Seniye Nazik Işık: İzmir'de kadın başkan zamanı geldi

Seniye Nazik Işık, aday adaylarıyla 5 Soru 5 Cevap’ın konuğu oldu. CHP'den İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı aday adayı olan Işık, "Benim gibi hayalleri olan, hayalleri olanları dinleyen biriyseniz, yapılacak çok iş var! Ekonomik, sosyal, kültürel boyutları kapsayan planlı bir kentsel gelişme yaklaşımı içinde tabii..." dedi.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR- CHP’den İzmir Büyük Şehir Belediye Başkanlığı’na aday adayı olduğunu açıklayan Seniye Nazik Işık, 1957 yılında İzmir’de doğdu. İlk, orta ve liseyi Karşıyaka’da bitiren Işık, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, eski adıyla Mülkiye’den mezun oldu. Uzun yıllar Devlet Planlama Teşkilatı’nda Planlama Uzmanı olarak çalıştı ve Meclis’te, özellikle Plan-Bütçe ve Çalışma-Sosyal İşler Komisyonlarındaki çalışmalara katıldı. Ekonomiden, çevreye birçok alanda çeşitli deneyimleri olan Işık, 2002’den beri yerel siyaset ve yerel yönetim alanında çalışıyor. Sadece İzmir’de değil birçok kentte, özellikle kadınlar tarafından belediyelerin eşit ve eşitleyici hizmetlerini anlattığı konuşmalarıyla, kadına yönelik şiddetle mücadelede, mültecilerle ilgili yaptığı çalışmalarıyla bilinen Işık, üç yıldır Karabağlar Kent Konseyi başkanlığı görevini yürütüyor. Seniye Nazik Işık, aday adaylarıyla 5 Soru 5 Cevap’ın konuğu oldu.

Seniye Nazik Işık

'ZAMANIN RUHU SOSYAL DEMOKRAT BİR KADIN BAŞKAN DİYOR'

Neden adaysınız?

İzmir Büyükşehir Belediyesi, tarihsel gelişimiyle özel bir konuma sahip. Bu da 2019 Seçimlerinin Türkiye’nin geleceği açısından taşıdığı kritik önem içinde özel bir yerde durmasına yol açıyor. Ülke başkanlık rejimine, yani aşırı merkezileşmiş bir rejime geçiş sürecinde. Demokratik kurallar askıda. Mevzuat değişiklikleri adeta takip edilemez halde yoğun. Ekonomik kriz giderek derinleşiyor. Üstelik bu şehir ödediği vergilerin onda birini bile merkezi bütçeden yatırım olarak almıyor ama yine de merkezi iktidardaki partiye evet demiyor, boyun eğmiyor; sakin, neşeli, özgür ve insani, işinde gücünde, üretken bir yoldan yürümeye devam ediyor.

150 yılını geride bırakmış şehircilik ve belediyecilik tarihinde İzmir 33 belediye başkanı görmüş, ne yazık ki tek bir kadın belediye başkanı olmamış durumda. İzmir’in sosyal demokrat belediyecilikte çeyrek yüzyılı aşmış bir deneyim birikimi var. İhsan Alyanak, Ahmet Piriştina, Aziz Kocaoğlu sosyal demokrat belediyecilikte simge isimler arasında sayılabilecek başkanlar. Ama onlar da erkek. Yani zamanı geldi, zamanın ruhu sosyal demokrat bir kadın başkan diyor.

Diyeceksiniz ki, o kadın sen misin? Evet, benim. Bu şehri seviyorum. Bu şehri anasının etekleri altında dolaşırken tanımaya başlamış çocuklarından biriyim ben. Hep derim, bu şehir annem kokuyor, büyük annelerim kokuyor. İzmir’in neşeli, sakin, özgür ve insani olmasını, üretkenliği elden bırakmamasını çok seviyor, kendimle çok uyumlu buluyorum. Evet, kişisel ve ailevi geçmişim, eğitimim, mesleki ve sivil toplum çalışmalarımdan gelen birikimim, yöneticilik deneyimim ve İzmir’e bağlılığımla kenti iyi yönetmeye talip olabileceklerden biriyim. Ayırt edici yanım, bu göreve talibim; cesaretim var, talibim diye ortaya çıktım, istiyorum dedim.

