Çaralan: Kürt halkının ferasetine güvenmek muhalefete yeter mi?

Muhalefetteki diğer partilerin HDP ile ilişkilerini normalleştirmemelerinin seçimin ikinci tura kalması durumunda HDP tarafında yapılacak çağrılara rağmen Kürt seçmenin tamamını sandığa taşımaya yetmeyebileceğini belirten İhsan Çaralan: HDP ile “yan yana gelmeme” tutumu HDP’yi barajın altında bırakırsa, genelde oyları yüzde 30’lara bile düşse, AKP’nin açık ara önde olacağı bir parlamento bileşimi kaçınılmazdır. 

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Erken seçim tartışmalarında 'ittifaklar' öne çıkarken, HDP'ye yönelik muhalefetin 'mesafeli' tutumu da tartışılıyor. Evrensel gazetesi yazarı İhsan Çaralan bugün yayınlanan yazısında konuyu 'ikinci tur hesapları' üzerinden ele alarak, muhalefetteki diğer partiler HDP ile ilişkilerini normalleştirmezse Kürt oyların tamamının sandığa taşınmasında başarı sağlanamayabileceğini yazdı. Çaralan'ın 'Gerçek, gürültülü tartışmaların gölgesinde kalıyor' başlıklı yazısı şöyle:

24 Haziran’da yapılacak seçim için, ortalık toz duman.

Bir yandan muhalefet cenahındaki partiler, kendi adaylarını “muhalefet bloku”nun adayı ilan ettirmek için girişimler yaparken, bir yandan da yeni adaylar ortaya çıkıyor. Öte yandan ise, bir adım sonra her partinin gündeminde önemli yer tutacak olan milletvekili adaylarının listelerinin oluşturulması için hazırlıklar sürüyor.

Ancak, Bahçeli ve Erdoğan’ın muhalefetin her girişimini, alçaklık, onursuzluk, şerefsizlik gibi hakaretamiz nitelemelerle ifade etmesi de bir alışkanlık haline geldi.

Bu hakaretler, öyle görünüyor ki; Erdoğan-Bahçeli ittifakının muhalefeti FETÖ’cü ilan etmesine kadar varacak. Nitekim, önceki gün Bahçeli ve AKP sözcüleri, kendisine muhalefet gördüğü her şeyi ve herkesi, “FETÖ planının figüranları” olarak suçlayarak bunun işaretini vermiştir.

‘BAHÇELİ-ERDOĞAN İTTİFAKI TELAŞLI

Bahçeli-Erdoğan ittifakı, Erdoğan’ı çoktan “tek aday” ilan ettiği için biraz rahat olması gerekirken öyle olmadığı görülüyor. Erdoğan-Bahçeli cenahının muhalefetten bile daha telaşlı, daha ağır bir stres altında oldukları artık saklanamıyor.

CHP’li 15 milletvekili İyi Parti'ye geçerek, İyi Parti'yi seçim dışında bırakma amaçlı AKP-MHP taktiğini çökertince, AKP-MHP ittifakının kimyasının bozulduğu açıkça gözlendi. Erdoğan ve Bahçeli, partilerinin grup toplantıları konuşmalarının merkezine “on beşleri” koydu. AKP ve MHP sözcüleri ve “havuz medyası” da günlerdir bu konuyu “işliyor”.

Erdoğan’ın ayrıca, “15’ler taktiği”nin sorumlusu gördüğü, Cumhurbaşkanı adayı olmayacağı neredeyse kesinleşen Kemal Kılıçdaroğlu’nun aday olmasını isteyip “meydana çağırması” elbette dikkat çekiciydi.

Medya ve siyaset dünyasında ilgiyle karşılanan Erdoğan-Arınç görüşmesi ise, Erdoğan’ın Gül’ün etrafını boşaltma hamlesi olarak görülüyor. Adaylığı ile ilgili bir karar vermeden önce Ahmet Davutoğlu ile görüşmesi de tersine, Gül’ün Erdoğan kuşatmasını kırma girişimi olarak görülebilir.

ASIL OLAN İLKELERSE, İLKELER AÇIKÇA İLAN EDİLMELİ 

Ancak bütün bu gürültülü, medya ve siyasetteki yüksek gerilimli tartışmaların gölgesinde kalan önemli sorunlar var.

Tartışmalara, adayın kim olacağı ve “AKP-MHP’den oy koparabilecek bir aday” arayışı yol gösteriyor. Kuşkusuz bu arayışın arkasında, “Bana oy verin sizi kurtarayım” biçiminde ifade edilebilecek bir siyaset anlayışı var.

Bu, sürecin bu aşamasında bir yanıyla gayet doğal. Ama belirleyici olan AKP ve MHP’den oy koparacak aday arayışı olunca, bu CHP’den, ilerici demokrat çevrelerden “oy kaçışı” getirmektedir. Ya da CHP’nin adayı ortak aday olsa, SP’den ya da İyi Parti'den ne kadar oy alacağı da tartışmalıdır. “Ekmeleddin İhsanoğlu vakası” daha yakın bir anıdır!

