema, bir yanda deneyim ve kültür, diğer yanda değişen ortamlar ve altyapılar arasındaki müzakerelerin değişen alanı olarak daima akış halindedir. Güç ve bakış açısı üzerine geliştirilecek sorular ise, bu değişiklikleri açıklamaya yönelik girişimlerin merkezinde yer alır.

Kitabı bugün yeniden yazacak/düzenleyecek olsanız, hangi tartışmaları dahil eder / hariç tutardınız?

Julia Leyda: Bu kesinlikle tartışmamız gereken bir konu! Eklemek istediğim birkaç yeni gelişmeden bahsetmem gerekirse, örneğin eko-medya araştırmalarında çok ilginç çalışmalar yapıldı; ayrıca sinema ve televizyon alanlarında üretim, algılama ve tüketim biçimlerimiz üzerine kafa yoran trans estetik ve duygulanımla ilgili bölümleri de kitaba dahil etmek isterdim. Ve elbette sinema, televizyon ve mobil video üzerine sosyal pratiklerde ani bir değişim yaratan pandemi olgusunu da bu kitapta tartışmak isterdim.

Shane Denson: Katılıyorum. Tabii ki teknolojik ve endüstriyel bağlamlar, pandemiden önceki yıllarda da değişmeye devam ediyordu. Şimdiyse bir-iki yıl içinde dünyanın nasıl görüneceğini kim bilebilir? Daha da önemlisi, siyasi gerçeklerimiz son beş yılda dünya çapında yükselişe geçen faşist ve yarı-faşist hareketler ve George Floyd cinayetinin ardından meydana gelen büyük ayaklanmada da olduğu gibi toplumsal olayların akıllı telefonlara kaydedilmesi ve tüm dünyayla paylaşılması sonucunda değişti.

Son olarak Türkiye'de yaşayan ve kitabınızı ana dilinde okumak için heyecanla bekleyen okuyucularınıza ne söylemek istersiniz?

Julia Leyda/Shane Denson: Kitaba hoş geldiniz, keyfini çıkarın! Kitabı sizlerle paylaşmaktan dolayı çok mutluyuz!