Pandemide çocuk istismarı dört duvar arasında kaldı

Salgın nedeniyle evlere kapanılması aile içi şiddet ve istismarı artırırken, vakaların ortaya çıkması daha da zorlaştı. Uzmanlar, istismarın en çok tespit edilebildiği yerin okul rehberlik servisleri olduğuna dikkat çekti. Çocuk İstismarı ve İhmaliyle Mücadele Derneği Sözcüsü Volkan Çolakoğlu ensest vakalarında artış uyarısında bulundu. Sosyal Hizmetler Uzmanı Doktor Pınar Özdemir kurulması gereken mekanizmaları anlattı.

Çocuk istismarı vakalarının büyük oranda gizli kaldığı belirtiliyor.
Google Haberlere Abone ol

Nalin Öztekin

DUVAR - Covid - 19 pandemisi ile birlikte hayatımıza giren izolasyon süreci mevcut hak ihlallerini daha da arttırırken bunların değerlendirilmesini de güçleştirdi. Aileleriyle birlikte evlere kapanan çocuklara yönelik şiddet, sömürü ve istismar dört duvar arasında kaldı. Kimi uzmanlara göre sonuçları sonradan kendini ağır biçimde hissettirecek vakalarla karşı karşıyayız. Peki koruma ve önleme adına yeterli mekanizma kuruldu mu? Resmi kurumlar bu dönemde neler yaptı? Çocuklar o evlerin içinde gerçekten güvende miydi? Bu soruların yanıtını aramak üzere ilgili kurum ve isimlerle görüştük.

Çocuk İstismarı ve İhmaliyle Mücadele Derneği Sözcüsü Volkan Çolakoğlu ellerine ulaşan rakamlara ilişkin şunları söyledi:

5 MART - 5 HAZİRAN: 206 BAŞVURU, 183'Ü GİZLİ KALMIŞ

“Karantina süreci için 24 saat hizmet veren bir WhatsApp Psikolojik Destek Hattı kurduk. Bu hatta 5 Mart-5 Haziran 2020 tarihleri arasında 206 kişi başvurdu. 206 kişiden 183’ünün yaşadıkları adli mercilere yansımamıştı. Bu Türkiye geneline uyarlayabileceğimiz bir veri değil ama bize başvurulan olayların %88,8’i gizli kalmış. Bu kişilerin kimileri yakın dönemde istismara maruz kalmıştı kimileri bu dönemde kapalı kalmaları, rutin koşuşturmadan uzaklaşmaları sebebiyle travmalarını hatırlamaya, tetiklenmeye başlamıştı. Nitekim okulların kapanmasıyla bizi en çok korkutan evlere kapanan çocuklarımızın maruz kalacakları fiziksel ve cinsel şiddet riskleriydi. Birçok ailede karantina sürecinde babalar, anneler işsiz kalıp eve kapandı, tahammülsüzlük devreye girdi. Birçok hanede fiziksel şiddet ortaya çıktı. Duygusal şiddet zaten hep vardı.”

'GÖRÜŞÜMÜZ ENSEST VAKALARINDA ARTIŞ OLACAĞI YÖNÜNDE'

Uzmanlara göre, çocuğa yönelik cinsel istismar türleri içerisinde en zor tespit edileni ve travmaları en ağır olanı ensest. Karantina sürecinin bu konuya olan etkisine ilişkin öngörülerini paylaşan Çolakoğluna şunları belirtti:

Böyle bir artışla karşı karşıya kalırsak, ki kişisel görüşüm kalacağımız yönünde; ensest yalnızca Türkiye’nin değil dünyanın en önemli sorunu. Çünkü çocuk birinci derece yakınından böyle bir muamele gördüğünde ne yaşadığını bilmiyor, tanımlayamıyor, anlamlandıramıyor. Bunu bir sevgi gösterisi ya da fail ile arasında olan bir bağ olarak değerlendirebiliyor. Üzerinden uzun yıllar geçtikten sonra maruz kaldığı durumu idrak edebilen çok sayıda vaka mevcut.

'ADALETE GÜVENİNİ KAYBEDEN BİZDEN YARDIM İSTİYOR'

Sivil toplum kuruluşlarının (STK) yasalarca suç sayılan fiillerle ilgili ihbar alma ve bu ihbarla ilgili işlem yapma yetkisi bulunmuyor ancak cezasızlık politikası nedeniyle bu konuda STK’lardan sık sık destek talep ediliyor. Çolakoğlu, bu durumla ilgili nasıl bir süreç izlendiğini şöyle anlattı;

“Derneğimize sosyal medya hesaplarımızdan, whatsapp iletişim hattımızdan ve e posta aracılığı ile pek çok yaşanmış istismar vakası iletilmektedir. İletilen vakaların büyük bir çoğunluğu adli mercilere yansımış, yargılama süreçleri devam eden, bu süreçte sanık beraat etmiş, tahliye edilmiş ya da hiç tutuklanmamış gibi durumlarda istismara maruz kalan çocuğun yakınları adalete olan inancını ve güvenini kaybettiklerinde bizlerden yardım istiyorlar. Bu süreçte önce dava dosyası Adli İşler Koordinasyon Başkanlığı'mızdaki gönüllü avukat arkadaşlarımız tarafından incelenerek davaya müdahil olma kararı alınıyor. Sonrasında gerekli yasal itirazların yapılması, davanın takibi, kamuoyu baskısı oluşturulması gibi yöntemler kullanılıyor. Eş zamanlı olarak hem istismara maruz kalmış çocuğumuza, hem ailesine uzman bir ekip tarafından psikolojik destek veriliyor. Yaşanan travmanın etkisi tüm aileyi etkilese de yargı sürecinde maalesef yeni travmalara maruz kalıyor çocuk ve aile Eğer adli mercilere intikal etmemiş bir olay iletilirse ve istismara maruz kalan 18 yaş altındaysa bizim bildirim zorunluluğumuz var ve olayı derhal kamu kurumlarına bildirmek zorundayız."

'NEDEN ŞİMDİ ŞİKAYETÇİ OLDUN' DENİLDİĞİ OLUYOR!

18 yaşından önce istismara maruz kalan kişi 18 yaşını geçtikten sonra derneğe bildirimde bulunuyorsa bazı hususlar farklı şekillerde inceleniyor. Çolakoğlu, bu profildeki kişilerden aldıkları başvurular için izledikleri yöntemi ise şöyle aktardı:

"Önce Psikolojik Çalışmalar Koordinasyon Başkanlığı başvuranın psikolojik durumu ile ilgili tespitler yapıp yaşadığı travmanın etkilerini en aza indirmeye çalışıyor. Ardından avukat arkadaşlarımız yaşanan olayla ilgili zaman aşımı süreçleri, delil, tanık vs. çalışmaları yapıyor. Bu tür çalışmalarda en önemli husus maruz kalanın yargı sürecine psikolojik olarak hazırlanması. Çünkü bir çok davada sanık tarafı iftira atıldığını iddia ederek farklı argümanlar sunmakta, yargı mensuplarında zaman zaman da olsa "Neden bugüne kadar bekledin de şimdi şikayetçi oldun?" gibi bir düşünceyle karşı karşıya kaldığımız oluyor. Bu sebeple maruz kalanın psikolojik direnci yargılama sürecinde çok önemli."

'VİRÜS ENDİŞESİYLE PEK ÇOK SANIK TAHLİYE EDİLDİ'

Çolakoğlu, derneğin çalışmalarının yanı sıra resmi kurumların bu dönemdeki varlığına işaret ederek şunları söyledi:

“Asıl sorumluluk sahibi olan devlet kurumlarımızın bu konuda özel bir gayret ve çabalarına üzülerek ifade etmeliyim ki tanık olmadık. Pandemi öncesi adli mercilere yansımış vakalarda yargılama devam etse de, hukuki bir gerekçe olmaksızın virüs endişesiyle pek çok sanık tahliye edildi ve bu kişiler şu anda ne yapıyor, günlük hayatları nasıl devam ediyor bilmiyoruz. Bir takibi yapılmıyor."

İSTİSMAR EN ÇOK OKUL REHBERLİK SERVİSLERİNCE TESPİT EDİLİYORDU

Sosyal Hizmetler Uzmanı Doktor Pınar Özdemir de istismarı önleme mekanizmalarına dikkat çekerken, Türkiye’nin bu konuda özgün bir modeli bulunmadığını belirtiyor. Pandemi kaynaklı tedbirlerle birlikte ev içi istismarın daha gizli bir hale dönüşeceğine değinen Özdemir sözlerine şöyle devam etti:

“Yeni veri oluşmaması vakaların azaldığı anlamına değil, adli makamlara ihbar edilme sayısının azaldığı anlamına gelmektedir. Pandemi nedeniyle okullar kapalı kaldı, çocukların maruz kaldığı istismarın en yoğun tespit edildiği yerler okul rehberlik servisleri. Buradan adli makamlara oradan resmi kurumlara ve sivil toplum kuruluşlarına yansıyan bir durum var. Bu yolun pandemi nedeniyle kapanması çocukların dışarı ile olan etkileşimini azalttı ve yaşananların açığa çıkmasını da zorlaştırdı. Pandemiden sonra gelecek vakalarda bu kriterler dikkate alınmalıdır. Tüm gün aynı evde ve aile içerisinde vakit geçirmenin istismar edilen çocuk için nasıl bir ızdırap olabileceğini tahayyül etmek imkansızdır. Aynı zamanda pandemi istismarcıların suçun ortaya çıkarılmasında adli mercilere ulaşma ihtimalinin azalması sebebiyle istismarı daha kolay yapabilir hale gelmesine sebep olabilir. Pandemi sonrası ensest vakaların artışının gözlemlenmesi gerekmektedir."

NELER YAPILMALI?

Özdemir’e göre bu noktada sadece aileye değil tüm topluma ve ilgili resmi kurumlara görevler düşüyor. Yerel yönetimlerin de sürece dahil edilmesi gerektiğine işaret eden Özdemir değerlendirmelerini şöyle bitirdi:

“Daha önce olan Aile Bakanlığı'na bağlı toplum merkezleri yeniden açılmalı ve yerel düzeyde psiko-sosyal destek vermelidir. Bunun dışında belediyeler sosyal servisleri olan birimler, onlar da yerelde ailelere çocuklara eğitimler düzenleyebilirler. Çoğu öğretmen nereye nasıl ihbar yapacağını bilmemektedir. Ayrıca olayın ortaya çıktığı bir diğer yer olarak hastanelerde de eğitim verilmesi gerekmektedir. Çoğu kamu çalışanı bir ensest vaka ile karşı karşıya kaldığında korkuyor, ihbar konusunda kaygı duyuyor ve genel süreci bilmiyor. Bu anlamda Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlığı bünyesinde eğitimler düzenlenmelidir ve bunu bildirmenin yasal bir yükümlük olduğu hatırlatılmalıdır."