Ekrem İmamoğlu, Ahmet Türk ve Selçuk Mızraklı ile görüştü

Ekrem İmamoğlu, Diyarbakır ziyareti sırasında Ahmet Türk ve Selçuk Mızraklı ile görüştü. İmamoğlu, "İstanbul’daki 16 milyon insandan size selam getirdim. Umut ederim bu hukuksuzluğa son verirler" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DİYARBAKIR - Diyarbakır'da temaslarda bulunan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Kayapınar Belediyesi'ni ziyareti sırasında görevlerinden alınarak yerlerine kayyım atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Selçuk Mızraklı ve Mardin Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Ahmet Türk'le görüştü.

Ziyaret sırasında İmamoğlu'nu Kayapınar Belediyesi Eşbaşkanı Keziban Yılmaz ve Ahmet Türk'le birlikte karşılayan Mızraklı, "İmamoğlu’nu Diyarbakır’da görmekten duyduğu memnuniyeti" dile getirdi. Birlikte demokrasi mücadelesi vermek gerektiğini söyleyen Mızraklı, “Toplumun kutuplaşmayı değil buluşmayı güçlendirdiği yarınlar için beraber yürüyeceğiz. Buraya gelişiniz bizim için bir değerdir” dedi.

İmamoğlu, Ahmet Türk ve Selçuk Mızraklı yaptıkları ortak açıklamada şu ifadeleri kullandı:

Selçuk Mızraklı: 23 Haziran öncesinde İstanbul'da gerçekten demokrasiye, demokrasinin yürümesine taş konuldu. Hazin bir süreçti. Kısa bir kayyım dönemi gerçekleşti. 19 Ağustos'ta, 17 Ağustos depreminden sonra adeta siyasette bir deprem yaşandı. Demokrasiye bir deprem yaşatıldı. Bunların yaşanmayacağı, demokrasinin hukukun güçlendirildiği, toplumun kutuplaşmayı değil buluşmayı güçlendirdiği yarınlar için, bu ülkede herkesin daha umutlu olacağı yarınlar için beraber yürüyeceğiz. Buraya gelişiniz bizim için umuttur, güçtür. Teşekkür ederiz.

Ekrem İmamoğlu: Çok teşekkür ederiz. Eşimle beraber burada olmaktan keyif aldığımızı belirtmek isterim. Tabi buraya daha keyifli gelmek isterdik. Sizi Büyükşehir Belediyesi’nde ziyaret etmek isterdik ama nasip olmadı. İnşallah bir dahaki sefere. Tabii zorluklarımız var, ülkemiz hep birlikte bu zorlukları aşacak. Aslında her zorluk bize başka bir fırsat da doğurabilir. Bunu yaşadık. Biz 31 Mart-23 Haziran'daki süreçte bize yaşatılan ya da bu ülkeye, demokrasiye yaşatılan o bir nevi darbe Türkiye’ye başka bir fırsat kapısı açtı. Hep beraberiz. Birleşme, buluşma ve barışma birbirini hissetme, tek vücut olma, bir talep doğrultusunda. Ahmet Bey tam bir tecrübe abidesi. Çok zorluk yaşamış bir başkanımız ve kıymetli bir siyaset adamı ve dolayısıyla her zorluğun bir fırsat önümüze koyabileceğini düşünüyorum. Şuradaki atmosferi de bir kaynaşma olarak görüyorum. Bir siyasi kaynaşma değil. İstanbul'daki seçim de bir siyasi seçim olmaktan çıkmıştı zaten.

