Paylan: Kültür Bakanı’nın önüne manastırın taşlarını koyacağım

HDP’li Garo Paylan, Anadolu’daki Hıristiyanlara ait önemli mekanların akıbeti için kentleri gezmeye başladı. Yıkılmaya yüz tutmuş yapıları gören Paylan, gözyaşlarını tutamadığını söyledi.

Muş, Surp Thomas Yetimhanesi
Google Haberlere Abone ol

ANKARA - HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, Anadolu'da yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya olan yüzlerce yıllık kilise ve manastırları incelemeye başladı. Van, Muş ve Bitlis’te 20’ye yakın tarihi merkeze giden, yakın dönemde Diyarbakır, Mardin, Ardahan ve Artvin’deki yapıları da inceleyecek olan Paylan, ahır olarak kullanılan, yıkılmaya yüz tutmuş, bakımsızlık içinde kaderine terk edilmiş bu mekanları gördüğünde gözyaşlarını tutamadığını söyledi.

Kültürel varlıkların korunmadığını, bunun bilinçli bir politikayla yapıldığını, ziyaretleri sırasında bu mekanların duvarlarının para karşılığında satılmaya çalışıldığını anlatan Paylan, bu süreçte tarihi yapıları korumaya çalışan “şövalye” olarak nitelediği Hasan Çoban ile de karşılaştı.

‘KÜLTÜREL VARLIKLAR BÜYÜK ORANDA YOK EDİLDİ’

Türkiye’nin her yerinde kültürel varlıkların korunması için farkındalık yaratmaya çalışacağını söyleyen Paylan ile yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan bu yapıların durumunu ve atılması gereken adımları konuştuk...

Türkiye’deki kültürel varlıkların akıbetini geçmişte farklı zamanlarda gündeme getirdiniz. Yakın dönemde Van, Bitlis ve Muş’a giderek kilise ve manastırların durumlarına dair bir programa başladınız. Bunun amacı neydi?

Anadolu, medeniyetlerin doğduğu coğrafya. Buranın kadim halkları var. Bu kadim halkların ciddi bir bölümü son yüz yılda ya bu topraklardan sürüldü ya yok edildi. Bu halkların kültürel varlıkları da vardı. 100 yıl önceye kadar Anadolu coğrafyasının nüfusunun yarısını oluşturan Ermeniler, Rumlar, Süryaniler ve Musevilerden şu anda çok küçük bir azınlık kaldı. Ama bunların çok önemli kültürel varlıkları var. Binlerce kilise, manastır, bu halkların okulları, hastaneleri, tarihi evleri vardı. Ama bu kültürel varlıklar büyük oranda yok edildi.

‘GERİLİMLERİ ÇÖZMENİN YOLU SAYGI GÖSTERMEK’

Şimdi kalıntılar var. Ayakta kalmakta zorlanan kültürel varlıklar var. Benim gezimin amacı şu. 100 yıldır bu topraklar hiç huzur görmedi. Rumlarla, Ermenilerle gerilim var. Bu gerilimleri çözmenin yolu saygı göstermek. Anadolu’nun bütün halkların coğrafyası olduğunu göstermek. Bunu da göstermenin yolu elbette insanlarla barışmaktır ama aslolan onların kültürel varlıklarına saygı göstermek, yaşamasını sağlamaktır. Ben bunu göstermeye çalıştım. Bu kültürel varlıklar yok ediliyor ama birkaç bin tarihi yapıdan birkaç yüz tanesi hâlâ kurtarılabilir durumda. Bunların kurtarılması amacıyla bu geziye başladım ve devam edeceğim.

 Van, Başkale Surp Bartholomeos Manastırı 

‘HER GİTTİĞİM YERDE GÖZYAŞLARINA BOĞULDUM’

İlk etapta Van, Bitlis ve Muş’a gittiniz. O yapıların yerlerinde olmama ihtimalini bilerek gittiniz değil mi?

Bu yapıların hepsini daha önce görmüştüm. Milletvekili olmadan önce onlarca yapıyı ziyaret etmiştim. Bunlar önemli ruhani merkezler. Her gittiğim yerde gözyaşlarına boğuldum. Çünkü hiçbir gittiğim yer eskisi gibi değildi. Daha fazla çökmüştü, daha fazla yok edilmişti, daha fazla definecilerin saldırısına uğramıştı. Pek çoğunun önemli yerleri yıkılmıştı. Kiminin çatısı, kiminin duvarı çökmüştü.

