Pandeli Düğüncüoğlu ve Menelaos Kostantinidis’in Varlık Vergisi çilesi
İstanbul’da her 1000 mükellefin 67’si İslam, 869’u gayri İslam yani Hıristiyan ve Musevi’ydi. Ödenecek vergi ortalaması da İslam’da 1 ve gayri İslam’da 2 liraydı. Daha çok gayri İslam vergi mükellefi daha çok vergi vermek zorundaydı. Özetle Varlık Vergisi, resmen TC vatandaşları arasında ayrımcılıktır. Temel saik ırktır, millettir. TC vatandaşı Hıristiyan ve Musevi’den, TC vatandaşı İslam’dan daha çok vergi istenmiş ve alınmıştır.
Pandeli Düğüncüoğlu ve Menelaos Kostantinidis, TC vatandaşı iki Rum. Varlık Vergisi evraklarını elime aldığımda neler yaşanmış olacağını tahmin ederek yazdım.
Pandeli Düğüncüoğlu ve Menelaos Kostantinidis’in Varlık Vergisi evraklarını benimle paylaşan Yetvart Tomasyan ağabeye teşekkür ederim.
Yılların tanıklığıyla sararmış bir sürü evrak. İlk kez Varlık Vergisi makbuzu gördüm. Kaybolmasın diye bir kısmı ataşla bir kısmı da toplu iğneyle tutturulmuş, iğnenin çevresi paslıdır… Şirketin 14475 olan Ticaret Sicil Numarası evrakında Osmanlıca matbu yazılar da vardır.
Ruhsattaki fotoğrafa göre Pandeli Düğüncüoğlu ve Menelaos Kostantinidis, çok değil 20 yıl öncesi “can pazarından” kurtulmuş olanlardandı. Nice tanıdıkları ya ölmüş ya da terk-i vatan etmişti ya da kimliği elinden alınmıştı.
Faşist Hitler'in Avrupa’yı işgali ve Sovyetler Birliği’ne saldırmasının yarın ne getireceğinin büyük korkusu her yerdedir. Yunanistan’ı ve Bulgaristan’ı işgal eden Alman ordusu Trakya sınırındadır. Gerçi Türkiye savaşa girmemiştir, “oh” daha ağızdan çıkmadan ve cevabı verilemeyen soru: “Peki ne olacak?”
Hayatın her anı, Hrant Dink’in yazdığı gibi güvercin tedirginliğindedir…
Önceki dünya savaşında Anadolu’da neler olduğu hafızada canlıdır. 1910’lardan itibaren… Ermeni misin?.. Rum musun?..
Pandeli Düğüncüoğlu ve Menelaos Kostantinidis, 1941’deki 20 kura askerliğe çağrılmış olsalar 1942’de işlerinin başında olamazlardı, ama rahat da değildiler. Çünkü birçok tanıdığı gitmişti. Amele taburlarındaki askerlik haberleri pek de hoş değildi.
1942’ye gelinmişti, ama ya sonra “ne olacak?”
İnsanın kendini yiyip bitirdiği anlar; ‘zor’ geçen dakikalar ve ‘kolay’ geçen yıllar.
ÖLÜSÜ, RESMEN FİRARİ
Hayattayken, ölünce “kalanın başına ne gelecek?” sorusunu düşünmek de ayrı dert. Cevapsız sorulardan kurtulmak mümkün değil. Üç-beş ay önce Pangaltı’da Andon kızı Maryam Urkapyan ölmüştü, geride kalanları neler çekmişti.
Peki suçları neydi? Makbul kimlikten değildi. Bu, yeterdi! Veraset işlemine başladıklarında anlamışlardı ki, Pangaltı’da 1 Mart 1942’de ölen Andon kızı Maryam Urkapyan, resmen firariydi ve malı mülkü de Harem’den Cevri Kalfa adına kurulan Cevri Usta Vakfı'na verilmişti.
Akıl alır gibi değil. Ne demek ölüsü, resmen firari? Öyle.
Cevri Kalfa mı?
1808’deki kalkışmada haremde hayatını kurtardığı II. Mahmud’un kıymetlisi, adına Cevri Kalfa Sıbyan Mektebi açtırmış, hatta Çamlıca’da da bir köşk yaptırmıştır.
TC adaleti: 1942’de İstanbul’da yaşayıp, ölen Andon kızı Maryam Urkapyan, 1915’ten beri yok 1923’ten beri firariydi…
Ne delili? Kara kaplı deftere göre öyle.
