YAZARLAR

Özlem Zengin, KADEM ve CHP yasa teklifi

Karşılık beklenmeden yapılan savunuculuk önünde sonunda meyvesini veriyor. Son yazımda “nesil, nesep güvenliği” kavramlarını kadın hakları ilkeleri içine sok(uştur)makla eleştirdiğimiz KADEM bile yıllarca ret ettiği eşitlik kavramını kullanmaya başladı nitekim. İmzaya açtığı ilkeler bildirgesinde izaha muhtaç olsa da “varoluşta eşitlik sorumlulukta adalet” başlığını kullanabildi.

Çıplak arama işkencesi ve hak ihlali konusunda, işkenceyi ve hak ihlalini savunur duruşu nedeniyle Özlem Zengin’in karşısında olmak bugünlerde ona yönelik saldırılar karşısında yanında olmaya engel değil aksine eşitliğin gereği. Ayasofya Baş İmanı Mehmet Boynukalın ile yaşadığı polemik sonrası bir de meslektaşından, sırf kadın olduğu için ona yöneltilen hakaretlere sessiz kalınamaz. Özlem Zengin, partisinin grup başkan vekillerinden ve hukukçu kurmaylarından birisi olarak kuruluşu için onca çaba harcadığı İstanbul 2 No’lu Barosu'ndan Av. Fatih İstiklal Emre’nin hakaretine uğradı. Besle kargayı oysun gözünü misali konuşabildiği o konumu borçlu olduğu politikacıya sırf kadın olduğu için “bacım” hitabı ve “sen” saygısızlığıyla mesaj yazabildi. AKP’nin hangi erkek grup başkan vekiline “kardeşim senden ve senin gibilerden artık bıktık” diyebilirdi? Sırf kadın doğmuş olduğu için nifak odağı olmakla itham edildiğinde susacak değiliz, elbet Özlem Zengin’in yanındayız. Çünkü toksik erkeklik karşısında elimizdeki tek panzehir kadın dayanışmasıyla yürütülecek eşitlik mücadelesi. İdeoloji, siyasi parti, toplumsal konum farkı gözetmeden dayanışma gerekiyor. Hatta dayanışma yürütülen kadınlar bu dayanışmanın kıymetini bilmese dahi dayanışma başlı başına kıymetli ve etkili. Esasen her ideolojiden, her siyasi görüşten farklı eğitim, meslek ve yaş gruplarından temsilcisi olan bir “yaşam formu” :) karşısında, kâr zarar hesabına girişmeden ortak tavır almak hak savunuculuğunun temeli. Şüphesiz dayanışmamız, Özlem Zengin’in, kendi şahsında tüm kadınları aşağılayarak, kadın olmayı nifak saçmakla eş değer gören bu Twitter paylaşımını yargıya taşımasını beklemeye de engel değil.

Karşılık beklenmeden yapılan savunuculuk önünde sonunda meyvesini veriyor. Son yazımda “nesil, nesep güvenliği” kavramlarını kadın hakları ilkeleri içine sok(uştur)makla eleştirdiğimiz KADEM bile yıllarca ret ettiği eşitlik kavramını kullanmaya başladı nitekim. İmzaya açtığı ilkeler bildirgesinde izaha muhtaç olsa da “varoluşta eşitlik sorumlulukta adalet” başlığını kullanabildi. Yıllarca toplumsal cinsiyet adaleti kavramını tercih ederek eşiklik ilkesini yok saymıştı. Şimdi imzaya açtığı bildirgenin hangi ihtiyaçtan doğduğunu anlatmak isterken “eşitlik olmadan adalet olmaz” cümlesini kullanabildi, başkanı. Çok uzun zaman alan yavaş bir gelişme olsa da kıymetli bir değişim. Hatta sorumlulukta adalet söylemi ile, şimdilerde adını ağızlarına alamaz oldukları, toplumsal cinsiyet rollerinin, kadın aleyhine ağır yük içerdiğini örtük, mahcup şekilde beyan ettiklerini söylemek mümkün. Gerçi kuşkusuz resmi metinlerden toplumsal cinsiyet kavramının tümüyle çıkarılmış olması toplumsal cinsiyet adaleti söyleminden vazgeçmelerinde birincil etkendir. Ancak varoluşta eşitlik ifadesini kullanabilmeleri ile İslamî feminizmin “eşit yaratılış” savunusu arasındaki ilişki de gözden kaçacak gibi değil. Diyalogdan kaçınsalar bile etkileşimden kaçamadıkları kesin. Böylelikle yavaş yavaş da olsa “doğumda ve ölümde eşit olanın hayatta eşit olması kaçınılmaz” diyecek düşünce yapısını ifade edebilir hale gelecekler, eminim. İktidarın ömrüyle sınırlı ömürleri yeterse tabi ki…

