Onur Keşaplı: Sansürün sınırlarını kapitalizm belirliyor

Uluslararası Uşak Kısa Film Festivali'nin bu yıl 7'ncisi düzenlendi. Pandemi nedeniyle çevrimiçi gerçekleşen Uşak Film Festivali'nin yönetmeni Onur Keşaplı'yla festivali, günümüz sinemasını ve dijital platformları konuştuk. Keşaplı, dijitalleşmenin giderek ana akım olmaya başladığı günümüzde kısa filmin bir bütün olarak sinema sanatında, halen bağımsız ve özerk olabilme umudu taşıyan yegane biçim olduğunu düşündüğünü dile getirdi.

Google Haberlere Abone ol

Osman Çaklı

UŞAK - Son yıllarda sinema alanında, özellikle Türkiye'deki kısırlaşmanın üzerine dijital platformların yaygınlaşmaya başlamasıyla bu yıl uluslararası çapta 7'ncisi düzenlenen Uşak Uluslararası Film Festivali'nin ardından, festivalin yönetmeni Onur Keşaplı ile sinemanın giderek küreselleşmesi ve dijital platformların ana akıma dönüşmesinin etkileri ve festivalin sinema dünyasında hangi rolü üstlendiğiyle ilgili konuştuk.

Küreselleşme dalgası her şeyde olduğu gibi sinemada da etkili. Günümüz sinemasının popüler kültürün reklama ve tanıtıma indirgenmiş bakışından soyutlanabileceğini düşünüyor musunuz?

Küresel kapitalizmin pastel albenisi, sanatı para kazanılabilecek bir zanaat olmaktan öte bir zenginlik aracı haline taşıyarak herkesin bir parçasından tutmak/koparmak istediği bir prestije indirgedi. Sanatçıya atfedilen “haleler” arasına Dolar/Euro sembollerinin de dahil olması sorduğunuz soruyu doğrudan ideolojik bir zemine taşıyor. Günümüz sineması ve dahası sinema sanatının kendisi, keşfini takip eden yıllarda süratle ticari bir hüviyete büründü. Batıda bu tek gerçek halindeyken, eski Doğu Bloğu ülkeleri ve bir nebze kıta Avrupası ve Üçüncü Dünya’da sinemanın başka olasılıkları tartışıldı, açıldı. Fakat günümüzde küreselleşmiş Batının basıncı karşısında yedinci sanatın bağımsız ve özerk olma kabiliyetini yitirdiğini kabul etmemiz gerekiyor. Sosyalist olma iddiasındaki bir yönetmen olarak Ken Loach’un, yönettiği her filmin, Bergman’ın tabiriyle “et pazarı”ndan hallice, Cannes Film Festivali’nde banko yarışır olduğu bir “şimdiki zamanda”, sinemada bağımsızlık, muhaliflik, özerklik, özgürlük gibi ön kabule tabi nitelemeleri gözden geçirmemiz gerekiyor. Aksi halde tanıtımlar ve beğeniler döngüsünde nefessiz kalacağız, kalıyoruz da.

'KISA FİLMİ DE KAPİTALİZME KAPTIRIRSAK SİNEMANIN BİR SANAT OLUP OLMADIĞINI TARTIŞMAMIZI GEREKTİRECEK BİR MEVZİ YİTİRMİŞ OLACAĞIZ'

Festivalden devam edecek olursak yönetmeliğini üstlendiğiniz Uşak Film Festivali'nin bu yıl 7'ncisi organize edildi. Festivali takip eden biri olarak her yıl genişlediğini ve etki alanını büyüttüğünü söyleyebilirim. Bu anlamda ilk sorudaki eleştirilerinizden yola çıkacak olursanız, festivalin sinema kültüründe değiştirmeye çalıştığı yahut "olması gereken bu" dediği bir iddiası var mı?