‘YEDİ KİLİSELER’DEN BİR BUÇUK KİLİSE KALMIŞ’

Van’da Yedi Kiliseler diye bir yer var. Örneğin oradan geride bir buçuk kilise kalmış. O bir buçuk kilisenin de duvarlarının altı defineciler tarafından oyulmuş. Çökmek üzere. Bir yaşlıyı düşünün. İyi bakılmadığında birkaç yıl içinde onu kaybedersiniz. Bu tip mabetler bakım görmüyor ve yaşlanmış durumdalar. Kar, yağmur, güneş etkisiyle veya definecilerin etkisiyle yok ediliyorlar. Bu da bana neredeyse bilinçli olarak bu yapıların yok edilmesinin istendiği, Ermenilerden kalan izlerin yok olmasının istendiğini gösteriyor. Bu bana büyük bir üzüntü verdi.

‘MEHMET AMCA ŞÖVALYELİK YAPIYOR’

Definecilerin izleri çok yaygın görülüyor muydu? Güvenlik gibi bir durumla hiç karşılaştınız mı?

Hiçbir yerde güvenlik görevlisi yoktu, ama bazı kahramanlar gördüm. Van’daki Yedi Kiliseler Manastırı’nın olduğu yerde köyün imamı var. O kilise biraz da olsa ayakta kalabildiyse o Mehmet (Çoban) amca sayesinde ayakta kalmış. Bir şövalyelik yapıyor ve her yıl kilisenin üstünü brandalarla örtüyor. Definecilere karşı korumaya çalışıyor ama defineciler oralara girmeye devam ediyor.

Garo Paylan ve 'şövalye' olarak nitelediği Mehmet Çoban.

‘ESAS DEFİNE BU KİLİSELER, MANASTIRLAR’

Her gittiğim yerde gördüğüm şey şuydu. Özellikle temellerin altı oyuluyor, kolonların içi kırılıyor. Harita satanlar var. Kiliselerin yok edilmesini isteyen devlet içindeki bazı karanlık güçlerin bunları yaptığını düşünüyorum. “Şu kolunun içinde altın var” deniyor. Kolon kırılınca kilise çöküyor. Kolonun içine altın koymak ne demek? O, kilisenin taşıyıcısı. Bilinçli şaibenin yayılıp kiliselerin yok olmasının istendiğini düşünüyorum. Esas define bu manastırlar, kiliseler. Bu yapılar restore edilse ve ayakta kalsa milyonlarca turistin ilgisini çeker. Bazı manastırlar Mısır’daki piramitler değerinde. Hıristiyanlığın ilk manastırları ve Ayasofya değerinde. Nasıl ki İstanbul’a 10 milyon turist geldiğinde buranın ekonomisine inanılmaz bir katkı yapıyorsa Van, Muş, Bitlis, Kars'taki kültürel varlıklar da buraları ayağa kaldırır. Buraların tarihini yok saymak, unutturmak buraları daha yoksul kılacak. Ermeni varlığının yok edilmesinin devlet eliyle yüz yıldır sürdürüldüğünü düşünüyorum.

‘KORUMA KURULLARI BURALARIN YOK OLMASI İÇİN ÇALIŞIYORLAR’

Bu kültürel varlıkların kaderine terk edilmesiyle Ermeniler hafızalardan silinmeye mi çalışılıyor?

Elbette. Türkiye’de Kültürel Varlıkları Koruma Kurulları vardır. Diyarbakır’da da Van’da da var. Bu kurullar ne iş yapıyor? Yöre halkından bu kurula “şuradaki kilise çökmek üzere” diye şikayetler var. Bunların gidip koruma altına alması lazım. Restorasyon projeleri yapmaları lazım. Van’daki, Bitlis’teki, Muş’taki koruma kurulları tam tersine buraların yok olması için çalışıyor. İdeolojik olarak Ermeni kimliğini düşman olarak, öteki olarak gören bürokratlar oralara atanıyor. Buraların yok olması için ellerinden geleni yapıyorlar.

‘KİLİSELER AHIR OLARAK KULLANILIYORDU’

Üç kentte koruma kurulunun sorumlularıyla görüşme imkânınız oldu mu? Sizin oraya geldiğinizden haberleri olmuş mudur?

Kesinlikle haberleri olmuştur. Normalde bir koruma kurulu çıkıp, “Garo Paylan doğruyu söylemiyor. Biz bunları koruyoruz” demesi lazım.  Diyemiyorlar. Benim gittiğim yerler ahır yapılmıştı. Kiliseler ahır olarak kullanılıyordu. Balkanlar’da geçmişlerde kötü örnekler olmuş ve hepsini kınıyorum. Bir cami ahır yapıldığı haberleri duyulduğunda burada kıyamet kopardı. Gelin Doğu’da ben size göstereyim. Yüzlerce kilise ahır ve saman deposu olarak kullanılıyor. Bu da bizi incitiyor. Bunun vicdanlı Müslümanları da incitmesi lazım. Vicdanlı her insan o tabloyu görse içi sızlar. Ama vicdansız ellerde kültürel varlıklarımız yok oluyor.

Van, Başkale Surp Bartholomeos Manastırı. 

‘YÜZLERCE AKHTAMAR YOK OLMAK ÜZERE’ 

Ermenistan’la normalleşmeden bahsediliyor. Bu yalnızca siyasetçilerin yapabileceği bir şey değil. Buyurun kiliseleri tamir edelim. Ermeni dünyasında yüreklerindeki buz nasıl eriyecek. Bir tek Akhtamar örneğini veriyorlar. Van’da yüzlerce Akhtamar var. Akhtamar’ı tamir ettik diye övünüyorsunuz ama yüzlerce Akhtamar yok olmak üzere.

‘MISIR’IN PİRAMİTLERİ YIKMASI NEYSE BİZİM DE BU MANASTIRLARI YOK ETMEMİZ ODUR’

Anlattığınız kadarıyla birçok yapı yakın bir dönemde adım atılmazsa yok olmayla karşı karşıya kalacak.

Geri dönüşü olmayan bir yoldayız. 2011’de deprem olduğunda ciddi şekilde kubbeleri çökmüş yapılar vardı. 5 büyüklüğünde dahi depremi kaldıramayacak çok önemli tarihi yapılar gördüm. Büyük oranda çökmüşler ama hâlâ kurtarılabilirler. En azından geçici korumaya alınır ve her yıl üçü, dördü restore edilebilir. Meseleye vicdani yönünden bakmıyorlarsa, hep baktıkları gibi para yönünden bakıyorlarsa bile bu kültürel varlıkların ihyası, Van’ın, Bitlis’in, Muş’un, Türkiye’nin turizmine büyük katkı yapacaktır. Çünkü insanlar bu derin tarihi görmeye geliyorlar. Mısır’ın piramitleri yıkması neyse bizim de bu manastırları yok etmemiz odur.

‘KÖYDE YAŞAYANLARA ERMENİ’Yİ ÖTEKİ OLARAK ANLATMIŞLAR’

Ziyaretiniz sırasında Muş’taki Surp Garabed Manastırı üzerine kurulan köyde yaşayanlar manastırın taşlarını size satmaya çalışmış. Ne hissettiniz o an?

Para vermedim ama taşları aldım. Kültür Bakanı’nın önüne manastırın taşlarını koyacağım. 8 yıl önce yine oraya gittiğimde başka çocuklar taşları satmaya çalışmışlardı. 8 yıl önce gördüğüm manastır yine döküktü ama pek çok duvar ayaktaydı. 365 odalı bir manastırdan bahsediyoruz. Her yeri oymalı taşlar olan, çeşitli rölyeflerin olduğu tarihi sanat eserinden bahsediyoruz. 8 yıl önce gördüğüme göre geriye gitmiş. Duvarları kırılmış, satılmış. Çocuklar taşları satmaya çalıştıklarında onlara anlatmaya çalıştım. “Bu sizin tarihiniz” dedim. “Hayır bu gavurların kilisesi” dedi. “Gavur dediğin bu toprakların insanıydı ben de Ermeni’yim” dedim. “O zaman sen benim muhatabım değilsin” dedi ve öfkeyle yaklaştı. O köyde yaşayanlara Ermeni’yi bir öteki, düşman olarak anlatmışlar. Bu toprakların yıllardır birlikte yaşadığı halk olarak anlatmamışlar.

‘ÇOCUKLARI ERMENİLERE KARŞI ZEHİRLEYENLERİ SUÇLUYORUM’

Gördüğünüz manzaranın canınızı yaktığını ifade ettiniz. Ermenilere dönük yaratılan öfkenin bir çocuğun söylemlerine sinmiş olması daha da canınızı yaktı sanırım.

