YAZARLAR

Özel gündeme ret oyları sistematik şiddeti açıklıyor

Yeni yasama yılının başladığı ekim ayından itibaren ‘TBMM özel gündemle toplanmalı’ çağrısı sürdürülüyor. Toplumun değişik kesimlerinden ve parlamenterlerden, siyasi partilerden bu çağrıya katkılar sürüyor. Daha geç olmadan 9 Mart Salı günü özel gündemle toplanılarak kadına yönelik şiddetle mücadelede yaşanan eksikliklerin giderilmesi için çalışılmalı. Hiç değilse bu yolla parlamento cinskırım politikasının oluşturulduğu kurum olma görüntüsünden kurtulmak için harekete geçmeli.

“Her gün en az 3 kadının öldürülüyor olması bu Meclis’in ana gündemi olmayacaksa parlamento Türkiye'nin sorunlarını çözüyor diyebilir miyiz?” CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşçıer tarafından parlamentoya yöneltilen bu soruyu başlığa taşıyarak yayınladı EŞİK 5’inci Meclis İzleme Raporu'nu. 15 Ocak-16 Şubat aralığını kapsayan izleme dönemi içerisinde hatırlanacağı üzere video kampanyası da gerçekleştirilmişti. Edebiyat ve sanat dünyasından tanıdığımız isimler, Eşitlik için Kadın Platformu’nun çağrısına sesleri ve görüntüleriyle katılmışlardı. Kadınların, ‘Cinskırım Var Meclis Göreve’ çağrısına siyasi partilerden gelen desteklere EŞİK, 5’inci Meclis İzleme Raporu'nda geniş yer verdi. Çünkü bu rapor döneminde geçmişe kıyasla ilk defa altı genel kurul toplantısından üç tanesine kadın taleplerini seslendiren vekiller sayesinde EŞİK damga vurmuş oldu. TBMM faaliyetlerine kadın hakları açısından ayna tutan raporun tümü platform sayfasından okunabilir. Özellikle 26 Ocak tarihli Genel Kurul konuşmalarına dikkat çekmek isterim. Kampanyanın meclise yansıtılması çok kıymetliydi. Yazık ki iktidar bloku özel gündemle toplanma yönündeki teklifleri toptancı bakışla reddetti yine. Kadınlara yönelik ataerkil şiddeti ve cinayetleri önleme çabasını dahi parti rekabeti dışında insani sorunlardan birisi olarak algılamadığını gösteren tavrı sürdürdü iktidar.

Evet ilk bakışta siyasi partiler arasındaki doğal rekabetin dışında görülemediği için özel gündemle bu sorunların ele alınmasını kabul etmedi, iktidar çoğunluğu diyebiliriz. Öyle algılanır genellikle. Ancak gerçekten siyasi partiler arası rekabetten kaynaklı otomatik evet ya da hayır oyu kullanma alışkanlığı ile sınırlı sayılamayacak bir durumla karşı karşıyayız. Kampanyada dile getirildiği gibi ortada bir cinskırım var. Münferit olaylarla, tekil örneklerle açıklanması mümkün olmayan sistematik şiddetin, parlamentoda araştırılması dahi bilinçli şekilde önleniyor ve bu durum tam olarak cinskırım kavramının ne denli haklı ve yerinde bir tanım olduğunu gösteren, sistemli bir politikanın sonucu. Demokratik kriterlere ve evrensel insan hakları değerlerine göre adı ayrımcılığın önlenmesi ve eşitlik komisyonu olması gereken ama ‘kültürel muhalefet’ kompleksi sonucu ismi, ‘fırsat tanıma’ üsttenciliğini içerir hale getirilen bir daimi komisyonumuz var bilindiği gibi. TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu (KEFEK) eşitliğin sağlanması ve ayrımcılıkların önlenmesi için yasa teklifleri hazırlayacak, mevcut yasalardaki hataların düzeltilmesini önerecek çalışmalar yapmak üzere kurulmuştu ancak çalıştırılmıyor. Komisyon üyesi milletvekillerinin kimliği ve duruşundan bağımsız olarak yürüyen sistematik bir politikayla çalışamaz hale getirildiğini düşünmek için elde yeterli delil var. Son izleme raporunda da gösterildiği gibi KEFEK, 7 aydır toplanmayan bir daimi komisyon. Üstelik gündeminde görüşülmeyi bekleyen 177 yasa önerisi bulunduğu halde bu ay da toplanmadığı belirtiliyor raporda. Cinsiyetler arası eşitliğin kurulması ve şiddetin önlenmesi için hayati öneme sahip İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması için bir alt komisyon kurmuştu vaktiyle. Alt komisyon çalışmalarını tamamladı, bir taslak rapor yazılmasına rağmen neredeyse iki yıldır bu rapor yayınlanmadı. Komisyon çalıştırılmıyor, çalıştığı zaman da elde ettiği veriler kamuoyuna yansıtılmıyor demektir bu durum. Cinskırım, sistematik bir politika olarak KEFEK çalışmalarının engellenmesinde görünürlük kazanıyorken genel kurul oylamalarında iktidar blokunun otomatik hayırlarını, cinskırım politikasının kurulduğu yer olarak tanımlamak hiç de yanlış olmaz. Tabii ki buradan yargıya yansımaları da karşımıza sıklıkla haksız tahrik indirimleri ve tutuksuz yargılamalar şeklinde görülebilir. Kolluk şüpheli kadın ölümlerini ve intiharları yeterince soruşturup kovuşturmadan dosya kapatıyor bu politika çerçevesinde. Meclisi göreve davet etmenin anlamsız olduğunu düşünenler, umarım bir de bu açıdan meseleyi değerlendirmeyi düşünürler. Diğer yandan meclisi göreve çağırmaktan vazgeçmek, demokrasiden umudu kesmek anlamına gelir ki böyle bir lüksümüz yok. Yasama, yürütme üzerindeki demokratik denetleme görevini eşitsizlikten kaynaklanan cinsiyet temelli şiddetle etkin mücadele yürütülmesini, yasa ve sözleşmenin etkin uygulanmasını denetlemekle yükümlü.

Yeni yasama yılının başladığı ekim ayından itibaren ‘TBMM özel gündemle toplanmalı’ çağrısı sürdürülüyor. Toplumun değişik kesimlerinden ve parlamenterlerden, siyasi partilerden bu çağrıya katkılar sürüyor. Daha geç olmadan 9 Mart Salı günü özel gündemle toplanılarak kadına yönelik şiddetle mücadelede yaşanan eksikliklerin giderilmesi için çalışılmalı. Hiç değilse bu yolla parlamento cinskırım politikasının oluşturulduğu kurum olma görüntüsünden kurtulmak için harekete geçmeli. Meclisin göreve çağırılması ve görevini yerine getirip getirmediğinin izlenerek raporlaştırılması, şiddetle mücadelede olduğu gibi tüm eşitsizlik konularında da milletvekillerindeki farkındalığın yükselmesine katkı sunmuş görünüyor. Belki bilinip de ertelenen konuların dile getirilmesi, soru ve araştırma önergelerine ya da yasa tekliflerine dönüştürülmelerini hızlandırıyor. Son raporda görülen çok kıymetli etkilerden birisi ilk defa bu ay kadın haklarının iyileştirilmesi ve sorunların giderilmesi için erkek vekiller de yasa teklifi getirdiler. Hatta yasa tekliflerinde erkek vekillerin sayısı kadın vekillerden fazlaydı bu ay. Güzel bir gelişme. Kadın sorunlarının tali mesele değil siyasetin ana konusu olarak algılanmaya başlandığını gösteren örneklerden. Yanlış anlaşılma olmasın anılan izleme döneminde de kadınlarla ilgili yasa teklifleri eşitliğin yanına yaklaşamadı. 45 yasa teklifinden yalnıza 4’ü kadınların sorunlarıyla ilgiliydi. Fakat bu dört tekliften üçünün erkek vekiller tarafından sunulmuş olması hayli kıymetli bir gelişme.

Genel görüşme önergesi, araştırma önergesi ve yasa teklifi gibi genel kurulda oylama gerektiren girişimler, iktidar blokunun otomatik hayır oylarıyla geri çevrilse de konuyu gündeme taşımış oluyor. İktidar bloku her hayır oyuyla biraz daha kendisini kadın karşıtı hissediyor mu bilinmez ama kadın bakışıyla ortaya böyle bir portre çıkıyor. Soru önergeleriyse yazılı cevap gerektirdiği için iktidarın, sivil toplumla arasına çektiği aşılmaz duvarlar nedeniyle ulaşılamayan bazı verilerin kamuoyuna sunulmasını sağlayan şahane çabalar. Her ne kadar çok çok az bir kısmına ve hayli geç cevap geliyorsa da verilmeyen cevapların bile topluma söylediği şeyler var. Yapılan ve yapılmayan her şeyin politik dile tercümesine imkan sunan bir raporlama çalışması var ortada. EŞİK izlemeye ve raporlarını yayınlamaya devam ettiği sürece demokrasiden ve eşitlikten ümit var olmak için bize sebepler sunuyor olacak.

İzleme döneminin tarih aralığı nedeniyle şiddet ve hak ihlali olan çıplak aramalar konusundaki son tartışmalar muhtemelen gelecek raporda görülecektir. Sadece kadınlar için değil erkekler için de başlı başına işkence sayılan çıplak arama konusundaki tartışmaların mecliste hep kadınlar üzerinden ve yazık ki kadın vekilleri savunucu konuma getirerek sürdürülmesi, siyasetteki eril tahakkümün dayatması olarak görülmeli. Özlem Zengin, kişisel görüşü asla öyle olamayacak kişilerden. Ancak meclisteki tek kadın grup başkanvekili olmakla eriştiği o konumun bedelini ödemek zorunda bırakılıyor gibi. AKP’de tek hukukçu vekil Özlem Zengin olmadığı halde kadınların çıplak aranması konusunda yapılan suç duyurularına sadece o cevap vermek zorunda bırakılıyor. Çoğu zaman kadınlara söz hakkı tanımayan erkek vekiller, erkek grup başkan vekilleri susuyor. Partisi, ulaştığı konum için ona bedel ödetmek mahiyetinde erkeklerin sözcülüğünü, yönetmeliğin savunuculuğunu yüklemiş gibi görünüyor.

 


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.