HDP'nin ABD temsilcisi Giran Özcan: ABD için başarının ölçüsü Kürtlerin istikbali değildir

HDP'nin ABD Temsilcisi Giran Özcan ile siyahların isyanı, ABD'nin Kürtlerle ilişkisi ve Orta Doğu politikalarına ilişkin konuştuk. "Siyahlar sokağa çıkmasaydı kölelik son bulmazdı" diyen Özcan, bugün siyah örgütlerin Kürtlerden öğrenecek şeyleri olduğunu söylediğini ve ABD'de Kürtlere ilginin son yıllarda katbekat arttığını aktardı. Özcan, ABD'nin Suriye'ye ilişkin 'denge' politikasını anlayabilmek için uzun soluklu stratejik hedeflerini bilmek gerektiğini dile getirdi ve "ABD bölgeye Kürtler için gelmedi. Dolayısıyla süreç yönetimindeki başarısının ölçüsü Kürtlerin istikbali değildir" dedi.

Google Haberlere Abone ol

Jînda Zekioğlu

DUVAR - 1985 yılında, Dersim’in Mazgirt ilçesinden Londra’ya göç eden ailesi, adı ile müsemma ağırbaşlı olsun diye Giran ismini vermişler ona. Toprağının ve dilinin sesini unutmayan bir çocuk olarak büyürken, olabildiğince eşit olduğunu ama İngiliz olmadığını da fark etmesi zor olmamış. Ailesinin bunda payı büyük, “Kürtlük gerçeğinden hiç kopmadım” diyor ABD HDP Temsilcisi Sosyolog Giran Özcan.

Birçok Kürt gibi hep “ne olmadığı” üzerinden tanımlanmak zorunda kalarak büyüyen, “Giran değil Ahmet’sin” dayatması ile onurundan vazgeçmesi beklenen bir özne olarak görmüş daima kendini.

“Aynı durum 40 milyon kişinin kolektif kimliği için de geçer. Kendimin ve mensubu olduğum halkın ne olmadığı değil de, ne olduğu üzerinden varlığını ifade edebilmesi için emek sahibi olmak bu yaşamı anlamlı kalmanın önemli bir koşulu haline geldi benim için” diyor Özcan.

Giran Özcan

Kendisi ile, Amerika’daki Kürt politikaları üzerine konuşmaya niyetlendik ancak gündem bizi George Floyd’dan ‘Kürtlük Bilinci’ne sürükledi.

Bir sosyologsunuz. Ayrıca The Region adlı haber sitesinde Ortadoğu alanında editörlük yaptınız. Bir Kürt olarak, sizin politikleşme sürecinizde Amerika'nın Kürtlük algısının yeri neydi? Bu anlamda hep karşılaştırılan Siyahlar ile bir analoji kurar mıydınız siz de? 

Bir Kürt olarak bu dünyada hangi halk ezilmiş veya eziliyorsa onlarla mutlaka bir analoji kurmuşumdur. ABD ve Güney Afrika’da siyahlar ile, Birleşik Krallık’da İskoç ve İrlandalılar ile, Sri Lanka’da Tamiller ile ve daha nicesinde. Mevcut küresel düzende sistem dışına itilmiş insanların birbirinden güç alması, ortaklıklar bulması hem anlamlı hem de önemli bir ihtiyaçtır. Nitekim bu toplumlar arasında da ilişkilenmelerin ve ortaklaşmaların gün geçtikçe derinleştiğini görebiliyoruz.

'SİYAHLAR SOKAĞA ÇIKMASA KÖLELİK SON BULMAZDI'

George Floyd'un ırkçı hissiyatla öldürülmesi Minneapolis'te bir direniş başlattı. Siyahlar, arkadaşlarını öldüren bir polis memuru nezdinde 'beyaz adam'ı ve beyaz politikaları işaret etti. 'Siyah bilinci' direnişlerinin 'Beyaz' politikaları değiştirebilme ihtimali nedir sizce?

