Onikieylül’ün yasakladığı şiir kitapları

Onikieylül rejimi, sanatı, edebiyatı, şiiri de yasaklayarak devre dışı bırakmayı amaçlamıştı. Öte yandan yasakta sınır tanımayan cunta, bir halkın dilini, kültürünü, varlığını da tümden yok saymıştı.

Google Haberlere Abone ol

Kırk bir yıl önce 12 Eylül sabahı, ülke faşist bir askeri darbeyle derin bir alacakaranlığa uyandı. Zaman içinde general Kenan Evren’in başında olduğu askeri cuntanın inşa ettiği düzen, sağ siyasal iktidarlar ve ortaklarınca daha da pekiştirilip güçlendirildi. Onikieylül, bu baskıcı, yasakçı düzenin ve yönetim şeklinin adıdır. (Burada olduğu gibi yazıyla ve bitişik yazılmasından yanayız.)

Yaşadığımız coğrafyada toplumsal muhalefetin yoğunlaşan hak ve özgürlük taleplerini karşılamak yerine onu zorla bastırmak üzere oluşturulmuş kanlı bir rejimdir Onikieylül. O nedenle yaşanan acılar, baskılar, işkenceler unutulmuş değil; unutulmaması ve unutturulmaması da son derece önemlidir. Onikieylül’ün baskılarının ve yasakçı uygulamalarının hatıralardaki izlerinin yerini koruyor olması, sistemin sürüyor olması haksızlıkların, adaletsizliklerin hesabının sorulmamış olmasıyla bir hayli alakalı…

Öyle ki bazı Onikieylül yasaları, yasakları, baskıları, uygulamaları olduğu gibi, bazılarıysa biçimi değişse de özü değişmemiş olarak sürüyor. Cunta rejiminin hedef aldığı toplumsal kesimlerin başında gençlik geliyordu. Bugün de gençliğe karşı olan tavır değişmiş değil. Kırk bir yıldır gençliği olmayan, yaşamayan bir toplum söz konusu. Kırk bir yıllık Onikieylül rejimi, ergen bir toplum yarattı. Ergenlikten bir türlü çıkamayan bir toplumda yaşıyoruz.

Şiirle gençlik arasındaki ilişki birbiriyle özdeşleştirilecek kadar yakındır. İkisinin de kesişim çizgisi her şeyden önce özgürlüktür. Onikieylül’ün gençlik karşıtlığı gibi şiire karşıtlığı da uygulamalarıyla kendisini göstermiştir.

Gençliği hapishanelerde zincirleyerek susturmak isteyen Onikieylül rejimi, sanatı, edebiyatı, şiiri de yasaklayarak devre dışı bırakmayı amaçlamıştı. Öte yandan yasakta, baskıda sınır tanımayan cunta, bir halkın dilini, kültürünü, dahası varlığını da tümden yok saymıştı.

Uygulamaya konulan bin bir çeşit yasak arasında şiir kitapları da yerini almıştı. Toplatılan, yasaklanan kitapları, şiirleri bir tek yazıya sığdırmak mümkün değil. Kısa yazımızda toplatılan, yasaklanan şiir kitaplarından bazılarını ve şairlerini selamlayalım, şiirlerden örnek sunarak bir kez daha Onikieylül rejiminin yaptıklarını unutmadığımızı, hesabı sorulmayan acıların unutulmayacağını hatırlatalım istiyoruz.

İşkencenin, kıyımın, idamların sıradanlaştığı; baskıcı cunta rejimine yöneltilen en küçük bir eleştirinin bile yargılanma konusu yapıldığı, tonlarca gazete ve derginin yanı sıra filmlerin yasaklandığı, yakıldığı dönemde kitap toplatmak, yasaklamak da sıradan uygulamalar haline gelmişti. Askeri marşlar dışında dağarcığında bir tek şiirsel imge bulunmayan cunta generalleri tarafından şiirlerin, şiir kitaplarının yasaklanması beklenmeyecek bir şey değildir.

Baskıcı güçlerce başvurulan imge, düş, rüya, renk, ritim ve benzeri varoluş biçimlerine ve durumlarına müdahale, neticede topyekûn bir devinimsizlik arzusunun yansımasıdır. Onikieylül rejimi de ilk döneminde toplum devinmesin, donsun istiyordu adeta. Uygulamaları buna yönelikti. Derin dondurucuya yerleştirilmek istenen toplumsuz bir toplum biçimi tasarlıyordu da diyebiliriz.

Her yasak, her baskı karşıtını da oluşturuyor. Şiire getirilen yasaklar, baskılar da karşıtını yarattı. Belki daha önce hiç olmadığı kadar kişi şiir yazmaya yöneldi. Onikieylül’le birlikte şiir ayrı bir önem kazandı. Yeni şiir dergileri çıktı, şiir arayışları arttı, yayımlanan şiir kitaplarının sayısı çoğaldı.

