HDP milletvekili aday adayı Veli Saçılık: Biliniyor olmam yalnızlıktandır

Cezaevi operasyonunda kolu koparılan KHK'lere karşı yaptığı eylemlerde defalarca gözaltına alınan ve yaralanan Veli Saçılık, HDP'den milletvekili aday adayı oldu. Saçılık neden aday olduğunu ve hayalindeki Türkiye'yi anlattı.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - OHAL KHK’larıyla işsiz bırakılanların, İnsan Hakları Anıtı'nın bulunduğu Yüksel Caddesi'nde bir yılı aşkın süredir devam eden “İşimizi Geri İstiyoruz” eylemlerinin sembol isimlerinden Veli Saçılık 1977 yılında Ankara'da doğdu. Sendikal örgütlenme yaptığı için 1995 yılında, 18 yaşında tutuklandı. Tahliye olduktan sonra aynı dava nedeniyle 1998 yılında ikinci kez tutuklandı. Burdur Cezaevinde 5 Temmuz 2000’de düzenlenen operasyon sırasında cezaevi duvarını yıkan dozerin kepçe darbesi sonucu kolunu kaybeden Saçılık cezaevinden tahliye olduktan sonra sosyoloji okudu. 2006 yılında Çankaya Nüfus Müdürlüğü'nde, 2014 yılında da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nda sosyolog olarak çalışmaya başlayan Veli Saçılık, 22 Kasım 2016'da yayımlanan 677 sayılı KHK ile ihraç edildi. Yüksel Caddesi'nde gerçekleştirdiği “İşimi Geri İstiyorum” eylemine engel olmak isteyen polisler tarafından defalarca yaralandı ve hakkında birçok kez dava açıldı. HDP'den milletvekilliği aday adaylığı başvurusu yapan Veli Saçılık, Gazete Duvar'ın '5 Soru- 5 Cevap'ının konuğu oldu.

Neden adaysınız?

7 Haziran seçimleri sonrası Türkiye bir kan deryasına dönüştürüldü. 400'ü vermediğimiz için huzurumuzu kaçırdılar. Onlarca milletvekili tutuklandı, gazeteciler hapsedildi. Türkiye bir toplama kampına dönüştü. Bu sürecin mağdurlarından birisi de ben oldum. Buna karşı bir duruş sergilemek gerekiyordu. Sokakta bir duruş sergileyebildiğimi düşünüyorum. Bugüne kadar örneklerini gördük ki sandık eksenli bir bakış açısı Türkiye'de demokratik mücadeleyi geliştirmedi. Sokak ve parlamentonun birleştirilebileceğini ve parlamenter rüyaların ötesinde verdiği oyun siyasi karşılığını sokakta arayan bir toplumsal kesimin adayı olabileceğimi düşündüm. Taybet Ana'nın 7 gün ortada kaldığını, kendi annemin yerlerde sürüklendiğini, Perihan Pulat'a yapılanları bildiğim için bu acıları birleştirmek ve bir şekilde kanı durdurabilecek bir duruş sergilemek için aday oldum. Adaylığım bir seçilme meselesi değildir, bir duruş meselesidir. Selahattin Demirtaş'ın, Figen Yüksekdağ'ın ve nicelerinin yanında duruyorum demektir. Özgürlüklerin yanında duruyorum demektir. İşçilerin emekçilerin yanında duruyorum demektir. KHK ile ihraç edilmiş on binlerce emekçinin haklarının hesabını sorma meselesidir. Aynı zamanda devlet tarafından sakatlanmış bir kişi olarak da engelli mücadelesini parlamentoya taşıma anlamında bir karşılığı vardır. Koltukta oturan değil sokakta mücadele eden bir hatta yürümek için aday adayı oldum.

Türkiye’nin en büyük sorunları nelerdir?

Türkiye'de faşizm çok ciddi bir problem. Kürtler, Aleviler, kadınlar, muhalifler, çocuklar ve birçok toplumsal grup “sıradan faşizm” olarak adlandırabileceğimiz kanıksanmış egemen zihniyetin kurbanları durumunda. Özellikle toplumun büyük bir kesimine halklar arasında bir düşmanlık aşılandı. İnsanlar kamplara bölünmüş durumda. Benim ne savunduğum değil de toplumsal aidiyetlerim üzerinde duruluyor. Biz sokağa çıkıp işimizi geri istiyoruz dediğimizde bunlar sosyalist mi, bunlar komünist mi şu mu, bu mu diye sürekli sorguluyorlardı. Hep şunu söyledik, bizim ne olduğumuza değil ne söylediğimize ve söylediğimiz şeyde haklı olup olmadığımıza bakın. Türkiye'de insanlar kamplara bölünmüş durumda. En büyük problem budur. Türkiye'deki en büyük sorunlara neden olan şey de işçi sınıfının ve emekçi sınıfının örgütsüzlüğüdür. Bu örgütsüzlüğü aşmak gerekiyor. Sendikaların ve kitle örgütlerinin güçlü olduğu ülkelerin daha demokratik koşullara sahip olduğunu görüyoruz. AKP OHAL ve KHK’leri kullanarak emekçilerin zaten zayıf olan örgütlerini de dağıtıyor. Bugün itibariyle Türkiye’nin en büyük sorunu AKP’dir diyebiliriz.