.

'HAYALLERİ OLANLARI DİNLEYEN BİRİYSENİZ YAPILACAK ÇOK İŞ VAR!'

Sizce İzmir’in en önemli sorunları neler?

Sosyal demokrat belediyeciliğin temel özelliği insan merkezli, demokratik katılımcılığa, ortak akla, açıklığa, hesap vermeye açık, eşitsizliklere duyarlı, insani gelişmeyi sürekli ve sürdürülebilir kılan bir belediyecilik olması. Ben de elbette bu çerçeve içinde kalacak ama bu çerçeveyi de geliştirmek isteyen bir yaklaşımla çalışacağım. Sorunları da elbette bu bakış açısıyla düşünüyorum.

Beş milyonluk bir şehirden söz ediyoruz, Avrupa’nın küçük-orta ülkelerinden biri kadar büyük. Nüfusun 3-3,5 milyonu metropol alanda, kent merkeziyle bitişik nizamdaki 11 ilçede yaşıyor, ama bu 11 ilçenin bile her biri özgün niteliklere, farklı kapasitelere sahip. Üstelik de bu bitişik nizam hali sürekli büyüyor: Güneyde Menderes, Torbalı, Kuzeyde Menemen metropol alana nerdeyse eklendi. 30 ilçeye çıktığımızda Tire’nin, Foça’nın, Bergama’nın ya da Ödemiş’in, Kiraz’ın, Kemalpaşa’nın, Selçuk’un, Seferihisar’ın kapasiteleri ve nitelikleri ile daha da çeşitlenen bir zenginleşme var. Adına 2014’ten itibaren mahalle desek de 600’den fazla köyü olan bir şehir İzmir. Yani geniş bir kırsal kesim söz konusu. Binlerce yıldır Güney Avrupa şehri, Ege ve Doğu Akdeniz’deki bir liman, körfez şehri. Ticaret, tarım ve hayvancılık bu şehrin neredeyse genlerine işlemiş. 19.yüzyılda kapitalizmin bu topraklara girdiği yer bu şehir, bu liman. Hem çok kültürlü bir geçmişe sahip, hem de hala çok kültürlü. Sanayileşme ile birlikte göç almaya başlamış, 1970’lerde yoğun iç göç almış, bu göçmenler hem İzmirli olmuş hem kökenlerini unutmamış, İzmir’de doğmuş büyümüş, çocuk sahibi olmuşları bile hala Tokatlı, Karslı, Mardinli, Erzurumlu, Konyalı, Çorumlu.

Bunları neden söylüyorum? Sadece şehrin tasarımı ve planlanmasını değil de şehir hayatının tamamını kapsayan, İzmir’de yaşayanları sadece seçmen değil hak sahibi vatandaş olarak gören bir belediyecilik yapmak istersek ki öyle yapmak istiyorum, ne kadar büyük bir algı, beklenti ve ihtiyaç çeşitliliğine cevap vermemiz gerektiğine işaret etmek istiyorum. Bir de üstüne henüz oturmamış bir tek adam rejiminden gelen sorunları, henüz yerleşik düzen haline gelmemiş bir bütünşehir belediyeciliğini ekleyin. Demek ki sorunlarımız çeşitli ve çok.