Onikieylül rejiminin susturmak istediği şairlerden biri Can Yücel oldu. Sözcüklerinden, imgelerinden, dizelerinden, dilinden, sözünden, eleştirisinden, mizahından, ironisinden, humorundan korktuğu, o nedenle de kalemine kelepçe vurarak susturmak istediği şair Can Yücel için bu başına ilk kez gelen bir zulüm değildi. Cuntacı generallerin 12 Mart 1971’de yaptıkları darbe döneminde de çevirdiği kitaplar nedeniyle hedef alınan bir şair olmuştu Can Yücel. On beş yıla mahkûm edilmiş ve ancak üç yıl sonra çıkarılan afla serbest kalabilmiştir. Onikieylül rejiminin cuntacılarıysa onu, kitabını yasaklayarak susturmayı denemişlerdir. Zalimlere has bir körlükle olsa gerek. Cuntacı generaller şairi, hele de şair Can Yücel’i susturmanın mümkün olamayacağını hesaplayamamışlardır. Şair susar mı hiç, hele Can Yücel… Öyle olmuştur, elbet susmamıştır. 

Rengâhenk, Can Yücel, 140 syf.,Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2016.

Can Yücel’in kitabı 'Rengâhenk', müstehcenlik gerekçesiyle Onikieylül’ün yasaklayarak toplattığı şiir kitapları arasında yerini alır. Müstehcenlik hem de evet. Tabii ki şairi itibarsızlaştırmayı amaçlayan bir gerekçedir bu. YAZKO Yayınları'ndan 1982’de çıkan ve şairin “Beynin Piri Reisi Gazi Yaşargil’e” ibaresiyle çocukluk arkadaşına ithaf ettiği 'Rengâhenk'in ilk şiiri “Yaprak Dökümü”, aynı zamanda Yeni Türkü tarafından bestelenmiş ve söylenmiştir. Onikieylül cuntacılarının müstehcen bularak yasakladığı kitaptan “Yaprak Dökümünü” başlıklı şiiri okuyalım:

Sararıp dökülmeden önce kızaran yapraklar ki onlar
Şan verdiler ortalığa bütün bir sonbahar

Mevsim dönüp de yeniden yeşermeğe başlayınca rüzgâr
Çıplağında o atın yine onlar koşacaklar
O çocuklar
O yapraklar
O şarabî eşkıyalar

Onlar da olmasalar benim gayrı kimim var?

Böyle Bir Sevmek, Attila İlhan, 168 syf., Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2018.

Onikieylül rejiminin sözcüklerinden, imgelerinden, dizelerinden korkarak şiirlerini, kitabını yasakladığı bir başka ünlü şair de Attila İlhan olmuştur. İlhan’ın yasaklanan 'Böyle Bir Sevmek' adlı kitabının ilk baskısı 1977’de yapılmıştır. Attila İlhan’ın çocuk yaşında başladığı şiir yolculuğunun sekizinci şiir kitabıdır 'Böyle Bir Sevmek'. Yetmişli yılların toplumsal, siyasal ortamının betimlendiği, güncel yaşamdan kesitlerin sunulduğu şiirlerden oluşur. Şairin, her kitabında olduğu gibi 'Böyle Bir Sevmek'in sonunda da “Meraklısı İçin Notlar”ı yer alır. Attila İlhan bu bölümde okurla, kitaptaki şiirlerin oluşma ve yazılma sürecine ilişkin deneyimini paylaşır. İlhan, 1973’te yapılan seçimlerle ülkemizde demokrasi ortamının yeniden belirdiği süreçte yazıldığını dile getirdiği şiirleri, “toplumcu bir ozanın, insanı bütün boyutları ve toplumsal olduğu kadar bireysel diyalektiğiyle özgürce işlemek çabasının ürünleri­” olarak tanımlıyor. Başta kitaba adını veren ve “ne kadınlar sevdim zaten yoktular” dizesiyle başlayan şiir olmak üzere, 'Böyle Bir Sevmek'teki şiirlerin bir dönem hayli popüler olduğunu da belirtelim. Kitabın “Ki” adlı bölümünden bir betik okuyalım:

o sözler ki
       imgelem sonsuzluğunun
                ateşten gülüdürler
kelebek çarpıntılarıyla doğarlar ölürler
o sözler ki kalbimizin üstünde
        dolu bir tabanca gibi,
                ölüp ölesiye taşırız
o sözler ki bir kere çıkmıştır ağzımızdan
       uğrunda asılırız...

Daha önce değinmiştik, Onikieylül’ün gençlere hasım bir rejim olduğuna. Gençlere olan husumeti nedeniyle şiire ayrıca düşmanlık etmiş olduğunu da düşünebiliriz.

