Gazete Duvar yazarları değerlendirdi: 'DEVA' olur mu?

DEVA Partisi ve Ali Babacan siyasette yeni bir umut olabilecek mi? Parti programı ve tüzüğüne ilişkin ilk değerlendirmeler neler? Ekonomiden Kürt sorununa farklı alanlarda neler yapabilir? Gazete Duvar yazarları değerlendirdi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Ali Babacan'ın liderliğinde bugün kurulan Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) program ve tüzüğünü de kamuoyu ile paylaştı. Babacan'ın yaptığı konuşmada siyasette parlamenter sisteme ekonomide 2008 öncesi uygulamalara dönüşe vurgu yapıldı. Babacan'ın açıklamalarını ve DEVA'nın siyasetteki şansının Gazete Duvar yazarları Nergis Demirkaya, Özlem Akarsu Çelik, Berrin Sönmez Hakkı Özdal, Bahadır Özgür ve Kemal Can değerlendirdi.

'Gül'ün yokluğu dikkat çekici'

Nergis Demirkaya: Kurucular kurulunda genç ve kadın vurgusu yapılmıştı. Salonda da hem kadın hem de genç ağırlığı dikkat çekiciydi. Salonda ne bayrak ne flama vardı. Babacan'ın konuşması sonrası çıkarken atılan "Lider Babacan" sloganı dışında da slogan atılmadı. Birçok genç bu tabloyu "yeni nesil siyaset", Babacan'a ilgiyi de "geleneksel siyasete veda ile tecrübenin birleşmesi" olarak değerlendirdi. Salonda en çok konuşulan konulardan biri Abdullah Gül'ün parti üzerindeki etkisinin ne olacağıydı. Kurucular kurulunda Gül'e çok yakın isimler yer almazken tanıtım töreninde Beşir Atalay için ayrılan sandalye de boş kaldı. Bir parti kurucusu "Birleşme de ayrışma da yok" diyerek bunun doğal bir seyir olduğunu söylerken toplantıda Gül'den bir mesaj okunmaması da dikkat çekti. Babacan yaklaşık 1 saat 20 dakika süren konuşmasında her alanda partinin görüşlerini açıkladı, bunların içinde iki kez 'Atatürk' sözü geçtiğinde salondan gelen yoğun alkış dikkat çekiciydi.

AK Parti'yi direkt hedef alan bir cümlesi yoktu Babacan'ın, sadece "Zamanında bize yaptırılmadı" gibi küçük dokunmalarda bulundu. Bu tutum da daha önce yapılan "pozitif dil kullanacağız" açıklaması ile uyumluydu. Babacan'ın yeni partiyi açıkladığı saatlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yeni diye ortaya sürülen her sözde oluşum AK Parti'ye olan ihtiyacı teyit ediyor" diye konuşuyordu. Bu sözlere Babacan ekibinden kısa ve net yanıtlar geldi: "Kararı millet verecek..."

'19 yıl sonra aynı adreste...' 

Özlem Akarsu Çelik: DEVA, bundan tam 19 yıl önce AK Parti’nin kurucularıyla ilk kez kameraların karşısına çıktığı adreste, Bilkent Otel’de yaptı tanıtım toplantısını. Ankaralı gazeteciler için enteresan bir dejavu anıydı. DEVA, kurucular kurulunda, Genel Başkan Ali Babacan başta olmak üzere Sadullah Ergin, Nihat Ergün, Selma Aliye Kavaf gibi AK Parti iktidarlarında bakanlık yapmış siyasetçilerin ve AK Parti’nin kuruluşunda yer almış isimlerin bulunması sebebiyle ilk zamanlar AK Parti ile kıyaslanacak.

DEVA’nın kendisini, eleştirdiği iktidar partisinden nerelerde ayrıştırdığının izleri arandığında, bunun işaretleri, partinin programının ilk bölümünde ve Babacan’ın ilk cümlelerinde görülüyordu. AK Parti’nin programında “Partimiz, dini insanlığın en önemli kurumlarından biri…olarak görür” ifadesi yer alırken DEVA, programında, “Demokrasi ve Atılım Partisi olarak, etnik, dini, mezhebi ve kültürel çeşitliliğimizi dikkate alarak toplumdaki tüm farklılıkları kapsayacak ve kuşatacak bir vatandaşlık anlayışını savunuyoruz” diyordu. Babacan, İslami terminoloji yerine seküler ve liberal bir dili tercih etti. Mustafa Kemal Atatürk vurgusu da dikkat çekiciydi. Tek başına bunlar bile partinin hedef kitlesine ve hangi ittifakın içinde yer alacağına dair ipuçlarını veriyordu.

DEVA’nın kurucularıyla sohbetimizde biri, “Parti programınıza en özgürlükçü iddiaları koyabilirsiniz. Mesele bunları uygulamakta. Biz uygulamak için denetim mekanizması da oluşturduk” dedi. Bir başkası ise tek insan yönetimine partide izin vermeyeceklerinin altını çizmek için genel başkanlık görevinin en fazla 10 yılla sınırlandırılması örneğini verdi. Çok sayıda gencin ilgi gösterdiği toplantı sürerken Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın AK Parti'nin il başkanlarına hitap ettiği toplantıda isim vermeden yeni oluşumları eleştirmesi, iktidar cephesindeki rahatsızlığı gözler önüne seriyordu.

'Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı kağıt üzerinde kalmaya mahkum bir niyet beyanı'

Berrin Sönmez: DEVA Partisi'ni anlamaya çalışırken program ve tüzüğünde iki kavramın izini sürdüm. Eşitlik ve toplumsal cinsiyet eşitliği… Programda on iki yerde rastlanan eşitlik kavramı daha çok özgürlük, eşitlik ve adalet kavramları olarak bir paket halinde ele alınmış. Eşit vatandaşlık ilkesiyse bir yerde ve Kürt meselesini çözecek sihirli sözcük gibi kullanıldığını düşündürür nitelikte. Ancak şimdi ilk değerlendirmelerimde sadece kadın eşitlik ve özgürlük mücadelesi açısından izlemek istiyorum. Ve ilk bakışta eşitlik kavramının ezber kalıp şeklinde yazıldığı, fikri oluştu bende. Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramıysa 4 yerde geçiyor. Bunların üçü kadın başlığı altında ve bir tanesi de müfredat bölümünde yer almış.

Kurucularının çoğunluğu muhafazakar camiaya mensup bir partide “toplumsal cinsiyet eşitliği temel ilkemizdir” ifadesinin programda yer alışını kıymetli buluyorum. İlkesel duruş açısından gözardı edilmemesi gerekir, bu niyet beyanının. Niyet beyanı diyorum çünkü programda temel ilke olarak belirtilmesine rağmen toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesi, parti teşkilatının şekillendirilmesi aşamasında geçerli değil. Tüzükte hiç kullanılmadığı gibi bir de eşitlik yerine kota sınırlaması getirilmiş halde. Bilindiği gibi teorik olarak en alt sınır, olmazsa olmaz anlamına yazılsa bile kota, erkek egemen siyasetin pratiklerine tavan olarak yansımakta, kadın temsiliyeti, kota oranıyla sınırlandırılmaktadır. Üye kabulünden başlayıp delege seçimine ve teşkilatların oluşturulmasına dair tüzük metninde yer almayışı, parti programındaki ilkenin niyet beyanı olarak kabulüne yol açıyor benim açımdan. Nitekim kadın başlığı altında üç yerde geçmesine rağmen programda bir de sadece müfredatta yer alışı, ilkenin ötelenmesini işaret ediyor. Kendilerini yapmakla, uygulamakla, bu eşitliği yaşamak ve topluma yaşatmakla sorumlu kılmayıp geleceğe havale ettiklerini düşündürüyor. Yargıda, kamu kurumları ve işe alımlar, terfiler filan programda kesinlikle toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesine dayalı değil. Parti programı ve tüzüğüne göre ne parti teşkilatında ne kamu teşkilatında kendine yer bulmuş bu temel ilke. Öyleyse temel ilke oluşu sadece kağıt üzerinde kalmaya mahkum bir niyet beyanı demek yanlış olmaz. İzleme yapılacağı, hayata geçirilmeye çalışılacağı söyleniyor zaten programda.