Elbette ama o çocuk asla suçlu değil. O çocuğu zehirleyenler suçlu. Rakel Dink, “Bebeklerden katil yaratan karanlık” demişti. Hrant Dink’i de bir çocuk öldürmüştü. 16 yaşında Ogün Samast’a öldürtmüşlerdi. Şimdi bu çocukları zehirliyorlar, Ermeni’yi bir öteki olarak anlatıyorlar. Onun kültürel varlığını yok edilmesi gereken bir varlık olarak gösteriyorlar ve işin garibi manastırın etrafındaki köylerde bu çocuklar yaşıyorlar. Manastırın son kapalı yeri de ahır olarak kullanılıyordu. O çocuklar aynı zamanda ahırdaki hayvanlara bakıyordu ve ahır yarım metre tezekle doluydu.  O çocukları asla suçlamıyorum. Çocukları Ermenilere karşı zehirleyenleri suçluyorum.

‘KORKU SALINMIŞ’

Bu tarihi yapıların onarılmasının yanı sıra bölge halkının da içinde olduğu bir program hayata geçirilebilir değil mi?

Çok temel bir korku salınmış. “Buralarda Ermeniler yaşıyordu ve gönderildi, mal mülk başkalarına verildi, Ermeniler geri gelip buradaki malları sizin elinizden alacak” diye bir korku salınmış. Bu çok yersiz bir korku. Yapılması gereken şu. Bu korkunun ortadan kaldırılması ve orada yaşayan insanlara bu kültürel varlıkların onarılmasının menfaatlerine olacağının anlatılması gerekiyor.

‘DEFİNE BİR KEZ BULUNUR VE YENİR, ASIL DEFİNE KÜLTÜREL VARLIKLARDIR’

Muş’ta en eski mahallerinden Kale Mahallesi var.  Burada altı yıl öncesinde tarihi evler vardı. O evleri yıkıp yerine TOKİ evleri yaptılar. “Bu evler TOKİ’den bin kat değer eder, bunları restore edin, turistler gelir” dedik. Şimdi “Haklısınız, yok ettik” diyorlar. Muş halkı o dönem sahip çıkmadı. “Ermeni’nin hafızası yok olsun. Ermeni’den kalan izler yok olsun” bilgisiyle sahip çıkmadıklarını düşünüyorum. Ama bu Muş’a da kaybettirdi. Muş şu an Türkiye’nin en yoksul ili. Bundan yüz yıl önce en zengin illerdendi. Muş hikayesine sahip çıkmadı, çıkamadı. Devlet politikası buna neden oldu. Hazine ve define bir kez bulunur ve yenilir. Esas kültürel varlıklar hazinedir. Anadolu kültürel anlamda çölleştiriliyor.

‘KÜLTÜRE SAHİP ÇIKMAK ÖNCE YERELDEKİ İNSANLARIN SORUMLULUĞUNDADIR’

Siz konuyu Meclis gündemine de taşıyorsunuz ve raporlar hazırlıyorsunuz ama bunun yanı sıra bu tarihi yapıların olduğu bölgedeki insanlara da çağrıda bulunuyorsunuz değil mi?

Floransa’da ben gözümle gördüm.  Bir evin penceresini söküp, oranın dokusuna uygun olmayan bir yapıdan pencere takmak istemişti biri. Bütün mahalle ayağa kalktı. İsyan etti. “Sen bizim tarihimize ihanet edemezsin” dediler. Hemen eski tip pencere yapıldı. Bunu gözümle gördüm. Bir kültüre sahip çıkmak önce yereldeki insanların sorumluluğundadır. Devlet zaten yok etmek istiyor. “Roma da Urartu da Bizans da Osmanlı da bizim, Ermeni’nin, Türk’ün, Süryani’nin tarihi de bizim” diyebildiğimiz zaman “biz” duygusunu oluşturacağız. Aksi taktirde tek kimlik üzerinden gri, beton bir kültürel çölle karşı karşıya kalacağız.

SIRADAKİ ROTALAR DİYARBAKIR VE MARDİN

Yakın dönemde kültürel varlıklar için hangi kentlere gideceksiniz? Rotanızda nereler var?

Diyarbakır ve Mardin’e hemen yakın bir dönemde gideceğim.  Sonrasında Kars, Ardahan ve Artvin yöresinde olacağım. Bu ilk ziyaretlerimin ardından telefonlar yağıyor. Tekirdağ Şarköy’den bir yurttaşımız aradı, “Burada bir manastır var yıkılmak üzere gelin” dedi. Konya’dan, Afyon’dan arayanlar oldu. Türkiye’nin her yerinden medeniyet fışkırıyor ama bu medeniyete sahip çıkan çoğulcu bir bakışımız yok. Türkiye’nin her yerinde kültürel varlıkların korunması için farkındalık yaratmaya çalışacağım. Devletin sorumluluğu ama devlet bilincinde değilse bu yapıları korumak yurttaşlarımızın sorumluluğunda.