YAZARLAR

Paco Gento ve zamanın akışkanlığı

Eski maçları izlerken sahadaki futbolculara karşı, onlardan daha yeni ve ileride olduğunuzu düşünmenin getirdiği sahte bir şefkat beslersiniz. Sonra içlerinden biri dün doğduğunu sandığınız hareketleri yapmaya başlar…

Futbol tarihinin en büyük isimlerinden Francisco “Paco” Gento Lopez 18 Ocak günü 88 yaşında hayatını kaybetti. Uluslararası Futbol Tarihi ve İstatistikleri Federasyonu (IFFHS) tarafından “tarihin en büyük İspanyol futbolcusu” ve “20. yüzyılın en iyi 30. futbolcusu” olarak gösterilen Gento, eşsiz kariyeriyle Real Madrid’i dünyanın en başarılı kulübü yapan figürlerden biriydi…

AKAN GEÇMİŞ

İnsan şimdinin yoğunluğunda kaybolmaya, sadece şimdiyi akan bir şey olarak görmeye, geçmişi ise katı bir bütünlük olarak algılamaya çok meyilli bir canlı. Halbuki geçmiş de akıyordu. Belki bugünden daha hızlı.

Tuttuğumuz veya takip ettiğimiz büyük kulüpler mevcut statüsüne bir günde ulaşmadı. Taraftar, yönetim, şehir, para, siyasi güç gibi etkenler bazılarını diğerlerinden daha avantajlı kıldı kılmasına; yine de bütün bunların anlamlı hale gelmesi için sahada yapılanlara ihtiyaç vardı. Büyük futbolcular yıllar içinde kazandıkları zaferlerle, ortaya koydukları performanslarla kulüpleri de büyüttü. Yıldızları olmayan hiçbir kulüp büyük olmadı, büyük kalmadı.

Real Madrid her zaman bu gerçeğin en köklü, bazen aşırıya kaçan örneği oldu. Özellikle II. Dünya Savaşı’ndan bu yana gözünü hep yıldızlara dikti, taraftarı beyaz formayı hep en büyük oyuncuların giymesini talep etti. Bu vizyonu oluşturanlardan biri, belki de en önemlisi Başkan Santiago Bernabéu’ydu.

Bernabéu birçok büyük başkan gibi dirayetli (tam 35 yıl boyunca Real’i yönetti), vizyoner (yeni doğan Şampiyon Kulüpler Kupası’na birçokları şüpheyle yaklaşırken, o, kıta çapında ihtişam fırsatını hemen benimsedi ve mirasını kesinleştirdi) ve günahkâr (bunları yaparken zaman zaman İspanya İç Savaşı’ndaki falanjist günlerinden kalma Franco bağlantısından faydalandı) bir adamdı. Real’i dünya devi yapacaktı ve bunun yolu yeni bir stat inşası kadar, yeni yıldızlardan geçiyordu. Alfredo di Stéfano, Raymond Kopa ve Ferenc Puskás gibi starları takıma kattı. Ama hepsinden önce, İspanya’nın kuzeyindeki Santander’den 19 yaşında bir çocuğu getirdi.

BEYAZ

Bugünlerde kadroların Covid yüzünden eksik kalmasına alışkınız. 1952-53 sezonunda Covid yoktu, ama Racing Santander takımdaki grip salgını yüzünden Real Madrid karşısına çoluk çocukla çıkmak zorunda kalmıştı. İçlerinden biri, B takımda forma giyen sol açık Gento’ydu. Rivayete göre maçta sergilediği performansla rakibi öyle etkiledi ki, üç gün sonra Real Madrid tarafından transfer edildi. Ancak başlangıç kolay olmadı. Real Madrid ligde yirmi yıldır şampiyonluk yaşamamıştı ve taraftar sabırsızdı. Gento fena topçu değildi belki, ama henüz çok gençti ve beklentileri karşılaması zordu. Taraftarın hedefi haline geldi.

