İstanbul adayı Akman: Beton yığanların mimarisini ortadan kaldıracağız!

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Özge Akman: Bu kenti bugüne kadar ranta mahkum edip beton yığanların bu mimarisini ortadan kaldıracağız...

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Yerel seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı'na bağımsız aday olan Özge Akman, sokak sokak gezerek insanların sorunlarını dinliyor, çözüm önerilerini sunuyor, oy istiyor. EHP'nin (Emekçi Hareket Partisi) desteklediği sosyalist aday Akman'la İstanbul'un sorunları için çözüm önerilerini, AK Parti ve CHP'nin İstanbul adaylarından farkını, seçildiği takdirde ilk icraatının ne olacağını, İstanbul'daki milliyetçi sağ kesimin oylarını nasıl alabileceğini konuştuk.

'KENTE EMEK VERENLERİN SİYASETİNİ SEÇİM MÜCADELESİNİN İÇERİSİNDE SUNMAYA KARAR VERDİK'

İstanbul Büyükşehir Başkanlığı'na neden aday oldunuz?

Uzun yıllardır ülke genelinde hem seçimlerde hem de bu toplumun temel sorunlarını gündeme getirmek üzere her alanda bir mücadelenin içerisinden geliyoruz. Bugün gelinen aşamada görüyoruz ki bu toplum dinamik bir şekilde ülkede temel sorunlara itirazını asla kaybetmiyor fakat karşısına seçmesi üzere gösterilen bloklar bu toplumu ifade etmiyor. Öncelikle bugün bu iktidarın hızlandırdığı bir ekonomik kriz var ve bugün topluma emek verenlerin gündemi bu krizdir. İlk elden bu gündemi öne sürüyoruz. Biz uzunca yıllardır tüm seçimlerde aktif bir mücadelenin gerekliliğini ve sosyalistlerin bu süreçlerin dışarısında olamayacağını hep savunduk ve hep aktif bir seçim mücadelesini içerisinde yer aldık. 24 Haziran itibariyle ülkede sonuçlarını da ciddi bir biçimde hissettiğimiz ekonomik krizin nasıl derinleştiğini hep birlikte görüyoruz. Bu sebeple kendi politik programımızı öne sürmeye, kente emek verenlerin siyasetini seçim mücadelesinin içerisinde sunmaya karar verdik.

Bu kriz toplumu şimdiye kadar seçmek zorunda kaldığı kutuplardan başka kutuplara bölüyor. Bugün ülkede emek veren tüm yurttaşların en önemli sorunu bu ekonomik kriz olarak önümüze çıkıyor ve bu ekonomik krizi yaratanların karşısında aktif bir mücadelenin yürütülmesi gerekliliği açıkça önümüze geliyor. Maalesef ki bugün toplum böylesi bir krizle yoksulluğu pahalılığı işsizliği her hanede buram buram yaşarken, seçilmeye çalışanların hiçbirinde bu sorunu gündem aldıklarını göremiyoruz. Biz Emekçi Hareket Partisi olarak böylesi bir süreçte iktidarın bu kadar dibe vurdu ve toplumun bu krize itirazlarının yükseldiği böylesi bir dönemde bu süreci rant savaşlarına beton savaşlarına para savaşlarına bırakmamaya karar verdik. Bu bağlamıyla emeğin başkenti İstanbul'da aday göstererek bu krizi gündemin bir sırasında taşımayı, bu kentte emek verenlerin itirazlarını bir politik program ile seçim mücadelesi içerisinde var etmeyi önemli bulduk.

'BUGÜNLERİN GELECEĞİ AÇIKTI...'

Sizce İstanbul'un en büyük sorunu nedir?

Bugün ülkenin en önemli sorunu bu krizin emekçiler üzerine yıkılması sorunudur. Maalesef emeğin başkenti İstanbul'da yaşayanlar için de ilk sırada bu krizin sonuçları var. Bugün bir İstanbullunun temel mücadelesi aldığı maaşla mutfağını doldurma mücadelesi. Çalıştığı işte devam edip edemeyeceğinin tereddüdünü yaşayan ile hiç iş bulamayan işsizliğe mahkum edilen vatandaşların derdi bir olmuştur. Bugün kışlık sebzeye bile ulaşamayacak kadar üretimin dibe vurduğunu görüyoruz. İktidar iyi günlerini yaşarken, toplum bu krizli gidişatı hissetmediği zaman, emek verenlerin iktidar hedefi bu kadar gerçek görünmeyebilirdi. Tüm kamu iktisadi teşebbüsleri satılırken, ülkeye gelen paralar betonlara yatırılırken, ülke tüm üretimden maruz dış borçla yürütülmeye çalıştırılırken, ülkede sadece bir kesimin zenginleştiği günler sürdürülmeye çalışılırken, bu günlerin geleceği açıktı ve bugün işte bunu yaşıyoruz. Her halükarda bugüne kadar bu krizin sonuçlarını hissetmemiş olanların taraflarını bugüne kadar benzer şekilde seçmesi normaldi ama artık taraflar değişiyor. Bu tarafların değişmesi demek ülkede demokrasiyi ezilenleri, halkları, kadınları ve bu şehre emek veren herkesi kendisine mecbur hissettirmek demek değildir. Yeni rantçıların, yeni betoncuların, yeni müteahhitlerin seçilmesi demek de değildir. Emek verenlerle bu emeği hükmedenlerin bir tutulması demek de değildir.

