'Davutoğlu gelsin Kürt meselesini, Rojava'yı anlatsın'

HDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'na çağrı yaptı. Önder, "Bahçeli'ye cevap yetiştireceğine, Kürt meselesinde, Rojava meselesinde neler yaşandı, bütün bu olan bitenlerde kendisinin şahsi sorumluluğu var mıydı yok muydu, dinlemeyi isteriz" diye konuştı

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile eski Başbakan Ahmet Davutoğlu arasındaki polemiğe HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder de katıldı. Önder, “Umarım, (Davutoğlu) Sayın Bahçeli'ye cevap yetiştireceğine, bir gün gelir, burada, Başbakanlığı döneminde, özellikle Kürt meselesinde, Rojava meselesinde neler yaşandı, bütün bu olan bitenlerde kendisinin şahsi sorumluluğu var mıydı yok muydu, dinlemeyi çok isteriz” dedi.

'VEKİL KIYIMI DÖNEMİ' 

HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Meclis Genel Kurulu’nda devamsızlık nedeniyle milletvekilliği düşürülmek istenen Tuğba Hezer Öztürk adına savunma yaptı. Önder, 2 saati aşan savunmasında, “Her dönem Meclis bir şeyle anılır, yâd edilir, bu dönemin adı 'vekil kıyımı dönemi'dir ve 'alaturka faşizm dönemi'dir” şeklinde konuştu.

'CHP’YE VEKİL TUTUKLANMAYACAK SÖZÜ MÜ VERİLDİ?'

Hükümet “siyasi partilerin kapatılmasına karşıyız" sözüyle kendini bağladığı için "Tek tek bu vekillikleri düşürelim ve bu partiyi böyle tasfiye edelim" yaklaşımına girdiğini savunan Önder, dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili sürece dair CHP’ye yönelik olarak şunları söyledi:

“Tabii, ileride siyasal tarihçiler yazacak, o gün muhalefetinin buna 'Anayasa'ya aykırı ama evet oyu vereceğiz' demesinin ardındaki pazarlıkları, taahhütleri, tutulmayan sözleri; şimdi spekülasyon olur diye girmeyeceğim, tarih ileride yazacak. Ne denildi? 'Hiçbir vekil tutuklanmayacak' sözü verildi mi, verilmedi mi? Neyle ikna edildi? Yoksa, 'Sadece HDP'lileri tutuklayacağız, size dokunmayacağız' mı denildi? Bunlar ileride siyasi tarihçilerin ve anıların ışığında aydınlanacak. Bu olmadı ve dolayısıyla, böyle bir garabet ortaya çıktı.”

Öztürk'ü Önder, Sarıyıldız'ı Beştaş savunacakÖztürk'ü Önder, Sarıyıldız'ı Beştaş savunacak

'DAVUTOĞLU GELSİN ANLATSIN'

Önder konuşmasında çözüm sürecine dair de değerlendirmelerde bulundu. Çözüm sürecinin MGK’de kararlaştırılan ve devlet politikasına dönüşen bir sürecin adı olduğunu söyleyen Önder, bölgedeki dinamikleri anlatırken “ilk yarılma Mavi Marmara'yla oldu” dedi. Bu sırada eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye ilk defa cevap verdiğini hatırlatan Önder şöyle devam etti:

“Umarım, Sayın Bahçeli'ye cevap yetiştireceğine, bir gün gelir, burada, kendisinin Başbakanlığı döneminde neler yaşandı, bütün bu olan bitenlerde kendisinin şahsi sorumluluğu var mıydı yok muydu -ben bir şeyle itham etmiyorum- bütün, bugün bizatihi iktidara yakın kalemlerin, kanaat önderlerinin ya da fikir insanlarının kendi içinden yürüttüğü eleştirilere bir cevap vermek, özellikle bu Kürt meselesinde, özellikle de Rojava meselesinde -birazdan geleceğim- ne oldu, kendisinin Başbakanlığındaki Hükümetin PYD ve YPG'ye yaklaşımı nasıldı, neleri öngördüler, ne sözler verildi, ne yerine getirilmedi? 6-8 Ekim meselesini bir de Sayın Davutoğlu'ndan dinlemeyi çok isteriz doğrusu. Başlayacaksak, cesaret lazımsa -dediğim gibi, bize lazım değil- statükonun sahiplerine ve bir dönem aktörlerine lazım. Gelsinler, burada eksikleriyle, hatalarıyla, isabetleriyle, erdemleriyle, her yönüyle tartışalım. Bu olmadan mesele bir kör dövüşü gibi yürüyüp gidecek ve olan, her gün yitip giden canlarımıza olacak."

'BAKANLARA SALDIRININ SORUMLUSU CEMAAT YAPILANMASI'

Çözüm sürecinin bitirilmesinde Öcalan’ın darbe mekaniği olarak tanımladığı sürecin etkisi olduğunu belirten Önder, bunun ilk örneği olarak da Bakanlar Numan Kurtulmuş ve Efkan Ala’nın bir göç dalgası yaşanırken gittikleri Suruç’ta yaşadıklarını örnek gösterdi. Bakanlara taşların atıldığı saldırıda Kürt gençlerinin etkisi olmadığını öne süren Önder, eski Bakan Efkan Ala’ya ait olduğunu söylediği şu sözleri aktardı:

"Orada kurumlaşmış bir cemaat yapısı var ve tespit edebildiklerimizin çok daha ötesinde nüfuz edebiliyorlar. İstihbarat servisleri cirit atıyor ve bu mesele onlarındır, siz boşuna tedirgin olmayın."

Önder, çözüm süreci devam ederken 2 polisin öldürülmesi ile Lice ve Bingöl'de açılan hendekler ile alıkonulan askerler konusuna da değindi. Önder, “Böyle bir dalga gelmekteydi ve biz görüyorduk ki bunun Kürt siyasal hareketiyle, PKK'yle alakası olmayan ve hükümetin de bizatihi dahlinin olmadığı belli olan bir sürü gelişmeler” dedi.

ÖCALAN: HENDEK KABUL EDİLEMEZ

Önder, Öcalan’ın İmralı’daki görüşmede, "Bir devlet hendeği kabul edemez. Bu onun direkt egemenlik hakkına bir tecavüzdür" dediğini ve İdris Baluken ile Pervin Buldan'a da “Bunu inceleyin, benim tarafımdan kabul edilemez olduğunu her kim yapıyorsa söyleyin" dediğini aktardı.

Yaptıkları inceleme ve görüşmelerin sonunda hendek kazılan yerde yoğun gözaltı olduğunu tespit ettiklerini, yine kalekol inşaatı olduğunu anlatan Önder, müzakerelerin sonunda kalekol inşaatının yıkıldığını, "hendek" de kalmadığını söyledi. Uzunca bir dönem bu hendek işinin güncellenmediğini kaydeden Önder, sonrasına dair ise şunları söyledi:

“Dönemimizdeki istihbarat örgütleri artık ajan provokatör tarzıyla çalışmıyorlar. Gelişmelere meyil, eğim veriyorlar, her şeyin oraya akacağını biliyorlar çünkü akabinde. Bu refleksi gören bu darbe mekaniği -ki işte, bu operasyonu yürüten komutanlar bugün darbecilikten hesap veriyorlar- ne yaptı? Silvan, Cizre, Sur ve Nusaybin'de… Bakın, bütün Kürt illerinin tamamında hendek olmadı, şu oldu: Baktılar, 'Biz yönelince bunlar hendek kazıyor.' Darbe mekaniği bunu keşfetti ve yönlendirdi. Hükümetten de buna teşne olan çok oldu çünkü bu, yeterince tartışılamadığı, hep hamaset düzeyinde konuşulduğu için bu mesele… Bakın, hendek açılan yerlerin hepsinde önce, pervasız, kritere dayanmayan, çok sayıda, yaygın tutuklama ve gözaltı vardır.”