Can Yücel seçim konuşması: Dış politikası NATO’ya araç, ahlakı vur kaç, ekonomisi kapkaç partiler!

Yıl 1965, genel seçimler öncesi Türkiye İşçi Partili Can Yücel, partisi adına TRT mikrofonunun başından Türkiye emekçilerine sesleniyor: “'Kalkınıyoruz, kalkındık, malkındık' diye her palavra savuruşlarında, bu bir milyon sakat çocuk, “yalan” diye bağırıyor yüzlerine. Çünkü onların başlarını çıkarlarının masasından kaldıracak vakitleri yok ki, bu yurdu kalkındırabilsinler.”

Google Haberlere Abone ol

Geçtiğimiz haftalarda Türkiye İşçi Partisi adına 1966 senato seçimlerinde Yaşar Kemal'in TRT mikrofonlarından yaptığı propaganda konuşmasına değinmiştik. Bu defa Yaşar Kemal gibi TİP'in içinde yer almış ve TRT radyosundan seçmenlere seslenmiş bir başka sanatçıya, Can Yücel'e kulak vereceğiz.

Söze Yücel'in TİP'deki rolünden bahsederek başlayalım. Can Yücel, resmi olarak 1968'de partinin Genel Yönetim Kurulu'na seçildi. GYK'da işçi ve sendika temsilcileri olduğu gibi parti aydınları da bulunuyordu. 'Aydın kontenjanı'ndan görev alan Yücel, uzun yıllardan beri TİP'de çalışma yürütüyordu. Zaten aktaracağımız TRT kaydı da 1965 genel seçimlerine ait.

TİP'li Yaşar Kemal, TRT'den sesleniyor: Sen oyunu padişah hayatı sürenlere verirsin, olur mu?TİP'li Yaşar Kemal, TRT'den sesleniyor: Sen oyunu padişah hayatı sürenlere verirsin, olur mu?

'TÜZÜK DEĞİL...'

Yücel'i siyasi hayatından bağımsız olarak düşünmek kolay değil. Daha yeni kuşaklar onun siyasi hayatını, ÖDP'nin yeni kurulduğu yıllarda İzmir 1. sıra milletvekili adaylığından hatırlıyor. Ancak söz konusu Can Yücel olduğu için hakkında bitmek tükenmek bilmeyen 'efsaneler' yine hafızaları tazeliyor. Zaten Yücel'in TİP yılları da belki 'tüzük' başlığını verebileceğimiz böyle bir hikayeyle hatırlanıyor. Olay, bir TİP kongresinde delegeler tüzük üzerine uzunca tartışırken yaşanır. Aydın Engin bir yazısında hikayenin devamını şöyle anlatıyor: “Meclis içtüzüğüne göndermeler yapıp itirazlarını temellendirmeye çalışmalarından canı sıkılan Can Yücel o davudi sesiyle arka sıralardan kükremişti: Arkadaşlar bize tüzük değil b.zük lazım; b.zük…”

Şairin küfre dair bakış açısını biliyoruz: “Burjuvazinin ağzında” ve “işçi sınıfının ağzında” olarak iki farklı şekilde ele alıyor! Siyasette argoya, üstelik sosyalist bir partinin kongresinde başvurmak yadırgatıcı bulunabilir. Fakat burada 'destek' bulan farklı bir boyut da yok değil. Çünkü sonraki deneyimlerde de 'tüzük' tartışmaları, bunaltıcı hale geldiğinde bu hikayeye sık sık başvurulmuştur!

'BÜKREŞ RADYOSU KONUŞTU'

TİP ilk kez mikrofon karşısında seçmenlere seslenme fırsatını 1963 yerel seçimlerinde yakalar. Parti adına yapılan konuşmalara, rakiplerince süratle cevap verilmesi her şeyden önce bu partinin o güne kadar ülke siyasetinde eşine rastlanmayan bir çizgiyi temsil etmesinden kaynaklanır. Türkiye tarihinde ilk defa sosyalist bir partinin yurttaşlarına gelir adaletsizliğinden, emekten, eşitsizliklerden bahsetmesi ister istemez her kesimde ses getirir. TİP Genel Sekreteri Orhan Arsal tarafından yapılan konuşmanın ardından Adalet Partisi'ne yakın gazeteler ertesi gün, “Dün akşam Bükreş Radyosu konuştu!” manşetini atar.

Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı (TÜSTAV) arşivlerinde bulunan Can Yücel'in konuşmasında da parti hakkındaki 'Moskova uydusu', 'dinsizler' gibi ithamlara cevap verilmeye çalışıldığını görüyoruz. Benzeri bir cevabı Yaşar Kemal'in konuşmasında da dinlemiştik. Lafı fazla uzatmayalım ve Can Yücel'in sesine, konuşmasına kulak verelim.