Bu da adayın kim olacağının, nispeten etkisi olsa da, belirleyici bir etkisi olmayacağını gösteriyor.

Bu yüzden de asıl olan adayın kim olduğu değil;

1) Muhalefetin tek parti-tek adam rejimine karşı olduğunu,

2) Seçilecek Cumhurbaşkanının “tek adam” olarak ülkeyi yönetmeyip fiilen sembolik cumhurbaşkanı olacağını,

3) Cumhurbaşkanı ve seçilmiş Meclisin kuvvetler ayrılığını esas alan ve demokratik seçimlere dayanan, barajsız, demokratik bir seçim sistemiyle desteklenmesini merkeze alan bir anayasa hazırlayarak seçimlerin yenilenmesini amaçlayan bir anlaşmadır.

Bu “anlaşma” kamuoyuna ilan edilmelidir. Çünkü böyle bir birlik sağlanabilirse, adayın kim olduğu, ikinci turda hangi adayın çıkacağı ikincil önemde olacaktır.

HDP Sözcüsü Bilgen: Milletvekili seçimlerinde alınan sonuç 2'nci turun kaderini belirleyecekHDP Sözcüsü Bilgen: Milletvekili seçimlerinde alınan sonuç 2'nci turun kaderini belirleyecek

KÜRT HALKININ FERASETİNE GÜVENMEK YETER Mİ? 

Birkaç puanlık bir fark için “Ortak aday kim olacak, olabilecek”, “CHP’nin adayı kim olacak” tartışmasının ötesinde muhalefetin dikkate alması gereken çok daha önemli bir seçmen kitlesi var. Ki bu kitle sadece oy sayısı değil, talepleri, ülkenin demokratikleşmesi içindeki yeri bakımından da çok önemlidir. Burada “tek adam yönetimine karşı demokrasi” iddiasındaki muhalefetin, bu önemli seçmen kitlesinin siyasetteki temsilcisi olan HDP ile ilişkisi önem kazanmaktadır. Çünkü; “herkesle, her konuda, her kesimle konuşma” iddiasındaki muhalefet, bütün bu tartışmalar içinde el altından bile HDP ile uzlaşma girişimleri yapmıyor. Tersine, anlaşılmaz bir tutumla ya da Kürt halkının siyasi olgunluğuna güvenerek (Kürtler kendilerine karşı operasyonlar düzenleyen Erdoğan-Bahçeli ittifakına karşı bizi ehvenişer görür diyerek) HDP ile yan yana olmamayı(*) kendisi için avantaj görmede ısrar ediyor.

Ama unutmamak gerekir ki; Afrin operasyonu başta olmak üzere Kürt güçlerine yönelik operasyonlardan sonra dün AKP’ye oy vermiş siyasi çevreler ve Kürt tabanı içinde de Bahçeli-Erdoğan ittifakına tepkiler yoğunlaşmıştır. Bu yüzden de en ölü zamanında bile yüzde 10’un üstünde bir oyu temsil eden HDP, bugün dünden daha geniş bir Kürt kesiminin sözcüsüdür.

MUHALEFET HDP İLE İLİŞKİLERİNİ NORMALLEŞTİRMELİDİR!

HDP’yi dışında bırakan muhalefetin “birlik tartışması”nın, en başarılı halinde bile, “yüzde 40’ı nasıl birleştiririz” tartışması yaptığı bir gerçektir. “Nasıl olsa Kürt oyları ikinci turda bize gelir” demek de akılcı bir tutum değildir. Eğer duygusal kırgınlıklar ve HDP’nin muhalefet tarafından meşru olmayan bir partiymiş gibi muamele görmesi sürerse, HDP muhalefetin adayını destekleme çağrısı yapsa bile, “tek parti-tek adam rejimi”ne karşı oy kullanabilecek kesimleri tümüyle seferber edemeyebilir.

Ya da, HDP ile “yan yana gelmeme” tutumu HDP’yi barajın altında bırakırsa, genelde oyları yüzde 30’lara bile düşse, AKP’nin açık ara önde olacağı bir parlamento bileşimi kaçınılmazdır.

Bu yüzdendir ki; seçimin sonucunda “Kimin muhalefetin adayı olacağı” değil, HDP’nin alacağı oy ve Kürt seçmenin ikinci turda muhalefetin adayını destekleyip desteklememesi belirleyici olacaktır. Bu yüzden muhalefet, yasal, Meclisin üçüncü büyük partisi ve Bahçeli-Erdoğan ittifakının tasfiye etmek için her yola başvurduğu, Kürt halkının taleplerinin sözcüsü HDP ile ilişkilerini “normalleştirmek” zorundadır.

(*) “Barajı sıfırlama ittifakı” için bile İyi Parti'nin HDP ile yan yana gelmeye çekinmesi, elbette ki, demokratlık iddialarıyla çelişkilidir. Siyasi bakımdan kendilerinin de yumuşak karnıdır. (Kaynak)

Etiketler HDP seçim Kürt halk