Ortada ne AKOM vardı, ne de başka bir şey

Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söyledikleri doğru değil. Çünkü 17 Ağustos'ta kamu tarafında, İBB’de koordinasyonun en ufak izi bile yoktu.

Google Haberlere Abone ol

17 Ağustos sabahı ne AKOM, ne de başka bir şey vardı! Bırakın yoğun kar yağışı, sel felaketi, fırtına gibi sıklıkla gerçekleşen doğa olaylarını, “Körfez Depremi” adı verilen 1999 afetinde bile ne AKOM, ne de benzeri bir örgütlenme vardı. Afeti hazırlayan koşulların gösterdiği kadar, “olmayan afet yönetimi” de o anda karanlıkta çakan bir flaş gibi, kamu adını verdiğimiz şeyin tamamen çökmüş olduğu göstermişti. Acil durum yönetimi olmadığı için bu nedenle, birçok uğraş yanında “afet acil durum yönetimi”, yani kamu görevi de gönüllülerin üzerine kaldı.

Kamusal alanda işbirliği ağları oluşturan sivil inisiyatif (1996'daki B.M. Zirvesi sırasında kurulan İnsan Yerleşimleri Derneği ve Yurttaş Girişimi) ihtiyacı karşılamak üzere aynı gün içinde bir “Afet Koordinasyon Merkezi”ne dönüştü. Her yerden akın akın gelen acil kurtarma ekiplerinin bölgeye aktarılması, ceset torbalarının üretimi, sağlık ekiplerinin yönlendirilmesi, havalimanından transferler, ilaçların, jeneratörlerin nakledilmesi, yardımların yönlendirilmesi, afet bölgesinden düzenli bilgi iletilmesi, vb., vb. neredeyse her şey buradan yönetildi.

Açık Radyo bu gönüllüler ağının oluşmasında ve haberleşmede önemli bir rol oynadı. Yerel ve uluslararası basın bilgileri bu merkezden aldı. Ayrıca kısa bir süre içinde bölgede üç yerde koordinasyon birimi oluşturuldu. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söyledikleri doğru değil. Çünkü o tarihte kamu tarafında, İBB’de bunun en ufak izi bile yoktu. Ellerinde muazzam imkanlar olduğu halde kamu yöneticilerinin ellerinden hiçbir şey gelmiyordu. Buna karşılık gönüllülerin nasıl imkansızlıklar içinde örgütlendiklerini bir parça anlatmaya çalışayım.

İçinde bulunduğumuz 200 m2'lik mekan bu muazzam iş için yetersiz kalınca ve başka çaremiz olmadığı için Gazeteci Erol Dernek Sokak'taki Hanif Han'ın içindeki boş mekanlara yayıldık.

Bütün televizyon kanalları bu koordinasyon merkezinden bilgi aldı, aylarca. Başka hiçbir haberleşme ağı yoktu. Bütün haber bültenleri, ihtiyaç listelerini buradan alıp, yayınladı. Dediğim gibi ortalıkta AKOM yoktu ama itfaiye içinde bir oda kurmaya çalıştılar ama onu bile beceremediler. Japon İmparatoru başdanışmanı büyük bir yardım heyeti ile geldiğinde kamu tarafında tanık olduğu bu acz ve buna karşılık gönüllülerin örgütlenmesi karşısında “ben İBB ile artık görüşmeyeceğim, STK'lar ile görüşmem yeterli” dedi. İBB yetkilileri, Belediye Başkanı, "broşür bastıracağız" gibi şeyler söylüyordu! Açıkça söylemek gerekirse, o tarihteki Ali Müfit Gürtuna, Erdoğan Bayraktar gelip saçmalamaktan başka bir iş yapmıyorlardı. Bölgeye sevk edilen resmi görevliler de. Ama resmî kurumların altyapıları, bir kenarda bekleyen yöneticilerin makam araçları dahi afet acil çalışmalarında kullanıldı. NATO'nun başındaki ABD'li orgeneral bile bu merkeze geliyordu. Bu açıklama maalesef hiç ama hiç doğru değil. 12 Kasım’daki Düzce merkezli deprem afetinde gönüllüler iki saat içinde ulaştılar. Çünkü artık deneyim kazanılmış ve acil müdahale için örgütlenilmişti.

