YAZARLAR

Parla Şenol: Okulumuzda parlak bir cisim...

Sinemayı Parla Şenol sayesinde çözüp mantıksal çerçevesine oturtmuş olmamda sadece onun film-dışı cismani varlığının çok yakınımda olması değil, küçücük yaşında şöhreti sindirmiş, şımarıklık ya da kibirden eser olmayan hali tavrıydı. Belki seviyordu sinemayı, filmlerde oynamayı ama o önlük onun çocukluğunu elden bırakmaya niyetli olmadığının işaretiydi, bir korunma aracı, zırhtı. Çocukların çocukluklarında sahip oldukları tek şey çocukluklarıdır. Parla Şenol, sanırım bunu görmüştü.

Ben sinemayı Parla Şenol’dan öğrendim, anladım. Brecht’in yabancılaştırma efekti (Verfremdungseffekt) gibi bir etkisi olmuş olmalı bende, Parla Şenol cisminin. Namık Kemal İlkokulu 4/A sınıfında abim Hasan Tulgar’ın hemen yan sırasında oturan bu şen suratlı ablayı beyazperdede ama bu defa büyüklerin yanında küçücük kalmış yine, pırıl pırıl gözyaşı dökerken gördüğümden beri hangisine inanacağımı şaşırmışım, o şen, parlak gülüşe mi suratındaki, yoksa beni karanlıkta koltuğuma gömülüp ağlatan o pıtır pıtır yaşlara mı gözündeki, böyle bir bir orada, bir burada oluş, hem çok uzak hem çok yakın, buydu Parla Şenol oluş… Sinema da buydu işte benim için daha o yaşta, budur, bir oluş, oyuncu oluş, karakter oluş…

Küçük, yuvarlak ve oluşlar ve geçişler arasında sek sek oynayan, aynı anda hem güleç hem üzgün, neye inanacağımı şaşırtan ve sonunda bana sinemayı nasıl izlemem gerektiğini daha o yaşta öğreten Parla Şenol, abimin sınıf arkadaşı, Feriha Öğretmen’in parlak ve şöhretli öğrencisi, sinemadaki o karanlıktaki, ışıklı, parlak cisim.

Sinemayı Parla Şenol sayesinde çözüp mantıksal çerçevesine oturtmuş olmamda sadece onun film-dışı cismani varlığının çok yakınımda olması değil, küçücük yaşında şöhreti sindirmiş, şımarıklık ya da kibirden eser olmayan hali tavrıydı. 1963-1968 yılları arasında 5 yıl üst üste (ilkokul yıllarında) Son Saat gazetesinin Yılın Yıldızları yarışması Çocuk Yıldızlar kategorisinde birinci olmuş ama bundan haberimiz olmamıştı. Demek ki, öğretmenlerimiz de bahsetmiyordu Parla’nın okul dışı faaliyetlerinden. Eğitim önemliydi o yıllarda. Onun davranışları da 4/A’nın diğer öğrencilerinden farksızdı zaten. Beyaz yakalı siyah önlüğe çok yakışıyordu. Siyah önlüğün eşitleyici, belki tektipleştirici ama bir yandan da bir şekilde yoksulluğu ya da zenginliği bir yere kadar da olsa görünmez kılan etkisi, sanki işte onun şöhretini de ders saatlerinde erteliyordu ve belli ki Parla Şenol bundan memnundu. Belki seviyordu sinemayı, filmlerde oynamayı ama o önlük onun çocukluğunu elden bırakmaya niyetli olmadığının işaretiydi, bir korunma aracı, zırhtı. Çünkü küçük yıldızlık da aslında yetişkin işidir, yetişkinlerin uğraşıdır, yetişkinlerin fikridir, yetişkin işletmesi bir kurumdur. Çocuklukla âlâkası yoktur. Çocukların çocukluklarında sahip oldukları tek şey çocukluklarıdır. Gerisi yetişkinlerin mülkiyeti ve kontrolündedir. Parla Şenol, sanırım bunu görmüştü. Sonraki yıllarda da hayatını bu farkındalığı üzerine bina etmiş görünüyor. Bırakması gereken yerde bırakacaktı sinemayı. İşine bakacaktı.

