Sırrı Sakık: AKP sıkışınca Kürtleri harcadı

HDP Manisa milletvekili adayı Sırrı Sakık, "HDP’nin Meclis'e girememesi yalnızca HDP’nin sorunu değildir" diyor. Daha önce AK Parti'yi destekleyenlerin bu kez HDP'ye oy vereceklerini söylediğini aktaran Sakık, "Hem Kürt coğrafyasında hem de ülkenin dört bir tarafına yayılmış muhafazakar Kürtler artık şunun farkında: AKP de diğer iktidarlar gibi sıkıştığı ve tıkandığı anda Kürtleri harcadı, Kürtleri ırkçı faşist politikaların eline bıraktı" görüşünü dile getirdi.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - HDP, Manisa'dan milletvekili adayı gösterdiği Lezgin Botan’ın adaylığının YSK tarafından kabul edilmemesi üzerine İçişleri Bakanlığı tarafından görevinden alınan Ağrı Belediye Başkanı Sırrı Sakık’ı listenin ilk sırasından aday gösterdi. Sakık, Manisa'da 3 Haziran’dan bu yana seçim çalışmalarını sürdürüyor.

Manisa'daki parti yöneticilerin çoğu cezaevinde olduğu için partililerin ve katılımıyla seçim çalışmalarını yürüten HDP’nin Manisa’da seçim bürosu da bulunmuyor. Sırrı Sakık önceki yıllarda da partisinin seçim çalışmaları için Manisa'ya gelmişti ancak da ilk kez kentte kendi kampanyasını yürütüyor. HDP Manisa 1. Sıra Milletvekili Adayı Sakık ile Manisa'daki seçim çalışmalarını, seçimden beklentilerini ve Türkiye'nin içinde bulunduğu koşulları konuştuk.

'NEREDE MÜCADELE VERİYORSAM BEN ORALIYIM'

3 Haziran'dan bu yana yoğun bir tempoda seçim çalışmalarınız devam ediyor. Öncelikle çalışmalarınız nasıl gidiyor?  Manisa'da atmosfer nasıl?

Biz asla diğer partilerle eşit koşullarda değiliz. İl ve ilçe teşkilatımız darmadağın edilmiş. Birçok yöneticimiz hala cezaevinde ve şu an olağanüstü bir çabayla emek veren arkadaşlarımızın çoğu cezaevinden yeni çıkmış. Ancak buna rağmen özlemleri ve inançları onlara çok büyük bir cesaret veriyor.

Manisa’ya adım attığımız 3 Haziran’dan bu güne kadar herkese ve her köşe bucağa ulaşmaya, kendimizi ve meramımızı anlatmaya çalışıyoruz. Geldiğimiz ilk gün, emniyet kayıtlarına göre, 3 bine yakın araba konvoyuyla şehre giriş yaptık. Bu durumu hazmedemeyen kişilerce organize edildiğini düşündüğümüz tatsız bir saldırıyla karşılaştık. Bu saldırı bizden korkanların bizi korkutma çabasıydı. Biz ise bunun aksine daha çok cesaretlendik, attığımız bu adımın haklılığına duyduğumuz inanç arttı. O günden sonra şehirde ufak tefek olayların dışında bir sorunla karşılaşmadık.

Gittiğimiz her mahalle bir şölene dönüşüyor. Kendi seçmenimiz ve kitlemizde çok büyük bir sahipleniş ve coşku var. Küçük mahallelerdeki halk buluşmalarımız dahi mitinge dönüşüyor. Bu sinerjinin yalnızca bizi değil üzerine ölü toprağı serpilmiş olan muhalefet partilerini de yerelde hareketlendirdiğini gördük. Bizim çalışmalarımız ve attığımız küçük adımların büyük yankıları buradaki diğer partilerde bir panik yarattı. Çünkü artık burada istedikleri gibi at koşturamayacaklarının farkındalar. Burada kimse Kürtlerin, Alevilerin, kadınların, emekçilerin, sol-sosyalistlerin oyunu cepte göremeyecek. Körleşmiş siyasete bir umut ışığı olarak en güçlü alternatif biziz. Dolayısıyla burada oluşan iklimi hiç kimse engelleyemez.

'TEK BİR BÖLGENİN SİYASETÇİSİ OLMADIK'

Doğduğunuz, büyüdüğünüz ve iyi bildiğiniz kendi bölgeniz dışında bir kentten aday olma kararı almanızda neler etkili oldu?

Ben de yol arkadaşlarım da hiç bir zaman tek bir sınırın, tek bir bölgenin siyasetçisi olmadık, olamazdık, zaten böyle bir lüksümüz yoktu. Çünkü biz evrensel değerlere inanıyoruz. Demokrasi, eşitlik ve insanca yaşamak bizim temel ilkemizdir. Bu ülkenin her karışı bizim vatanımız. Ayrım yapmaksızın, nerede bir haksızlık varsa, nerede mücadele veriyorsam ben oralıyım. Doğduğum topraklarda vekil seçildim. Muş’ta 3 dönem, Adana’da 1 dönem milletvekilliği; Ağrı’da Belediye Başkanlığı ve sonunda Manisa… Muşluyum, Adanalıyım, Ağrılıyım bugün de Manisalı! Bana insanlar nerede yüreklerini açıyorsa orası benim vatanım olur. Bizi diğer siyasetçilerden ayrı kılan da budur. Bizim için siyaset bir meslek değil mücadele etmek, bir yaşam biçimidir.

Ve evet bu baskın seçim kararından sonra benim hiç bir adaylık talebim ve başvurum olmadı. Birçok şehirden halkımızın çok yoğun talebine rağmen son güne kadar kararlıydım. Ancak Manisa’ya her seçim döneminde gelip çalışmalara katkıda bulunurdum. Beni her zaman büyük bir sevgiyle karşılar ve bir sonraki seçimlerde aday olmamı isterlerdi. Birlikte Manisa’da çok büyük bir başarı elde edeceğimiz fikri tüm şehri kuşatmıştı, ben de bu talebe artık kayıtsız kalamazdım. Sizin talebiniz karşısında boynum kıldan ince dedim ve geldim. İyiki de gelmişim. Manisa’da şu an ülkenin diğer şehirlerinde eşine az rastlanır bir coşku var. Hepimiz kenetlendik ve zafere doğru geri sayımı başlattık. Buradaki iki bloğa karşı demokrasi kalesi oluşturacağız dedik ve halkımız da ilk meşaleyi yaktı.

'KADER YA DA KAZA DEĞİL, HEPSİ CİNAYET'

Manisa bir tarım ve sanayi kenti. Burada üretimin içinde bulunan insanlarla, emekçilerle bir aradasınız. Ne gibi sorunlar tespit ettiniz? Bu sorunlara yönelik çözüm önerileriniz neler olacak?

Manisa bir emekçi kenti olduğu için işçi ve emekçilerin çok büyük sorunlarına tanıklık ediyoruz. Güvencesiz, düşük ücretli, uzun ve ağır çalışma koşulları; sendikalılaşma önündeki büyük engeller ve baskılar sebebiyle birçok yerde hâlâ kölelik hukuku yaşanıyor. Kadın ve çocuklar emeği en çok sömürülen kesimi oluşturuyor. Seçim gezilerimizde otobüsler dolusu kadın ve çocuk yolumu kesiyor. Karın tokluğuna çalışıyor çoğu. Yakın geçmişte dünyanın en büyük maden facialarından biri yaşandı burada. Soma’da yitirdiğimiz 301 madencinin acısı taptaze duruyor. Bir lokma namuslu ekmek için kazılan ocaklar, birçok işçinin ocağını söndürdü. Gölmarmara’da 3 yıl önce 15 tarım işçisinin ölümüne sebep olan trafik kazası ve daha bir kaç gün önce, Turgutlu’da yine tarım işçilerini taşıyan minibüsün devrilmesi… Bunun gibi yüzlerce olay sayabiliriz. Bunlar kader ya da kaza değil; hepsi cinayet. İşte bu emekçi kardeşlerimin sesi olacağım. Emekleri gibi hayatları da ucuz görülen bu işçiler için, onlar sendikal haklarını elde edene kadar, insanca çalışma koşullarına kavuşuncaya kadar; patrona karşı işçiyi ezen politikalara karşı kolkola mücadele edeceğim.

Manisa bir zamanların tütün, pamuk ve üzüm şehriymiş. Fakat yanlış tarım politikaları sebebiyle eşsiz güzellikteki tarım arazileri yok olma tehlikesi altında. Birçok yer maden ve santrallere kurban edilmiş. Tüm ekolojik denge bozulmak üzere. Partimizin çevre politikaları harfiyen uygulanacak. Faşizm yalnızca insana karşı değil doğaya ve diğer canlılara karşı da uygulanıyor.

Çok sayıda iftar programına katılan Sırrı Sakık, gece seçim toplantıları da düzenledi.

'EN DOĞAL TALEBİMİZ BÖLÜCÜLÜK SAYILDI'

Siz daha çok Ağrı ve Muş’ta çalıştınız, ilk kez batıda aday oluyorsunuz.  Bu anlamda bir karşılaştırma yaptığınızda seçmen ilişkisi ve beklentisi açısından bu iki bölge arasında bir fark var mı?

En büyük sorun adalet olunca doğal bir empati gelişiyor en doğuda ve en batıdaki seçmen arasında. Elbette bazı farklılıklar var. Kürtlerin yıllarca yaşadığı acının lisanını anlamak onlar için biraz zor. Devlet devamlı halde bizi terörize ederek lanse etti. En doğal talebimiz bölücülük sayıldı. Ülkenin doğusu yaklaşmak, derdini anlatmak istedikçe batısı yıllarca koca duvarlar, sınırlar çizerek kendini ayırdı. Büyük önyargılar oluştu. Ama bu gün bir zamanlar sözüne inandıkları iktidarların hepimize yalan söylediğini gördüler. Ne yazık ki görmeleri için biraz adaletsizliğe maruz kalmaları gerekti. Bu ülkenin tüm değerlerinin, ortak yaşam ilkelerinin fay hatları teker teker kırıldı yok edildi.

Sıfırdan, önyargısız olarak birlikte yaşamanın hukukunu kurmalıyız. Ortak değerleri büyütmeliyiz, aksi takdirde aynı karabasanı tekrar tekrar yaşarız. Şimdi ise ben onları tanıdıkça onlar da beni tanıyor ve anlıyorlar. Ortak bir vatanda insanca yaşama mücadelemiz bizi aynı meydanda, adı vicdan olan meydanda topluyor.

'HER PARTİYE AÇIK OLAN MEYDANLAR HDP’YE KAPATILMIŞ'

Bu farklılıklar HDP seçmeni ve diğer partililer arasında bir toplumsal gerilim hattı yaratıyor mu? Bu anlamda nasıl bir politika izliyorsunuz?

Türkiye’nin 3. büyük partisi olmasına rağmen HDP burada hep yok sayılmış. Çok büyük baskılar altında var olmaya ve var kalmaya çalışmışlar. Her partiye açık olan meydanlar HDP’ye kapatılmış, yasaklanmış. Standlarımız yıkılmış, flamalarımız yırtılmış, parti binamız saldırıya maruz kalmış… Ancak bu yaşananlara rağmen hiç bir parti bu haksızlıklara ses çıkarmamış. 'Milliyetçi hassasiyetler' göz önünde bulundurulmuş ama insani hassasiyetler yok sayılmış.

Örneğin ayın 17’sinde Manisa merkezde çok büyük bir mitingimiz olacak. Ama bazı bürokratik sebepler bahane edilerek, grubu bile olmayan Meral Akşener’in dahi miting yaptığı alanlar bize verilmedi. Ama biz nerede olursa olsun mitingimiz yapacağız. Ancak Manisa’da partilerin bu tutumuna rağmen halklar arasında böyle bir sorun yok. Ortak yaşamın en güzel örneklerinden biri de Manisa. Biz de diğer partilere değil burada yaşayan halklara güveniyoruz.

'BEN BURAYA MİSAFİR OLARAK GELMEDİM'

Manisa, genel nüfus oranına baktığımızda Kürt nüfusunun az olduğu bir bölge. Siz tüm seçmenlerden oy talep ettiğinize göre onlara yönelik söylemleriniz neler olacak?

Ben ilk gün geldiğimde şunu söyledim, “Ben buraya misafir olarak gelmedim. Burada yaşayan Türk, Kürt, Alevi, Yörük tüm halkların sesi olmaya geldim. Beni ister sevin ister sevmeyin, partimin fikrini benimseyin benimsemeyin ben de artık bir Manisalıyım. Ben seçilirsem yalnızca Kürtlerin değil tüm Manisa halkının vekili olacağım”.

Biz enerjisini ve ilhamını kadın mücadelesinden alan bir partiyiz, biz gençlerin partisiyiz, özgürlüklerin, emeğin partisiyiz. Kadınların, emekçilerin ve gençlerin kenti Manisa’da en büyük desteği de yine bu kesimden alacağımıza inanıyorum. Hevesleri öldürülmüş bir gençlik, bir ülkenin geleceğinin ölmesi demektir. Ben gençlerin gelecek umuduna inanıyorum. Gelmeden öncede insanları sayıya indirgemedim, seçmen sayısına göre değil ihtiyaca göre geldim. Bu vatanın her yeri adalete mezar oldu. Ben de burada onlarla beraber karış karış adaleti yeşertmeye geldim. İşte demokrasi budur. Muşlu tütüncü bir ailenin çocuğu Manisa’dan; Manisalı tarım işçisi bir ailenin çocuğu da Muş’tan, Kars’tan, Diyarbakır’dan aday olabilmelidir. İşte o zaman biz tüm farklılıklar içinde ortak bir kimlik yaratabiliriz. Spil Dağı ile Ağrı Dağı’nı, Muş Ovası ile Gediz Ovası’nı, Muş lalesiyle Manisa dağ lalesini kardeş kılmak; köprüler oluşturmaktır.

'HDP’NİN MECLİSE GİREMEMESİ YALNIZCA HDP’NİN SORUNU DEĞİLDİR'

Her ne kadar HDP Millet İttifakı’nın dışında tutulduysa da muhalefetin siyasi atmosferi yumuşatan ortak bir tavrını görüyoruz. Genel anlamda Manisa’da bunun yansımaların görüyor musunuz?

CHP’nin dokunulmazlıklar sürecindeki tutumu yalnızca Kürtlerde değil aynı zamanda CHP tabanında da çok ciddi tepkilere sebep oldu. Diğer taraftan Millet İttifakı dışında tutmaları, Kürtlerle birlikte anılma korkusu daha büyük rahatsızlıklara sebep oldu. Her iki bloğun Kürtleri yok sayıp milliyetçi muhafazakar kesimlerle giriştiği iş birliği, siyaseten bir çıkmaz yarattı.

Öncelikle HDP’nin meclise girememesi yalnızca HDP’nin sorunu değildir. Biz her koşulda siyaset yapmaya, mücadele etmeye devam edeceğiz. Bizim mecliste olmamamız asıl olarak bu ülkede demokrasi ve adalet isteyen tüm halkların ve partilerin sorunudur. Ve hatta AKP seçmeninin de sorunudur. Çünkü bir gün herkesin adalete ihtiyacı olacaktır. Dolayısıyla bizim meclise girmemiz tüm dengeleri ve planları alt üst edecek. Baraj altı kalmamız için her yola başvurulabilinir. Halklar ve muhalif partiler buna göz yumamazlar. Biz meclise giremezsek Millet İttifakı’nın da girmesinin hiç bir esprisi, kıymet-i harbiyesi kalmaz. Çünkü çarpma işlemindeki 1 rakamı gibi etkisiz eleman olurlar, Cumhur İttifakı da 0 rakamı gibi yutan eleman olur. Tercih onların.

'ÜMMET ANLAYIŞI TEPETAKLAK EDİLDİ'

Bugüne kadar AK Parti’ye oy veren muhafazakar Kürt seçmende bir değişim gözlüyor musunuz, sizce bu seçmen kitlesinden HDP’ye kayma olacak mı?

Bu güne kadar AKP’ye oy vermiş ancak dönemin ruhuyla artık bir uyanış yaşayan Kürtlerin çok önemli bir kısmı bize oy vereceğini ve yanımızda olacaklarını belirtiyor. Hem Kürt coğrafyasında hem de ülkenin dört bir tarafına yayılmış muhafazakar Kürtler artık şunun farkında: AKP de diğer iktidarlar gibi sıkıştığı ve tıkandığı anda Kürtleri harcadı, Kürtleri ırkçı faşist politikaların eline bıraktı. AKP kan kaybetmeye başladığı anda dümeni ırkçı faşist denizlere çevirdi ve maalesef de o karanlık denizde de boğuldular. Özellikle Ortadoğu’daki gelişmeler, Suriye’de girilen bataklıkta Kürtlere yönelik Türkiye hükümetinin aldığı yok edici ve yıkıcı tavır sonrası, bu güne kadar ortak kimlik olarak inşa edilen Ümmet anlayışının söz konusu Kürtler olunca nasıl tepetaklak edildiğini gösterdi. Hem kendi vatanındaki Kürtlerle hem de komşu Kürtleriyle barışamamış bir Türkiye, en büyük darbeyi kendi kendisine yapmıştır.

6 Milyonun üzerinde seçmeni olan yurttaşlarının tüm seçilmişleri hiç bir kabahatleri, suçları yokken yıllardır tutuklular. Kürtler bize şunu söylüyor, “Ben size daha önce oy vermemiştim ancak tüm bu haksızlıklar kanıma dokunuyor, sırf Kürdüz diye bu zulüm yapılıyorsa artık benim safım sizin yanınızdır.” İşte tüm bu yanlış politikalar en apolitik Kürdü bile derinden yaralamıştır. Kürt şehirlerindeki AKP mitinglerinin bomboş geçmesi de buna işarettir. Bomboş geçen mitingler, seçim sonu hezimetlerinin fragmanı olarak dolaşıyor artık.

TÜRKİYE’DE İLK KEZ ORTAK BİR DİL KAZANDIĞIMIZI HİSSEDİYORUM

Son olarak; Manisa yerelinde CHP ve AKP tabanından da HDP’ye geçişler olacağını ön görüyor musunuz?

Manisa’da gözlemlediğim bir diğer husus sadece Kürtlerin değil, artık bu iktidar tarzından rahatsızlık duyan ve birçoğu geçmişte AKP’ye oy vermiş seçmenin de bize destek vereceği; hatta Milliyetçi cepheden dahi oy alacağımızdır. Vicdan sahibi, hangi görüşte olursa olsun, vatanını gerçekten seven herkes, bir uçurumdan hızla yuvarlandığımızın farkında. Kurtuluşu da bizde görüyorlar. Diğer taraftan Manisa’da sürecin vehametini doğru okuyan CHP tabanından da çok büyük bir ilgiyle karşılaşılanıyoruz. Cumhurbaşkanı adayımız Selahattin Demirtaş’ın içerde olması onları da son derece üzüyor. İlk günden bugüne her görüşten her kimlikten insana dokunuyor, onları dinliyor ve kendimizi anlatıyoruz. Türkiye’de ilk kez ortak bir dil kazandığımızı hissediyorum. Çünkü herkesin şikayeti adaletsizlik ve herkesin talebi adalet.