HDP'li Baydemir: Başkanlık için darbeye zemin hazırlandı

HDP'nin deneyimli ismi Baydemir, Duvar'ın "Meclis Darbe Komisyonu'ndan ne bekliyorsunuz?" sorusuna bir analizle yanıt verdi: 'Sürecin amacı başkanlık' dedi. Baydemir 'çatışma rejimi' uyarısı da yaptı: "70 yıldır Kürt düşmanlığı bu ülkenin insanlarına kazandırmadı."

Google Haberlere Abone ol

Özlem Akarsu Çelik  [email protected]

ANKARA - HDP Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir, 2004-2014 yılları arasında Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptı. Hak ihlallerinin en yoğun olduğu 90'lı yıllarda İnsan Hakları Derneği ve İnsan Hakları Vakfı'nda faal olarak çalışan Baydemir, avukat kimliğiyle de önemli pek çok davanın takipçisi oldu.

TBMM Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu'ndan beklentisini sorduğumuz Baydemir, "Komisyon Başkanı'na çağrımdır. İlk işiniz Parlamento içindeki ayağını araştırmak olsun!" dedi. Osman Baydemir'in Duvar'a özel açıklamalarından başlıklar şöyle:

8 HAZİRAN SABAHI DARBE GERÇEKLEŞTİ: 8 Haziran sabahı Türkiye'de parlamentoya karşı, halkın iradesiyle oluşmuş ve Türkiye toplumunun neredeyse yüzde 97'sini temsil eden irade tanınmamak suretiyle bir darbe gerçekleştirildi. 8 Haziran darbesinden 15 Temmuz darbesine kadar geçen bu süreç birbiriyle ilintilidir; birbirinden bağımsız ele alınamaz. Suruç katliamı bir dönüm noktasıdır. Bir devrin kapatıldığı yeni bir devrin açıldığı olay ise Suruç katliamının hemen akabinde gerçekleşen Ceylanpınar'da iki polisin katledilişidir. Suruç failleriyle Ceylanpınar failleri aynı akıl tarafından harekete geçirilmiştir. Suruç'u ve Ceylanpınar'ı planlayan, düğmeye basan, gerçekleştiren aynı akıldır.

7 HAZİRAN'DAN 1 KASIM'A NE DEĞİŞTİ? 7 Haziran'da halkın iradesinin hükümete dönüştürülmemesi için AKP'nin tek başına hükümet kurabilmesi için, hükümet tarafından Türkiye'nin batı yakasına asker, polis cenazelerinin gitmesine ihtiyaç duyuldu. Bir kez daha Türkiye'de iktidar olma uğruna Türk ve Kürt gençlerinin kanlarının dökülmesine ihtiyaç duyuldu ve maalesef başarıldı. Ölümler, öldürmeler, yıkımlar AKP'nin hedeflemiş olduğu 317 milletvekilini elde etmesini sağladı. Topluma dönüp akıl, vicdan sahibi insanlara şunu sormak lazım, ne değişti 7 Haziran'dan 1 Kasım'a da AKP'nin 7 Haziran'da 258 olan milletvekili sayısı 1 Kasım'da 317'ye çıktı? Ne değişti? Toplum, âdeta evlatlarını, kendi iktidarı uğruna ölüme gönderen siyasi iradeye oy vermek zorunda bırakıldı. İstikrar vaadiyle tek başına iktidar denilerek bu yapıldı.

KÜRT DÜŞMANLIĞINA İHTİYAÇ DUYULDU, ÇATIŞMA DERİNLEŞTİ: 1 Kasım'dan sonra da esas amaç tek başına iktidar olmak değildi, elbette başkanlık rejimini ilan etmekti. Başkanlık rejimine giden yolda da cenazelerle mobilize edilmiş ırkçılığın, milliyetçiliğin pençesinde hapsedilmiş toplumun diri tutulması için içeride ve dışarıda gerilimin sürdürülmesi gerekiyordu. İçerideki gerilimin sürdürülebilir olması için Kürt düşmanlığına ihtiyaç duyuldu. Kürt düşmanlığı için de şiddete ihtiyaç duydular ve çatışma derinleşti.

DARBEYE ZEMİN YARATMAK İÇİN DÜŞMANLIK KÖRÜKLENDİ: Bu arada Hükümet'in esas derdi tek başına iktidar ve başkanlık iken ordu içindeki cuntacı ekibin başka bir derdi vardı: darbe mekaniğini harekete geçirmek! Kürdistan'da yürütülen savaşlarda cuntacı ekip savaşın dozunu Kürt ve Türk düşmanlığını körükleyecek şekilde sivil katliamlarıyla arttırdı. Bunun amacı kaos yaratmaktı, darbenin zeminini yaratmaktı.Topluma, darbe gerçekleştiğinde, 'iyi ki darbe oldu' dedirtmenin zeminini yaratmak istediler. Savaşın siyasi ve hukuki sorumluluğu elbette Hükümet'indir ve onun bakanlarınındır. Cizre'de bodrum katlarında insanlar yakılırken kimi bakanların kimi uygulamaları, eğer bu bir danışıklı dönüş değildi ise, durduramadığına şahit olduk. Bu realite Hükümet'in sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

KOMİSYON, GERÇEKLERİ ORTAYA ÇIKARMA BASİRETİNİ GÖSTEREMEZ: Hükümet'in ve cuntacı ekibin derdi başkaydı ama ortak noktaları Kürt düşmanlığıydı, demokrasi düşmanlığıydı! Her fırsatta savaşın, darbe mekaniğini harekete geçirdiğini, ülkenin kaosa sürüklendiğini avazımız çıktığınca bağırdık ama sesimizi duyuramadık. Ta ki 15 Temmuz'a kadar. Parlamentonun darbelenmişliği, parlamentonun iradesinin yok sayılması, işlevsizleştirilmesi, 15 Temmuz öncesinde olduğu gibi 15 Temmuz sonrasında da devam ediyor. İradesi darbelenmiş ve vesayet altına alınmış parlamentonun oluşturduğu araştırma komisyonu, darbenin gerçeklerini ortaya çıkarma basiretini ortaya koyamaz. Olsa olsa bu komisyon açığa çıkmaması gereken gerçeklerin açığa çıkmamasına katkı sunar. Açığa çıkmaması gereken kimi hususların karanlıkta kalmasına katkı sunar. Darbe komisyonunun iktidar kanadına baktığınızda bu bile başlı başına fikir verir.

DAR BİR EKİP DARBEYİ BİLİYORDU: Aydınlatılması gereken sorular var. 1) Muhalefet aylarca 'darbe mekaniği işliyor' dedi. Hükümet niye muhalefetle alay etti? Bu soruya yanıt istiyoruz. 2) Darbe daha önce bilinmesine rağmen ve cunta kliği içerisine başka darbeciler yerleştirilmesine rağmen neden teşebbüs aşamasında önlenmedi, silahların patlamasına müsaade edildi? Bu konudaki irade kime aittir? 'Hayır, darbe önceden bilinmiyordu, bilinseydi önlenirdi' deniliyorsa o zaman bu ülkenin dönemin Başbakanı'nın, ilgili bakanlarının, istihbarat teşkilatının basiretsizlikten dolayı görevlerini ihmal etmelerinden dolayı yargılanmaları gerekmez mi? Tam tersine, dar bir ekip başından beri darbe mekaniğinin bütün hazırlıklarına dair bilgi sahibiydiler. Yaygın kanaat yaptıkları en büyük müdahale, gününü ve saatini erkene almaktır.

HA ÜNİFORMALI HA KRAVATLI DARBE: Bugün darbe 15 Temmuz'dan farksız bir şekilde devam ediyor. Eğer darbe amacına ulaşmış olsaydı en fazla bu kadar kamu personeli tasfiye edilirdi. En fazla bugün olduğu kadar sermayeye el konulurdu. En fazla bugün olduğu kadar kitle iletişim araçları, televizyonlar, radyolar kapatılırdı. AKP ve MHP tabanı dışında herkes bugün yaşamış olduğunuz darbenin hedefindedir, mağdurudur ve mağduru olmaya devam edecektir. Bu mağduriyet halkası her geçen gün daha da genişleyecektir. Darbe, darbecilik, cunta, bu ülkenin başına büyük bir beladır, alçaklıktır! Ancak darbeciliğin ve cuntacılığın, potinli veya kravatlı olması arasında fark yoktur. Ha üniformalı ha kravatlı darbe!

DARBEYE KARŞI ÇIKIP KAYYUMU ALKIŞLAMAK ALÇAKLIK! Bugün 15 Temmuz cuntasına karşı çıkmak demokratik bir zorunluluktur. Ben demokrasiye inanıyorum diyen herkesin karşı olmak zorunda olduğu bir zorunluluktur. 15 Temmuz'a karşı çıkıp belediyelere kayyum atamasını alkışlamak alçaklıktır, darbeciliğin ta kendisidir! 'Milletin yüzde 51 iradesiyle seçilen bir insan görevden alınamaz' demek ne kadar doğruysa, bunu derken milletin yüzde 85'inin iradesiyle seçilmiş Silopi Belediye Başkanı'nı görevden almak ve bunu alkışlamak hangi akılla izah edilebilir! Demokrasi sadece kendisine değil her fikre hayat hakkıdır. Bugün AKP kendisi dışında kimseye hayat hakkı tanımayan bir rejim inşa ediyor. Bugün en mağdur kitle Kürtlerdir, Alevilerdir ama yarın bu halkaya yenileri eklenecek, halka büyüyecektir.

12 EYLÜL'ÜN İŞKENCELERİNE TANIK OLUYORUZ: Dünyanın neresinde olursa olsun suç, cezayı gerektirir. Darbe suçtur, buna teşebbüs suçtur! Yargılanmayı, adil yargılandıktan sonra da bir cezayı gerektirir. Hiçbir koşulda suç veya isnat edilen suç ne olursa olsun hiç kimse işkenceye maruz bırakılamaz! İşkence suçu en az darbe suçu kadar alçakça bir suçtur! Bugün ülkenin nezarethaneleri, sorgu odaları ve cezaevleri işkencehaneye dönüştürülmüştür. 12 Eylül'ün işkencelerine tanıklık ediyoruz. Çığlıklarını duyuyoruz insanların. İşkenceye karşı olmak, insan olmanın gereğidir. Bugün darbeden tutuklu olanların bazıları Nusaybin'de, Silopi'de, Cizre'de vahşet uyguladılar. İnsanların diri diri yakılması talimatını verip bunu uyguladılar. Biz yine de işkenceye karşıyız. Bizim cellatlarımızdan farkımız budur. İşkence insanlık suçudur ve şu anda bu Hükümet insanlık suçu işliyor. Urfa'da örneğin hemen hemen her hafta gözaltına alınan partililerimize yönelik aynı zamanda işkence yakınmaları da geliyor. Bugüne kadar defalarca dile getirmemize rağmen tek bir soruşturma açılmış değil. İşkence bir sorgulama yöntemine dönüşmüştür.

DARBENİN PARLAMENTO AYAĞINI ARAŞTIRIN: Darbe mekaniğinin bir de siyasi ayağı var. Bu siyasi ayağından tek bir kişi tutuklandı veya gözaltına alındı mı? Hayır! Parlamento ayağında tek bir kişi tutuklandı veya gözaltına alındı mı? Hayır! Komisyon bunu da araştıracak mı? Komisyon Başkanı'na çağrımdır. İlk işiniz Parlamento içindeki ayağını araştırmak olsun. A bankasından havale göndermiş öğretmeni, memuru açığa alıyorsunuz, Hocaefendi Türkiye'ye geldiğinde ona misafirhane yapan Belediye Başkanı hâlâ görevde! Dolayısıyla güçlünün yani zorbanın, gücünün yettiğini ezmesi rejimiyle karşı karşıyayız. İşleyen kanun, orman kanunudur. Olağanüstü hal dedikleri rejim orman rejimidir. Elbette bu işin çıkışı var.

KÜRT DÜŞMANLIĞINDAN VAZGEÇİLMELİ: Devlet ve devletin bütün erkleri devletin bekaasını istiyorsa bir kere Kürt düşmanlığından vazgeçmeleri gerekiyor. Türkiye'de, Rojava'da, dünyada Kürt düşmanlığından vazgeçilmesi demek demokrasiye giden yolun kapısının aralanması demektir. İçeride ve dışarıda çatışma rejimi siyaseti yerini uzlaşma, istişare ve ortak paydalarla buluşma siyasetinin kapısının aralanması demektir. 70 yıldır Kürt düşmanlığı bu ülkenin insanlarına kazandırmadı. Bundan sonra da kazandıramayacaktır. Zulme itiraz etmek, baskıya boyun eğmemek bizi insan yapar. Bugün, bugün değilse yarın, mutlak suretle çoğunluğun sesi birleşecektir inancını taşıyorum. Bu yaşadığımız kaos ve zorbalık dönemi ve mağdur olduğumuz faşizm girdabı ilelebet değildir. Hak olan mutlaka hâkim olacaktır. Batıl olan zorba düzen kendi zulmünün de kurbanı olacaktır.