Festivalimizin kısa metraja öncelik vermesi, kısa filmin bir bütün olarak sinema sanatında, halen bağımsız ve özerk olabilme umudu taşıyan yegane biçim olmasından kaynaklanıyor. Kısa filmi de kapitalizme kaptırırsak – ki kaptırmak üzereyiz – sinemanın bir sanat olup olmadığını tartışmamızı gerektirecek bir şekilde mevzi yitirmiş olacağız. Genel çerçevede festivalimizin derdi bu. Ülkemiz özelinde ise kısa filmlerin gösterimlerine 2016’dan beri telif öder, 2017’den bu yana ödüllendirmede “Birincilik, İkincilik, Üçüncülük” tembelliği yerine sinemanın tüm bileşenlerini içerecek şekilde davranır olmamız bu sanatın başlı başına bir meslek olarak algılanmasına yönelik tercihlerdir. Kısa filmde görüntü yönetmeninin, sanat yönetmeninin, makyaj, görsel efekt uzmanlarının, ses tasarımcılarının da hak ettikleri değeri görmelerini sağlamaya çalışıyoruz.

Festivalimize nazaran çok daha nüfuzlu ve köklü festivallerin bizim yaptıklarımızı hala yapamıyor oluşlarının sorgulanması gerektiğini düşünüyoruz. Böylesine can alıcı ayrıntıları kaçırmaları veya o ayrıntılardan kaçınmaları, Uşak Film Festivali’ni daha önemli bir hale getiriyor fakat bizim amacımız “önemli” olmaktan öte bu sanatın ve emekçilerinin rahatça üretebilir hale gelmeleri.

'İNSANLAR BİRBİRİYLE AYNI İÇERİKLER ARASINDAN, AÇIK BÜFEYMİŞÇESİNE SEÇİM YAPMAYA ZORLANIYOR'

Yine bir izleyici olarak şunu söylemeliyim ki vizyona giren filmlerin çoğunluğu tek bir merkezden çıkıyor gibi, yani film temaları 2-3 ana hattın dışına çıkmıyor. Özellikle şiddet ve istismarın özendirildiğine dair eleştiriler kamuoyunda sıkça tartışma konusu oluyor. Burada talep arzı yönlendiriyor gibi bir durum ortaya çıkıyor. Sinemayı içinden geçtiğimiz zamandan bağımsız ele almıyorum, toplumda 'var olanın' izlenme trafiğini artırabileceği görüşüyle içerik üretildiğine katılıyor musunuz?

İnsanlar sahte bir “bolluk”la doyurulduktan sonra, birbiriyle aynı içerikler arasından, açık büfeymişçesine seçim yapmaya zorlanıyorlar. Bu zorunluluğa gönüllü katılımlar, üretilen film sayısının muazzamlığı karşısında daha önce görülmemiş bir tek tipleşmeye doğru yol alıyor. Seçim yaptığını ve kendi isteklerine göre yapıtlar izlediğini sanan gururlu bireyin karşısına daha fazla seçenek sunabilmek şart. Bunu biraz “sanat filmi” veyahut “bağımsız sinema” kümeleri karşılıyordu; ancak gelinen noktada, bu başlıktaki filmlerin beslendiği/beslenmek zorunda bırakıldığı fonlar, tektip üretimi ana akımın dışına da taşımayı başardı. Alternatif yaratabilecek güçteki festival, vakıf, kurum ve kanalların sürüye/akıntıya kapılmaları neticesinde, onların yönlendirmelerine alışmış izleyiciler, seyirci olmaktan çıkıp “içerik tüketicisi”ne dönüşmüş halde. Eskinin estetik açıdan güven veren kurumları, kitleler üzerinde nüfuzlarıyla seçeneksizliğin kaleleri/fenerleri/rehberleri halini aldılar. Aksi takdirde, kapitalizm karşıtı olduğunu iddia ettiği halde Netflix ve türevlerinden çıkan tüm “şeyler”i anında izleyip, eleştirip kitlelerin önüne koyan kalemler, yüzleri kızarmadan yazmaya devam edebilirler miydi?

