Kemal Anadol: Gizli anlaşmaları güncelleştirmek istiyorlar

Deneyimli siyasetçi Kemal Anadol, dünyadaki gelişmelerin Türkiye'ye yansımalarını değerlendirirken "Savaş sonrası ABD'nin ortaya attığı Wilson prensipleri, İngiliz ve Fransızlar arasında petrolü esas alarak çizilen sınırları saptayan gizli anlaşmalar, zamanımızda güncelleştirilerek tekrar sahnelenmek isteniyor" dedi. 24 Haziran seçimlerinin neden kritik olduğuna ilişkin görüşlerini de paylaşan Anadol, HDP'nin baraj altında kalması durumunda yaşanacakları ilişkin olarak da "AKP, HDP oylarıyla milletvekili çıkaracaktır" diye özetledi.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - CHP'de uzun süre yöneticilik ve milletvekilliği yapan Kemal Anadol, seçim sürecini değerlendirirken Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağı'ın "Türkiye 24 Haziran’dan sonra adeta makas değiştirecek’’  diyerek 'sorunun özünü' dile getirdiğini söylüyor. CHP'li seçmenlerin ilk turda sandığı koşarak gideceğini söyleyen Anadol, HDP'nin barajı aşmasının kritik önemde olduğunu belirtiyor. Dünyadaki gelişmelerin türkiye7nin içinde bulunduğu bölgeye yansımlarını da değerlendiren Anadol'a göre "Petrolü esas alarak çizilen sınırları saptayan gizli anlaşmalar, zamanımızda güncelleştirilerek tekrar sahnelenmek isteniyor."

Kemal Anadol ile Türkiye ve dünyada yaşanan gelişmeler ekseninde 24 Haziran'da yapılacak seçimleri konuştuk.

Deneyimli bir siyasetçi olarak erken seçim sürecinin ilerlediği bu günlerde geriye sarıp 2000'li yılların başından bu yana dünyadaki ve Türkiye’deki gelişmeleri değerlendirecek olursak neler söylersiniz?

2023'e yani TC'nin yüzüncü kuruluş yıl dönümüne sadece beş yıl kaldı. Birinci Dünya Savaşı'nın bitimi üzerinden tam yüz yıl geçti.

Komplo teorisi üretme gibi bir alışkanlığım yoktur. Ama görüyorum ki savaş sonrası ABD'nin ortaya attığı Wilson prensipleri, İngiliz ve Fransızlar arasında petrolü esas alarak çizilen sınırları saptayan gizli anlaşmalar, zamanımızda güncelleştirilerek tekrar sahnelenmek isteniyor. Daha sonra ağırlığını koyan ABD'nin de katılımıyla bugün dillerden düşmeyen "Büyük Orta Doğu Projesi" budur. 20. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan ekonomik ve siyasal "küreselleşme" sosuna bulanarak politika piyasasına sürülen teorilerin özü, ülkeleri, sınırları, inançları parçalamaktır. İşin ilginç yanı, özü kalın çizgileriyle emek/sermaye, ezen/ezilen, kapitalist/proletarya çelişkisine dayanan sol düşünce de kendini bu parçalanmadan kurtaramamıştır. Zaman zaman görüntüde, "insan hakları" gibi kutsal gerekçelere dayanan ama yukarıdaki çelişkiler yerine etnik, mezhepsel ayrımları öne çıkaran ve kendine "liberal sol" etiketini yapıştıran bu yeni akım da bazen bilerek bazen bilmeyerek Büyük Orta Doğu projesinin bir aygıtı olmaktadır; olmuştur!