Bizim bu kaynaşmayı vicdanda bir buluşmaya, hak hukuk adalet arayışında bir buluşmaya dönüştürmemiz lazım. Biz cumhuriyete çok inanıyoruz, demokrasiye çok inanıyoruz, hukukun üstünlüğüne çok inanıyoruz. Tabii bunların oluşması için milletin iradesine çok inanıyoruz. Tümüyle bu kavramların varlığını pekiştirmek, kuvvetlendirmek ve var etmek adına da yoğun bir mücadeleyi bir arada vermeliyiz. Gerçekten manevi anlarımız oluyor, hep bir arada yaşadığımız anlarımız oluyor. Bazen inancımıza göre, bazen bir mahalledeki birlik beraberliğimize göre, bazen milli bayramlarımızla her anımızı bir arada yaşıyoruz. Hepimizin diyebilmeyi başarmalıyız.

'BİR DEVLET ALDATILIR MI?'

Dün İstanbul’da 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda sloganımız "hepimizin zaferi" idi. 1922'de ulusal kurtuluş savaşı verdiğimiz bir sürecin sonrasında, bugün 2019 yılında, 21. yy'da başka bir yorumla bunu karşılıyorum. Diyorum ki bugün o zafer bize başka bir zaferi işaret ediyor. Nedir o? Hukukun üstünlüğünü, barışı sağlamak, huzuru tesis etmek, ileriye aydınlık bakabilmek, akıldan, bilimden yana insanlar yetiştirebilmek. Yani biz birilerinin “aldatıldık” dediği günleri yakın tarihte yaşadık. Nasıl aldatıldık, kim aldattı bizi? Bir devlet, bir toplum bu kadar kolay aldatılabilir mi? Aldatılmaz, aldatılmamalı. Nasıl aldatılmaz? Siz eğer demokrasiyi güçlendirirseniz, hukukun üstünlüğünü, birilerinin değil de devletin varlığı çemberinde güçlendirir, onun da milli irade ile etrafını güçlendirirseniz orada aldatma olmaz, aldanmak olmaz.

Bu bakımdan bu süreci bir fırsata dönüştürmeliyiz. Ben bir genç kardeşimin Batman’daki düğününü planlamıştım. Günler öncesinden düğüne giderken sizi ziyareti de yanına eklemiştim. Başkanım biliyor, il başkanımla hep konuştuk bunu. Böyle bir ziyaret gerçekleştirdik, sizi ziyaret etmeyi düşünürken başka bir vesile ile Ahmet Başkanımız ile tanışma fırsatımız oldu. Kendisini yıllardır tanıyoruz. Değerli, hanımefendi başkanımızı ziyaret etmiş olduk ve bu başka bir fırsata dönüştü.

Bu sesimiz gelip, Diyarbakır'da, Diyarbakırlılara duyurduğumuz bir ses değildir. Biz demokrasi sesini İstanbul’a, Karadeniz’e, Rize’ye duyuyoruz. Çankırı’ya, Yozgat’a, Mersin’e, Adana’ya duyuruyoruz. Çünkü 82 milyon insanın yaşadığı coğrafyada biz demokrasiyi var etmeliyiz. Ben ülkemin bu güzel yurdumun her insanını çok seviyorum. Bu yurda baktığımda 82 milyon vatansever olarak görüyorum. Herkesle böyle kucaklaşıyorum. Ben biliyorum ki herkes de beni öyle kucaklıyor. Neresine gittiysem görevim döneminde, muazzam etkilendim.

.

Ben ilk defa geldim Diyarbakır'a 2 yıl kadar önce, çok etkilendim. Onur duydum, keyif aldım, ne kadar geç gelmişim. Eşime iki yıldır anlatıyorum, mutlaka gidelim diyorum. Siyaset öyle hızlı ilerliyor ki, fırsat bulamıyoruz gezmeye dolaşmaya. İki gün görmeye gittik, tatile bile takanlar var. Zor bir süreç ama çok etkilendim. Kadim bir kent. Medeniyetler şehri. Biz bu şehri dünyaya hep birlikte anlatmalıyız. Bütün Türkiye’yi, Diyarbakır’da misafir etsek ben doymam. O kadar gelse insanlar, birbiriyle haşır neşir olsa; zaten biz bir aradayız milletçe. Mardin’e haksızlık etmeyeceğim.