Bir gün oynamadığı bir iç saha maçında tribünde, küçük bir çocuğun yanına oturmuştu. Sahada genellikle kendisinin taşıdığı 11 numaralı formayı o gün başkası giyiyordu. 11 numaranın hata yaptığını gören tribünler, “Gento çok kötü” diye söylenmeye başladı; hatta yanındaki ufaklık da onlara katıldı. Gento sahada değildi, ama hakkındaki önyargı öyle bir hal almıştı ki, sahadaki 11 numarayı bile o sanıp eleştiriyorlardı. Durumu kimseye belli etmese de bu tanıklık içinde büyük bir yara açtı. Sene sonunda başkanın da baskısıyla takımdan ayrılma noktasına geldi.

O sırada Alfredo di Stéfano devreye girdi. Real’in sahadaki patronu olan Arjantinli, Gento’nun “öğretilemeyecek yeteneklere” sahip olduğunda ısrarcıydı. Onun haklı inadı sonucu Gento takımda kaldı. Ağırlığı altında ezildiği kulüp, forma giydiği 18 yılın ardından dünyanın en büyük ekiplerinden biri oldu.

REKORLAR

Bugün futbolculara yönelik halkla ilişkiler faaliyetleri dahilinde ilginç ve anlamsız rekorlar duymaya alışkınız. “Perşembe akşamları otuzuncu dakikada en çok gol atan oyuncu” gibi suni rekorlarımız var. Paco Gento’nun ise rekorlar konusunda bu tarz yaratıcılıklara ihtiyacı yok. Rakamları inanılır gibi değil.

Gento’nun hikayesi biraz da Şampiyon Kulüpler Kupası’nın hikayesiydi. 1955-56 sezonunda start alan turnuvanın ilk beş yılında şampiyon Real Madrid’di. Gento tüm bu maçlarda oynadı. Finallerde asistler yaptı, goller attı, varlığıyla başarının teminatlarından oldu. Hatta Di Stéfano, Puskás ve Kopa takımdan ayrıldıktan sonra, 1966 yılındaki Partizan-Real Madrid finaline kaptan olarak çıktı ve ekibine altıncı Kupa 1 zaferini getirdi.

Tarihte 6 kez Şampiyon Kulüpler Kupası (bugünkü adıyla Şampiyonlar Ligi) kazanan tek oyuncu. Bunun yanı sıra 12 La Liga şampiyonluğu var. 1955-1970 arasında tam on beş sene boyunca Real Madrid’in hiçbir Şampiyon Kulüpler Kupası maçını kaçırmadı. Turnuvada toplam 88 maça çıktı ve 30 gol attı. Ayrıca aynı formayla iki Kral Kupası ve bir Kıtalararası Kupa sevinci yaşadı. Paolo Maldini (5 galibiyet, 3 yenilgi) ile birlikte tarihte en çok Şampiyon Kulüpler Kupası finali oynayan (8 kez) isim oldu. Kazandığı 23 kupa sayesinde Brezilyalı Marcelo ile birlikte Real Madrid’in en çok zafer yaşamış futbolcusu.

OYUN STİLİ

Gento hakkında bütün bu istatistikleri gören ve onu tanımayan biri, söz konusu istikrarın bir savunma oyuncusundan geldiğini düşünebilir. Ama Gento 1.68 boyunda patlayıcı bir sol açıktı. Arşivlerden 30 civarı maçının tamamı izlenebiliyor. Yine internet üzerinde meşhur gol/asist/şık hareket videolarına rastlamak mümkün.

Nasıl bir futbolcu olduğu hemen anlaşılıyor. Di Stéfano’nun da vurguladığı, genç sol açığın efsane haline gelmesini sağlayan birinci özelliği, ona “Fırtına” (“La Galerna”) lakabını kazandıran hızıydı. Kısa ve çok çabuk adımlarıyla, futbolun siyah-beyaz ve yavaş günlerinde müthiş fark yaratıyordu. Kanatta çok çalışkandı. Üstelik tek ayırt edici özelliği hızı değildi. Rial ve Di Stéfano’nun koşu yoluna attığı pasları yakalayıp son çizgiden çevirdiği pas ve ortalarla birçok asist yaptı. Topuk pasları, rabonalar, soldan girip sağ ayağıyla gönderdiği sert şutlar gibi geniş bir repertuvarı var. Hızının en etkileyici yanı ise çok çabuk dur-kalklar yapabilmesi ve yön değiştirebilmesi. Kendine has koşu stiliyle başı önde, neredeyse obsesif bir konsantrasyonla top sürerek ilerleyişi seyre değer.

ESKİDEN VE HER ZAMAN

Eski maçları, özellikle de siyah-beyaz veya yeni renklenen dönemden görüntüleri izlerken futbolseverlerin içinde farklı duygular uyanır. O günleri bizzat yaşamamışsanız, tuhaf bir nostaljinin yanı sıra, kötü sahalarda hakiki meşin toplarla ve dönemin formalarıyla oynayan, vücut ölçüleri bugünün “atletlerine” benzemeyen ve olduğundan çok daha yaşlı görünen futbolculara karşı, onlardan daha yeni ve ileride olduğunuzu düşünmenin getirdiği sahte bir şefkat beslersiniz. Sonra içlerinden biri veya birkaçı, sizin dün doğduğunu sandığınız pasları vermeye, çalımları ve sprintleri atmaya, şutları çıkarmaya başlar. Şefkate benzeyen sahte kibir yerini gerçeğe bırakır. “Tabii o zamanlar daha falanca yoktu” gibi şartlı cümleleri unutup, kayıtsız şartsız “bu adam çok iyi futbolcu” dersiniz. En büyük şampiyonlar, zamanı da yenenlerdir. Gento da aynı formayı giydiği Di Stéfano, Kopa ve Puskás ile birlikte onlardan biri. Belki en büyük dezavantajı, bu kadar önemli isimlerle beraber oynadığı için, adının hak ettiği kadar anılmaması.

Futbolu bıraktıktan sonra birkaç sene alt seviyelerde teknik direktörlük deneyen Gento, huzuru kulübeden ayrılmakta buldu ve devamında sadece kulüp için fahri temsilcilik benzeri görevler gördü. 1958 yılında Milan’a karşı oynadıkları Şampiyon Kulüpler Kupası finalinin normal süresi 2-2 beraberlikle bittiğinde, Di Stéfano kendisinden yedi yaş küçük olan Gento’ya dönüp, “Paco, biz bittik, sıra sende” demiş, Gento uzatmalarda attığı golle kupayı Madrid’e getirmişti. 2014 yılında Onursal Başkan Di Stéfano’nun ölümünün ardından yine görevi devraldı. Aradan yarım yüzyıl geçmişti, ama Gento her zamanki kararlılığıyla rolünü oynayacaktı. Zaman 1950’lerde olduğu gibi 2010’larda da akıyordu.

Francisco Gento 18 Ocak 2022 günü hayata gözlerini yumdu. Ailesinden gelen kısa açıklamaya göre, öldüğünde üzerinde Real Madrid forması vardı. Paco Gento için zaman artık sıvı değil. Ama tarihteki yeri katı bir bütünlük olarak zihinlerde kalacak…


Suat Başar Çağlan Kimdir?

1984 yılında Bornova’da doğdu. Balıkesir Fen Lisesi’ni ve Galatasaray Üniversitesi Felsefe Bölümünü bitirdi. 2010 yılında Ege Üniversitesi Sanat Tarihi Bizans Sanatı programında yüksek lisansını tamamladı. 2007 yılından beri İngilizce ve Fransızca dillerinden serbest çevirmenlik yapıyor. George Bernard Shaw, Alain Robbe-Grillet, C. L. R. James, Saadat Hasan Manto gibi yazarların eserlerini Türkçe’ye çevirdi; edebiyat, sanat ve felsefe alanındaki yazı ve tercümeleri çeşitli dergilerde yayınlandı. Gazete Duvar’da başladığı futbol yazılarına farklı mecralarda devam ediyor. Karşıyaka’da yaşıyor.