Binali Yıldırım’dan kararsız seçmene çağrı: Kararınızı verin

23 Haziran seçimlerine az bir zaman kala Cumhur İttifakının adayı Binali Yıldırım, kararsız seçmenlere 'kararınızı verin' çağrısı yaptı: Kararınızı verin. İddialı konuşuyorum 16 yıl ülkemin her köşesine hizmet götürdüm. Beni Binali Yıldırım yapan bu şehre borcumu en güzel şekilde ödeyeceğim...

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Cumhur İttifakı'nın adayı Binali Yıldırım kararsız seçmenlere çağrıda bulundu. Yıldırım, "Kararsızlık iyi bir şey değil, kararınızı verin. Adaylara bakın, geçmişine bakın, şimdiki haline bakın, vizyonuna bakın, kararınızı verin. Ben iddialı konuşuyorum, 16 yıl ülkemin her köşesine hizmet götürdüm, çok büyük hizmetlerim var. Dolayısıyla beni Binali Yıldırım yapan bu şehre borçlu olduğumu düşünüyorum ve bunu da beni belediye başkanı yaparsanız en güzel şekilde ödeyeceğim. " açıklaması yaptı.

Habertürk'ten Kübra Par'ı evinde konuk eden Semiha- Binali Yıldırım çifti soruları yanıtladı. Sohbete kalına eşi Semiha Yıldırım ise, kendisi hakkında çıkan cinsiyetçi haberlere çok üzüldüğünü belirtti ve “Beni çok suçladılar, çok rencide ettiler. Üç gün kendi telefonumu da evin telefonunu da açmadım” dedi.

Binali Yıldırım’ın eşi Semiha Yıldırım, kendisi hakkında çıkan haberlere çok üzüldüğünü belirtti ve “Beni çok suçladılar, çok rencide ettiler. Üç gün kendi telefonumu da evin telefonunu da açmadım” dedi. Yıldırım, “O dönem, Ekrem İmamoğlu’nun eşi Dilek İmamoğlu bu söylemlere tepki göstermişti: ‘Ben Sayın Semiha Yıldırım’ın fotoğrafına bakınca kendi annemi, kendi ablamı görüyorum. Hiç iyi niyetli bulmuyorum’ demişti. Onun bu sözleri karşısında ne düşünmüştünüz?” sorusu üzerine de şunları kaydetti:

“Gerçekten çok teşekkür ediyorum. Duygusuna, düşüncesine saygı duyuyorum. Hak etmediğimiz bir olayla karşı karşıya kalınca üzülüyoruz tabii. Bunun için basından biraz uzak duruyorum.”

Semiha Yıldırım, eşinin rakibi Ekrem İmamoğlu’nun eşi Dilek İmamoğlu ile tanışmadığını da sözlerine ekledi.

DİLEK İMAMOĞLU NE DEMİŞTİ?

Eşinin adaylığının açıklanması sonrası kendi ailesiyle Yıldırım ailesinin fotoğrafının kıyaslanmasına tepki gösteren Dilek İmamoğlu, 1 Ocak’ta Cumhuriyet’e verdiği demeçte “Eğer bir aşağılama ya da güzelleme yaptıklarını sanıyorlarsa bilmeliler ki beni de aşağılıyorlar. Çünkü ben Sayın Semiha Yıldırım’ın fotoğrafına bakınca kendi annemi, kendi ablamı görüyorum. Onların tercihi de böyle. O yüzden bu paylaşımı hiç iyi niyetli bulmuyorum” ifadesini kullanmıştı.

BİNALİ YILDIRIM KARARSIZ SEÇMENE SESLENDİ

Binali Yıldırım'ın verdiği yanıtların bir bölümü şöyle;

Binali Yıldırım deyince insanların aklına daha çok Erzincanlı olduğunuz geliyor, ne kadar Erzincanlı ne kadar İstanbullusunuz?

Erzincan’da doğdum. Daha doğrusu orada küçük bir ayrıntı var. Erzincan Refahiye Kayı köyü, bizim köyümüz. Sivas-Erzincan sınırında. Sınırın öbür tarafında da arada beş kilometre var, Sivas tarafında kalan bizim bir başka köyümüz daha var. Orada da evlerimiz vardı. Orada doğmuşum. Ama çocukluğum ilkokulu bitirinceye kadar Kayı köyünde geçti. 1967’den itibaren, yani ilkokulu bitirdiğim yıldan beri İstanbulluyum. Yarım asırdan fazladır İstanbul’dayım. Yani kıyaslarsak İstanbulluluğum, Erzincanlılığımdan daha fazla.