Mardin rüyam vardı. Mardin rüyamı beraber yaparız dedik. Baktı ki eşim, ben ona vakit ayıramayacağım, kendisi geldi. Sonbahardı, eşim benden önce Mardin’i gezdi. Kesinlikle her yeri güzel, ben her yerinden etkileniyorum. Kars’a gittim, anlata anlata bitiremiyorum. Yurdun her yeri bir fırsat. İnsanı da çok değerli. Biz barıştığımız, uzlaştığımız, kardeşçe, hemşehri olarak, vatansever ve yurttaş olarak bu ülkenin her metrekaresinde, dünya çapında çok güzel işler başaracağımızı öngörüyorum.

Biz asla aldatılmamalıyız, biz iyi gözle ve evrensel değerlerle birbirimize bakıyoruz. Ama evrensel değerleri içinde hissetmeyen insanlar, bir kişi, bir grup, böyle bir siyasi yapılanmanın, araçtan öte amaca çevirenlerin yaptığı hatalar ülkeyi uçurumlara taşıdı. Biz bu yollara girmeyiz. O bakımdan burada olmamızın tek sebebi size güç olmak ama daha ötesinde biz kendimizi aynı yerde görüyoruz.

Bana soruyorlar, "yarın sizin belediyeye de...". Ben kendi adıma hiç kaygı duymam, sizlerin de kendi adınıza zerre kadar kaygı duyduğunuzu sanmıyorum. Duyduğumuz kaygı, ülkenin demokrasisine verilen zarar. Bu zarar ülkenin demokrasine verildiği zaman başka sorunlarımızı çözemeyiz. Demokrasi güçlense, bu ülkenin belediye başkanları görevlerimizi iyi yapmak için yarışsak inanın ki ülkenin bütün sorunları çözeriz. Çok yakın bir zaman diliminde, ben buna inanıyorum.

O bakımdan İstanbul’daki 16 milyon insandan size selam getirdim. Güzel şehrimizden, bu ülkenin her yerinden, her etnik kökeninden insanın birleşip buluştuğu İstanbul’dan selam getirdim. Umut ediyorum bu hukuksuzluğa son verirler, bu sıkıntılı günleri aşarız. Bir an önce bu yanlıştan dönerler. Çünkü bu sürecin ne kendilerine, ne iktidarlarına, ne de bu ülkeye zerre kadar faydası yok, milletimize yok. Diliyor ve umut ediyorum bu yanlıştan bir an önce dönsünler. Size yapılan haksızlık, ülkenin demokrasisine yapılmıştır. Kabul ettiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Son söz büyüğündür.

Ahmet Türk: Sayın Başkan, değerli eşiniz hanımefendi, değerli milletvekili arkadaşlarımız, sizleri burada görmekten büyük bir mutluluk duyduğumuzu ifade etmek isterim. Aslında Türkiye’nin gittiği yolu hepimiz biliyoruz, tahmin ediyoruz. Demokratik değerler etrafında buluşmanın zamanıdır. Gerçekten eğer biz gelecek ile ilgili, demokrasi ile ilgili, insan haklarıyla ilgili, hukukla ilgili değerler etrafında buluşamazsak maalesef çok vahim bir noktaya gelebiliriz.