Siyahların ABD’deki direnişi zaten ‘beyaz' politikaları değiştirmiştir, 300 yıldır da değiştiriyor. Devletler gerçek değişim için halklara çok az araç bırakırlar; bunlardan biri sokağa çıkmaktır. Sokağa çıkmasaydı işçiler ABD’de 8 saatlik iş günü ve sendikalaşma hakkı elde edilemezdi; sokağa çıkmasaydı kadınlar, oy kullanma hakkı elde edilemezdi; sokağa çıkmasaydı siyahlar, kölelik son bulmazdı, okullar ve otobüslerde ırkçı uygulamalar bitmezdi.

Benzer günlerde Mardin Derik'te bir mağarada 40 kişiye ait kafatası ve kemikler bulundu. 90'lı yıllardaki JİTEM kaybetmeleri olduğu düşünülüyor. Ancak benzer bir tepki oluşmadı. Kürtlerin zaten siyasetçileri cezaevinde, sokağa çıkan tutuklanıyor. Ancak enternasyonalistlerden de yükselen büyük bir tepki yok. Bu sessizliğin başkaca sebepleri de var mı sizce?

Kürtlerin tarihi ayaklanmalarla doludur. Bu ayaklanmalar sayesindedir ki, yüzlerce dil ve kültürün yok olup gittiği modernite çağımızda, Kürtler ve Kürtlük kendini sadece var etmekle kalmamış, kendi bölgesindeki en köklü toplumsal sorunlara çözüm arayışları bile geliştirebilmişlerdir. Mesela, Kürtlerin kadın özgürlük mücadelesi bir ekol haline gelmiş, dünyanın birçok yerinde eğitim materyali olarak okutulmaktadır. Enternasyonalistlerin Kürt halkının mücadelesi karşısında sessiz olduklarını düşünmüyorum. Latin Amerika’dan Kuzey Amerika’ya, Avrupa’nın her köşesinden Afganistan ve Hindistan’a kadar Kürt halkının mücadelesine karşı bir hassasiyet ve birikim gelişiyor. Bugün bile ABD’deki siyah aktivist ve örgütler Kürtlerden öğrenecek çok şeyleri olduğunu söylüyorlar.

'ŞİDDETİ SİZDEN ÖĞRENDİK’ GİBİ SLOGANLAR SİSTEMSEL SORUNUN DIŞAVURUMU'

Çeşitli söylemler girdi bu süreçte literatüre. "Nefes alamıyorum" gibi, "Biz şiddeti sizden öğrendik" gibi. Bir sosyolog olarak, bu ifadelerin dile gelmesinin toplumsal etkileri gelecek nesiller adına ne ifade ediyor sizce? 

Söylem çok önemlidir. Hele bir de “Biz şiddeti sizden öğrendik” gibi tarih bilinci ve vurgusu taşıdığında çok etkilidir. Yanlış anlaşılmasın, burada şiddeti övmüyorum, söylemin kendisindeki tarih bilincine dikkat çekiyorum. Yaşadığımız bu zamanda anlık ve hızlı tüketilebilen duygu ve bilgilere ilgi duyulmaktadır. Haberi bir cümlede, öfkeyi bir videoda, eylemi bir paylaşımda gerçekleştiriyoruz. Bu durumda söylemin zaman ve mekandan kopuk olmaması gerektiğini düşünüyorum. “Nefes alamıyorum” sloganı her atıldığında Minneapolis’te George Floyd’un ensesindeki ırkçı polisin dizi hissedilecektir; ”Biz şiddeti sizden öğrendik” gibi sloganlar ise tekil olayların bir tarihi bağlamı olduğunu ve daha büyük sistemsel sorunların dışavurumu olduğunu anlatacaktır bugünün ve gelecek nesillere.

'ABD BÖLGEYE KÜRTLER İÇİN GELMEDİ'

Biraz da Ortadoğu'ya dönelim. Rojava'da direnen bir halk ve o halkı bastırmak için her tür illegalitenin kullanılması söz konusu. ABD ise savaşın ortasına adını yazdırmışken, -belki de Trump'ın karakterinden ötürü- dengesiz politikalar yürüttü. Süreci daha iyi yönetemez miydi?

ABD’nin Rojava ve Suriye’deki sorunları ne kadar dengeli yönettiğini anlatabilmek için ABD’nin uzun soluklu stratejik hedeflerini ya bilmek ya da bir şekilde kestirebilmek gerekir. ABD bölgeye Kürtler için gelmedi. Dolayısıyla süreç yönetimindeki başarısının ölçüsü Kürtlerin istikbali değildir. İkinci Dünya Savaşından sonra küresel hegemonyasını neredeyse resmen ilan eden bir ABD vardı. Günümüzde bu hegemonya çeşitli sahalarda tehdit ediliyor ve Suriye bunlardan birisi. ABD’nin yerküre üstünde birkaç dakika içerisinde askeri olarak vuramayacağı tek bir alan yoktur. Ekonomik olarak yayılımı daha da derinliklidir. Bundan dolayı dünyanın herhangi bir yerinde yaşanabilecek bir alan kaybı ABD hegemonyası açısından bir gerileme olarak değerlendirilecektir. Sorunuza dönersek, Suriye’de bu minvalde bir savaşın verildiğini varsaydığımızda ABD’nin kendi stratejik hedefleri açısından süreci çok iyi yönetemediği sonucuna varılabileceğini düşünüyorum. Uygarlık tarihi boyunca hegemonik güçlerin çıkışı, yayılması ve düşüşü olmuştur; ABD’nin kendi hegemonyasındaki doruk aşamasını geçip geçmediğini çok uzak olmayan bir zaman içerisinde görüleceğini düşünüyorum.

Tarafsızlığını korumasının sebebi Türk ilişkileri ve Kürt politikaları mıdır bir tek?

Yukarda belirttiğim gibi, ABD’nin bir hegemonya derdi var. İkinci Dünya Savaşında küresel hegemonyasını kurumsallaştırdığı zaman Türkiye çok önemli bir kazanımdı ABD için. 70 yıl boyunca bu kazanımı korumak için ABD yönetimlerinin Türkiye’de gözünü yummadığı durum kalmamıştı. “Alan memnun, satan memnun” ilişkisi söz konusuydu. Suriye’de bu ilişki biçiminin çerçevesi geçerliliğini yitirdi. ABD Suriye’den çıkarsa Orta Doğu’yu, çıkmazsa da Türkiye’yi kaybedeceği bir ikilemin içine düştü. Son yılların ABD’nin bu durumu dengeleme çabalarıyla geçtiğini belirtmek çok da yanlış olmayacaktır. Bir taraftan Rojava’daki Kürtlerle başarılı ilişkisini devam ettirebildiğini, diğer taraftan da Türkiye ile ilişkilerin çok da zedelenmediğini göz önünde bulundurursak bu dengeyi şimdiye kadar tutturabildiği söylenebilir.

'ABD’DE YÜZDE 69 ‘KÜRTLERE İHANET ETMEMELİYİZ’ DEDİ'

Kürt meselesi ABD'nin ne kadar gündeminde? Ne kadar ilgilendiriyor Amerikalı demokratları, Rojava'daki halkların istikbali?

Benim ABD’de bulunduğum üç yıllık zamanın içerisinde bile Kürt meselesine ilgi katbekat artmıştır. Başkan Trump’ın 2019’un ekim ayında Suriye’den çekilme kararından sonra Fox News’un yaptırdığı bir ankette halkın yüzde 69’unun “Kürtlere ihanet etmemeliyiz” diyerek Trump’ın kararına karşı olduklarını belirtmişlerdi. Fox News seyircileri ağırlıklı olarak ABD’nin muhafazakar kesiminden olup, Trump’ın tabanını temel olarak oluşturan kesimdir. Kürtler, ABD’nin hem siyasi gündeminde hem de toplumsal gündeminde önemli bir konu başlığı olarak yerini almıştır.

'DEVLET KATINDAKİ ÇELİŞKİYE ÜÇÜNCÜ YOLU SUNMANIN ZAMANI'

HDP bu süreçte, "Savaştınız, kaybettiniz, ateşkes yaptınız" şeklinde yorumladı süreci. Siz de Erdoğan'ın yenildiğini düşünüyor musunuz? Suriye'de kimin eli daha güçlü sizce?

ABD’nin küresel hegemonyasının tehdit edildiği, çeşitli güçlerin iktidar savaşına giriştiği bu süreci bir kaos aralığı olarak tanımlamak gerekir. Bu kaos bölgemizdeki birçok hükümeti, diktatörü ve devleti devirmiş veya dönüştürmüştür. Bu süreçte hem Erdoğan hem de Türkiye Cumhuriyeti bir devlet olarak aynı kadere kurban gitmemek için ciddi gayret içerisinde oldular. Erdoğan liderliğindeki hükümet ise az kalsın devleti bertaraf ediyordu. Şimdi ise karşılıklı çok tedirgin, berabere giden bir denge var. Bu denge bazen AKP-MHP ikileminde, bazen Albayrak-Soylu gerginliğinde bazen de Çakıcı-Peker yüzleşmesinde kendisini hissettirmektedir. Zira, Türkiye Cumhuriyeti devletini yöneten asıl kadro yani derin devlet, tarihi boyunca çok hükümet bertaraf etti. Bu durum, devlet otoritesinin hangi ideolojik kıyafetle halklarımızın karşısına çıkacağı kavgasıdır. Bu kavganın devletin Suriye politikasına yansıması da bir taraftan insanlık düşmanı selefi örgütlerle ortaklaşmasına neden oluyorken, diğer taraftan da Kürt halkının herhangi bir statü elde etmemesi için yüz yıldır süregelen imha politikalarını devam ettirmesine neden oluyor. Türkiye’de bu devlet katındaki çelişkiye halk olarak üçüncü bir yolu sunmamızın zamanı gelmiştir. Ancak bu başarılırsa cumhuriyetin demokratikleşmesinden bahsedilebilir ve içinde bulunduğumuz kısır döngüler aşılabilir.

Türkiye solunun, Amerika'nın bölgede Kürtlere destek olmasına karşın ürettikleri argümanları nasıl değerlendiriyorsunuz? 'Emperyalistlerle ortak hareket etme, emperyalistin desteği ile kurulacak devletin varlığını sorgulama’ halini demokratik buluyor musunuz? 

Türkiye’deki en büyük sol blok HDP’dir. Şahsen argümanlarımızı güçlü buluyorum. Ezilen bir halk olmasına rağmen, Kürt siyasetinde “Türk halkının hassasiyetleri” diye bir kavram bulunmaktadır. Bunun anlamı şudur: beraber yaşadığı halkın - saygı ve empatinin bir gereği olarak - hassasiyetleri önemsenerek söylem ve politikaların üretilmesi. Maalesef, Kürt halkının hassasiyetleri Türkiye’nin ana akım siyasetinde kavram olarak yerini almış değil. Kürt halkının varlığı-kimliği-statüsü halen tartışma konusu yapılıyorsa o zaman bu konuda yorum yapacak her insanın, sağda ve solda, bu noktadan başlaması gerektiğini düşünüyorum. Sizin belirttiğiniz çerçevedeki sorgulamaları demokratik bulmakla birlikte, bu aşamada yargılayabilme pozisyonu varlığı tartışılmayan halkların imtiyazı olarak değerlendirmekten de kendimi alıkoyamıyorum.

HDP Amerika'nın nasıl bir gündemi var? Amerika'da yaşayan HDP'liler için HDP neyin temsilcisi, neyin güvencesi?

HDP’nin ABD’deki gündemi yukarda da belirttiğim üçüncü yolun diplomasisini yürütmektir. Türkiye’de HDP nasıl ki anti-demokratik, otoriter ve talancı kliklerin çelişkilerinin ortasında halkların ortak ve eşit yaşam arzusunu temsil ediyorsa, ABD’deki çalışmalarımız da bu vizyonumuzu en geniş kitlelere ulaştırma amacı doğrultusunda örgütlenmektedir. HDP ABD Temsilciliği bu anlamda sadece ABD’deki HDP’liler için değil, dünyadaki tüm HDP’liler için bu görevi yerine getirmeye çalışmaktadır.