YAZARLAR

Ortak Mutabakat Metni’nin pusulası

Ben, Altılı Masa’nın siyasal yaşamımızdaki rolünün ve onun manifestosu olarak Ortak Mutabakat Metni’nin işlevini en fazla, iktidarın gitmesini sağlayacak; Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen Reistokrasi komedisine bir son vererek parlamenter sisteme geçişi mümkün kılacak, devlet kurumlarını yeniden “işler/çalışır” hale getirecek bir ara formül, bir manivela olarak düşünüyorum.

30 Ocak’ta açıklanan Ortak Mutabakat Metni üzerine birkaç yazı yazmayı, düşüncelerimi sizlerle paylaşmayı düşündüğümü daha önce dile getirmiştim. İlk olarak metnin henüz ilk satırlarında -Önsöz’de- vurgulanan beka kavramı çerçevesinden Ortak Mutabakat Metni’ni eleştirmeye çalıştım. O yazıda Türkiye Cumhuriyeti’nin bir beka sorunu yaşamasının, siyasîlerin bekayı bir sorun olarak sürekli burnumuza sokmaları, onu bir ötekileştirme-manivelası hâline getirmeleriyle kronikleşecek bir sorun olduğunu dile getirmeye çalıştım: Her muhalifin, öteki; her ötekinin bir beka sorunu; bekayı her tanımlayanın da bir kurtarıcı olarak kendini öne sürdüğü bir ülkede ciddi anlamda bir beka sorunu olduğunu vurguladım. Oysa ne AKP bir beka sorunudur ne de Altılı Masa; ne Erdoğan asrın lideridir ne de Altılı Masa bir kurtarıcı. Bu yazıda da Altılı Masa’dakilerin birer mesih, Ortak Mutbakat Metni’nin de bir Yeni Ahit olmadığını ama her hâlükârda Altılı Masa’nın Türkiye’nin bu Her Adam rejiminden bu Reistokrasi’den kurtulabilmesinin önemli bir manivelası olduğunu savunmaya devam edeceğim.

Daha sonraki yazımda, Altılı Masa ve onun manifestosu, politik iradesinin tezahürü olarak Ortak Mutabakat Metni’ni siyasî hayatımızda nereye koyabileceğimizle ilgili bir tartışma yürütmeye çalıştım ve siyasî tarihimizi ittifaklar üzerinden okuyarak Altılı Masayı bu ittifaklar içinde bir yerlere yerleştirmeye çalıştım. O yazıda da Türkiye’de siyasî partilerin gerçekleştirdikleri ittifaklara baktığımızda, kâhir ekserisinin “ittifak” olarak değil, kısa vadeli “işbirliği” olarak tanımlanmasının daha doğru olacağını savundum. Bu yönleriyle, siyasî tarihimizdeki seçim-işbirlikleri ile Altılı Masa/Millet İttifakı’nın birbirlerinden ayrılabileceklerini ve Ortak Mutabakat Metni’nin, Altılı Masa’nın bir seçim işbirliğinden ötesini hedeflediğinin en somut ifadesi olduğunu dile getirdim.

Siyasî tarihimizde Altılı Masa’nın muadili olarak düşünebileceğimiz ikinci bir örneğin olsa olsa Demokratik Toplum Partisi deneyimi ile başlayan, Halkların Demokrasi Partisi (HDP) ile devam eden ve günümüzde Türkiye İşçi Partisi, Emek Partisi, Emekçi Hareket Partisi, Toplumsal Özgürlük Partisi ve Sosyalist Meclisler Federasyonu’nun bir araya gelmesiyle 22 Ağustos 2022’de kurulan Emek ve Özgürlük İttifakı olabileceğini söyledim.

Bence Emek Özgürlük İttifakı’yla Altılı Masa’nın temel farkı, Millet İttifakı’nın farklı dünya görüşlerine sahip partileri, Emek Özgürlük İttifakı’nınsa sosyalizme farklı yorumlar getiren partileri bir araya getirmesidir. Bu çerçevede Millet İttifakı’nın daha geniş bir yelpazeyi bünyesine taşıdığını, Emek Özgürlük İttifakı’nınsa daha tutarlı bir ittifak olduğunu da belirtmek gerekiyor. Birazdan bu konuya tekrar geleceğim.