Özge Akman seçim çalışmalarında...

'BETON YIĞANLARIN MİMARİSİNİ ORTADAN KALDIRACAĞIZ'

Bu sorunlara ilişkin çözüm önerileriniz neler?

Biz bu krizde de gördüğümüz gibi, halk için kamu hizmeti ve üretiminin mümkün olduğunu öne sürüyoruz. Belediyelerin doğrudan üretim yapması ve halkın temel ihtiyaçlarını kendilerine doğrudan ve ucuza ulaştırması için üretim yapmasını önümüze koyuyoruz. Örneğin Halk Ekmek gibi belediye halk süt et kıyafet ve temel ihtiyaçları üretecek halka doğrudan ulaştıracak bugünün tanzim satışları gibi seçime kadar değil, her zaman yapacak ve sadece taşıma hizmeti olarak da değil üretimin belediyeler tarafından yapılması olarak ortaya koyacak. İstanbul Büyükşehir Belediyesi yatırımı üretime yapacak beton üretimine son verilecek üretim yapılan fabrikalar üretime açılan tarım arazileri vesilesi ile istihdam artacak, işsizlik azalacak. Bunun bugünün koşullarında dahi yapılmasının gayet mümkün olduğunu göstereceğiz.

Kamu sadece rant beton ve para üretmenin peşine düşmediği sürece halkın ihtiyaçlarını karşılamak üzere görevini yerine getirdiği sürece biz bunu uygulayabileceğiniz bugün yoksulluğun pahalılığı işsizliğin karşısında kamunun halkın çıkarını savunabileceğini göstereceğiz. Elbette bu kentte yaşayanların, İstanbul'a emek verenlerin çok fazla sorunu var bunlardan bir kısmını yapıp bir kısmını yapmamak maalesef ölümü gösterip sıtmaya razı etmek gibi. Biz bu açıdan önemli olanın bu seçim sürecinde, hiç bir kimliği değil, emek verenlerin politik programının öne sürülmesi gerekliliği olduğunu düşünüyoruz. Bu bağlamayla İstanbulluların sorunlarını 20 maddede tek tek nasıl çözüme ulaşacağını ortaya koyuyoruz.

Bu açıdan bu kenti en başta kentte yaşayan herkesle yönetmek olmak üzere her bir kalemin de karı değil halkı düşündüğümüz çözümlerini, ortaya koyuyoruz. Bu kenti bugüne kadar ranta mahkum edip beton yığanların bu mimarisini ortadan kaldıracağız. Şehir ormanlara doğru büyümeyecek, şehrin içerisine yeşil alan gelecek. Kaldırımlarından, binaların çatılarına kadar bu kenti yeşille buluşturacağız. Ayrıca programımızda detaylıca yer verdik anmadan geçmeyelim. Kadınların, LGBTİ’lerin, engellilerin, yaşlıların ve çocukların, evsizlerin bu kentte ayrımcılığa uğrayan, kamusal hizmete ihtiyaç olan tüm kategorilerin hem güvenle yaşayacağı hem de temel ihtiyaçlarının kamu tarafından sağlanacağı bir kent kuracağız.

'BÖYLE BİR PROGRAMI BUGÜNE KADAR MUHALEFETİN HİÇBİR CEPHESİ ORTAYA KOYMADI'

Sosyalist bir aday olarak İstanbul'daki sağın oylarını nasıl alacaksınız?

Biz bugün kutupların yanlış bir şekilde şekillenmiş olduğu gerçeğini, bu seçim sürecinin açığa çıkartmak için önemli bir süreç olduğunu düşünüyoruz. Bugün göründüğü gibi AKP iktidarı yerel seçimleri bir beka meselesi olarak gösteriyor ve gündeme gelmemesi için her türlü kutuplaşmayı devreye sokuyor bir yandan milliyetçiliği körüklüyor bir yandan savaş siyasetinin sürdürüyor, ama ne olursa olsun patates soğan yani ekmek meselemiz konuşmasın istiyor. İşte esas gerçeği öne sürüyoruz. Erdoğan konuşmasa da, halk patates soğanı konuşuyor, biz de.