Örnek vereyim: 8500 yıllık bir şehir 150 yıllık bir belediyeyiz, merkez alanda, eski yerleşimlerde altyapımızın yenilenmesi ihtiyacımız olmaması mümkün mü? 3 milyon insan metropol alanda yaşıyorsa, imar planlarımızın aktif şekilde gözden geçirilmesi, yenilenmesi ya da olmayan yerler için yapılması gerekmez mi? Türkiye’nin en büyük risk alanı İzmir’de. 540 hektarlık bu alandaki kentsel dönüşüm yıllardır hiçbir ilerleme olmadan duruyor. Binlerce insan bu nedenle belirsizlik içinde, tedirgin, güvensiz ve kötü şartlarda yaşıyor. 5 milyonluk bir şehirde inanılmaz bir ulaşım ihtiyacınız vardır. Buca gibi bir emekçi ve öğrenciler ilçesi hala asfalt temelli ulaşım sistemiyle sınırlı, örneğin raylı sistem dışında kalabilir mi? İzmir, yaz-kış sokakta olmaya alışık, buna elveren bir iklimi ve kültürü olan bir şehir. Dış ilçelerimizin metropol alana erişim ihtiyacı da her gün artıyor. O halde ulaşıma yatırım ihtiyacı özellikle asfalt temelli olmayan toplu ulaşımda olumlu gelişmelere rağmen devam etmektedir. Metropol alanda otopark sorunu her gün daha da büyüyor. Dış ilçeler için kanalizasyon sistemi, bazı ilçelerde içme suyu sistemi ihtiyaçlarımız var. Bu saydıklarım daha çok klasik belediyecilik işlevleriyle ilgili sorunlar. Bir de emek piyasasının, üretim ve tüketimin ihtiyaçlarını düşünün... İnsan merkezli, kültür, sanat, eğitim, sağlık, sosyal hizmet, spor gibi alanlardaki ihtiyaçları düşünün... Hizmetleri farklı ihtiyaçlara daha duyarlı hale getirmek, mesela kadınlara, çocuklara, engellilere, emeklilere, yoksullara da yarayacak şekilde çeşitlendirmeyi düşünün. Üstüne de bu şehri üretimde tutmak için, üretici güçlerle birlikte geliştirmek için yapılması gerekenleri düşünün. Yani yapılan onca iyi iş varken de yapılması gereken çok iş var, değişime cevap vermek, başa güreşmek, hayat kalitesini yukarıya çekmek için. Benim gibi hayalleri olan, hayalleri olanları dinleyen biriyseniz, yapılacak çok iş var! Ekonomik, sosyal, kültürel boyutları kapsayan planlı bir kentsel gelişme yaklaşımı içinde tabii...

'KÜLTÜRPARK HALKA AİT KALMALI'

Belediye başkanı olduğunuz takdirde ilk icraatlar neler olacak?

Hemen söylemek isterim, hiçbir çalışanımız başkan ve Meclis değişikliğinden zarar görmeyecek. Elbette devraldığımız devam eden işler de devam edecek. Örneğin bahar ayları İzmir’in iki festivaller zamanından biri. Yaz ayları, gençlere, çocuklara, kadınlara ve düşük gelirlilere yönelik çalışmalar aynen sürecek.

İkincisi İzmir’i insan merkezli akıllı bir kent olma yönünde ilerletmek için güçlü bir koordinasyon oluşturmak istiyorum. Tabii ki öncelikle katılımcılığı artıran işler yapacağım. 34.dönemin, yani 2019–2023 döneminin Stratejik Plan çalışmaları bu açıdan bir fırsat tabii. Binlerce katılımcıyla buluşma imkanı verecek bir fırsat, İzmirlinin hangi faaliyet alanlarına öncelik verdiğini bir kez daha görme, anlama, belediyemizin paydaşlarını önceliklendirme fırsatı.

İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu, mevcut, önemli bir katılım aracı. Bugüne kadar aldığı kararlardan takip edebildiklerim bile, bu Kurulun kentsel yenilikler açısından değerli olduğunu gösteriyor. İlaveten STK’lar için ilçe düzeyinde Destek Merkezleri sistemini kurmak istiyorum. Bildiğiniz gibi ben Karabağlar Kent Konseyi Başkanı’yım. Büyükşehir’de İzmir ve ilçe Kent Konseylerinin Büyükşehir Belediyemizle ilişkisini geliştirmek için mutlaka yeni adımlar atacağız. Mesela Belediye Meclisinin Komisyonları STK’larla, Kent Konseyleriyle düzenli bir araya gelen bir işleyişe kavuşmalı. Bunu da hemen bir şekle şemale bağlayacak ve başlatacağız.