Maryam Urkapyan’ın çocukları mahkemeye gider gitmesine de yıllar geçer. Bir ömür misali. 21 yıl sonra 1963’te Anayasa Mahkemesi oy çokluğuyla kararını verir: Maryam Urkapyan firaridir, malına ve mülküne de el konulmalıdır.
Bir şey anlayabildiniz mi? Ölen nasıl firari olur da malına mülküne el konur? El konmakla kalınmamış, tapu kaydı da değiştirilmiştir.
Emvâl-i metrûke mevzuatı adaleti böyledir. Bu mevzuatın temel kanunu 26 Eylül 1915 tarihli Tasfiye Kanunu ile bunu değiştiren 15 Nisan 1923 tarih ve 333 sayılı kanunu yazmıştım. 333 sayılı kanun mülkiyeti ve ekonomiyi Türkleştirmenin kanunudur, 8 Kasım 1988’e kadar yürürlükte kaldı.
BAŞBAKAN: TÜRKÇÜLÜK KAN MESELESİ
Özel mülk, hani kapitalizmde kutsaldı. Yoksa Türkiye kapitalist değil mi?
İstisnasını unutmayalım! Türk kapitalizminde bazılarınınki hariç, mülk kutsaldır. Türk Nüfus Mühendisliği’ne göre “7 değil 77 ceddim buradaydı” demen seni kurtarmaz. Maryam Urkapyan’ın ölüsünün firari olması gibi.
TC vatandaşı Pandeli Düğüncüoğlu ve Menelaos Kostantinidis, devlete memur olamazlardı, biliyorlardı. İki ortak kerestecilik yapıyordu Unkapanı Cibali’de.
Geçmiş aslında geçmemişti. Sanki her gün öncesinin tekrarıydı. Pandeli Düğüncüoğlu ve Menelaos Kostantinidis, cevap bulamadığı bitmeyen sorulardan bunalmıştır. Dünya savaşı üstüne bir de ekonomik sorunlar…
Ve radyo ajanslarında ve gazetelerde bitmez tükenmez vergi haberleri…
Zaten üç ay önce Başbakan Şükrü Saracoğlu'nun 5 Ağustos 1942’de TBMM kürsüsünde hükümet programını açıklarken neler dediği hatırdadır: “Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız (bravo sesleri, şiddetli alkışlar). Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar lâakal (en azından) o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir (bravo sesleri alkışlar). […] Bizde imtiyazlar ve sınıflar asla mevcut olmadı. Demokratlık Türk tarihinin derinliklerinden yuvarlanıp gelen büyük bir hakikattır. Biz halkçı idik, halkçıyız ve daima da halkçı kalacağız. Tek partili bir devlet kurmuş olmamız başlıca bu büyük hakikata dayanıyor. Biz ne sarayın ne sermayenin ne de sınıfların saltanatını istiyoruz. İstediğimiz sadece Türk milletinin hâkimiyetidir.”
Bu, nasıl sınıfsız ve kaynaşmış topluluktur?
Başbakan Saracoğlu, gayet açık konuşmuştu. “Biz Türküz, Türkçüyüz” ve “Türkçülük kan meselesi” diyen Saracoğlu 11 Kasım 1942’de hükümetinin iktisadi politikasını açıkladı. Varlık Vergisi dokuz maddeden biriydi: 1- Elbiselik kumaş ve ayakkabı; 2- Hububat; 3- Bulgur; 4- Pirinç; 5- Yağ; 6- Şeker; 7- Kumaş; 8- Kömür; 9- Varlık vergisi. Tasarı maddeleri okundu, oylandı ve kabul edildi. Oylamaya 350 milletvekili katıldı, tamamı tasarıya “evet” dedi. Varlık Vergisi Kanunu sonraki gün yürürlüğe girdi. Kanun 15 Mart 1944’e kadar yürürlükte kaldı.
Dönemin İstanbul Defterdarı Faik Ökte'nin 1947’de yazdığı ve 1951’de yayımladığı kitabıyla doğrudan bilgilendik. Faik Ökte, Varlık Vergisi’nin sayılabilecek iktisadi nedenlerine “şoven milliyetçiliğin, ırkçılığın damgası vardır” gerekçesini[1] eklemekten de kaçınmadı.