“Soyadı: Tako. Öz adı: Hürmüz. Takma adı: Elif. Sahte adı: Seher. Suçlular arasındaki adı: Piç. Anasının adı: Zehra. Babasının adı: Abdi. Milliyeti: Türk. Doğumu: 1957. İşi: Hırsızlık. Vücut boyu: 1,31. Vücut Cesameti: Nârin. Vücut Bünyesi: İnce. Vücut Vaziyeti: Öne eğik. Omuzları: Düşük.

Sevgili Yurttaşlarım! Şimdi size okuduğum belge, sekiz yaşındaki, Tako adlı kardeşimizin polisteki eşkâl kâğıdıdır. Tako, bugün Türkiye’de kaldırıma düşmüş, toplumun koruyucu elinden ırak, çoğu da suçlu, dört yüz elli bin Türk çocuğundan biridir. Elinden tutacak kimi kimsesi yoktur ama hırsızlık ederken yakayı ele verdiğinde, Tako’yu kolundan tutup cezaevinin sübyan koğuşuna atacak bir hükümeti vardır. Tako’nun doğum tarihi vardır ama insan gibi yaşadığı yoktur. Tako’nun sabıkası vardır ama geleceği yoktur. Tako’nun onu seven bir atası vardır, Tako’nun “Halkın öğretimi ve eğitimini sağlama, devletin başta gelen ödevlerindendir” diyen bir anayasası vardır ama Tako’ya babalık edecek devlet babası yoktur.

Kardeşlerim! Eskiler “Çocuktan al haberi!” demiş. Biz de çocuktan, Tako’dan alıyoruz memleket haberini. Çocuk Bayramı’nı, Sayın İnönü’nün 1943’de söylediği gibi, Millî Hâkimiyet, Ulusal Egemenlik Bayramıyla birleştirmemiz bir tesadüf değildir. Birleşik Amerika’ya verilen üslerle ulusal egemenlik sarsıntılar geçirirken, Tako da ya sübyan koğuşunda ya da köprü altında kutlayacaktır elbet çocuk bayramını. Büyükleri, gelecek denen umut kasamızı zorlarlarken, Tako’nun oyuncağı da maymuncuktan başka ne olabilir ki?

Kardeşlerim! Memleket çocukları arasında bir de nöker çocukları var. Doğu köylerinde süregelen yaygın bir kölelik düzenidir bu. Köle demezler de nöker derler, parayla satılan bu insanlara. Nöker çocukları, fukara çocuklar, kimsesizler anadan doğma nöker sayılırlar. Nöker çocuklarına da köle gözüyle bakılır. Genellikle ahırda yatar kalkarlar. Yatakları yüzsüz yorgan, eski bir hasırdır.

Urbalarını açmaz, çarık çoraplarıyla girerler yatağa. Gecenin her saatinde tetik olmaları gerekir. Yazları güneşi dağların ardında görürler. Yemeklerini ahırda yerler. Ev halkı yemek yerken nöker el pençe divan durur. “Su getir!”, “Kapıya bak!”, “Köpek niye havladı?”, “Ahırda bir ses var!” Yemek bittikten sonra sofranın artıkları verilir nökere. Onu da bir rahatça yiyemez. “Uyuzlu danaları çimdirdin mi?”, “Atın yarasını yıkadın mı?”, “Mor inek kaç güne doğar?”, “Yıkık yerini yaptın mı samanlığın?”

Yurttaşlarım! Biz de altına devletimizin de imza koyduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Beyannamesi’ne soralım bakalım, ne diyor bu işe: Diyor ki, “Çocuk ihmal, zulüm ve istismarın bütün şekillerine karşı korunacaktır. Çocuk herhangi bir şekilde ticaret metaı olamaz.”

.

Evet. Bu güzelim topraklar üstünde gülüp oynamaya doğmuş körpecik çocukların ticaret metaı haline gelmesine göz yumanlar, toprak altındaki madenlerimizi, petrollerimizi yabancılara haydi haydi peşkeş çekeceklerdir. Kendi parçası, kendi kanından, kendi canından kopma vatan evlâtlarına hayrı dokunmayanların memlekete ne hayrı dokunabilir ki? Bir tek hayırları varsa, o da bu adamlara denecek koskocaman bir “Hayır”dır. Dış politikası NATO’ya araç, ahlakı vur kaç, ekonomisi kapkaç olan partilerin, gününü gün etmekten başka bir şey düşünmeyen devlet adamlarının yurdun yarını, ulusumuzun geleceği olan çocuklarla ne ilgisi olabilir ki?

Amerikan Çocuk Hastalıkları Akademisi Başkanı Profesör Fişer, “Bugün Türkiye’de bir milyona yakın sakat çocuk olduğunu tahmin edebiliriz” diyor. Bu yurdu yönetenlerin sakat tutumuna, sâkim politikasına bu bir milyon çolak, kambur, kör, kötürüm, sağır, dilsiz, topal, sakat çocuktan daha sağlam kanıt, delil olabilir mi? “Kalkınıyoruz, kalkındık, malkındık” diye her palavra savuruşlarında, bu bir milyon sakat çocuk, “yalan” diye bağırıyor yüzlerine. Çünkü onların başlarını çıkarlarının masasından kaldıracak vakitleri yok ki, bu yurdu kalkındırabilsinler. Kendi koltuklarından başka bir şey düşünmeyenlerin sözüm ona donattığı okullarda bir lokmacık çocuklar bir sıraya tabii beş kişi oturacak, tabii sabahtan akşama kadar bir on beş santimlik yere çakılacaklardır. Kentlerimizde çocuklarımız viraneliklerde, çöplüklerde günlerini gâvur ediyorlarsa, yurdu milyonerler için bir Hilton parseli, lüks otel arsası belleyenlerin hesabında halk çocuğu için çiçek bahçesine, çocuk bahçesine yer olamaz da, ondan. Halkın yuvasını yapanlar işçi çocukları için yuva kurarlar mı hiç?

.

Kardeşlerim! İşçi Partisine kızıl diye lâf atanlar Erzurum’da yavrularımızın kızıldan, kızamıktan kırılması karşısında kıllarını bile kıpırdatmamış olanlardır.

Canlarım! İşçi Partisi’ne “Camilerin kapısına kilit takacaklar” diye çirkef atanlar, her doğan bin çocuktan yüz altmış beş tanesinin süt bebesiyken ölüp gitmesi karşısında vurdumduymazlık eden Allahsızlardır. İşçi Partisi’ne, “Dükkânınızı, evinizi, barkınızı, bir avuçluk tarlanızı elinizden alacak” diye leke sürmeye kalkışanlar halkın eğitimi için tek toplu çare olan köy enstitülerini halkın elinden alıp, kapatanlardır.

Yurttaşlarım! İşçi Partisi’ni “Kökü dışarda” diye arkadan vurmaya özenenler halk evlerinin dibine incir dikenlerdir.

Kardeşlerim! Türkiye İşçi Partisi’nin kökü Türk işçisinin, Türk köylüsünün, Türk aydının, Türk küçük esnafının, dar gelirli Türk memurunun insan gibi yaşama özlemidir. Türkiye İşçi Partisi yurtta tek bir aç, tek bir çıplak yurttaş kalmayıncaya kadar didinmeye ant içmiş yurtseverlerin ocağıdır. Bu özlemle ve bu kararla beslenen bu ağaç şimdilik körpedir ama Anadolu’muzun dört köşesine yayılmış ulu çınarlar kadar Türk’tür. Ve halkımızın göz nuruyla, alın teriyle sulanarak, gelecek yıllarda serpile serpile bütün Türkiye’yi yeşillere salacaktır. Türkiye İşçi Partisi’nin bir tek kaynağı var: sevinç, sevgi, halkın yanında ve halktan olmanın verdiği sevinç ve sevgi. Bir tek aracı ve pusatı var: bilim ışığı. Bu sevinç ve bilim ışığıyla bu yurdu öyle bir donatacağız ki o zaman işte ulusal egemenlik ve çocuk bayramlarını yan yana, ama bu sefer sahiden kutlayacağız.

Analar, babalar, kardeşler, sandık başlarına giderken çocuklarınızı, kardeşlerinizi de yanınızda götürün. Götürün ki görsünler İşçi Partisine oy verdiğinizi. Çünkü o oylardır ki çocuklarınıza, kardeşlerinize sütü ile mamasıyla, yuvasıyla, çiçek bahçesi, çocuk bahçesiyle, doktoru, denizi, güneşiyle, renkli oyuncakları, gül gibi okulları, güpgüzel kitapları, yiğit öğretmenleri ve haktan yana olduğu için mutlu ana babalarıyla zengin ve dopdolu bir çocukluk sağlayacak ve yine çocuklarınıza, kardeşlerinize aydınlık bir gelecek, iş, sosyal adalet, toprak, ekmek, güven, eşitlik, özgürlük, insan onuru ve pırıl pırıl bir hayat kazandıracaktır.

Yeter ki gönlünüz ve kafanız doğru yolda ve oylarınız İşçi Partisinden olsun ve yeter ki, yurttaşlarım, gazanız mübarek olsun.

Türkiye İşçi Partisi’nin işareti, tırtıklı kirtişli bir teker, yâni bir çark ve üstünde eğik duran bir başaktır. İçinde de iki satır yazı vardır. Köylüye toprak, herkese iş!”

Kaynaklar ve daha detaylı bilgilerin yer aldığı linkler

1- Türkiye İşçi Partisi [1961-1971] – Artun Üsal (Tarih Vakfı Yurt Yayınları)

2- http://www.tustav.org/gorsel-isitsel/can-yucelin-konusmasi-1965/

3- Cumhuriyet Kitap, Sayı: 1271 – 26.06.2014

4- http://t24.com.tr/yazarlar/aydin-engin/tuzuk-degil-baska-bir-sey-lazim,6486