Sol Parti, Türkiye Komünist Partisi, Türkiye Komünist Hareketi ve Devrim Hareketi tarafından 21 Ağustos’ta kurulan Sosyalist Güç Birliği ile Zafer Partisi, Memleket Partisi, Adalet Partisi ve Doğru Parti'den müteşekkil olacağı söylenen, hatta Cumhurbaşkanı adayı olarak Tanju Özcan’ı aday göstereceği iddia edilen Külhanbeyleri-İttifakı’nınsa butik-ittifaklar olarak değerlendirilebileceğini düşünüyorum. Külhanbeyleri İttifakı geniş oranda CHP ve İyi Parti’de istenmeyenlerin, yollarını bu partilerle ayıranların; Sosyalist Güç Birliği ise HDP ile bir ittifaka mesafeli duran sosyalist solun ittifakı olarak adlandırılabilir: Ben Sosyalist Güç Birliği İttifakı’nın da benim Külhanbeyleri-İttifakı olarak adlandırdığım güruhun da ne kayda değer bir seçmen desteğine ne de Emek Özgürlük İttifakı ya da Altılı Masa gibi bir toplumsal tabana dayandıklarını düşünüyorum.

'TUTARLILIK', 'GENİŞLİK': PUSULANIN YÖNÜ HAKKINDA

Emek Özgürlük İttifakı ile Altılı Masa arasındaki temel fark, ilkinin -ikinciye göre görece daha- tutarlı; ikincinin -birinciye göre görece- daha geniş olmasıdır; biraz önce de yazdım.

Altılı Masa’nın farklı dünya görüşlerindeki siyasî partileri bir araya getirmesi onun toplumsal tabanını Emek Özgürlük İttifakı’na göre daha geniş bir alana yayıyor ama aynı zamanda da tutarlılık kayboluyor: Selahattin Demirtaş’ın da dediği gibi Altılı Masa’nın pusulası bozuk (değilse de “alengirli”) olarak kabul edilebilir. Lakin pusula istikameti düzgün gösterdikçe de genişlik azalıyor; bu da Emek Özgürlük İttifakı’nın sorunu. İsterseniz önce, Cüneyt Özdemir’in sorularını yanıtlayan Selahattin Bey’e bir kulak verelim. Şöyle diyor:

"Her şeyden önce, çok sayıda kişinin yoğun emeğiyle ortaya çıkmış bir metin olduğu için eleştirmeden önce hakkını teslim etmem lazım. Altı değişik partinin yan yana gelerek bu çalışmayı ortaya koymuş olması önemlidir. Elbette metnin bütününde iyi ve doğru şeyler yapma çabası var, bunu görmek gerekir. Dolayısıyla tümden bir kenara fırlatılacak bir metin değil ama hem eksik hem de benim düşünceme göre metnin pusulası bozuk."

Demirtaş, Altılı Masa’nın pusulasının bozukluğunu benim gibi Altlı Masa İttifakı’nın genişliğine değil, Ortak Mutabakat Metni’nde devlete biçtiği rol ile ilişkilendiriyor ve Altılı Masa’nın sürekli olarak devleti gösterdiğini, halkı ve bireyi göstermediğini vurguluyor: “Yani metin devletçi bakış açısıyla kaleme alınmış, devleti büyütmeyi, her alana müdahale eden yaygın bir devleti hedeflemiş. Devletin güçlü olması ile büyük olması birbirine karıştırılmış. Devletin müdahale alanlarını azaltıp küçülterek de güçlendirebilirsiniz. Oysa demokrasilerde formül şudur: “Az devlet, çok toplum” Metin bu pencereden bakmamış. Bu yönüyle ideolojik bir tercihi de ifade ediyor.”

Demirtaş’a göre, Mutabakat Metni’nde özgürlükçü devlet yerine güvenlikçi devlet inşa edilmekte ve Mutabakat Metni bu yönüyle bize, yeni bir demokratik devlet mimarisi vaat etmemekte. Var olan otoriter devleti düzenlemekte, yeni kurumlar ekleyerek devleti daha da büyütmekte.

Demirtaş, asıl gereken şeyin sivil alanı özgürleştirmek ve genişletmek olduğu düşüncesinde. Devlet birçok alanda destekleyen, teşvik eden pozisyonunda kalmalı ki demokratik toplum güçlenebilsin; demokratik devlet kurulabilsin. Altılı Masa ise teknokrat bir bakışla devletin dökülen sıvılarını, patlayan borularını tadile yöneliyor.

Demokratik devlet ve sivil toplumla ilgili olarak Demirtaş’a hak vermemek mümkün değil. Ancak yine de Ortak Mutabakat Metni’nin güçlü değil büyük/iri bir devlet tasavvuruna sahip olduğu ve bir ideolojik tercih olarak güvenlikçi devlet inşasına yöneldiği konusunda aynı düşünmediğimi de belirtmem gerekiyor.