‘TARLABAŞI’NDA BÜYÜDÜM, BEYOĞLU’NU SOKAK SOKAK BİLİRİM’

Nasıl bir İstanbullu Binali Yıldırım?

11 yaşında İstanbul’a ayak basmış, köyünden çıkmış ilk defa İstanbul büyüklüğünde bir yere gelmiş bir çocuğun ruh halini düşünün. Gece yarısı, zifiri karanlıkta geldim Harem otogarına. Otobüsten indik, biraz yürüdük, ışıklı bir binaya girdik. İçeride herhalde geleceğimiz yer burası diye düşündüm. Biraz sonra hareket etmeye başladık. Acaba deprem mi oluyor diye düşündüm. Meğerse o arabalı vapurmuş! (Gülüyor) Karşıya geçtik, taksiye bindik, Tarlabaşı’na gidip yerleştik. Ben Tarlabaşı dediğimizde, bir tarla, tarlanın başında küçük bir ev, orada da dedemler, amcamlar var sanıyordum. Sabah gözümüzü açtığımızda daracık sokaklar, yüksek binalar, bambaşka bir dünya ile karşılaştım. Büyük bir şaşkınlık, muazzam bir ortam. Tabii o ortama ayak uydurman gerekiyor. Biraz da geç kalmıştık, okullar açılmış, dersler başlamış, iki hafta geçmiş. Okula gittim, saçım üç numara, köyden geldiği her halinden belli, sıkılgan, çekingen, sınıfın en arka sırasında oturan, sesi soluğu çıkmayan, şehir çocuklarının gelip laf attığı bir çocuk... Benim için kolay bir ortam değildi. Nitekim ilk karnemde 11 dersten 9’u zayıf geldi. Dedem okumamı istiyor, amcamların yanında kalıyorum, onların da çocukları var, imkânlar biraz kısıtlı, yer çok rahat değil. “Bu okumaz, köye gitsin” diye bir tartışma başladı. Dedemin tavrı netti, “Bu seneyi tamamlayacak, dönemin ortasında böyle bir şey yapmamız olmaz, bir şans daha tanıyalım” dedi. Ve ben dokuz zayıf varken doğrudan, bütünlemeye kalmadan geçtim. Ondan sonra da hep iyileşerek devam ettim.

Bugün Tarlabaşı çoğunlukla yoksul kesimin yaşadığı bir bölge. Özellikle 90’lardan sonra orada bir dönüşüm yaşandı. Sizin yaşadığınız 60’larda Tarlabaşı nasıl bir mahalleydi, nasıl bir hayatınız vardı?

Üçte biri gayrimüslimlerden oluşuyordu. Sokağımızda ağırlıklı olarak Rumlar yaşıyordu. Çok güzel komşuluk ilişkilerimiz vardı. Birbirlerine hal hatır sorar, yemeklere davet ederlerdi. İnsanların hayalindeki eski İstanbul fotoğrafı o zamanlar bizim yaşadığımız İstanbul’da vardı. Farklı dinlere mensup kişilerin özel günlerini biz kutlardık, bizim özel günlerimizi de onlar kutlardı. Sürekli hal hatır sorulurdu. Yavaş yavaş bu tür şeyler azalmaya başladı. Dışarıdan gelenler çoğaldı, kozmopolit bir yapı oluştu. Şimdi Tarlabaşı çok bambaşka bir yer oldu.

Aslında hikâyenizin büyük bir kısmı Beyoğlu’nda geçmiş. Tarlabaşı, İstiklal’e çok yakın. İlk gençlik yıllarınızda Taksim’le, Beyoğlu’yla, İstiklal Caddesi’yle ilişkiniz nasıldı?

Oraları sokak sokak bilirim. Yeşilçam Sokağı, Balo Sokağı, Bursa Sokağı, Sakızağacı Caddesi… Çok canlıdır oralar. Derslerden arta kalan zamanlarımızı orada geçirirdik.

Emek Sineması’na gider miydiniz?