İLAN EDİLDİ: VERGİYİ ÖDEYİN, YOKSA
Ayhan Aktar hocamız kanunun kronolojisini 17 maddede özetledi.[2] Resmi ifadeyle ‘Azınlık temsilcileri’ yani Rum, Ermeni ve Yahudi ileri gelenlerinden oluşan heyet Ankara’ya gitti, ama hükümete yaptığı öneri kabul edilmedi. Temsilciler ne kadar vergi istendiğinin söylenmesini ve kendilerinin toplamasına izin verilmesini istemiştir.
İlgili komisyonlar çalışmaya başlar ve kimin ne kadar vergi ödeyeceği 18 Aralık 1942’de ilan edilir. Belirlenen vergi 15 günde ödenecektir (madde 12). Süre bir ayı bulur, 20 Ocak 1943 akşamına kadar uzatılır.
18 Aralık 1942’de Pandeli Düğüncüoğlu ve Menelaos Kostantinidis ödeyeceği vergiyi öğrenmiştir. Rakamı görünce ağızdan dökülen “eyvah” olmalı. “Nasıl ödenecektir?” Cevapsız bir sürü soru daha. Oysa vergisini ödemişken yıl bitmeden yeni bir vergi ve 15 günde ödenmesi de mümkün değildir. Sonunda bir yılda tüm imkanlar kullanılarak vergi kuruşuna kadar cezasıyla birlikte ödenir.
Ödemeyenlerin başına neler mi geldi? Çalışma kampına sürülür.
Varlık Vergisi'ni bir ayda “hiç ödemeyenlerin” listesi hazırlandı. Vergisini ödeyemediği için Aşkale ve Sivrihisar’a sürmek için toplatılan 2057 kişiydi. Bunlardan 579’u vergisini ödeyince 1478 kişi sürüldü. 27 Ocak 1943’te ilk sürgün kafilesi Aşkale’ye gönderildi. İkinci kafile 12 Şubat’ta yola çıktı. Çalışma kampında 21 kişi öldü. Kampa alınanların hepsi gayri İslam yani Hıristiyan ve Musevi mükelleflerdir. İslam mükelleflerin de kampta çalışma zorunluluğu vardı ama yoktu.[3] Çünkü fiilen muaftılar.
Faik Ökte çalışma kampı meselesini yazarken bir anısını da aktardı. Mişon Tekinalp ve Karabet Devletiyan kampa sevk edilmemişti: “Tekinalp iyi duygulu bir Türk vatandaşı […] Atatürk hakkında kitabı bunun bir delili idi.”
Mişon Tekinalp, Moiz Kohen nâm-ı diğer Munis Tekinalp’tır. İsimler meselesi büyük dert, Yahudi dostumdan öğrendim. Gerçek ismi yerine ‘Mişon’ demek, aslında bir küçümsemeymiş. 1910’ların İttihatçısı ve 1930’ların Kemalisti, Yahudilerin Türkleşmesi için gayret gösteren Munis Tekinalp, Tekin Alp imzasıyla 1936’da ilk Kemalizm kitabını yazandır.
Faik Ökte’nin Munis Tekinalp’ın kampa alınmadığını, hakkında haciz ve icra işlemleri yapılmadığını yazması doğru değildir. Ayhan Aktar’ın araştırmasından öğreniyoruz ki, Munis Tekinalp Varlık Vergisi’ni ödeyememenin bütün sıkıntılarını yaşamıştır. Munis Tekinalp, 12 bin liralık vergisini ödeyemediği için Sirkeci’de kampa alınır, ancak ödeyince Aşkale’ye gönderilmekten kurtulur. Kalamış Caddesi’ndeki köşk, Emlak Bankası’na ipotek edilir ve alınan krediyle Varlık Vergisi ödenir. Vakti geldiğinde ödenmeyen kredi borcu, ancak 27 Mayıs 1943’te köşkün satılmasıyla kapatılır.[4]
Pandeli Düğüncüoğlu ve Menelaos Kostantinidis’e tahakkuk ettirilen Varlık Vergisi 150 bin liradır. Pandeli Düğüncüoğlu’ndan 120 bin lira ve Menelaos Kostantinidis’ten 30 bin lira istenmektedir.