Bir kere, Altılı Masa’nın Ortak Mutabakat Metni’nde bir ideolojik tercih ile güvenlikçi devletin tercih edildiğini söylemek zor. Zor, çünkü, Altılı Masa’nın tutarlılığını da engelleyen genişliği onun doğru ya da yanlış bir “ideolojik tercih” yapmasının, yapabilmesinin de önündeki en büyük engeldir. Altılı Masa -yine Selahattin Bey’in kelimeleriyle- bir teknokrat edasıyla patlak boruları ve dökülen sıvaları tamire yönelmektedir; ideolojik tercihler yapabilecek bir iç tutarlılığa sahip olmadığı gibi, devletin bekasını yeniden tesis edecek bir mecale de sahip değildir.

DAĞ FARE Mİ DOĞURDU?

Erdoğan’a bakılırsa evet. Partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada Erdoğan “6 parti güya uğraşıp didinip bir ortak politika metni yayınladı. Böyle bir metin hazırlayınca insan bir beklentiye giriyor. Biz 20 yıldır gece gündüz çalışmaktan bazı şeyleri ihmal etmiş olabiliriz. Karşımızda henüz bir aday belirlemekten aciz bir masa olduğu gerçeğini unutmuyoruz. Bu masanın vizyonumuzu aşan bir belge ortaya koymasına ihtimal vermiyoruz ama yine de bir bakalım dedik, bakmaz olaydık. Bu partilere umut bağlayanlara çok üzüldük.” Diyor ve ekliyor “Bu millet seni öyle kovalar ki kaçacak delik ararsın. Kapatacağız dedikleri şehir hastanelerinin en büyüğünü Ankara'da açtık. Onlar altılı masada devam etsin, biz meydanlarda devam ediyoruz. Bizim icraatlarımıza onların hayalleri bile yetişemiyor. 14 Mayıs'ta yarışacak rakip bulamayacağımız anlaşıldı. Biz yine kendi projelerimizle yarışacağız.”

Erdoğan’ın sözleri, iktidar partisinin muhalefete yönelik eleştirileri kapsamında değerlendirilerek mazur görülebilecek kadar bile ciddi değil. Altılı Masa’nın ülkeyi yağmalamaya talip olduğu, milletin önünden kaçacağı, Erdoğan’ın kendi kendisiyle yarışmak zorunda kalacağı türünden eleştiriler seçim “sathı mailine girmiş” bir ülkenin siyasî parti genel başkanı için bile (hadi başıma iş açmayayım) “sempatik ve gülümsetici” eleştiriler; “Ağam bizimle eğleniir!”

Ortak Mutabakat Metni Türkiye’nin sorunlarını tümden çözecek bir sihirli metin değil -ki bir sonraki yazıda Metin’de eksik bırakılan, ele alınmayan hususlar üzerine de yazmaya çalışacağım. Ben, Altılı Masa’nın siyasal yaşamımızdaki rolünün ve onun manifestosu olarak Ortak Mutabakat Metni’nin işlevini en fazla, ekonomiden anladığını düşünen ve ülkenin sorunlarına “Ben böyle inanıyorum!” şeklinde bahaneler üreten, toplum sorunları ve bu sorunlara dair mantıklı çözüm yolları ile rabıtasını tümden kesmiş bir iktidarın gitmesini sağlayacak; Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen Reistokrasi komedisine bir son vererek parlamenter sisteme geçişi mümkün kılacak, devlet kurumlarını yeniden “işler/çalışır” hale getirecek bir ara formül, bir manivela olarak düşünüyorum.

Altılı Masa’nın ülke sorunlarına mucizevi çözümler üretebileceğini değil, aksine, ülke sorunlarını mantıklı bir düzlemde ve en önemlisi de korkmadan tartışabileceğimiz bir politik zeminin inşasını sağlayacağını ümit ediyorum.

Demirtaş’ın Mutabakat Metni ilgili eleştirilerinin neredeyse tümüne katılsam da, Altılı Masa’dan, Demirtaş’ın önerdiği türden değişiklikleri yapabilmesini beklemenin lâfügüzaf olduğunu düşünüyorum.

Bir sonraki yazıda Ortak Mutabakat metninde olmayanlara yer vermek istiyorum.


Mete Kaan Kaynar Kimdir?

1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir. Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.