Sayın Kılıçdaroğlu da ifade etmişti, “freni patlamış bir araba” demişti. İşte bunu durdurmak için, hep birlikte bunun önünde bir set oluşturmamız lazım. Yıllardan beri demokrasi mücadelesi veriyoruz. Ortak değerler etrafında buluşmayı gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Gerçekten şunu açık bir dil ile ifade ettik ki bu böyledir; Kürt halkı Türk halkıyla iradesini birleştirmiş, bütünleşmiştir. Birlikte yaşama kararı vermiştir. Ama birileri demokrasinin bütün olanaklarını ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalar içinde. Aslında bu sadece Türkiye'de böyle değil. Irkçı, milliyetçiler toplum içinde düşmanlar yaratarak, toplumu bölerek, birilerini hain, birilerini terörist ilan ederek kendi iktidarlarını sürdürmeye çalışırlar. Geçmişte dünyanın birçok yerinde böyle olmuştur. Irkçı ve milliyetçi kesimleri etrafında tutabilmek ve o gücünü koruyabilmek için düşman yaratarak iktidarını sürdürmeye çalışmıştır. Bugün Türkiye’de de gördüğümüz tablo bu maalesef. Ancak tabii ki bir taraftan demokratik dayanışmayı esas alan yaklaşımlara karşı da hemen bir set koymaya çalışıyorlar.

'ADALET YÜRÜYÜŞÜNDE SADECE KARŞILADIK'

Örnek vermek gerekirse biz Adalet Yürüyüşü'nde yürümedik, sadece karşıladık hayırlı olsun dedik. Ama her gün bölücülerle ele ele kol kola diye halkı buraya çekmeye çalıştılar. Şimdi bunu yapacaklar zaten Kürtlerle, demokrasi güçleriyle diyalog kurmak, Türkiyedeki siyasetçiler açısından gerçekten kullanılmaya müsait bir söylem. Biraz önce de söylediğim gibi biz burada birlikte yaşamayı esas alan bir mantıkla hareket ediyoruz. Yürütülen bu siyasete karşı bunu aşacak bir yaklaşımı gösteremezsek ileriye istediğimiz projeyi, hak hukuk adaleti tesis edemeyiz. Şunu da ifade etmek istiyorum. 1991 yılında Sayın Erdal İnönü lideriniz, Allah rahmet etsin o zaman da bir ittifak yolunu seçti ona da eleştiriler geldi. Erdal Bey hiç konuşmadı sadece birgün sadece şunu söyledi: Ben yurttaşımı ötekileştirsem mi onu kazansam mı iyi diye bir açıklama yaptı. Ondan sonra tartışmanın önü kesildi.

Büyük iddialarla yola çıktık, demokratik bir gelecek, demokratik bir Türkiye yaratmak istiyoruz. O zaman birileri ne der diye düşünürsek asla ve asla demokrasiyi kalıcı hale getiremeyiz. Bence tam zamanı. Elbette ideolojik ve siyasi olarak farklı yerlerde olabiliriz, bu doğaldır ve demokrasinin gereği de. Demokrasinin ve halklarımızın geleceği için ortak demokratik değerler etrafında mücadeleyi büyütmemiz lazım. Yoksa gerçekten büyük bir tehlike ile karşı karşıyayız. Bugün dün gibi değil. Dün kayyımlar geldiği zaman bir suskunluk vardı toplumda. Ama bugün gittiğimiz her yerde - ben Kürtleri söylemiyorum, burada görüyorsunuz Kürtler tepkisini gösteriyor ama çok ağır bir baskı altındalar- batı da bize gelen telefonlar eski siyasetçiler birçok kesim artık tahammül edilemeyecek bir noktaya gelindiğini ifade ediyorlar. Bunun için bir dayanışmanın, ortaklaşmanın zorunlu olduğunu söylüyorlar.

Sayın Başkan, İstanbul seçimlerinde gerçekten çok güzel bir seçim çalışması yürüttünüz. Sizi kutluyoruz. Herkese açık oldunuz ama bir yerel seçimdeki çalışma Türkiye’nin geleceğini değiştirmeye yetmiyor. Umut ediyor ve inanıyorum ki bundan sonra daha demokratik bir Türkiye için, insanlarımızın özgür mutlu yaşaması için, daha değerli projelerle, hukuku ve adaleti savunarak ortak değerler etrafında halkımızı birleştirerek ortak değerler etrafında toplayarak bu süreci götürürüz, beklentimiz, talebimiz bu. Tekrar Amed’e hoşgeldiniz diyorum.

Ekrem İmamoğlu: Bir cümle eklemek istiyorum. Dün de bayram kutlamasında söyledim. Gerçekten yorumlandığı zaman felsefesi derin oluyor. Belki de memleketimizdeki aşama aşama demokrasiyi elde etme mücadelesinin bir parçasıyız şu anda. Bundan asla vazgeçmemeliyiz. Bazı sözleri, eksikleri kapatmak için kullanmalıyız. Yapılmıştır; eksiklerimiz, hatalarımız vardır. Bir takım sıkıntılar yaratılmıştır. Ama bu ülkede, dünyada barışın, o derin felsefenin bize lazım olduğunu düşünüyorum. “Yurtta barış dünyada barış” değerli bir felsefedir.

Nazım’ın söylediği gibi bir topluluk yaratmak lazım. Bence o da çok önemli. Düşünseniz aklımıza gelmez: "Bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine". Çok olağanüstü, muazzam bir tarif. Bunu sağlamak zorundayız.

'MİLLETÇE SARILALIM KENDİMİZE'

Baba oğlu ile -biz de vardır Karadeniz’de burada da vardır- çok samimiyet kurmaz. Ben eşimle evleniyoruz, 24 yaşındayım, babamla ilk defa o gece sarıldık. Dedim, "Baba sana sarılmak ne kadar güzelmiş". Milletçe sarılın birbirinize, vallahi çok güzel olacak. Sarılmak çok güzel bir şeymiş. O kadar derin anlatacak, paylaşacak derinliğimiz var ki, bu milletin kim olduğunun bir önemi yok. Irkın ve mezhebin bir önemi yok. Bir yurttaş, bir hemşehri, bir vatandaş hukuku ve birliği içinde bunları söylüyorum. Baba oğul benzetmesi gibi insanların, vatandaşların birbirine sarılması lazım. Babama dedim ki keşke çocukluğumdan beri sarılsaydım sana. Ama öyle bir şey var. Dedenin yanında konuşamazdık babayla, su isteyecek, işaret filan böyle bir gelenek var. Tavsiye ediyorum, öyle yapanlar varsa çocuklarına doya doya sarılsın. Vatandaş da sarılsın birbirine. Başkanım teşekkür ediyorum.

 

.

Konuşmaların ardından Kayapınar Belediyesi Eşbaşkanı Keziban Yılmaz, İmamoğlu’na Dört Ayaklı Minare'yi gösteren bir tablo verdi. İmamoğlu ise Yılmaz’a Mustafa Kemal Atatürk'ün fotoğrafını hediye etti. İmamoğlu, “Bu tabloyu bizden sonra indirmişlerdi. Biz tekrar belediyeye gelince yeniden yerine astık” dedi. İmamoğlu, Mızraklı’ya da İstanbul’u gösteren bir hediye verdi.

.

İMAMOĞLU DİYARBAKIR’DAN AYRILDI

Daha sonra CHP il yöneticileri ve HDP’li belediye başkanlarıyla birlikte merkez Sur ilçesinde yemek yiyen Ekrem İmamoğlu, Selçuk Mızraklı ve HDP’li ilçe eşbaşkanlarıyla Sur esnafını ziyaret etti. Belediye başkanlarına CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve HDP’li milletvekilleri Saliha Aydeni̇z ile Garo Paylan da eşlik etti. Dağkapı’dan Gazi Caddesi’nden geçen Ekrem İmamoğlu Ulu Cami’ye kadar esnafla sohbet ederek yürüdü. Gazi Caddesi’ndeki esnaf İmamoğlu’na yoğun ilgi gösterdi. Cadde üzerindeki yurttaşlar zaman zaman zılgıt ve alkışlarla ve “Amed seninle gurur duyuyor” sloganıyla İmamoğlu’nun Diyarbakır’a gelişine destek verdi. (DUVAR)