Pandeli Düğüncüoğlu 120 bin lirayı ödeme gayretindedir; 20 Aralık 1942-25 Mart 1943 döneminde (20 Aralık’ta 24 bin lira, 20 Ocak’ta 23.578,79 lira, 5 Şubat’ta 18.033,98 lira, 1 Mart’ta 7574,88 lira, 21 Mart’ta (dört kalemde) 33.350 lira, 17 ve 25 Mart’ta nakden 500’er lira olmak üzere) toplam ödediği 107.537,65 lira ve 29 Mart’ta kalan vergi borcu 12.462,35 liradır.
Haciz işlemine 30 Ocak itibariyle başlanmıştır. 8595,3 liralık haciz satışı sonrasında 9 Nisan’da kalan vergi borcu 3867,05 liradır. Makbuzlara “Kaydı kapandı” kaşesi basılmış olsa da tahsilata devam edilir.
Ödemekte zorlanan Pandeli Düğüncüoğlu ve Menelaos Kostantinidis, yapılan tebligata göre 20 Nisan’da İstanbul Defterdarı Faik Ökte’yle görüşmüş olmalı.
Sonuç alınamamış ki Pandeli Düğüncüoğlu’nun 4 Haziran tarihli dilekçesine Maliye Vekaleti Vasıtasız Vergiler U. Müdürlüğü cevabında “komisyon kararı kesindir, vergini öde” denir.
Menelaos Kostantinidis ancak 21 Mart’ta bir kez ödeme yapacaktır, 7500 liradır.
Kalan vergi borcu cezasıyla birlikte 25 Kasım 1943’te ödendi. Pandeli Düğüncüoğlu ve Menelaos Kostantinidis’in Varlık Vergisi'ni ödeme çilesi bir yıl sürdü.
SERMAYESİNİN 5 KATI VERGİ
Pandeli Düğüncüoğlu ve Menelaos Kostantinidis şirketinin sermayesi, satış hasılatı veya bilançosu hakkında bilgilenmek için 21 Nisan 2022’de İstanbul Ticaret Odası’na (İTO) gittim. Danışma ve yönlendirilen kişiyle görüşme, sonuç hüsrandı. Bunun üzerine aynı gün mailden Bilgi Edinme Hakkı kapsamında başvurdum.
İstanbul Ticaret Sicili Müdür Yardımcısı’ndan 28 Nisan 2022’de olumlu cevap aldım. 29 Nisan 2022’de İTO’ya gittim, ilgililere teşekkür ederim. İTO’dan 27 sayfa evrak aldım. İlk iki sayfası İstanbul Ticaret ve Sanayi Odası tasdik evrakı Osmanlıcadır. Evrakların bir kısmı okunmuyor. Birkaçı hariç hepsi Ticaret Sicil Gazetesi’nde şirketle ilgili sözleşme ilanıdır; son bilgi 18.10.1957 tarihlidir. Bilanço, satış hasılatı, ödenen vergi veya kâr gibi herhangi bir kalem hakkında bilgilenemedim. 14 Ağustos 1940 tarihli mukavele zeyline (madde 3) göre şirketin sermayesi 30 bin liradır.
Varlık Vergisi'ni ödeme gayretiyle Aşkale’ye gitmekten canını kurtaran Pandeli Düğüncüoğlu ve Menelaos Kostantinidis, mali sarsıntıyı birkaç yılda atlatamamış olmalı ki, iki yıl sonra 28 Ağustos 1945’te gerektiğinde şirketi bir yılda feshedebileceği kararını aldı, ama uygulamadı. Şirketin sermayesi 30 bin lira ve Pandeli Düğüncüoğlu ile Menelaos Kostantinidis’in her birinin hissesi yüzde 50’dir. Her ortağın sermaye payı 15 bin liradır.
İkinci Paylaşım Savaşı, ekonominin hayli sıkıntılı olduğu yıllardır. 1939-1945 döneminde ortalama yıllık büyüme yüzde –4,6 ve enflasyon yüzde 29,6’dır.[5] Sadece 1939 ve 1942 yıllarında büyüyen ekonomi diğer yıllarda hep küçüldü. Yani ekonomi yıllık ortalama yüzde 4,6 oranında küçülürken, enflasyon yüzde 30’a yaklaştı.
Pandeli Düğüncüoğlu ve Menelaos Kostantinidis’in kereste ticareti yapan şirketinin sermayesi 30 bin lira ve iki ortağa tahakkuk ettirilen Varlık Vergisi, sermayenin beş katı 150 bin liradır. İki ortağın her birinin payı yüzde 50 olup, tahakkuk ettirilen Varlık Vergisi Pandeli Düğüncüoğlu’na 120 bin ve Menelaos Kostantinidis’e 30 bin liradır. İki ortaktan niye böyle vergi istendiğini anlayamadım.
