Orhan Pamuk: Sedat Peker'in dile getirdiği rezaletleri bir ailenin içine koyarsam işte buradan bir roman çıkabilir

Yazar Orhan Pamuk, "Herkes gibi ben de Sedat Peker videolarını, tweet’lerini takip ettim ve bu tweetlerin, videoların yaşadığı dünyayı hayal ettim" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, organize suç örgütü lideri olduğu gerekçesiyle aranan Sedat Peker'in yaptığı paylaşımların yazarı kışkırttığını belirterek "Herkes gibi ben de Sedat Peker videolarını, tweet’lerini takip ettim ve bu tweetlerin, videoların yaşadığı dünyayı hayal ettim. Sedat Peker’in dile getirdiği rezaletleri bir ailenin içine koyarsam işte buradan bir roman çıkabilir" dedi. 

Bianet'ten Nadire Mater'e konuşan Orhan Pamuk'un söyleşisinden bir bölüm şöyle: 

Yazarı neler kışkırtıyor? 

Her şey yazarı kışkırtır. Ben kışkırtma yerine ilham derdim. Kışkırtma deyince hemen siyasi bir şey anlaşılıyor, şart değil tabii. Tabii ki siyasal şeylere de yetişmek isterim. Ya da mesela bir yerde yangın haberi okurum, eski Osmanlı döneminde yangında geçmiş bir roman düşünmeye başlarım ya da geçenlerde herkes gibi ben de Sedat Peker videolarını, tweet’lerini takip ettim ve bu tweetlerin, videoların yaşadığı dünyayı hayal ettim.

Bu korkunç olayları olağan kabul eden aileleri, insanları ya da sabah kalkıp bütün aile bunu izleyen insanları... Kötü insanlar değil, sizin bizim gibi normal insanlar hayal ettim. İşte bir roman düşünmeye başlıyoruz. Bütün aile bir sabah kalkıp video izleyecek. Böyle şeyler kışkırtır insanı ama sonra biraz düşünürseniz, yok bunlarla ilgili hemen bir roman yazmak istemem, çünkü güncel olur, o güncellikte geçip gider üç gün sonra, bu sefer sizin romanınız havada kalır. Güncel şeyi fazla kovalamam. Her şey kışkırtır beni.

Nasıl yazıldı bunca kitap, nasıl seçildi bunca konu? Türkiye günceliyle Türkiye--Osmanlı tarihi ne kadar kışkırtıcı?   

Hiçbir şey bir gecede olmadı. 48 yıldır konu seçiyorum. Bir konuyu seçiyorsunuz, yıllarca inceltiyorsunuz. İlk başlarda kışkırtma kelimesine gençliğimde daha yakındım. Çünkü yıllar önce seçtiğim, damıttığım, ayrıntı topladığım konular yoktu henüz. Bir şey beni kışkırtınca hemen o konuyu yazabilirdim.

Şimdi ise her şey yıllarca dinleniyor. Sırada yazmak istediğim pek çok roman var. Mesela bir roman düşünüyorum şimdi, adı Kâğıt Oynayanlar...  Dört kişi kâğıt oyunu oynuyorlar, onların aralarındaki ilişki. Paradokslar, çelişkiler, samimiyetsizlikler ve kimsenin fark etmediği şeyler ilgilendirir beni.

Mesela Benim Adım Kırmızı’ya bakalım. İslam’da resim yapma yasağı vardır, özellikle Sünni İslam’da çok uygulanmıştır. Öte yandan da bütün 16. ve 17. yüzyıl İran resminde çok tekrarlanan temalardan biri, bir resme bakarak bir insanın suratına âşık olmak, sonra hayatta da onu görmektir. Oysa o zamanlar Müslümanlar bir insanın suratını kimlik gibi tanıtabileceği kadar iyi yapamıyorlardı. Ama bunu yapamamalarına rağmen bu hikâyeyi çok kullanıyorlardı. Bu mesela ilginç bir paradokstu.

Bu tür paradokslara sinirlendiğim için bu konuda roman yazmak istiyorum. Bu tür temalara gelince hep hepimizin tanıdığı bir aileyi düşünürüm. Bunları birleştirmek isterim. Aileler sanki normallik, olağanlık, olağan kabul etme kaynağıdır benim için. Sedat Peker’in dile getirdiği rezaletleri bir ailenin içine koyarsam işte buradan bir roman çıkabilir. Bu nasıl mümkün oluyor? Böyle birbiriyle çelişkili şeyleri bazen bir gazetede, bazen birinin anlattığı hikâyede bir paradoksu keşfederim.

SÖYLEŞİNİN TAMAMI