Dayanışma sonucu kurulabilecek ortaklaşmanın temel şartı tarafların özeleştiri vermesi olduğu halde ortaklaşmaya giden yolda eleştiri, dayanışmaya dahil kabul edilmeli herkesçe. Bu çerçevede Emine Erdoğan’ın işaret ettiği “şiddete karşı tek yürek tek akıl olmadan bu işin çözülemeyeceği” görüşü, böylesine geniş bir kadın dayanışmasına cevaz vermek anlamına gelir mi, bugünden kestirmek mümkün değil. Cevaz vermek diyorum çünkü bırakalım hükümet kurumlarını, kabine mensuplarını, Özlem Zengin dahil milletvekilleri bile, hatta KADEM üyeleri bile kadın hareketi ile örgütler arası ilişkiye ve görüşmeye açık değil. İzin, icazet ihtiyacı duydukları, konuşma yasağı altında baskılandıkları tahmin edilebilir. Yıllardır durum buyken bile toksik erkeklik ve saldırılar karşısında hiçbir kadını dışarıda bırakmayan dayanışma sergilenmesi, günün sonunda dönüştürücü etkiye ulaşıyor.

Dayanışma karşılıklı bir davranış olsa da kadın bilinciyle tek taraflı desteklerle sürdürüldüğünde bile küçük adımlarla dönüşümler yaratıyor evet. Ancak karşılıklı olduğunda yatay ilişkilenmeyi mümkün kılarak sivil toplum temsilcisi kadınlarla siyasi partilerin en üst düzeyindeki konumlara sahip kadınlar arasında bile eşit şartlarda görüş alışverişini mümkün kılabiliyor. Ve o zaman gerçekten büyük adımlar atılabiliyor. Bunun son örneğini Cumhuriyet Halk Partisi tarafından 8 Mart'ta verilen ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun ilk imzacısı olduğu yasa teklifi oluşturuyor. Meclis Başkanlığı tarafından şu an komisyona sevk edildiği görülen Kanun Teklifi, kadın örgütlerinin görüşleri alınarak yazıldı. Ancak bir kere görüş alınmakla yetinilmediğini de belirtmek gerekir. EŞİK-Eşitlik için Kadın Platformu’ndan, EŞİK bileşeni olan, olmayan pek çok kadın örgütünden yazılı görüşler alındıktan sonra yüz yüze ve pandemi koşullarında daha çok telefon ve çevrimiçi görüşmelerle yazım aşamasında da müzakere edildiğini herkesin bilmesinde fayda var. Hatta yasa teklifinin imzalanmasından sadece bir gün önce bile son bir kere Genel Başkan Yardımcısı Sayın Gülizar Biçer Karaca tarafından bizzat aranmamı, kendime pay çıkarmak için değil mutabakat arayışının ne ölçüde geniş tutulduğunu açıklamak için belirtmek isterim. Görüşmemizde hazırlanan teklif üzerinden bir kere daha geçerek fikir birliğine ulaşmamız, metnin böylesi bir uzlaşı ile yayınlandığını bilmemiz çok kıymetli bir dayanışma örneği.

Ana Muhalefet Partisinin demokratik yasa yapım süreçlerini, kendi yasa teklifini hazırlarken işlettiğini bilmek, demokrasi umudumu yeşerten gelişmelerden birisi. Herkese umut vermesi için detayları yazma gereği duydum. Ve tabi ki bu demokratik yasa yapım sürecini mümkün kılan kadın dayanışmasının önemini bir kere daha vurgulamak için. Son yazımda Meral Akşener’in cinsiyetçi saldırılar karşısındaki tutumunu sağ partilerdeki kadın politikacılara örnek göstermiştim. CHP’nin Seçim Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu ve Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetlerinin Seçimi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin hazırlanma sürecini anlatışım da örneklik sunmak içindi. Hazırlanma aşaması demokratik bir süreçle işletilen bu yasanın içeriği de yine demokrasinin gereği eşitlik ilkesinin hayata yansımasını mümkün kılacak nitelikte. Siyasette cinsiyet eşitliğini sağlamak için fermuar sistemini öneren teklif aynı zamanda ekonomik eşitsizlik gerçeğini de gözden kaçırmıyor. Kadınların parti üyeliği aidatından muaf tutulması, kadın aday adaylarından milletvekilliği adaylık aidatının dörtte bir oranda alınması gibi ekonomik destekler önemli Türkiye’de kadınların siyasal katılımını yükseltmek için.

Yine de iktidar bloğunun oylarıyla ret edilse bile bu teklifin içeriği, mevcut siyasi partiler yasası ve seçim yasasına rağmen partiler tarafından uygulanabilir. İktidar bloğunu ret etme utancıyla bırakacak şekilde tüm muhalefet partileri, bu teklifin içeriğiyle uyumlu veya istiyorlarsa daha iyisini uygulayacaklarına dair deklarasyon yayınlayabilirler. Ve işte o zaman demokrasi adına önemli bir gelişme yaşayabiliriz. O zamana kadar kadın örgütlerine düşen dayanışmayı güçlendirerek ilkin Meclis'te kabulü için dayanışmayı güçlendirmek ve mümkün olmadığı takdirde teker teker partilerin verilen yasa teklifine benzer seçim bildirgeleri hazırlaması için çalışmak olacaktır.

 
 

Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.