Kaboğlu: 24 Haziran’da anayasa oylanacak

KHK ile Marmara Üniversitesi’ndeki görevinden ihraç edilen anayasa hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu CHP’nin milletvekili adayı. Neden aday olduğunu Gazete Duvar’a anlatan Kaboğlu, “Hukuk güvenliği olmadan toplumsal barış sağlanamaz” dedi.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - Kanun hükmünde kararname (KHK) ile Marmara Üniversitesi’nden ihraç edilen anayasa hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, İstanbul 1’nci Bölge 1’nci sıradan CHP’nin milletvekili adayı. 1950 yılında Artvin-Borçka'da dünyaya gelen Kaboğlu, 1974’te Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde lisans eğitimini tamamladı. 1981 yılında Limoges Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi'nde doktorasını bitiren Kaboğlu 1987'de doçent, 1994 yılında Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde profesör oldu. Yurt dışındaki üniversitelerde dersler veren Kaboğlu, 2003 yılında Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu Başkanlığı'na getirildi. Bu görevi yürüttüğü sırada ‘Azınlık ve Kültürel Haklar Raporu'nu açıklarken fiziksel şiddete maruz kaldı. Kaboğlu hakkında suç duyurusunda bulunuldu. 2008 yılında “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasıyla açılan davadan raporun bilimsel içeriğe sahip olduğu ve şiddeti teşvik etmediği gerekçesiyle beraat etti. Marmara Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanlığı görevini sürdürdüğü sırada 7 Şubat 2017’de yayımlanan 686 sayılı KHK ile ihraç edildi.

Neden aday olduğu sorusuna, “Anayasaya ilişkin kuramsal çalışmaları TBMM yoluyla uygulamaya koyma umudu” yanıtını veren Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu Gazete Duvar’ın “Milletvekili Adaylarıyla 5 Soru-5 Cevap” köşesinin konuğu oldu.

ANAYASAYA İLİŞKİN KURAMSAL ÇALIŞMALARI MECLİSTE SÜRDÜRECEK

Neden adaysınız?

1 Kasım 2015 Genel Seçimi sonrası, anayasa konusu yeniden gündeme çıkarılınca yoğun anayasal bilgi kirliliği karşısında artık bireysel etkinliklerin yeterli olmayacağı ve kolektif davranma gereğinden hareketle, “Önce Demokrasi” adı altında bir girişim oluşturduk (1 Haziran 2016). Üçlü bilgi kirliliği, girişimin itici gücü oldu; anayasal bilgi kirliliği, anayasa değişikliği konusunda yol ve yöntem üzerine bilgi kirliliği, anayasa değişikliği (veya yenilenmesi) ile ulaşılmak istenen hedef konusunda bilgi kirliliği. Önce Demokrasi girişimiyle “anayasal bilgilendirme” toplantıları yoluyla, üçlü bilgi kirliliğine karşı etkinlikler başlattık. Bunu, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası da sürdürdük ve 16 Nisan’a giden yolda, anayasal kamuoyu oluşumuna katkıda bulunmaya çalıştık. Uzmanlık bilgisiyle sivil toplum örgütleri birlikteliği, siyasal aktörlerin katılımı ile işlevsel kılınabilirdi. Geçen aylarda siyasal partiler arasında yürütülen anayasal ilkeler çalışması bu amaçla gerçekleştirildi.

16 Nisan metninin sürdürülemez özelliği, çifte seçimin 24 Haziran’da yapılacağını belirleme tarzı ile bizzat Anayasa değişikliği mimarları tarafından teyit edilmiş oldu. Kısaca hatırlayalım:

16 Nisan 2017’de oylanan 6771 sayılı Anayasa değişikliğine ilişkin Kanun Geçici md.21/A’ya göre, “Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren en geç altı ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi bu değişikliklerin gerektirdiği Meclis İçtüzüğünü ve kanuni düzenlemeleri yapar”.

“Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci yasama dönemi milletvekili genel seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçimi 3.11.2019 tarihinde yapılır.”

“Meclisin seçim karar alması halinde 27’nci yasama Dönemi milletvekili genel seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır”

Anayasa’nın bu amir hükmüne rağmen “fazla erken seçim” kararı, -daha önce söylediğim gibi- şu üçlü Anayasa’ya aykırılık sorununu gündeme çıkardı. Uyum düzenlemelerinin yapılmaması, ihmal yoluyla aykırılık oluşturduğu gibi erken seçim önündeki başlıca anayasal engeldi; bu aykırılığı gidermek için kullanılan KHK yolu da Anayasa’ya aykırı.

Adaylık, anayasal bilgi kirliliği ötesinde Anayasa’ya aykırı uygulamalara karşı yürütülen sivil toplum örgütleri nezdindeki çalışmaların siyasal ayağı olarak görülebilir. Uzmanlık artı sivil toplum etkinliği artı siyasal alan… Anayasaya ilişkin kuramsal çalışmaları TBMM yoluyla uygulamaya koyma umudu, adaylığı bir görev olarak algılamama yöneltti beni.

'YENİ ANAYASA YOLUNDAKİ ÇALIŞMA GİRİŞİMİ DE CHP KAYNAKLI'

Neden CHP’den aday oldunuz?

Önce 16 Nisan oylaması ile 24 Haziran seçimleri arasındaki paralelliğe dikkat çekmek gerekir. 16 Nisan için “Anayasa halkoylaması” dense de bu aslında “plebisiter anayasa oylaması” oldu. 24 Haziran için “çifte seçim” nitelemesi yapılsa da daha çok bir anayasa oylaması yapılacak: “Cumhur ittifakı”, 16 Nisan metnini kalıcı kılmak için oy isteyecek. “Millet ittifakı” ve muhalefet ise anayasal demokrasi ereğinde oy isteyecek.

“Hak, hukuk, adalet” sloganı ile tarihsel yürüyüşün ve adalet arayışının aktörü olan CHP’nin gerek “hayır” kampanyasında gerekse çifte seçim yolunda ittifaklar için öncü ve özverili rol oynadığı ve işlev gördüğü unutulmamalı. Yeni anayasa yolundaki çalışma girişimi de CHP kaynaklı.

‘HUKUKİ BUNALIM YA DA HUKUKSUZLUK HEPSİNİN NEDENİ’

Size göre Türkiye’nin en büyük sorunları nelerdir?

Türkiye’de çok yönlü istikrarsızlık ve bunalımdan söz edilebilir; fakat hukuki bunalım ya da hukuksuzluk, hepsinin nedeni veya çerçevesi olarak görülebilir. Hukuk bunalımı, 2015 Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile “anayasasızlaştırma” süreci ile ivme kazanmış, OHAL döneminde ise yaygınlaşmıştır. Bu süreçte, yargı organlarının yürütmenin güdümüne konulması, adalete olanı güveni ileri derecede zedelemiştir. Hukuk bunalımı, hukuk güvenliğini ortadan kaldırmış ve toplumsal barışı zedelemiş bulunuyor.

“BİREYSEL İCRAAT YERİNE TOPLU İRADE ÖNE ÇIKMALI”

Milletvekili olduğunuz takdirde ilk icraatlarınız neler olacak?

Bireysel icraat yerine toplu irade öne çıkmalı. Bu konuda ilk hedef, şu anda askıya alınmış olan Anayasa’nın emredici hükümlerinin uygulanmaya konması gelmeli. Bunun için siyasal iradenin bu yönde beyan edilmesi yeterli olur. İşte başlıcaları:

-Cumhuriyetin nitelikleri: “insan haklarına dayanan laik ve demokratik sosyal hukuk devleti” (md.2).

-Egemenlik: “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz” (md.6),

-Yasama yetkisi, TBMM’nin. “Bu yetki devredilemez” (md.7).

-Yürütme yetkisi ve görevi, “Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir” (md.8).

-Yargı yetkisi, tarafsız ve bağımsız mahkemelerce kullanılır (md.9).

- Anayasa: Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını” bağlayan üstün ve temel kurallardır (md.11).

- Temel haklar ve ödevler (md.12-74).

-Üniversiteler: “kamu tüzel kişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip” üniversitelerde öğretim elemanları, “Yüksek öğretim Kurumunun veya üniversitelerin yetkili organların dışında kalan makamlarca her ne suretle olursa olsun görevlerinden uzaklaştırılamazlar” (md.130).

-Medyaya giriş: “Devletçe kamu tüzelkişiliği olarak kurulan radyo ve televizyon kurumu ile kamu tüzelkişilerinden yardım gören haber ajanslarının özerkliği ve yayınlarının tarafsızlığı esastır” (md.133).

Olağanüstü hal yönetimine derhal son verilmesi ve yasa sayıları verilen OHAL Kanun Hükmünde kararnamelerinin ayıklanması da acil bir sorun. Kuşkusuz kişisel olarak anayasal bilgilenme hakkına katkıda bulunmak, öncelikli hedefim. Sonra, sürdürülemez olan 16 Nisan metninin aşılarak anayasal düzenin kurulmasına katkı sunmak, başlıca görevim olacak. Nihayet, TBMM’nin yasama işlevini yerine getirmek suretiyle herkes için bağlayıcı kural koyan organ sıfatıyla saygınlığına yeniden kavuşması için çaba göstermek, yine öncelikli hedefler arasında.

'HUKUK GÜVENLİĞİ OLMADAN TOPLUMSAL BARIŞ SAĞLANAMAZ'

Nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz?

“İnsan haklarına dayanan demokratik ve laik bir hukuk devleti”. Böyle bir devlet, hem çevre devleti hem de sosyal devlet gerekleri ile yükümlü kılınacak; buna denk düşen toplum ise hukuk toplumu veya haklar toplumu olarak nitelenecek. Bu ilkeleri yansıtan hukuksal ve siyasal yapı barış toplumunun inşasına katkıda bulunabilir. Unutmamak gerekir. Yönetimin gücü, hukuktan kaynaklandığı ölçüde kalıcı olabilir; fiili yönetimler ise çok güçlü olsalar da geçici olma özelliğinin ötesine geçemezler.

Külliye ve AK Parti Hükümeti, devlet gücünü arkasına alarak Olağanüstü hal ortam ve koşullarında yürüttüğü seçim kampanyası, adil seçim hakkını tümüyle ihlal ettiği gibi muhtemelen taraftarlarının bile adalet duygusunu rencide etmektedir. Adil olmayan kampanya sürecinde Cumhurbaşkanı adaylarından biri hapiste diğeri ise devletin bütün olanaklarını seferber ederek kampanyada. Basın-yayın kuruluşları ise16 Nisan metni propagandasını, anayasal gerçekleri çarpıtarak sürdürüyor. Böyle bir ortamda seçim kampanyası yürüten görev başındaki Cumhurbaşkanı, rakibinin adaylığını sorgulayarak Yüksek Seçim Kurulu üzerinde baskı kurmaya çalışıyor. Dar zaman dilimine sıkıştırılmış seçim ve eşit olmayan kampanyası, “serbest ve eşit oy” ilkelerini zedeleyici. Bu durum sürdürülemez olduğu için,24 Haziran 2018 seçimleri, hukuk ve siyasal diyalektiğini yaşamsal kılmakta. Çünkü hukuk etkili kılmanın tek yolu, siyasal iktidarın el değiştirmesinden geçiyor. Hukuk güvenliği olmadan toplumsal barış sağlanamaz. Barış ve özgürlük ortamında nice bayramlara.