YAZARLAR

Pegasus’la uçup giden ifade özgürlüğü ve buruk bayramlar

Dini inançlarını ve ibadetlerini hiçbir kısıtlamaya maruz kalmadan, dilediği gibi sergileyebilen ve yaşayabilen kesimin, tanımadıkları bir insanın bir görsel iletişimi üzerinden kendisine ve arkadaşlarına yönelttikleri öfke ve tehditler akıl almaz bir hak ihlali ve ikiyüzlülüktür... Bu hastalıklı söylemlerin yeniden üretimine ve statükonun devamına hizmet eden kamuoyu açıklaması ve çalışanını kovmasıyla kaş yapayım derken göz çıkarmıştır bu havayolu şirketi.

Ülkemiz adına çok tatsız bir gelişmeyle yüzleşmeye çalışarak geçirdiğimiz zor bir haftayı, Ramazan’ın son gününe denk gelen 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü‘yle kapatıp bayramla birlikte yeni bir haftaya ve aya giriyoruz. Çalışarak geçirdik diyorum zira bence çoğumuz yüzleşebilmiş değiliz ortaya çıkan durumla. Gezi davasında çıkan mahkûmiyet kararlarıyla birlikte, çok yakın tarihimizdeki akıl tutulmaları neticesinde yaşadığımız nutuk tutulmalarında yeni bir eşikteyiz. Ve maalesef galiba gayet iyi biliyoruz ki bu sonuncusu da olmayacak; daha kim bilir ne garabetler bekliyor bu toplumu…

Davanın korkunç ceza kararlarının vicdanlardaki harareti henüz dinmeden, sekiz Pegasus Havayolları çalışanının birlikte oldukları bir sofradan yapılan sosyal medya paylaşımının ardından şirket tarafından yapılan yazılı açıklamayla ve paylaşımı yapan çalışanın işine son verilmesi haberiyle sarsıldık. Sarsıldık, çünkü ifade özgürlüğüne taban tabana zıt bu metin ve karar beklenmedik bir “tüzel kişi”den gelmişti. Ne safız oysa! Bazen kurucularından ve sahiplerinden, bazen isimlerinden ve/veya logolarından ötürü, ticarethane olduklarını unutup kendilerini arkadaşımızmışçasına benimseyebildiğimiz şirketlerin, markaların, medya kuruluşlarının, 1-2 istisna dışında neler yapabildiklerini ve yapmadıklarını en hazin ve haysiyetsizce örnekleriyle Gezi protestoları zamanında görmemiş miydik? Bugün de bu aynen devam etmiyor mu? Hangi medya kuruluşu, hangi büyük marka, hangi büyük iş insanı Gezi davasının kararlarıyla ilgili somut ve tutarlı bir tepki verdi? Gezi protestoları esnasında penguen belgesellerinden kahveci-dönerci-dondurmacılara kadar uzanan adalet ve merhamet fukaralıklarının “üç maymun” piyesleri, şuurları ne kadar yaraladıysa da o aktörlerin tamamı bugün varlıklarını sağlam biçimde sürdürüyorlar; dolayısıyla bizler de müşteriliğimizi sürdürdük demektir.

Sosyal medyanın işleyişine ve algoritmalarına endeksli hafızalarımızın yaklaşık 48 saat içerisinde silme moduna geçmesiyle, Pegasus’un bu söylemi ve eylemi de yanına (kâr) kalacaktır. Sosyal medya hesaplarında olayı cevvalce kınayanlar, aynı cevvalliği mevzubahis havayolu şirketinin sosyal medya hesabında görecekleri ilk yaz promosyonundan bilet kapma konusunda da göstereceklerdir. O biletlerle gittikleri tatillerden Pegasus çalışanlarını yakan fotoğrafın çok benzerlerini paylaşacaklar, ama kendileri işgüzar bir zihniyetin evlere şenlik iletişim becerisiyle yönettiği bir şirkette çalışmıyorlarsa başlarına bir şey gelmeyecektir muhtemelen. Aslında nerede çalışırlarsa çalışsınlar başlarına hiçbir şey gelmemesi gerektiği gibi. Aslında bu Cumhuriyet’in vatandaşı olan hiç kimsenin hiçbir düşüncesinden, dışavurumundan, giyiminden, kuşamından, duruşundan, söylevinden, özünden, sözünden başına hiçbir şey gelmemesi gerektiği gibi.

1 Mayıs’ın arifesinde bir işçinin işini kaybetmesiyle sonuçlanan bu utanç verici kurumsal gövde gösterisinin vahameti bu kadardan ibaret değil. Çünkü karşısında durulan ve onarılamaz hasarlara maruz kalan şey ifade özgürlüğüdür. İfade özgürlüğünü kayda, şarta, koşula bağladığınız anda ortada ne ifade kalır ne de özgürlük. İnsanın zihinsel kapasitesiyle diğer canlılardan ayrışarak, toplumsal varoluşunun biricik ve en hassas unsurudur ifade özgürlüğü. Siyasetten sanata, bilimden hukuka, felsefeden dine kadar her alanda, hiçbir kısıtlamaya, sansüre, baskıya, tacize maruz kalmadan herkesin her istediğini özgürce ifade edebilme hakkıdır. Oksijene erişim kadar tabii bir haktır ve elzemdir. Ona, sana, bana göresi olmayan, bir şeyler birilerinin canını sıkıyor, üzüyor, rahatsız veya rencide ediyor diye o şeyleri ifade etmekten imtina edilmesine gerek olmayan bir temel insan hakkıdır. Anayasası hukuka dayanan laik bir cumhuriyette, dini inançlarını ve ibadetlerini hiçbir kısıtlamaya maruz kalmadan, dilediği gibi sergileyebilen ve yaşayabilen kesimin, tanımadıkları bir insanın bir görsel iletişimi üzerinden kendisine ve arkadaşlarına yönelttikleri öfke ve tehditler akıl almaz bir hak ihlali ve ikiyüzlülüktür. Başımıza ne geliyorsa ikiyüzlülükten ve yalanlardan geldiğinden, bu hastalıklı söylemlerin yeniden üretimine ve statükonun devamına hizmet eden kamuoyu açıklaması ve çalışanını kovmasıyla kaş yapayım derken göz çıkarmıştır bu havayolu şirketi.

Henüz 10 gün önce, şarkı sözlerinde uyuşturucu kullanmaya özendirdiği gerekçesiyle 4 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırılan rap şarkıcısı Murda (Mehmet Önder Doğan) üzerinden tartışılan ve aslında Anayasa’nın Düşünce ve Kanaat Hürriyeti’ne ilişkin 25’inci ve Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti’ne ilişkin 26’ncı maddelerince güvence altına alınan ifade özgürlüğü, bu kararla bir kez daha ihlal edilerek delik deşik olmuştur. Bu arkadaşın yaşadığı olay, benzer alanda ilk değildir, son da olmayacaktır. Ama asıl üzücü ve düşündürücü olan, müdafi avukatının savunmasını ifade özgürlüğüne dayandırmak yerine, müvekkilinin muhtemelen beraat veya daha düşük cezayla çıkmasını sağlayacağına inandığı doğrultuda “sanatçı öyle demek istememişti, aslında o şarkıyı zaten yayından kaldırmıştı, kendisi Hollanda vatandaşı olduğundan burada böyle olduğunu bilememiş” gibi argümanlara yaslanmayı seçmesi, buna mecbur hissetmesidir. Pegasus çalışanın kovulmasıyla sonuçlanan olaydaysa kanımca yukarıdaki maddelere ek olarak Din ve Vicdan Hürriyeti’ne ilişkin 24’üncü madde de ihlal edilmiştir. Hukukçu olmadığımdan derin teknik analizlere girmeden, Türkçe anlayan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak kanaatim budur. Kısacık, popülist, niteliksiz ve basiretsiz bir metinle duyurulan şirket görüşünden hicap duyulmalıdır. Kendilerince “hassasiyetlerini gözettikleri” müşterileri tarafından bu işgüzar ve sağduyu yoksunu tavra verilecek en iyi cevabın ne olduğu aşikardır; yeter ki unutulmasın, unutturulmasın.

İşimize, kârımıza zarar gelmesin diye bu şirketlerin yönetimleri tarafından sergilenen buna benzer her tutum, o kârların bir gün buharlaşacağı çöllere daha fazla yaklaştırıyor bu ülkeyi. Bunda ve benzeri hemen her olayda karşımıza çıkan, birtakım hesaplara göre “iş için daha iyi” olduğu addedilen bu bezirgân kibri, hep birlikte içine yuvarlanabileceğimiz çukura doğru kestirme kaydırak vazifesi görmektedir. İş için iyiyse bile – ki bence bu olayda o da yok – etik değilse bir şeyleri yapmaktan imtina etmek, şirketin “etik ve ahlak” kurallarını belli kesimlerin veya mahalle baskılarının tahakkümüne kurban etmemek, bir yanlışı yaparak kâr edileceği görülse dahi o yanlışı yapmamak ve o parayı kazanmamak, mağdurun karşısına dikilmek yerine yanında olmak liderliğin ve büyüklüğün gereğidir.

Bizi sevgi kurtarır, doğru. Bizi sevgiye, “doğru” götürür, bence. Bizi doğruya özgürlük ulaştırır. Özgürlük, ifade özgürlüğüyle başlar. İfade özgürlüğü kayıtsız ve şartsız olmazsa özgürlük olamaz. Özgürlüğün olmadığı yerde iyilik, güzellik, doğruluk ve sevgi olamaz. 

Şarkıyı, şarkıcıyı rahat bırakın.
İşçiyi, çalışanı rahat bırakın.
Çocuğu, genci rahat bırakın.
Özü, sözü rahat bırakın.
İfadeyi rahat bırakın.

Bu ülkeyi rahat bırakın. Emin olun ki siz de rahatlayacaksınız.

Yaşasın özgürlükler. Yaşasın 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı. Kutlu olsun Bayramınız!


Can Sertoğlu Kimdir?

1975 yılında İstanbul’da doğdu. Alman Lisesi’nden mezuniyetinin ardından The University of Texas at Austin’de Radyo-Televizyon-Sinema ve Ekonomi alanlarında çift lisans aldı. 1998’de New York’ta önce Right Track Recording kayıt stüdyosunda, ardından Atlantic Records’da prodüktör Arif Mardin’le birlikte çalışmaya başladı ve şirketin A&R departmanında görev yaptı. Bu dönemde Tori Amos, Stone Temple Pilots, Led Zeppelin, Jewel, Kid Rock, The Darkness, Matchbox Twenty, Craig David gibi sanatçı ve gruplarla çalıştı. Aynı zamanda Brooklynli kült grup World/Inferno Friendship Society’nin menajerliğini üstlendi. 2005 yılında Mor ve Ötesi’nin menajerliğini üstlenmek üzere Türkiye’ye döndü. 2015’e kadar grubun üyeleriyle birlikte kurduğu Rakun Müzik’in Genel Müdürü olarak birçok albümün yapımcılığını yürüttükten sonra 2015-2018 yılları arasında Doğuş Grubu’nun dijital platformu Puhu TV’nin kurucu ekibinde İçerik Direktörü olarak görev aldı. 2019’da kurduğu Ferment Records ile müzik yapımcılığına ve More Management etiketiyle 2005’ten beri sanatçı menajerliğine devam etmektedir. Yakın zamanda tekrar New York’ta yaşamaya başlamıştır.