Türkiye ister Ön Asya, ister Orta Doğu deyin bu coğrafyanın en önemli ülkesi ve devletidir. Bu nedenle projenin sahneye konduğu bir ülkedir ve proje inatla tamamlanmak istenmektedir. Erdoğan'ın "Bu projenin eş bakanı olduğunu" söylemesi rastlantı değildir. Ülkemizde yapılan medya/yargı/ordu/muhalefet operasyonları bu projenin hayata geçirilmesi için gerçekleştirilmişlerdir. Bu operasyonlardan sonra alan açılmıştır. "Yetmez Ama Evet", "Yes Be Annem", "Biji Başkan Obama" çığlıkları bu yeni düzenin işaret fişekleridir. Bugün yaşadığımız olaylar, tanık olduğumuz gelişmeler bu oyunun parçasıdır. Günlük ayrıntılara, gelişmelere, aday listesi tartışmalarına girince asıl tehlikeyi gözden uzaklaştırırız. Somut örnek Erdoğan'a karşı Abdullah Gül'ü aday çıkartma girişimidir. Bu iki ismin  gireceği yarış makama değil, projeye sadakat yarışı olabilirdi.

'LAİK OLMAYAN BİR ÜLKENİN DEMOKRATİK OLMASI DÜŞÜNÜLEMEZ'

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, "Türkiye 24 Haziran’dan sonra adeta makas değiştirecek’’ derken bu seçimle birlikte Türkiye’de bir rejim değişikliğine mi atıfta bulunuyor? Bu seçim neden bu kadar kritik?

Bekir Bozdağ'ın "makas değişimi" sözleri sorunun özü ve şifresidir. ABD ve AB'den gelen uzmanlar yıllarca kulaklara TC'nin kuruluş ilkelerine aykırı öneriler fısıldadılar. "Devlet dairelerinden Atatürk resimlerini indirin" dediler. "Laiklik" karşıtı propagandalar yaptılar. Fethullah Gülen gibi figürleri ortaya saldılar. Abdullah Gül Dışişleri Bakanıyken "Gülen cemaati temsilcilerinin  protokole dahil edilmesi için" elçiliklerimiz genelge gönderdi. Oysa ortada katı bir gerçek vardı: Bir ülke laîk ama demokratik olamayabilir. Ama laîk olmayan bir ülkenin demokratik olması düşünülemez. Dünyada böyle bir örnek yoktur!

Bu amaca ulaşmak için oldukça mesafe aldılar. Bugün orduda ve yargıda türbanlı yargıç, avukat ve subaylarımız var. Hani türban sadece üniversiteli kızlarımızın eğitim özgürlüğü içindi? Eşi türbanlı olamayan bir yüksek bürokrat var mı?

Nihai hedef Türkiye’yi "çağdaş uygarlık düzeyini" amaçlayan bir ülke olmaktan çıkartıp, gerçek bir Orta Doğu ülkesine dönüştürmek ve BOP'un ayrılmaz bir parçası haline getirmektir. Nesi var nesi yok satarak! Fabrikalarını durdurarak, tarımda, hayvancılıkta üretimi bitirerek, eğitimi kalitesiz ve çağ dışı bir ezberciliğe dönüştürerek! Ve ondan sonra da bu sistemin adını "yerli ve milli" koyarak! Önümüzdeki seçimlerin önemi budur ve halkımız, seçmenimiz buna izin vermemelidir.

'CHP SEÇMENİ BİRİNCİ TURDA SANDIĞI KOŞA KOŞA GİDECEKTİR'

Muharrem İnce'nin CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmesine nasıl bakıyorsunuz, sizce İnce hangi saikler göz önüne alınarak aday gösterildi?

Tüm demokratik ülkelerde partiler birinci turda kendi içlerinden, kendi dünya görüşlerinin temsilcilerini çıkarırlar. Bazen aynı ideolojik yelpazedeki iki veya daha çok parti ortak aday çıkarmıştır. Fransız sosyalist ve komünist partilerinin ortak adayı Mitterrand gibi. Ama bir sol partinin sağcı bir politikacıyı aday göstermesi olası değildir. Varsa ben bilmiyorum. Seçmen birinci tur sonuçlarına göre ikinci turda içine sinmeyerek oy kullanabilir. Solcuların Le Pain'in seçimini önlemek için Sarkozy'ye oy vermeleri gibi.