Neden HDP?

Ben kadro düzeyinde bir HDP'li değilim ama onun doğal seçmeniyim. HDP, daha önce bahsettiğim büyük sorunları çözebilecek ya da çözme yolunda basınç oluşturabilecek tek adres olarak siyaset sahnesinde görünüyor. HDP birçok siyasetin koalisyonu biçiminde bir parti. HDP halkların kardeşliğini savunuyor. Ezilenlerin yanında yer alıyor. İki taraflı bir sağ koalisyonlarının oluşturulmasıyla, HDP'nin baraja takılması için bir ortamın hazırlanması benim HDP'den aday olmamı tetikledi. HDP ayrıca sol bir parti. Ben de sosyalist bir insan olarak ülkenin soluğunu kesmeye çalışanlara karşı solda yer aldım. Esareti ve korkuyu yaymaya çalışanlara karşı daha fazla cesaret diyerek HDP’yi seçtim.

Milletvekili seçildiğiniz takdirde ilk icraatınız ne olacak?

Muhtemelen ilk yapacağım şey bir direnişi ziyaret etmek olacaktır. Bu kesinlikle Meclis dışında bir eylem olacaktır. Meclis ile sınırladığım hayallerim yok. Bütün grevlerin, direnişçilerin dostu olan, geleneksel milletvekilliği algısını yıkarak grev ve eylemlerin içerisinde olmaya çabalarım. Ahmet Şık da söylemişti, bize herkes sosyal medyadan “iyi yapıyorsun, güzel yapıyorsun, helal olsun” diyor ama mahkemelerimizde dışarıda 100 kişi vardı. Sokak gerçekten yalnız. Büyük taraftarımız var gibi gözüküyor ama sokağa indiğimizde hep yalnızdık. Benim şahsen ismimin biliniyor olması eylemlerdeki yalnızlıktandır. Normalde emekçiler ve onların örgütleri direndi denirken Ali direndi, Veli direndi vb. isimler, kişiler öne çıkıyor artık. Bu tabloyu geriye çevirmek lazım. Kişilerden çıkarıp sendikaların, siyasal örgütlerin öne çıkması lazım. İlk işim bunu kırmaya dönük çaba olacak.

Nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz?

Ben bir sosyalist olarak tabii ki sosyalist bir Türkiye hayal ediyorum. Ama “şimdilik” özgürlük istiyorum, özgürlüklerimizi istiyoruz. Bize devrim yapacaksınız diyorlar. Şimdilik onu istemiyoruz diyorum ironik olarak. Nefes aldığımız, özgürce halkların birbirine sarıldığı ve kamplaşmanın ortadan kalktığı bir ülke, diğer anlayışlarla da eşit koşullarda mücadele edebildiğim bir Türkiye hayal ediyorum. Ben cemaate üye olduğu suçlamasıyla öldürülmüş Gökhan Açıkkollu'nun mezarını ziyarete gittim. Gitmemin nedeni onun siyasal görüşüyle ilgili değildi. Bir insan eziyet görmüş ve bir insanın gömülme hakkı bile elinden alınmış. Farklı dünya görüşünden birisi olarak bu acıya ortak olmak istedim. Benim hayal ettiğim ülke bu. Benim kolum koptuğunda iyi olmuş terörist diyenler bugün yolumu çevirip özür diliyor. Bu iklimi yaratabiliriz diye düşünüyorum. Herkesin eşit olduğu fikrini topluma yayarız ve karşımızdaki muhafazakar kişinin bana saygı duyduğu, benim ona saygı duyduğum, birbirimizle mücadele ettiğimiz ama temel insan haklarından kazandığımız özgürlüklere saygı duyduğumuz ülkede yaşayabileceğimizi düşünüyorum. Benim mezar ziyaretim sembolik anlamda bir önem taşıdı. Son sözüm de T A M A M. Esareti dayatanlara karşı cesaretle T A M A M. Selahattin Demirtaş'ı ve diğer vekilleri oradan çıkaracağız. Bizi teslim alma, aç bırakma siyasetine karşı asla teslim olmayacağız. Bunu da sözle değil eylemle göstereceğiz. Hayallerimize kan doğrayan iktidar sahipleri şu an kendilerini çok güçlü hissediyor olabilirler ama biz de çok haklıyız ve insanlık için mutlaka kazanmak zorundayız. Son sözüm, parlamento dahil her yerde, her zaman direniş, daima!