AKP iktidarınca 11. Kalkınma Planından bile çıkarılmışken ve toplumsal cinsiyet eşitliği kavramına yönelik çok ağır karalama kampanyası sürmekteyken muhafazakar camiadan bir partinin bu kadarını bile yazabilmesi hayli önemli, evet. Hatta niyet beyanı demek sert bir eleştiri olarak da kabul edilebilir. Ancak yeni kurulan bir siyasi parti kaçınılmaz olarak ülke siyasetinde anlamlı bir fark yaratma potansiyeliyle değerlendirilmek durumunda. Eşitlik ezbere tekrar edilmiş gibi durur ve toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesi içselleştirilmeden geleceğe havale edilmiş görünürken özel bir partiyle karşı karşıya olduğumuzu söylemek de mümkün değil. Kanaatimce DEVA Partisi ancak ülke muhalefetiyle ilişkileri ölçüsünde Türkiye siyasetine bir katkı sunabilir.

'Öngörülen pozisyona talip oldular'

Hakkı Özdal: Ali Babacan'ın liderliğinde uzun süredir beklenen partinin programı ve ilk söylemleri, Türkiye’de sadece halk için değil, egemen sınıflar için de giderek zorunluluk haline gelen bir restorasyon ihtiyacının çerçevesi içinde davranacaklarını gösteriyor. Şubat ayında eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Karar gazetesine verdiği mülakattan daha temkinli bir dille de olsa, parlamenter sisteme dönüş, 'normalleşme', hukuk alanının reforme edilmesi gibi, restorasyon etrafında bir araya gelmekte olan muhalefet güçlerinin ortak zeminini paylaşıyorlar. Kürt sorununun demokratik çözümü, kadına yönelik şiddet, Suriyeli göçmenler gibi, güncel ve büyük sorunlar üreten konularda iktidarın söylem alanı dışında davranma gayreti dikkat çekiyor. Babacan'ın kişisel geçmişi ve ilişkilerine referansla, ekonomi ve AB üyelik perspektifi (uluslararası sermaye ile ilişkiler) konusunda daha iddialı bir rol oynadıkları söylenebilir. AKP/Erdoğan sonrası dönemin, çerçevesi ve aktörleri giderek belirginleşen restorasyon sürecindeki rol paylaşımında, kendileri için önceden öngörebildiğimiz pozisyona artık alenen talip olmuş bulunuyorlar.

'Sorun zarfta değil mazrufta'

Bahadır Özgür: Babacan'ın ekonomi programına ilk elden kabaca bakıldığında, iki temel açıdan değerlendirmek mümkün. İlki, AKP'nin Derviş programıyla devraldığı ve büyük kısmını 2008'lere kadar uyguladığı, ama sonrasında sermaye çevreleri ve finans kesimi tarafından terk edildiği söylenen para politikaları ve mali disiplin. Babacan'ın burada söylediği çok da yeni bir şey yok. Zaten AKP'den ayrılmasının nedenini de 2002-2007 arasında uygulanan ekonomi politikalarının terk edilmesi olarak dile getirmişti. Burada sorun Türkiye ekonomisindeki sorunların nedeni bu politikaların terk edilmesi mi yoksa bizatihi tam da bu politikaların kendisi mi sorusuna verilen yanıtta saklıdır. Daha sonra uzun değerlendirme yapılacaktır ama tam da 2002 sonrası uygulanan program ekonomiyi daha kırılgan hale getirmedi mi?

İkinci kısım ise 2010 sonrası iktidara yönelik eleştirilerin yoğunlaştığı imar rantları, kamu ihaleleri, Kamu Özel İşbirliği Projeleri konularıdır. Burada 'şeffaflık', 'rant yaklaşımının terk edilmesi', 'ihalelerin kamuya açık yapılması' gibi vaatler dikkat çekiyor. Ve mevcut uygulamaların yolsuzluk ve usulsüzlük ürettiği belirtiliyor. Oysa sorun sadece ihalelerin nasıl yapıldığı ya da kime verildiğiyle sınırlı değil. Dünyanın pek çok yerinde bu ihale düzeni ve büyük altyapı projeleri, hukuken yolsuzluk, kayırmacılık sayılan sonuçlar üretmese dahi, kamu kaynağının sermaye gruplarına transfer yöntemi olduğu için yıkıcı sonuçlar üretiyor. Dolayısıyla bütünüyle bu ihale düzeninden kökten vazgeçilmesi lazım. İhale imar vb. konulardaki 'yeni' görünen söylemi ben biraz popülist buldum. Zira esas sorun zarfta değil mazrufta.