Yaşar Miraç (1953), dönemin genç ve dikkat çeken şairlerindendir. 1980’de 'Trabzonlu Delikanlı' adlı kitabıyla Türk Dil Kurumu’nun şiir ödülünü alır. Onikieylül cuntacıları Miraç’ın son kitabını, 'Taliplerin Ağıdı' ve 'Gül Ekmek' adlı kitaplarıyla birlikte yasaklar. Yaşar Miraç’ın kitapları yedi yıl yasaklı kalır.

Trabzonlu Delikanlı, Yaşar Miraç, 128 syf., Cem Yayınları, 1993.

'Trabzonlu Delikanlı'nın Ayrıntı Yayınları'nca yapılan yeni baskısının sunuşunda yasaklama süreci şöyle anlatılır:

“'Trabzonlu Delikanlı' kitabı, askeri darbeden iki hafta sonra, 1980 Eylülünün son günlerinde TDK Şiir Seçici Kurulu'nca birincilik ödülüne değer görülmüştü. O andan itibaren de ‘Trabzonlu Delikanlı’nın ‘siyasi serüveni’ yeni bir biçim aldı. Cuntasever yazarlar, dönemin etkin gazetesi Tercüman üzerinden şaire karşı bir saldırı harekâtı başlattılar. Aralık 1980’de toplanan Sıkıyönetim Koordinasyon Kurulu, şairin ‘Gül Ekmek’ ve ‘Taliplerin Ağıdı’ adlı yapıtlarıyla birlikte ‘Trabzonlu Delikanlı’ kitabını da yasakladı. Dönemin kimi ‘ihbarcı’ köşe yazarları konuyu ‘teröristi öven şaire ödül verdiler’e kadar vardırdılar. Asıl hedef TDK idi. Dönemin muktediri General Kenan Evren, meydanlarda yaptığı konuşmada TDK’yı ‘o kurum, bir zamanlar dağlarda gezen eşkıyayı öven, jandarmaları kötüleyen şiirler yazmış ve eşkıyayı kahraman yapmış bir şiir kitabına birincilik ödülü vermişti’ diyerek hedef tahtasına oturttu.”

Önce Miraç’ın yasaklanan kitaplarından olan 'Taliplerin Ağıdı'nda yer alan “Onbeşler Denizi” başlıklı şiirden dörtlükler aktaralım:

oy anam neden kara,
bu denizin suları?
            akça mı olaydı oğul
            onbeşlerin suları    

oy anam neden pekçe
bu denizin dalgası?
               yumuşak m’olaydı oğul
               onbeşlerin kavgası

(…)

oy anam adı neden
onbeşler bu denizin?
               kızıl mayası oğul
               onbeşler bu denizin

Onikieylül’ün yasaklanmış şiir kitapları listesinde meşhur olan 'Trabzonlu Delikanlı'dan da bir şiir okuyalım. “Çan Yalının Civan Eli” başlıklı şiirin girişinden iki betik alıntılıyoruz:

Çan yalının civan eli
Sokaklara sevda tüter
Sevdalılar olortadan
Salına salına gider

Uzun sokak cam sunaklar
Işıklar renkler cilveler
Dolup taşmış binbir tür mal
Sırça keseleri dürter

Şairin belirttiğine göre, şiirde geçen Çan, Trabzon ve yöresinde yaşayan ilk halk ve bölgeye verilen addır. Uzunsokak’ınsa Trabzon’un en işlek sokağının adı olduğu bilgisi şiirin dipnotunda yer alıyor.

Onikieylül rejiminin başaktörü faşist cuntacı generaller şiirlerden, sözcüklerden, imgelerden, düşten umuttan korkmuştur. Korktukça yasaklamışlar, baskıyı artırmışlardır.

Cuntacı generallerin kurduğu ve daha sonra gelen iktidarlarca sürdürülen Onikeylül rejiminin toplatma ve yasaklama listesine giren şiir kitaplarının en çok bilinenlerine değindik. Baskının, zulmün alabildiğine yaygın olduğu dönemde kayda geçen geçmeyen, kamuoyuna yansıyan yansımayan daha birçok yayın toplatıldı, yasaklandı ve imha edildi. Onikieylül cuntası yarattığı korku iklimiyle toplatamadığı, yasaklamaya yetişemediği yayınların, kitapların bir kısmının da yakılmasına ortam hazırladı. Birçok kişisel kütüphane, kitaplık evlerde “banyo kazanlarında”, “sobalarda” kül oldu. Ev baskınlarında polisin el koyduğu yüzlerce kitap adliye depolarında hurdaya çıktı. Unutulur gibi değil. Asla unutulmamalı… Çünkü adalet yerini bulmadı.