Parla Şenol, 7 Mayıs 1956 yılında İstanbul'da doğdu. Abimden 14 gün sonra doğmuş yani. Namık Kemal İlkokulu’nda Feriha Öğretmen’in öğrencisi oldu. Öğretmenini tanıdığım için bunu biyografisine de eklemek hoşuma gitti. Okula başlamadan bir yıl önce katıldığı bir çocuk artist yarışmasında 260 çocuk arasından oy birliği ile birinci seçildi ve beş yaşında sinemaya başladı. Babasının dayısı tiyatrocu Necdet Mahfi Ayral’dı. Bir yandan okula geliyor, bir yandan film setlerine gidiyor, yanı sıra babaannesi Sorbonne mezunu Nimet Mahfi Ayral’dan Fransızca ve kültür dersleri alıyordu Parla.

Aynı dönemde dokuz yıl sürecek bale, beş yıl sürecek solfej derslerine başlamıştı. Parla Şenol, 38 filmde oynadı ve 12 yaşında da sinemayı bıraktı. Ya da bıraktırıldı. Giriş sınavını kazanıp İtalyan Kız Ortaokulu’na başladıktan sonra. Belli ki annesi ve babası, birçok başka benzerlerinden farklı olarak çok da hırslı çocuk yıldız işletmecileri değildi.

Bizim çocukluğumuzda ilkokullarda iyi şiir okumak ve özel günlerde bu iş için seçilmek önemliydi. Bu çocuklar, okul ölçeğinde de olsa bir süreliğine bir tür şöhret edinmiş olurlardı. Parla Şenol’un, okulumuzun beşinci sınıflarının en iyi şiir okuyan öğrencisi olarak çıktığı sahne, kürsü ya da taburelerde bizim ve velilerin gözlerini doldurmaya devam ettiği yıl, ben de öğretmenlerin nezdinde ikinci sınıfların en iyisi seçilmiş, Hande Güreli (bu arada merhaba Hande) ve Nurdan’ın (soyadını hatırlayamadım affet Nurdan) sahnedeki bale gösterisi eşliğinde Mor Menekşe şiirini okuyarak boy göstermiş, sahne sanatlarına meftun annemi gururlandırmıştım. 23 Nisan’dı.

Parla Şenol’u hep ışıklı, parlak hatırlamamda isminin mi cisminin mi etkisi daha fazlaydı acaba? Ya da projeksiyon makinesinin ışığının mı? Ama annesi Ayla Şenol’un da etkisi olduğu kesin. Çok güzel kadındı Ayla Şenol, rengarenk giyinirdi. Ne giyse yakışırdı, yakıştırırdı. O yılların gençlik isyanını renk kombinasyonunda yeniden üreten modayı takip ederdi. Ama bizim mahallenin kadınları (annem de dahil) kendileri sanki frapan giyinmez ve sokağa ancak iyice makyaj yaptıktan sonra çıkmazmış gibi Fosforlu diye lakap takmışlardı Ayla Hanım’a. Ben ise kolumdaki Nacar marka saatin kadranından tanış olduğum fosfora karanlıkta da ışıdığı, parladığı için öyle minnet duyardım, öyle kıymet verirdim ki, haliyle Ayla Şenol’a merakım, hayranlığım ve sempatim de hemen hemen o orandaydı lakabından ötürü. Sanatın fosforunu o sıralarda mı tanıyor, en karanlık zamanlarda bile ışıyor olduğunu o sıralarda mı öğreniyordum?

Parla Şenol’un babası müzisyen Armağan Şenol’dur. Tiyatrocu Necdet Mahfi Ayral’ın yeğeni olan Armağan Şenol, uzun yıllar çeşitli orkestralarda çalmış, söylemiş, İstanbul Radyosu’nda programlar yapmıştır. 1965’te Armağan Şenol ve Arkadaşları orkestrasını kurmuştur. Parla Şenol, sinema oyunculuğuna başladıktan sonra Armağan Şenol da bir dönem ağırlıklı olarak kızının menajerliğini yapmıştır. Daha sonra oğlu Arda Şenol’u orkestrasına şarkıcı katmıştır. Aslında Armağan Şenol, kızı Parla’dan iki yaş küçük oğlunu da bir çocuk yıldız olarak lanse etmek istiyordu. Bu yönde denemeleri de oldu. Arda da ilgi çekmişti ama Parla parlıyordu ve artık ailenin bütün fertlerini gölgeliyordu. Onlar artık Parla Şenol’un ailesi olarak gündemdeydiler.

Parla, Site Koleji’nde, lisedeyken bir kez daha şiir okumak için sahneye çıkacaktı. Dönemin sağ cenahtaki en yaygın öğrenci gençlik örgütlenmesi olan Milli Türk Talebe Birliği’nin 1973 yılında Cağaloğlu’nda düzenlediği liselerarası şiir okuma yarışmasında okulunu temsil etmek için seçildi. Yarışmada ikinci oldu.

Şiir yarışması kazananları Parla Şenol ortada, Recep Tayyip Erdoğan en sağda

Yarışmanın birincisi ise şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dı. Genç Erdoğan’ın şiir okuma merakı sonraki yıllarda da devam edecek ve belki de bir aşamada Türkiye siyasetinin yönünü değiştirecekti bu merakı. Recep Tayyip Erdoğan, 1998 yılında Diyarbakır DGM’de, Siirt’te kürsüden okuduğu bir şiir sebebiyle hapis cezası aldı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı makamından alındı ve siyasetten men edildi. Ancak bu tür cezalar ters teper siyaset ve sosyolojide. Bunu bilmek için biraz siyasi ve sosyolojik feraset ve yakın tarih bilinci yeter. O günden sonra da işte Erdoğan’ın Türkiye siyasetindeki esas yükselişi başladı. (1998 yılında, ceza aldığının ertesi günü Recep Tayyip Erdoğan ile Milliyet Gazetesi bünyesinde yayımlanan Artı Haber dergisi için uzun bir söyleşi yapmıştım. Bu o dönem kendisiyle yapılmış ve yayımlanmış tek söyleşi oldu. Recep Tayyip Erdoğan o gün o söyleşide cezalandırılmasının siyasi hayatına yapacağı etkiyi sorduğumda, “Bu bir başlangıç” demişti. Söyleşinin manşeti de bu olmuştu.)

Çocuk oyunculuk, her yetişkinin ömrü süresince giderek temel korkularından olan yaşlanmanın, ihtiyarlamanın öne çekilmiş, erkene alınmış halidir. İlkgençliğin eşiğine geldiğinde kimse sinemanın çocuk yıldızının yüzüne bakmak istemez. Bir zamanların çocuk yıldızı diye başlayan magazin haberlerinde eski ve yeni fotoğrafları konularak garipseyici bir ironik üslup tutturulur. 

Çocuk yıldızın belli bir (erken) yaşta yaşadığı şey, kapitalizmin ömür kullanımının (istismarının) da erken bir tecrübesi olacaktır. İşgücü olarak kullanılamaz hale geldiğinde horlanan, gereksiz görülen, bir köşede unutulmaya bırakılan, erkenden atıklaştırılan insan ömrü, dahası çocuk ömrü… Genç emekli, kapitalist ömrün hızlı sayacı.