'Yumuşak geçiş kapısı açmanın ne kadar destekçi toplayacağını kestirmek zor'

Kemal Can: Aylardır beklenen ve şimdiye kadar “Babacan’ın Partisi” olarak kodlanan Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA Partisi) ciddi bir gecikmenin sonrasında kuruldu. Sadece bu gecikme bile hem takipçisi hem seyircisi olmaya hevesli olanların heyecanını epey söndürmüştü. Defalarca kuruluş tarihi ertelenen, bu süre zarfından yapılan açıklamalarla da pek gündem oluşturamayan bir hareket görüntüsü oluşmuştu. Önceki gün açıklanan kurucular kurulundaki yenilik ve çeşitlilikler de -ihtiyatlı bir takdir alsa da- yüksek bir heyecan üretmeye çok uygun görünmüyor. Açıklanan parti programına bakılınca da, bir “çıkış şaşırtıcılığı” veya sarsıcı bir iddianın peşinde olunmadığı görülüyor. Bütün bunlar birlikte değerlendirince, hem kurulma yavaşlığı hem kadro iddiasızlığı hem programın dengesi bakımından, “ihtiyatlı sakinlik” tavrının çıkışa damgasını fazla vurduğu söylenebilir. Kurucu Genel Başkan Ali Babacan başta olmak üzere şimdiye kadar bu hareket çevresinden konuşanların beklediği gibi, bunun yüksek tansiyondan, korku siyasetinden yorulmuşlar için parlak bir alternatif olmaya yetip yetmeyeceğini zaman gösterecek. Rüzgar gibi girmek değil, sert rüzgarı kesmek iddiasının bulacağı karşılığı görmek için bir süre gerekecek. Gerileyen iktidarın rahatsız seçmenine yumuşak geçiş kapısı açmanın ne kadar destekçi toplayacağını da şimdiden kestirmek zor. Bu partinin başlangıç havasına toplayacağı destekten çok, iktidar blokunda yaratacağı dil çözülmesi açısından bakmak daha anlamlı gibi duruyor.

Lideri, kadrosu ve programı açısından yüksek bir çıkış vaat etmeyen, tam tersine biraz sıkıcı bir ihtiyatlılıkla ilerlemeyi seçen ve sakin durarak siyasi bir alternatif olma iddiasını ortaya koyanları, şimdilik bu iddiaları çerçevesinde değerlendirmek daha isabetli olur. Zaten gümbür gümbür geliyoruz demeyenlere dönük olarak “sönük çıkış” eleştirisi elbette yapılabilir ama sadece buraya bakarak anlaşılacakların bir sınırı var. DEVA Partisi’nin çıkış havası, oluşturabileceği siyasi etkiyi kestirmek açısından her şeyi göstermiyor olabilir. Parti programına ve programa giren vaatlere bakıldığında da, kısa vadeli siyasi pozisyonun -partinin adıyla da uyumlu- “revizyon” öncelikli olacağı anlaşılıyor. Parlamenter sisteme iyileştirilmiş bir dönüş, aralarında anadilin de bulunduğu hakların teslim edilmesi –ki Gelecek Partisi’nden bir adım ileride-, göç ve Suriyeliler meselesinin özel bir başlık olarak ele alınması gibi noktalar, bu yaklaşımın izlerini taşıyor. Özellikle Ali Babacan’ın şahsında partinin en iddialı yönü olarak kurgulanan ekonomi meselesinde de, yapısal ve yaklaşım yenilikleri yanında, daha çok kısa vadeli ve hızlı revizyon önerileri dikkat çekiyor. Bir parantez olarak, Babacan’ın konuşmasında yüzde 35 kadın kotasına değinirken, “bildiğiniz partilerde daha fazlası yok” sözüne dikkat çekmem gerekir: HDP’deki yüzde 50 kotasını düşününce, HDP’nin DEVA için “bilinen parti” olmadığını mı anlamamız gerekiyor? (HABER MERKEZİ)