Bugün toplumu bu kriz karşısında yoksullukla, pahalılıkla, işsizlikle baş başa bırakanlar bir tarafa, bu kente emek verenler diğer tarafa. Toplumda başka bir kutup yoktur, bir tarafta emek verenler vardır diğer tarafta bu emeği hükmedenler ve bugün biz topluma gerçek kutupları ile buluşturmak için bu siyaseti yürütüyoruz bu programı öne sürüyoruz. Görüyoruz ki bu program, bugün toplumda milliyetçi-sağcı diye AKP'nin kollarına bırakılan tüm yoksullarının programıdır.

AKP yoksullara ancak seçime kadar tanzim vaat eder biz sonuna kadar uygulayabileceğimiz programı öne sürüyoruz. AKP bütün kamu iktisadi teşebbüslerini bir yandan satmaya devam eder, biz ise yatırımın yerli ve milli yapılabileceğini göstereceğiz. Bu ülkenin her gün daha fazla dış borçlar mahkumken IMF'ye gitmemek ile övünenlerin bugün bir tohumu bile dışarıdan aldığını sadece biz değil herkes görüyor. Biz toplumun kendisiyle yönetimi öyle söylem olarak ortaya koymuyoruz. Gerçekten halk meclisleri yönetecek. Bu açıdan toplum hangi görüşü olursa olsun meclisine sunacak, ikna edecek, karar alacak bugüne kadar kahramanların kurtaracağı iddiası sona erecek. İşte biz bu seçim sürecinde bu programı onlarla buluşturmanın vesilesi olarak sürdüreceğiz ve iddiamız şudur ki böyle bir programı bugüne kadar muhalefetin hiçbir cephesi de ortaya koymadı.

Bu nedenle 31 Mart değil, 1 Nisan itibariyle başımıza yıkılmaya çalışılan ekonomik kriz karşısında bu toplumu emek verenlerin bir araya gelmesinin birlikte hareket etmesinin yani örgütlü bir gücü oluşturabilmesinin ağlarını bugünden örmeye başlıyoruz. Diğer tüm kutupların toplumda hiçbir karşılığı kalmayacaktır en sonunda ekmek ideoloji belirleyecektir.

'ELLERİNDE OLAN BELEDİYELERDE UYGULAMADILAR'

AK Parti ve CHP'nin İstanbul adayları hakkında ne düşünüyorsunuz, sizin bu adaylardan farkınız nedir?

İlk olarak öne sürdüğümüz kamu üretimi, ve kamu hizmetlerinin ücretsiz sağlanması önerisi ilk ayrımdır. Görüyor ki bazıları programlarına yazıyorlar fakat bugüne kadar ellerinde olan belediyelerde uygulamadılar. Detaylıca anlattığım bu üretim konusunu, naif ve geçici taşıma faaliyeti yani bugünün tanzimleri gibi değil ya da sadece aracıları ortadan kaldırmak üzere kooperatif tarzı zayıf uygulamalarla değil, doğrudan üretimle yapmayı öne sürüyoruz. Yani popüler deyimiyle yerli ve üretim. Bir yandan tanzim satış kuruyorlar, zaten seçime kadar vaat ediyorlar ama diğer yandan tank paleti satıyorlar. Bu düpedüz tutarsızlık. Bizim açımızdan kamu üretimi ve hizmeti kâr edinmeyi asla esas almayacak. Kamu halkın ihtiyaçlarını karşılamak içindir bunu yeniden tüm topluma hatırlatacağız, uygulayacağız. Bunu her belediye bugüne kadar yapabilirdi ama yapmadı. Biz sadece gıda değil, süt et peynir hepsinin yanı sıra, kıyafet gibi toplumun tüm temel ihtiyaçlarını üreteceğiz. “Yerli ve milli”.

.

'AKP'NİN PROGRAMINA BİLE YAZIYORLAR...'

Bunun kadar esaslı olan diğer ayrım, halk meclisleri doğrudan demokrasinin yerel yönetimlerde uygulanması konusu. Baksanız AKP’nin programına bile yazıyorlar. Ben utanmaları da olmadığını düşünüyorum. Bu kadar yıldır her görüşün eline bu belediyeler geçti, çeşitli yönetimler geçti. Hangisinde halk meclisleri kuruldu? O meclisler karar aldı ve organlarını kurarak bir yetki sahibi oldu? Hiçbirinde. Sadece AKP ve CHP açısından bile demiyorum, biz bunu hem Gezi forumlarında, hem Hayır meclislerinde de gördük ki, böyle bir meclis deneyimlerinin karar almasına, organlarını kurmasında halkın tamamının katılabileceği organlı mekanizmalara yanaşılamadı. Bu bağlamla bu halk meclislerinin söylenmesini halkın dilek temenni kutusuna talep bırakması zannediliyor. Hayır halk katılacak, halk karar alacak, halk uygulayacak. Her yerde yapacak ve hepsinin birbirleriyle bağları kurulacak.

