Fotoğraftakiler ne yapıyor?

Ekonomide, diplomaside hatta artık seçim sandığında büyük sorunlarla karşı karşıya iken Erdoğan'ın en kolay yön verebildiği/rahat olduğu alanın hâlâ 'siyasi partiler rejimi' olduğunu düşünüyor insan fotoğrafa bakınca.

Google Haberlere Abone ol

Sol baştan başlayalım...

DSP Genel Başkanı Önder Aksakal, uzun süredir sesi soluğu çıkmayan -kendisi bunu 'medya ambargosu' ile açıklıyor ama ne ambargolara rağmen nice oylar alındı/alınıyor memlekette bir yandan da- partisinin yerel seçimle birlikte bunca gündem olmasından mutlu görünüyor. 19 Mayıs fotoğraflarının tüm karelerinde en net ve açık gülümsemeler ondan geliyor. İstanbul'da alınan 30 bin oyu, adayını çekerek ve fakat “Ecevitçiler FETÖ ve PKK destekli adaya oy vermez” diyerek 'başıboş' bırakmasına ve bu yüzden seçmen desteği anlamında çok zayıflamış partisindeki istifa dahil tepkilere rağmen... 16 Nisan başkanlık referandumunda, “15 yıldır tek başınıza iktidarsınız, hiç kimse size anayasa kitapçığı da fırlatmadı, herhangi bir broşür de fırlatmadı. Ama siz, bu ülkenin seçtiği, yüzde 47 oy vererek iktidar yaptığı bir başbakanı fırlatıp attınız” demişti...

Aksakal'ın yanında BBP Genel Başkanı Mustafa Destici var. Türk-İslam geleneğinin temsilcilerinden olan partisini 'tek başına' TBMM'ye sokmayı başarmıştı son genel seçimde: Cumhur İttifakı'na katılarak sadece kendisi vekil oldu! Geçen hafta bu 'başarı'nın bir sonucu ortaya çıktı partisinde: Genel Merkez yöneticilerinin bir kısmı istifa etti. “Genel Başkan kongre çağrımızı görmedi, bir yenilenmeye izin vermedi, farklı görüşler hoş görülmedi” diyerek...

Destici'nin yanında Bahçeli... Onun partisi 'yeni Türkiye' sancısını ilk yaşayan parti oldu, içinden neredeyse kendisi kadar bir parti çıkardı. Şimdi Cumhur İttifakı'nın 'özgül ağırlığı büyük' küçük ortağı. Belki de o yüzden 'içeride' sesler yükselmiyor. Ama kendisi, özellikle de seçim dönemlerinde hâlâ İYİ Parti'ye gidenlere 'geri dönün' çağrıları yapıyor...

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve anamuhalefet lideri Kılıçdaroğlu'nu sona bırakarak, Anavatan Partisi Genel Başkanı İbrahim Çelebi'yle devam edelim. 16 Nisan referandumunda 'hayır' demişlerdi onlar da. Ama tabii sesleri çok duyulmamıştı. Yakın zamandaki çeşitli seçimlerde yine kendileri gibi küçük merkez sağ partilerle ittifaklar aradılar. Hatta 24 Haziran'da kurdular da. Gel gör ki hiçbirinin seçime katılma yeterliliği yoktu, dolayısıyla katılamadılar! Bu olayın ardından seçime girebilen bir ittifaka katılmanın daha uygun olacağını düşünerek 31 Mart'ta Cumhur İttifakı'na destek açıkladılar...

SAADET Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Cumhur İttifakı-Millet İttifakı ayrışmasında ilk önce muhalefet tarafında yer aldı, son yerel seçimde ise Türkiye'nin her yerinde tek başına seçime girdi. Bu anlamda başkanlık sistemi sonrası 'iki parti'leşen sistemde en ilginç rotaya sahip parti oldu belki de. O rotada sadece 100 bin oyla İstanbul'da üçüncü parti olmak da varmış! Ama partisi içinde uzun süredir hemen hiç muhalefetle karşılaşmadı. Destekçilerinden uzun süredir aldığı ilk tepki ise bu fotoğrafta yer almasına oldu. SAADET, AK Parti'nin içinden çıktığı “Milli Görüş geleneğinin en büyük partisi” etiketini taşımaya devam ettiği sürece bunun avantajlarını kullanmaya da devam edecek gibi görünüyor. Tabii yine bu yüzden karşısına gelebilecek, “Yeni Refah Partisi” gibi hamlelerle muhatap olmaya da...

Ve Doğu Perinçek... Sosyalist Parti, İşçi Partisi, Vatan Partisi... Partinin adı ne olursa olsun hep “Perinçek'in partisi” olmuştur. 24 Haziran'da, “Erdoğan'a karşı aday çoğalsın” diyen seçmenlerin 100 bin imza vermesi ile aday oldu ama 100 bin oy alamadı! 31 Mart'ta önce Erdoğan yönetiminin sonunun geldiğini söyledi sonra Türkiye'nin tek çaresinin “Vatan Partili ve AK Partili koalisyon” olduğunu açıkladı! Osmanlı Ocakları açılımı 'içerde' özellikle 'laiklik' hassasiyeti ile tepki çekmiş görünüyor. Ancak Perinçek geçmişte Ülkü Ocakları ile yakınlaşmayı bile anlatabilmişti taraftarlarına, herhalde bunu da anlatır. Anlatılamayanlar çıkarsa da giderler... Yine geçmişte gittikleri gibi...

Öyle görünüyor ki 'fotoğraftaki muhalefet'in varlığı/yokluğu hep iktidarla 'mesafesi' üzerinden belirlenir olmuş. Bazıları ona rağmen bazıları onunla birlikte... Sadece Kılıçdaroğlu'nun durumu farklı. O daha yeni linçten kurtularak girdi 19 Mayıs fotoğrafına. Partisi etrafında, 'her şey çok güzel olacak' rüzgarı eserken. “Türkiye İttifakı” başlamadan bitmişken... Bahçeli ile tokalaşmadan... Kısa süre önce Erdoğan'la tokalaşmamaları konuşulmuşken... Şimdi tokalaşırken... Kılıçdaroğlu'nun Samsun'a çıkışın 100. yılı fotoğrafını destekçilerine açıklama sorunu yaşamayacağına güvendiğini söyleyebiliriz. Bekaroğlu gibi isimlerden eleştiriler almış olsa bile... Çünkü İstanbul'da CHP etrafında toplanan ittifakta herkes her şeyin çok güzel olmasını istiyor... Bu fotoğraf da unutulur gerekirse, gerekirse başka bir gözle bakılabilir... Yeter ki İstanbul tekrar alınabilsin...

Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan...

Ekonomide, diplomaside hatta artık seçim sandığında büyük sorunlarla karşı karşıya iken en kolay yön verebildiği/rahat olduğu alanın hâlâ 'siyasi partiler rejimi' olduğunu düşünüyor insan fotoğrafa bakınca.

Eskiden başka partilerin genel başkanlarını partisine alırdı. Şimdi herkesin -unutulup gitmiş partiler olsa bile- kendi genel başkanlık koltuğunda durması daha mı iyi onun için? Belki kısmen, "bütün seçmenleri tespit edilen ve özel çalışma yürütülecek" SAADET ve elbette gemiye 'davet dahi edilmeyen' HDP hariç tabii...