Parla Şenol daha küçücük yaşta çoğu çocuk oyuncudan farklıydı ve olacakların farkındaydı. Ortaokul ve lise yıllarını da başarıyla tamamladı ve Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji bölümünü kazandı. İtalyanca, İngilizce, Fransızca biliyordu ve resmi turist rehberliği brövesi aldı. Sinema ve şov dünyası dışı bir hayatı önce yedekledi, sonra yaşadı.

Parla Şenol mezuniyet töreninde(solda) ve İsmail şarkısı plak kapağı(sağda) 

Aynı yıllarda herhalde şarkıcılık o yaşlarına daha çok yakıştığı için şarkıcılığa başladı Parla Şenol. Sesi güzeldi ve eğitimliydi. Sinemada bolca kullandığı mimikleri ve buna uygun şarkı sözleriyle şov dünyasında işleri beğenildi, yedi 45’lik plak yaptı, İsmail adlı şarkısı Avrupa’da da listelere girdi.

İsmail şarkısı, Shirley Bassey’nin When You Smile adlı şarkısına Ayşe Özgün’ün yazdığı sözlerle oluşuyordu. O sıralar TRT Genel Müdürü İsmail Cem’dir ve dönemin magazin medyasında bir süre Ayşe Özgün’ün İsmail Cem’e uzaktan uzağa âşık olduğu ve sözleri bu aşkın esiniyle yazdığı konuşulur.

Parla Şenol ve eşi Nazar Basmacıgil

1981 yılından beri dublaj sanatçılığı da yapan Parla Şenol 1984 yılında Nazar Basmacıgil ile evlendi. Bu evlilikten 1992 doğumlu Aras adlı bir oğlu var.

Parla Şenol, 2000 yılında 44 yaşındayken Antalya Film Festivali’nde çocuk yıldızlar kategorisinde onur ödülü aldı. Bir süredir tiyatro sahnelerinde ve televizyon dizilerinde yeniden oyunculuk yapıyor.

Parla Şenol’un instagram hesabına bir bakın isterseniz. Bir yandan çocuk yıldızlık hallerine ironik göndermeler yapan bolca mimikli taşkın yüz ifadeleri olan, diğer yandan Yeşilçam ve genel kadın estetik ideolojisiyle dalgasını geçen fotoğrafları, onu benim gözümde hemen hemen 60 yıl öncesinin parlak, yuvarlak, bir orada bir burada, bir Namık Kemal İlkokulu’nda, bir Yeşilçam'da olan, yani her dem oluş halinde bir cisme eşitliyor.

İki sene önce abim öldüğünde, 53 yıl önceki mezuniyetlerinde ayrıldığı sınıf arkadaşı için gönderdiği mesajdan beri çocukluğumuzun o şahane masumiyet yıllarının yine, yeniden başrol oyuncularından oldu… Yeniden parladı anılarımda Parla Şenol…


Ahmet Tulgar Kimdir?

Ahmet Tulgar, İstanbul'da 1959 yılında doğdu. 35 yıldır gazeteci ve edebiyatçı olarak yaşıyor. Çalıştığı yayınların bazıları sırasıyla Sabah, Güneş, Nokta, Milliyet, Akşam, Vatan, Birgün, Cumhuriyet oldu. Makale ve denemeleri Şehrin Surlarındalar (1992), Tam Yakalandığımız Yerden (2004), Ne Olmuş Yani? Korsan Yazılar (2005), Ben Onlardan Biriyim (2007), Diller Çehreler Barış (2010), Henüz Zaman Var (2013), Bakışın Ritmi (2020), söyleşileri Mahallede Herkes Kahramandır (2004) adlı kitaplarda toplandı. Evsiz Ülke Hikâyeleri (1989), Birbirimize (2009), Duygusal Anatomi (2015), Trajik Nüans (2016), Bakmadığınız Bir Yer Kalmıştı (2018), Arzunun Serbest Dolaşımı (2021) adlı altı öykü kitabı, Volkan'ın Romanı (2006), Çocuklar ve Canavarları (2012) adlı iki romanı yayımlandı.