Bunun dışında İstanbul’da ulaşım sorunu var demeyi tüm adaylar kendisine iş edinmiş. Bu sorun bugün mü çıktı diye şaşırıyoruz. Neden yapmadılar sorusu havada duruyor. Bu metro ağları bitmedi, İstanbul’un iskelelerinin bile kapatıldığını gördük. Biz bu bütçelerin hunharca betona yıkılırken, halkın hiçbir ihtiyacını karşılamadığını görüyoruz. Biz ulaşım ve yol hizmetini sadece geçmeden para ödediğimiz yerler olarak tanıyoruz.

'CHP'Lİ BELEDİYE BAŞKANI SEVİNEREK KARŞILADI'

Esaslı bir diğer sorun kentlerin betona mahkum bırakılması sorunu. Çünkü hepsi rantçı, hepsi betoncu, hepsi paragöz ve hepsi müteahhit. Hem İstanbul, diğer illere göre adaletsiz bir büyüme ile kentsel büyümeye mahkum ediliyor. Hem de kentte beton yığınağı artırılsın, ihaleler dönsün diye her gün yeşil kalan her bir metrekaresine göz dikiyoruz. Maalesef bu konuda muhalefette farklı bir görüşte değil. Herhangi bir ortama bir iki ağaç dikilmesi iklim dostu, ekolojik bir kent var etmek değildir. Örneğin, bugüne kadar ki, CHP’li belediyelerde de iklim dostu uygulamaları göremedik, kaldı ki Salda Gölü gibi doğa harikası bir örnekte, Çevre Bakanlığı’nın katliam girişimini ilk CHP’li Belediye Başkanı sevinerek karşıladı. Ne dedi? "Ne güzel turizm gelecek..." Siz para kazanacaksanız diye bu ülkenin tüm doğasına ihanet hakkını sizlere vermeyeceğiz. İstanbul’da da Kuzey Ormanları'na el sürmeyi yasaklamak bu konuda net tavır almak gerekiyor, yoksa iktidar bunun için hazırda bekliyor, sürekli şehri büyümesinden yakınarak kuzeye doğru çıkalım diyor, bu konuda biz kendimizi net taraf olduğumuzu düşünüyoruz ve muhalefet cephesinde de benzer rant savaşlarının olduğunu öne sürüyoruz.

Tabii her bir maddeyi detaylıca anlatıyorum, çünkü topluma bunlar sunulmuyor, topluma genel olarak kimlikler sunuluyor. Ben bir kimliği öne sürmüyorum, bir başkan da öne sürmüyorum, bir program olarak, birlikte uygulamak üzere öne sürmeyi önemli buluyorum. Çünkü böyle bir programı ne bugüne kadar hiç uygulamayanların, ne de hiç öne sürmeyenlerin konuşma gerçekliği yok. Ya uygulamadılar ya da hiç söylemediler. Üretimle dalga geçtiler, kâr etmeyen hiçbir hizmete girişmediler. İşte şimdi öne sürüyoruz ve İstanbul'a emek verenlerin desteği ve yönetime gelişiyle uygulayacağız.

Seçilirseniz ilk icraatınız ne olacak?

Değiştireceğimiz çok fazla şey var elbette ama ilk önce bu programı uygulamak üzere, hep birlikte yöneteceğimiz, tüm doğrularını yanlışlarını tartışıp karar alacağımız meclisleri kurmamız gerekecek. Toplumu daha fazla kamu hizmeti talep etmeye ve kararlara katılmaya teşvik etmek için hemen her yerde meclisleri kurup her bir maddeye karar vermemiz gerekecek.

Sonra bu bütçeyi kâr hesabından çıkarıp yatırımı üretime yapmaya başlamamız gerekecek. Emek verenlerin yönetimindeki bütçenin yapacağı yatırımlarda kısa sürede temel ihtiyaçlarımıza en ucuza, zamanla ücretsiz olarak ulaşmaya başlayacağız. Bu meclisler her bir maddenin üzerine düşünecek tartışacak, sonra el birliği ile uygulamaya başlayacağız. Bu bütçeleri kâr için değil halk için kullanmaya başladığımız anda, asgari ücretle bu kentte aile geçindirmeyi başaranlar, İstanbul’u bolluğun kenti haline getirebilecektir.