Çok şaşırtıcı görüntülere tanık olduk. İBB’nin aylar sonra güya gönüllü çalışmalardan esinlenerek kurduğu “Kadın Merkezi”nde ise süslü dolaplar Prada, Armani, Gucci, Burberry doluydu… Beymen bile yoktu. Belediye Başkanı'nın eşi beni iftiharla gezdirirken, dayanamayıp "bunları nereden buldunuz" diye sordum. “Müfitciğim” dedi, “müteahhitlere söylüyor, getiriyorlar” dedi. Kiğılı getirecek değiller ya?

Sivil inisiyatifin 2 telefonu vardı. Sabah kapıyı açtığımızda henüz başımıza neyin geleceğinin pek farkında değildik. Ama 18 Ağustos günü gidip ek olarak 20 adet daha almak zorunda kaldık. Aylarca, hatta yıllarca bu telefonlar afet acil durum koordinasyonu kullanıldı. Gelen STK temsilcileri yardımları yönlendirmek için Kanada, İngiltere, ABD, Japonya, Yunanistan, Hollanda ile uzun görüşmeler yapıyordu. Kiralar dışında aylarca bir de her birine binlerce lira fatura gelen telefonları cebimizden ödedik, gönüllüler olarak.

Bu arada resmi görevliler de uğruyordu. Mesela Erdoğan Bayraktar da geldi, saatlerce karşımda oturdu. Tayyip Erdoğan’ın kendisini gönderdiğini, selamlarını getirdiğini söyledi. Ayrıca arayacağını da ekledi. Ama galiba ayıp ettim, çok meşgul bir halde olduğum için kendisiyle hoş geldiniz demekten öte hiç konuşamadım. Gerçekten o an bir imkânım yoktu. Çekti gitti.

O sırada “komuta sistemi” işlemediği için işlevsiz kalan kamu mekanizmalarının halini unutmuş gibi yapan, bizi aptal yerine koyan böyle yalan yanlış bir açıklama gelince dayanamadım, hiç kimse kusura bakmasın. En az beş yılımı burada gönüllü çalışarak harcadım. Ankara’daki bakanlarla görüşmelere bile yol paralarını kendimiz ödeyerek katıldık. Daha sonra da afete hazırlık için bir dolu çalışma yönettik. Bu sırada İBB yöneticilerinin ellerinden hiçbir şey gelmiyordu. Evet, devlet de bu süreçte boş durmadı. Depremden 15 gün sonra bizim çalışmalarımızı engellemeye çalıştı. Ama altında işbirliği yapan 200 kuruluşun bütün gazetelere imzasıyla tam sayfa ilan verince, engelleme büyük tepki aldı. Bizzat Cumhurbaşkanı söylediklerimizi aynen kabul etti, geri adım atmak zorunda kaldı. O ilanda ne söylediysek, ne talep ettiysek (metni ben hazırlamıştım, çok iyi hatırlıyorum) yapmak zorunda kaldı. Engellemeleri kaldırdı. Tıpkı B.M. Zirvesi'nde olduğu gibi yerel kamuoyunu arkasına alan, uluslararası planda tanınan bir güce dönüştü, sivil toplum hareketi. Yardım malzemelerinin aktarımı, dayanışma, yaşam desteği, hayatın yeniden canlandırılması için eşi benzeri görülmemiş köprüler oluştu. Afet bölgesinde çevreyi betonla kirletmeyen, geri kazanılabilir ve neredeyse kalıcı konutlardan bile daha nitelikli on binlerce adet Acil Mobil Barınak bile gönüllüler tarafından yapıldı. Osman Kavala’nın da bu girişim içinde fedakârca sorumluluk üstenmesi ile zorlukların üzerinden gelindi.

Bu nedenle bu paylaşım yaşadığımız siyasal süreç açısından çok önemli. Burada belki değil ama yeri geldiğinde işlenmesi gereken ve hiç konuşulmamış çok önemli ayrıntıları da var. Bütün İDO deniz otobüsleri mesela, yollar kapalı olduğu için farklı yanaşma yerleri saptayarak, acil yardım için kullanıldı. 17 Ağustos günü bunların hepsi servis dışı kalmıştı ve yaşam desteği için kullanılabilecekleri kimsenin aklına gelmemişti. Acil mobil hastane ekipmanlarının aktarımı, montajları o sayede yapılabildi... Sivil inisiyatifin mekanları gelen, ilişki kuran on binlerce insana yeterli olmayınca Taksim meydanını kullanmaya başlamıştık, megafonlarla... Daha anlatacak o kadar çok şey var ki. Ama koskoca Cumhurbaşkanı doğruyu söylemeli: Ortada ne AKOM vardı, ne de başka bir koordinasyon merkezi.