3. Uşak Kanatlı Denizatı Kısa Film Festivali

Şunu anlıyorum, talep arzı yönettiğini düşünüyor. Oysa bütün bir çerçevede ele alırsak izleyici özne olmaktan çıkarıldı. Netflix gibi platformlar Türkiye'de TV'den ve sinemadan daha özgün ve özgür değil mi? Geleneksel alanın kısır döngüsüne bahsettiğiniz bolluğu getirmiş olması bir albeni mi yarattı yoksa ne dersiniz?

Ülkemizde Netflix ve benzeri platformlarının “özgürlük sunucu” gibi yanılsatıcı bir şekilde alımlanmasında en büyük pay sahibi Netflix değil, Netflix’i değerli kılacak kadar çürümüş yerli televizyonculuğumuzdur. İzleyici, ulusal kanallarımızın şoven bağnazlığı nedeniyle, yılana sarılan suya düşmüşler gibi, geç kapitalizmin görsel fabrikasyonuna iştahla yaklaşacak haldeler. Bu, yerel gündemin ötesinde, Netflix’in “ulusal sinema anlatıları”nı Hollywood estetiğinde soğurduğunu ve sofistike oryantalizm ile Batı merkezciliğini kuvvetlendirdiğini örtüyor. Mesela, “Bir Başkadır” ve “başarısı”na, bir de buradan bakmakta fayda var. Son yıllarda dijitalleşmenin ana akım olmaya başladığını hep birlikte görüyoruz.

Türkiye'de sansür çok tartışılan bir konu, dijitalleşme bu sansür duvarını biraz aşmış duruyor. Online platformların "özgürlükçü" alanını sinema açısından ele alırsak, özgür alan olduğunu bununda bir fırsat olduğunu söyleyebilir misiniz? Dijitalleşmeye yönelik ya da kullanma biçimine yönelik başkaca eleştirileriniz var mı?

İnternetin ufuk açıcılığı ve ücretle sunulan pek çok şeyin bedavaya yapılabileceğini kanıtlaması geç kapitalizm için öylesine tehdit oluşturdu ki bu teknolojinin olanaklarını açık ederek paylaşmak isteyenlere, Aaron Swartz’lara yaşatılanlarla da görülebileceği üzere, hegemonya tarafından savaş açıldı. Savaşın sonucunda, internet dünyasında kapitalizmin, ballandıra ballandıra anlatılan liberal çoğulculuk yerine tekelci bir kapitalizm sürümüne döndüğü apaçık ortada. Sansür de buradan başlıyor ve sınırlarını kapitalizm belirliyor. Bu noktada tepkilerin beyhudeliğinden dem vurmalı. Mesela Instagram ve Facebook’un erkek memesiyle derdi yokken kadın memesiyle ne denli terörize olduğu üzerine çok konuşuldu. Peki, ulusal ya da küresel olarak bir hesap kapatma, o mecrayı terk etme/boykot etme gibi bir tavır alınabildi mi? Kimsenin esasında hiçbir şeyi umursamazmış davrandığı, “havalılar” çağında tüm sekter tepkilerin uçucu olması doğal.

Tüketici tarafında bu tutarsızlık, balık baştan kokar dedirtircesine üreticilerin karakteristiği zaten. Netflix’in, Sex Education gibi, kimi kesimlere radikal gelebilen içeriklerinden birini, Suudi Arabistan’da gösterime sokabilmek adına, Suudi rejimini eleştiren bir içeriğini kaldırmayı kabul etmesi gibi bir tutarsızlığın cezalandırılmadığı bir dünyada umudu ya başka yerde aramalı ya da sıfırdan kurgulamalı. Aksi takdirde LGBTİ dostu Kanada’nın, LGBTİ düşmanı Suudi Arabistan’la müttefik olduğu gerçeğine rağmen Kanada’nın imajının olumlanabildiği düzmeceler diyarında umduğumuz anlamda bir gelecek ütopyadan da uzak kalacak.