Tabii. Emek Sineması, Lale Sineması, Atlas Sineması. Ben o aralar İstiklal’de Son isimli bir gazete satıyordum. Gece çıkardı, havadisleri, son olayları yazardı.

Ekonomik olarak destek olsun diye mi satardınız, yoksa o gazetenin çıkış sürecinde içinde miydiniz?

Destek olsun, harçlığım çıksın diye satardım. Çiçek Pasajı’na giderdim.

“İstanbul trafiğini çözersem ben çözerim” demiştiniz. Nasıl çözeceksiniz?

Bunun için mucit ya da kâhin olmaya gerek yok. Ben bu ülkede 12 yıl ulaştırma bakanlığı yaptım. Yurdun her köşesinde, doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine her karış toprağında hizmetimiz var. 20 bin kilometre bölünmüş yol yaptık. Havalimanlarını 26’dan 57’ye çıkardık. Hızlı tren rüyasını gerçekleştirdik. Ülkeyi bir baştan bir başa internetle donattık. Bakın bugün her yerde internet var. Zaman değişiyor, ihtiyaçlar değişiyor.

Metrobüsün olduğu hatta raylı sistem yapacak mısınız?

Hayır, tam o hattın altına gelmiyor ama o güzergâhta var. Metrobüs Beylikdüzü’nde başlıyor, Sögütlüçeşme’de bitiyor. Yeni metro hatlarının çoğu bu güzergâha paralel.

Metrobüsteki izdihamı kısa sürede çözecek bir vaadiniz var mı?

Teknoloji çok gelişti. Yakında akıllı ulaşım sistemleri, sürücüsüz araçlar devreye girecek. Üsküdar-Ümraniye metrosunda sürücü yok. Bu metrobüslere de uygulanacak. Metrobüs araçları aynı yolu kullanmak kaydı ile yüzde 50 yeni araçlarla donatılacak ve bu araçların sürücüsü olmayacak. Onlar birbirleriyle M To M (makineden makineye iletişim) ile iletişim kuracaklar. Duraklara gelme ve duraklardan ayrılma süreleri hep aynı olacak, dolayısıyla insan inisifiyatinde olan “Geç geldi, erken kalktı, orada yığılma var” meselesi ortadan kalkmış olacak.

Metrobüs sayısı yüzde 50 artacak dediniz. Ne kadar süre biçiyorsunuz buna?

Bu iki yılda olacak bir şey.

Çok kararsız seçmen olduğu konuşuluyor, sizce doğru mu?

Var ama çok değil. Son göstergeleri bilmiyorum ama yüzde 10’dan fazla değil. Onlar da bu 15 gün içinde kararlı hale geleceklerdir.

O kararsızların AK Parti’ye küsen küskün seçmenlerin olduğu söyleniyor. Buna katılıyor musunuz?

Buna katılmıyorum. AK Parti’de küskünlük olmaz. AK Parti’de zaman zaman sitem olabilir ama bu sitemlerin oy davranışına etkisi olmaz. Çünkü AK Parti uzun maraton koşucusudur. AK Parti’de bir bayrak yarışı vardır. Bayrağı verenler de, alanlar da koşmaya devam eder. AK Parti’nin böyle bir dava şuuru vardır.

Kararsızlara Binali Yıldırım’ın çağrısı nedir?

Kararsızlık iyi bir şey değil, kararınızı verin. Adaylara bakın, geçmişine bakın, şimdiki haline bakın, vizyonuna bakın, kararınızı verin. Ben iddialı konuşuyorum, 16 yıl ülkemin her köşesine hizmet götürdüm, çok büyük hizmetlerim var. Dolayısıyla beni Binali Yıldırım yapan bu şehre borçlu olduğumu düşünüyorum ve bunu da beni belediye başkanı yaparsanız en güzel şekilde ödeyeceğim. Yaşamakta olduğumuz ekonomik sıkıntıların İstanbul’da en az şekilde hissedilmesi için canla başla çalışacağım. Hem aile bütçelerine katkı sağlayacağım hem gençlerimizin geleceğine dair projeleri hayata geçireceğim hem de İstanbul’u yatırımcılarla daha çok buluşturarak İstanbul’un gelecek beş yılında 165 milyarlık yatırım yapılmasını sağlayacak projeleri hayata geçireceğim. Her yıl 100 bin 5 yılda 500 bin İstanbul’daki hemşerimize iş, aş imkânı sağlayacağız.