Ama CHP'ye ısrarla oy veren seçmenin yıllardan gelen duyarlılığı vardı. Ekmeleddin olayını bir daha yaşamak istemiyordu. Bu tür arayışlardan rahatsız ve huzursuzdu. Muharrem İnce gibi kendi dünyasından bir adaydan memnun oldu elbette. İkinci bir rahatsızlık konusu  da tabir caizse "onbaşı olmadan general olan" siyasetçilerdi. İnce ise örgütten gelen parlamento deneyimi olan bir adaydı. Bu nedenle CHP seçmeni birinci turda sandığa koşa koşa gidecektir.

İkinci turda ne olur?

Bu konuda birçok senaryo üretilebilir. Ama tüm muhalefet unsurlarının, ortak noktaları parlamenter sisteme geri dönme olan bir stratejiyle hedefe gitmeleri en akılcı yoldur. Bu amaç dışında en küçük tartışma RTE'ye yarayacaktır. Böyle bir ayrışma olursa biliniz ki amaç başkadır ve altında mutlaka BOP'un çıkarları ve ona hizmet yatmaktadır!

'HDP BARAJI GEÇEMEZSE OYLARIN TAMAMI AKP’YE YAZILACAK'

Son olarak; HDP’nin baraj altında kalması durumunda AKP’nin Meclis çoğunluğunu sağlayacağı matematiksel bir gerçek. Bu anlamda HDP’ ye mesafeli seküler CHP’li seçmenin tavrı nasıl olur sizce?

Önümüzdeki seçimin kilit partisi HDP'dir elbette. Beklenen, birinci turda barajı geçmesi ve ikinci tura kalan muhalif adayı desteklemesidir. Eğer barajı geçemezse aldığı oyların tamamı AKP'ye yazılacaktır. Uzatmadan söyleyeyim AKP, HDP oylarıyla milletvekili çıkaracaktır. AKP ve emrindeki devlet görevlileri bu sonucu almak için çaba harcayacaklardır. Çok tartışılan "seçim güvenliği" bunun için büyük önem taşıyor.

HDP'nin barajı aşması ve ikinci turda sonucu etkilemesi, kısaca belirleyici olması gözlerin ona çevrilmesine yol açıyor. Belki de CHP'li lâik seçmenin HDP'ye bakış açısını bunun için soruyorsunuz. Bu soruya yanıt, seçim tartışmalarının da üstündedir kanısındayım. Ama bu kapsamda yanıtlamaya çalışayım. Bence HDP, PKK ile arasına, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde mesafe koyamamakla büyük bir fırsat kaçırmıştır. Kendisinden öte, Türkiye'nin de fırsat kaçırmasına neden olmuştur. Yabancı güçlerin açık ve gizli müdahalesinden uzak, ülkenin gerçekleri kapsamında Kürt sorununun demokratik  çözümü, HDP'nin bağımsız ve  teröre karşı net tavır almasına bağlıydı. Şöyle somut bir örnek vereyim. Elbette koşullar farklı olmakla beraber HDP, Bulgaristan'daki Türklerin HÖH'nin (Halk ve Özgürlükler Hareketi) rolünü oynayabilirdi. Öyle ki bir dönem Bulgaristan'daki hükümet bunalımını bu parti çözmüş ve yeni kurulan Hükümetin ortağı olmuştu. Bu kadar işlevli olmasının tek nedeni vardı. Hiçbir Bulgaristan yurttaşı, HÖH'nin ayrılıkçı eğilim taşıdığı algısına sahip değildi.  Asimilasyon döneminde bile direnen Türkler, terör yöntemlerine başvurmamışlardı

Şu veya bu nedenle, bildiğim veya bilmediğim nedenlerle HDP'nin bu görevi üstlenememesi sadece lâik seçmenin değil, tüm Türk yurttaşlarının konuya kuşku ile bakmasına yol açmaktadır. Hele önlerinde Orta Doğu ve Suriye'deki dramatik gelişmeler varken! Ama kısa vadede HDP olaya parlamenter sistemin sağlayacağı hak ve özgürlükler açısından bakar ve ona göre tavır alırsa, kendisine olan bakış açısını da bir ölçüde de olsa değiştirir sanıyorum. Son günlerde, "İkinci turda İnce'ye destek olunacağı" yolundaki açıklamayı da bu açıdan olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyorum.