İskender Bayhan: Evet diyen işçiler kendilerini konuşunca suskunluk oluyor

Emek Partisi MYK Üyesi İskender Bayhan partisinin referandum çalışmasını ve seçmene nasıl gittiklerini anlattı.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR – 16 Nisan referandumu öncesinde her parti kendi tercih ve olanakları içerisinde bir kampanya yürütmeye başladı. TBMM’de yer alan partilerin temel belirleyici olacağı düşünülse de meclis dışı partiler de anayasa değişikliğine dair görüşlerini seçmene ulaştırıyor. Yakın dönemdeki birçok seçimde HDP ve öncülü partilerle seçim ittifakları kuran Emek Partisi’nin MYK Üyesi ve aynı zamanda OHAL KHK’ları ile kapatılan yayın kuruluşlarından Hayat TV’nin Genel Yayın Koordinatörü İskender Bayhan’ın referandum sürecine ve çalışmalarına ilişkin değerlendirmeleri şöyle:

iskenderbayhan EMEP MYK Üyesi İskender Bayhan

‘EVET’ DENİNCE BÜYÜK VE GÜÇLÜ TÜRKİYE ÇIKMAYACAK: Referandumda ‘hayır’ı savunmak için Türkiye'nin içeride ve dışarıdaki mevcut koşullarına bakmak yeterli. Ama özel olarak anayasa değişiklik paketinin içeriğine bakılırsa da ‘hayır’ demek için çok gerekçe var. Hem Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başını çektiği siyasi blok hem de sermayenin bu bloğa destek veren kesimleri, Türkiye'nin içine ittikleri bunalımdan kurtulması için bu değişikliğe evet demek gerektiğini savunuyor. Biz de bunun koca bir yalan olduğunu görerek hayır diyoruz. Buradan büyük ve güçlü bir Türkiye değil, emperyalizmin daha çok oyuncağı olan, vatandaşlarının hakları daha çok budanmış, daha çok savrulan bir Türkiye çıkar. Tek adam yönetimi memleketi daha büyük sıkıntılara sürükler. Bunun olmaması için hayır diyoruz. Bu referandum da Türkiye’deki demokrasi mücadelesi için duraktır. Ve bu mücadelenin başarısı için hayır çıkması gereklidir. Türkiye zaten yeterince antidemokratik, baskıcı bir sistemle yönetiliyor. Bunu daha da geriye götürecek bir anayasal düzenleme asla yarar sağlamaz. Bütün seçmenlerin bunu düşünerek referandum sandığına gitmesi gerekiyor.

EVET’İ DÜŞÜNENLERE O SORUYU SORUYORUZ: Çalışmamız fabrikalar ve emekçi mahalleleri merkezli sürüyor. Evet demeyi düşünenler ya da kararsız seçmenler elbette bir anda fikir değiştirmiyor ya da fikri netleşmiyor. Özellikle evet diyeceğini belirten emekçilerde iki faktör çok baskın olarak görülüyor: 15 Temmuz sonrası darbecilere karşı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a sahip çıkma duygusu ve anayasa değişikliğinin ne getirdiğini bilmeme durumu. “Türkiye kuşatma altında ve bu yüzden güçlenmeli” algısı hakim. Burada MHP’li işçilerin hali de çok dikkat çekici. Onlar taraftarı oldukları partinin genel başkanı için “Düne kadar Erdoğan'a söylediğimiz her şeyi yuttu ve 15 yıldır ülkeyi bu hale getiren o değilmiş gibi bize Erdoğan'a evet de diyor” diye düşünüyor ve bu çelişkiyi yoğun şekilde yaşıyor. Biz ise 5 yılda bir yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki iki saniyelik kuyruklu sandık demokrasisi ve etkisizleştirilmiş bir parlamento ile her şeyi tek adama devrederek güçlü bir demokrasi, dolayısıyla güçlü bir Türkiye kurulmasını beklemenin makul olmadığını anlatıyoruz. Evet diyeceğini söyleyen ya da kararsız emekçiye bir tek şeyi; asgari ücreti, iş cinayetlerini, kendi yaşam koşullarını, işsiz kalma korkusunu hatırlatıyoruz. Bunda 15 yıllık iktidarın sorumluluğunun olup olmadığını soruyoruz. Kendi yaşamlarından, çalışma koşullarında söz edilince hem AKP'li hem MHP'li işçilerde bir suskunluk oluyor.

BAHÇELİ ÇOK SIKIŞMASA BİZİ ANMAZDI: Özellikle MHP’li geniş emekçi kesimlerindeki sıkıntıyı bu parti de görüyor. Bahçeli’nin son grup toplantısında aralarında partimizin de bulunduğu bir dizi siyasi partinin adını anıp kötülemeye çalışarak MHP seçmenini ikna etme çabası da bu sıkışmışlığının, izlediği siyasi çizgiye kendi tabanını kazanamamış olduğunu bilmenin göstergesi. Biz otomobil ve metal sektöründeki fabrikalar başta olmak üzere pek çok yerde MHP'li işçilerle yüz yüze geliyoruz. Bu kesimlerin rahatsızlıklarını biliyoruz. Adımızı anması da bundandır diye düşünüyorum.

HAYIR DİYENLER SADECE HAYIR DİYENLERE GİTMEMELİ: Hayır’ı savunmak elbette zor. Genel anlamda bütün devlet bürokrasisinin karşıda yer alması, kitle gösterisi yapma konusundaki sıkıntılar, medya ambargosu, hayır bildirisi dağıtanların gözaltına alınması, tweet atan gazetecilerin işten atılması… Ama hayır’ın aşması gereken sıkıntılar sadece bunlar değil. Bir de kendisiyle ilgili durumlar var. Hayırcılarda kısmi de olsa bir umutsuzluk durumu da görülüyor. Bir de merkezi bir ‘hayır cephesi’ olmaması eleştirisi var ama bu avantaja da çevrilebilir. Çünkü bu defa yerel hayır inisiyatiflerinin öne çıktığını görüyoruz. Burada ise temel nokta hayırcılar dışındaki kesimlere ulaşabilmek. Hayır diyenlerin çoğunlukta olduğu mahallelerde, şehirlerde bile evetçilere, kararsızlara ulaşma gayreti olmalı. Örneğin hayır diyen işçilerin çoğunlukta olduğu bir fabrikada evetçilerin fikrinin değişmesi konusunda ‘umut yok’ denilerek 'uğraşmama' gibi bir tutum geliştiğini biliyoruz.

Aynı şekilde evetçilerin çoğunlukta olduğu yerlerde de bu defa 'zaten bunlar kandırılmış' gibi bir algı ile hiç ikna yoluna başvurmamak gibi bir tutum etkili olabiliyor. Hayırcıların bunlardan bir an önce kurtulması lazım. Umutsuzlukla ya da uğraşmadan memleket için hayırlı bir sonuç alınamayacağı çok açık.