VEHBİ KOÇ’A 600 BİN, KALFAYA 10 BİN
Faik Ökte yazdı, kanuna yazılmasa da mükelleflerin aidiyeti bilinmektedir ve vergi de buna göre belirlenmiştir: M, Müslüman/İslam ve G, gayri İslam ve D, dönmeler ve E, ecnebiler. Cetvellerin hazırlanmasında bilgi kaynağı “millî bankaların” istihbarat servisidir.[6]
Varlık Vergisi’nde M grubu/İslam mükellefi örneği: O günün ve sonraki dönemin önemli sermayedarı Vehbi Koç, 1 milyon lira olan vergiyi 600.000 liraya indirdiğinin hikâyesini yazdı. Önce 350 bin lira vergi takdir edilmiş, ama sonra şuradan buradan yazılanlarla vergi bir milyon lira olarak belirlenmiş. Uzun uğraşlardan sonra Varlık Vergisi’ni 600 bin liraya indirten Vehbi Koç, bunu ödemiştir.[7]
Vehbi Koç, Pandeli Düğüncüoğlu ve Menelaos Kostantinidis gibi sermayesinin 5 katı vergiye tabi tutulsaydı, acaba ne kadar ödeyecekti?
Sermayedar Vehbi Koç, vergisini ödemiştir de eczane kalfası 10 bin lirayı nasıl ödeyecektir? Kalfa, saygıyla andığım Sarkis ağabeyin teyzesinin oğludur. 1915 sürgününde Suriye çölünde doğan Sarkis Çerkezyan, Ermeni soykırımından sonra Varlık Vergisi’nin de şahidi olarak, dönemin Millî Şefi İsmet İnönü’nün İttihatçı kimliğini hatırlatarak, eylemsel bütünlüğe dikkat çekti. Sarkis Çerkezyan’a göre 1942’de gayri İslam’ın mallarına el koymak için Varlık Vergisi çıkarılmıştı. İstanbul’da birçok hanın sahibi Ermeni ve Rum’du, vergiyi ödeyemeyince çoğunu satmışlardı. Sarkis Çerkezyan’ın Beşiktaş’ta eczanede çalışan teyzesinin oğlu Hrant’tan 10 bin lira Varlık Vergisi istenir, ama ödeyen patronudur. Böylece Hrant, Aşkale’ye kampa gitmekten kurtulmuştur.[8]
Varlık Vergisi'ni ödemek sadece varlığın elden çıkmasına neden olmamıştır. Takuhi Tovmasyan’ın dedesi Ğazaros, istenen vergiyi ödemek için Yedikule Kale Kapısı’nda bulunan gazinosunu satar. Mülkünü elinden çıkaran “iki evin babası” Ğazaros, vergisini öder ve sonrasında hastalanır ve yatalak olur.[9]
İSLAM’DAN 1, ‘GAYRİ’DEN 2
İstanbul Defterdarı Faik Ökte, İslam olanla olmayanın vergisi arasındaki farkı, “Yan yana iki dükkânda çalışan, aynı kirayı veren, aynı istidatta (kapasitede) olan İslam ve gayri İslam iki vatandaşa tarh ettiğimiz vergilerin arasındaki ölçüsüz fark, verginin ilanı günü foyamızı meydana vurmuştu” diye yazdı. Faik Ökte, verginin detaylı analizini yaptı. Kanunla 114 bin 368 mükelleften istenen toplam vergi 465 milyon 384 bin 820 liraydı. İstanbul’un mükellef toplamında yüzde 54 olan payı, vergideyse yüzde 75,1’di. İstanbul’da 62 bin 575 mükellefe tahakkuk eden vergi 349 milyon 718 bin 812 liraydı. 62 bin 575 mükellefin yüzde 6,7’si (4193’ü) İslam ve yüzde 86,9’u (54.377’si) gayri İslam’dı; geriye kalan her iki gruptandı. 349 milyon 718 bin 812 liralık verginin 25 milyon 600 bin 409 lirası (yüzde 7,3’ü) İslam, 289 milyon 656 bin 246 lirası (yüzde 82,8’i) gayri İslam mükellefe tahakkuk ettirildi. Ayrıma tabi tutulmadan toplanacak vergiyse 34,5 milyon liraydı. Şubat 1944 itibariyle tahakkuk ettirilen verginin 314 milyon 920 bin 940 lirası tahsil edildi ve bunun yüzde 70’i İstanbul’dandı. Tahakkuk eden verginin yaklaşık 110 milyon lirası ise tahsil edilemedi.[10]
Faik Ökte’nin verdiği bilgiye göre İstanbul’da her 1000 mükellefin 67’si İslam, 869’u gayri İslam yani Hıristiyan ve Musevi’ydi. Ödenecek vergi ortalaması da İslam’da 1 ve gayri İslam’da 2 liraydı. Daha çok gayri İslam vergi mükellefi daha çok vergi vermek zorundaydı. Bunun gerekçesini sadece “mevcut savaş ortamı nedeniyle kaynak sağlamak” diye açıklamak yeterli olmayacaktır.