Kadın temsilcilerden oluşan bir özel danışma kurulumuz olsun istiyorum. Bunun ilk adımı olarak da en kısa sürede içinden geldiğim kadın örgütleri ve üniversiteden temsilcilerle ‘’Nasıl yapmalı?’’ çalışmasına başlayacağım. Bu Kuruldan ilk beklentim kadınların aile sorumlulukları sayılan bakım işleri, özellikle de kreş ve okul öncesi hizmetler için özel bir hazırlık yapmaları olacak.

En önemlisi Fuar Kültürpark halka ait kalmalı. Kimsenin arka bahçesi olmaması, üstüne uzun binaların gölgesinin düşmemesi için de bir dizi çalışmaya derhal başlamamız gerekecek.

Haziran’dan itibaren 2020 Bütçesinin hazırlıklarına yoğun emek vereceğiz. 6,5 milyarlık bir bütçeyi devralacağız. Bu bütçenin nasıl kullanıldığına dair aleniyet artacak. Mesela bütçenin ve harcamaların cinsiyet duyarlı analizlerini de hemen başlatacağım. Çünkü hesap vermek mali tabloların aleniyetinden ibaret değildir, bütçe analizlerinin, performans raporlarının renklendirilmesi gerekir; yeşil bütçe, mor bütçe, mavi bütçe analiz raporlarına hemen 2019’da başlayacağız.

Akıllı kent olmakta sıçrama yapmak için ekonomi dünyası, teknoloji dünyası ve üniversitelerle, tabii doğrudan gençlerle çalışmaya başlayacağız. Kent Tasarım Atölyeleri modelini hızla harekete geçirmek isterim.

Sizce CHP’nin İzmir’de seçimleri kaybetme olasılığı var mı? İzmir yerelinde bir ittifak zorunluluğu görüyor musunuz?

Tabii ki yok, çünkü İzmirlinin tercihi dünyayla ve evrensel değerlerle kopmamak, özgürlük içinde ve haklarıyla yaşamaya devam etmek. Ortaya koyduğumuz yaklaşım ve programı halka hızla ve doğru şekilde iletebilirsek, oyumuzu artırırız. İzmirlinin ilk kadın belediye başkan adayına ciddi bir ilgi göstereceğini de görüyorum.

İttifak, Türkiye genelinde bir gereklilik. O kadar çok kutuplaştırıldık ki, 2017’da toplumun yarısı bile olmayanlar, şaibeli ve OHAL şartlarında bir seçimde, geçerli oyların yüzde 51’iyle rejimi değiştirdiler ve sonrasında bile bir toplumsal uzlaşma arayışı göstermediler. Tersine bu azınlık, demokrasi, insan hakları, vatandaşın hakları diyenleri her gün dışlıyor, şeytanlaştırıyor. İzmir’in bu toplumsal uzlaşma arayışını göstermesi, dayanışmasını yükseltmesi, örnek kent olmaya devam etmesi için ittifaklar önemli. İttifakları da tek boyutlu düşünmüyorum, yani sadece partiler arası ittifaklardan söz etmiyorum. Ayrıca, AKP-MHP ittifakının bir sonucu olarak, bazı ilçelerimizde siyasi parti ittifakları da zorunluluk haline geldi. Özellikle 2014’te çeşitli nedenlerle belediye başkanlıklarını alamadığımız ilçelerden bazılarından söz ediyorum.

Halk arasında Erdoğan karşıtlığı olmasa CHP yerel seçimleri çoktan kaybetmiş olurdu söylemi var. Son olarak; Sizce İzmir’de CHP için bir yıpranmışlık söz konusu mu?

AkP ve Erdoğan İstanbul’a, Ankara’ya para yağdırdı, İzmir’e tek kuruş vermedikleri gibi metro projesinde proje değişikliği onayını 17 ay bekleterek ceza verdi. Vatandaşı CHP kötü belediyecilik yapıyor noktasına getirmek için üzüyor, yoruyorlar. Bizzat Erdoğan ‘’İstanbul’a ihanet ettik’’ dediğinden soruyorum, İzmir’e hangi anlayışla hizmet sunacaklar, ihanet olduğunu söyledikleri anlayıştan farklı ne yapacaklar? Mesela Karabağlar’da ranta aşırı meraklı olduklarından, Belediye’nin yaptığı imar planlarını onaylamak yerine yeni konut alanı açtılar, hem de jeofizik raporların riskli dediği alanda inşaatı başlatıverdiler. Ekonomik Kurul’da İzmir-İstanbul otoyolunun inşaatını İzmir’den de başlayarak hızlandıralım kararı alındı, adım bile atmadılar. Sabuncubeli tüneli bir yılan hikayesiydi, çok şükür bitti. Çandarlı limanı ise, sadece İzmir için değil Mudurnu’ya kadar uzanan bölgenin ekonomisi için çok önemli ama sürüncemede kalmaya devam ediyor. Konak tünelleri plansız, projesiz oldu bittiye getirildi; halk hala belediye yaptı sanıyor. Bayraklı tepelerine yaptıkları Şehir hastanesi bittiğinde mesela Karabağlar’daki eski SSK şimdiki Bozyaka Devlet Hastanesini kapatacaklar. Günde en az 35-40 bin insanın gidip geleceği bir şehir hastanesi ne demek? Karabağlar’dan üç vasıta gidip geleceksiniz bu hastaneye. İnsanlara büyük eziyet, zaman ve para maliyeti getirecek bir gelişmeye imza atacaklar. Nasıl bir ulaşım, trafik düzeni olacak? O bile belli değil. Kalp krizi geçirenler ambulansla bile ölmeden yetişemeyecek Allah korusun. Bu anlayış İzmir’e, İzmirliye uymaz, uymuyor. Yani AkP’nin ve Erdoğan’ın meselesi İzmirlinin Erdoğan’ı sevmesi sevmemesi meselesi değil, İzmir’i, İzmirlinin yaşamdan beklentilerini, ihtiyaçlarını anlayamamak, cevaplayamamak meselesi. Zihniyet uyuşmazlığı meselesi.

Diğer yandan, hiç kolay değil merkezi iktidardan hiçbir olumlu katkı, maddi destek görmeden iş yapmak. İzmir olarak kırsal kalkınmadan köy yollarına, dış ilçelerin büyükşehir hizmet birimlerini oluşturmaya kadar inanılmaz bir bütünşehire geçiş yükünü de, istemediğimiz bir yasal düzenleme olmasına rağmen taşıyoruz. Bu geçişe de beş kuruş katkı yok. Ödediğimiz vergilerin 20’de biri kadar bile merkezi bütçeden yatırım almıyoruz. Biz baykuş yani gece otobüsü olsun, kadınların akşam ulaşım güvenliği için duraklar arası inme serbestisi olsun diyoruz, Erdoğan kadınların eşit insan olduğunu bile kabul etmiyor. İzmir bu Erdoğan’ı nasıl sevsin?

Öte yandan, her yaptığınızın beğenilmesi de elbette beklenemez. Yapılanların değeri zamanla, hizmet kullanıldıkça anlaşılıyor. Örneğin, Konak’ta olağanüstü bir kent meydanı oluştu, ama İzmirli henüz bu meydanı yeterince tanımış, kullanmış bile değil. Tramvay hizmete girdi, kullananlar çok memnun, ama Çankaya’daki trafik sıkışıklığı henüz düzene girmediğinden bu memnuniyetten çok şikayeti duyuyoruz. Şikayetin haber değeri yüksek. Mesela, tüm toplu ulaşım araçlarında geçerli 90 dakika uygulamamız Türkiye’de başka hiçbir yerde olmayan çok halktan yana bir uygulama iken kaç habere konu olabiliyor? Örnekleri artırabiliriz tabii... Bunları derken bizim hiç eksiğimiz yok demiyorum, zaten yukarıda yapılacak çok iş var diye söylemiştim. Fakat bahsettiğiniz bu söylemin özellikle yayılmak istendiği kanısındayım, bunu demeye çalışıyorum.