5. Uluslararası Uşak Kısa Film Festivali

'10 GÜNDE ON BİNLERCE İZLEYİCİMİZ OLDU'

Tekrar festivale dönerek son iki soru sorarak noktalayalım. Yönetmenliğini yürüttüğünüz festival izleyiciye nereden sesleniyor? Genel kanı olarak sinemanın daraldığına ilişkin eleştirilerde oluyor. Yine bu noktada bu festival ne anlam ifade ediyor?

Festivalimiz 27 ülkeden birbirinden harika 131 filmi izleyiciyle buluşturdu. Bunların 4’ünün Dünya, 10’unun Asya, 30’nun Türkiye prömiyeri www.usakfilmfest.com platformumuzda gerçekleşti. Bu kadar çok sayıda filmle dolu, sanatsal ve sinematografik açıdan zengin bir seçkiyi ücretsiz olarak tüm dünyadaki sinemaseverlerle buluşturmuş olmamız, sanata/sinemaya erişimin olanaklarını açık ediyor. 10 günde on binlerce izleyicimiz oldu ve yine onların talepleri doğrultusunda, seçkimizin neredeyse yarısını, 27 Aralık Pazar gecesine kadar gösterimde tutma kararı aldık yönetmenlerle görüşerek. Festival, konserler, söyleşiler, sergiler ve gösterimlerle sinemaseverleri beklemeyi sürdürüyor. Yinelemek pahasına altını çizmeliyim ki filmler her an ve dilediğiniz kadar izlenebiliyor. İnterneti algıla noksanı dev kurum ve festivallerin yaptığı gibi seans ve seyirci sınırlamaları yok. Gerçek bir çevrimiçi etkinliğin nasıl olması gerektiğini göstererek sanatseverlerden Uşak Film Festivali’nde deneyimlediklerini, diğer etkinliklerden de talep eder hale gelmelerini rica ediyoruz. Mütevazı bir ekip ve oldukça sınırlı bir bütçeyle tüm bunları gerçekleştirebilen festivalimiz, daha büyük değişim ve dönüşümleri gerçekleştirilebilmesi adına tetikleyici görevini gururla taşıyor.

'SALGIN, PEK ÇOK FESTİVALİN, SEMPOZYUMUN VE ETKİNLİĞİN ÇEVRİMİÇİ DE KOTARILABİLECEĞİNİ GÖSTERDİ'

Son olarak online festival ilk defa mı yapıldı? Yakın gelecekte dijitalleşme hayatın her alanında daha büyük yer kaplayacak kuşkusuz. Online deneyimin artıları ve eksileri ne oldu? Bundan sonra hayat normal akışına dönerse festivali hem salonlarda hem de online yürütme fikriniz oluştu mu?

İlk olmadık. Fakat bir çevrimiçi festivalin nasıl olması gerektiği konusunda öncü olduğumuzu düşünüyoruz. Önceki soruda küçük dokunuşlarla yarattığımız farktan söz etmiştim. Daha büyük hedefleri değerlendirmek gerekirse, gezegenimize karşı sorumluluğumuzu hatırlamak ve hatırlatmak gerekiyor. Salgın bizlere pek çok festivalin, sempozyumun ve etkinliğin pekala çevrimiçi de kotarılabileceğini gösterdi. Hal böyleyken, hemen her eylemi fazlasıyla yapar hale gelmiş bir tür olarak, azalmaya ve seyrelmeye giderek dünyaya nefes aldırmamız gerektiğini düşünüyoruz. Bizce festivaller bundan böyle bir yıl çevrimiçi bir yıl fiziksel gerçekleştirilmeliler. Parçası ve en gelişkin taşıyıcıları olmamız gereken doğaya karşı sorumluluğumuz dahilinde, her bir başlıkta küçülmeye gitmemiz gerektiğini düşünüyorum. 2021’le beraber, Uluslararası Uşak Film Festivali olarak üzerimize düşeni yapmak istiyoruz.