Vergi 1942 Aralık ayından itibaren toplandı. 1941’in bütçe gelirinin yaklaşık 640 milyon lira olduğu dikkate alınacak olursa, 1941 bütçesinin yarısından fazlasının bir ay gibi kısa sürede toplanması amaçlandı. Varlık Vergisi’nin etkisiyle 1942 yılı bütçe geliri 1941’e göre 330 milyonluk artışla 978 milyon lirayı aştı.[11]
Özetle Varlık Vergisi, resmen TC vatandaşları arasında ayrımcılıktır. Temel saik ırktır, millettir. TC vatandaşı Hıristiyan ve Musevi’den, TC vatandaşı İslam’dan daha çok vergi istenmiş ve alınmıştır. Varlık Vergisi, 1910’lardan itibaren uygulanan mülkiyeti ve ekonomiyi Türkleştirmenin bir politiğiydi.
NOTLAR
[1] Faik Ökte, Eski İstanbul Defterdarı, Varlık Vergisi Faciası, Nebioğlu Yayınevi, İstanbul-1951, s. 211.
[2] Ayhan Aktar, Varlık Vergisi ve Türkleştirme Politikaları, Aras Yayıncılık, İstanbul-2021, s. 357-367.
[3] Faik Ökte, age, s. 149-160; Ayhan Aktar, age, s. 407-410.
[4] Faik Ökte, age, s. 160; Kadıköy Tapu Sicil Müdürlüğü Arşivi’nden aktaran Ayhan Aktar, age, s. 237, 42 no’lu dipnot.
[5] Prof. Dr. Ekrem Pakdemirli, Cumhuriyet Döneminin Ekonomik Büyüklükleri (1923-2002), TOBB Yayını, Ankara-2002, s. 12, 107.
[6] Faik Ökte, age, s. 48.
[7] Vehbi Koç, Hayat Hikâyem, Çeltüt Matbaacılık San. ve Tic. AŞ, 4. basım, İstanbul-1983, s. 65.
[8] Sarkis Çerkezyan, Dünya Hepimize Yeter, Yasemin Gedik (hazırlayan), Belge Yayınları, İstanbul-2003, s. 125-126.
[9] Takuhi Tovmasyan, Yemek-Anı, Sofranız Şen Olsun, Aras Yayıncılık, 5. baskı, İstanbul-2008, s. 35-37.
[10] Faik Ökte, age, s. 15, 65-66, 102-103, 197, 237.
[11] Vergi İstatistikleri Yıllığı, 1982-1991, Ankara-1992, s. 3.
Nevzat Onaran Kimdir?
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun oldu. Bir süre muhasebecilik yaptı ve ardından ekonomi muhabiri olarak Özgür Gündem, Evrensel dâhil birçok gazete ve dergide çalıştı. Yakın dönem okumalarını Türk milliyetçiliğinin ekonomi politiğinin analizinde yoğunlaştırdı. 1915-1940 dönemini inceleyen dört kitabı yayımlandı.
1915’te Zohrab dâhil altı Ermeni mebus öldürüldü, biri idam edildi 26 Eylül 2024
Atatürk’ü Ermeni’siz, Rum’suz, Kürt’süz ve Dersim’siz tarihselleştirme 23 Ağustos 2024
Genelkurmay: Kurtarılan Garp’ta Hıristiyanlar sahile sevk ediliyor 24 Haziran 2024
Sasun’da idrar içirilen çocuklardan, Hakkari Belediyesi’nde kayyuma 14 Haziran 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI