'Önce İlke'; katılım oranı, ibra ve ittifak

Genç avukatlar, bir sonraki seçime katılacak mı? Belki de en önemlisi, kim avukatlığı başlı başına, sınıfsız bir "kimlik" olarak görecek?

Google Haberlere Abone ol

Utku Can Akyol

23 Ekim'de yapılan oylama sonucu İstanbul Barosu başkanlığına Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu'nun (Önce İlke ÇAG) adayı Av. Filiz Saraç seçildi. Böylece Saraç, 144 yıllık İstanbul Barosu tarihinin ilk kadın başkanı oldu.

Önceki yazımızda zor olmayan bir tahminle yarışın; Saraç, Kılıç ve Ahi arasında geçeceğini öngörsek de asıl öngörümüz seçimin, ekonomik darboğaz içindeki genç avukatlar açısından muhtarlık seçimlerinden farklı olmayacağıydı. 56944 avukatın oy kullanma hakkına sahip olduğu genel kurulda, 24343 avukat oy kullandı. 406 avukatın geçersiz oy kullandığı seçimde, oy kullanma oranı yüzde 42,67'de kaldı.

Gerçekten, Bir Aradayız'ın seçimin ardından yayımladığı verilere göre en çok geçerli oyun kullanıldığı 13. sandıkta dahi 400 seçmenden 234 geçerli oy çıktı. Sandıklara göre oy kullanma oranları geçtiğimiz seçim gibi ekseriyetle ilk 40 sandıkta daha yüksek oldu. Fakat bu sefer, tüm sandıklarda bir gerileme vardı.

Genel Kuruldaki bir ilk daha, divan kurulu başkanlığına Figen Erbek'in ilk kadın başkan olarak seçilmesiydi. Genel Kurul, Durakoğlu'nun içerisinde Gezi Davası tutuklusu Av. Can Atalay'ın cezaevinden gönderdiği metni de barındıran açılış konuşmasıyla başladı.

Aslında, Beyoğlu 1. İlçe Seçim Kurulu Av. Evren İşler'in başvurusu üzerine Atalay'ın baro genel kurulunda oy kullanmasının önünde bir engel bulunmadığına değinmişti. Fakat Atalay cezaevinden genel kurula getirilmedi. Karar, oy kullanmayı bir haktan ziyade bir ödev olarak yorumluyordu. 

Çalışma raporunun eleştirildiği bölümde, grupların seçtikleri birer konuşmacı kürsüye çıktı. Av. Selin Nakıpoğlu'nun İran'da katledilen Mahsa Amini ve kadın mücadelesi adına saçlarını keserek sonlandırdığı konuşması ikonikti. 

İstanbul Barosuna kayıtlı İranlı Av. Şerare Erfan, aslında Nakıpoğlu'nun konuşması öncesi söz almak istemişti. Fakat Divan Kurulu, seçim gruplarının bildirmediği avukatların "dilek ve temennilerini" konuşmalardan sonra yapacağı gerekçesiyle istemi reddetti. Erfan, buna rağmen kürsüye çıktı ve konuşmasını mikrofonu kapalıyken gerçekleştirdi. Konuşmasının sonunda o da saçlarını kesti.

Önce Avukat Grubu başkan adayı Elif Görgülü ise kendi yirmi dakikalık konuşma süresi içerisinde, mikrofonunun sesi kapatılan Erfan'a söz hakkı tanımak istedi. Divan, talebi kabul etmeyince tartışma başladı. Divan Kurulu üyesi Av. Ali Rıza Aral görevini, "bacak kadar veletlerin kendine yuh çekmesi" sebebiyle bıraktı.

Trafik, Elif Görgülü'nün konuşmasına tek başına devam etmesiyle son buldu. Görgülü de kürsüde saçlarını kesti ve yanında getirdiği kutunun içine bıraktı.

Saraç konuşmasında bugüne dek yaptıklarından bahisle "ilk kadın başkan" olacağı vurgusunu yaptı. Kılıç, ittifakın bileşenlerine gösterilen tavrı "ayrımcı" olarak nitelerken Ahi, Avukat Hakları Grubu'nun (AHG) Türkiye'de avukatlar için barolardan dahi güvenilir bir oluşum haline geldiğini anlatıyordu. Bu genel kurulun gündemi, kadın mücadelesi ve sözde, genç avukatlar oldu. Fakat "restoran açmak" için, yıkılmaz bir kale olmaya gerek yoktu.

İbra oylamasında ise Bağımsız Avukatlar (BAK), İstanbul Milliyetçi Avukatlar Grubu (İMAG) ve AHG muhalif yöndeydi. Genel kurula oylamaya katılma hakkına sahip olmayan hukuk fakültesi öğrencilerinin ve stajyer avukatların getirilerek oy kullandırıldığı iddia edildi. Hatta AHG'nin instagram canlı yayınında konuyla ilgili tutulan tutanağın, mevzu bahis stajyer avukatın isminin görünür biçimde yayın ekranına yansıtılması tepki konusu oldu. AHG seçimden sonra konu hakkında bir açıklama yayımladı. 

Her zamanki gibi, "göz kararı" yapılan oylama sonucunda İstanbul Barosu Yönetim Kurulu, 2021-2022 dönemi için ibra edildi. Peki, gerçekten İstanbul Barosu yönetimi ibra edilmese ne olurdu? Yönetim kurulunu ibra etmemek, baroya "kayyım atanmasına" sebebiyet verebilir mi?

Türk Medeni Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu'nda hükümlere bağlanan ibranın, Avukatlık Kanunu açısından sonuçlarına değinilmediği görülüyor.

Farz edelim, İstanbul Barosu yönetimi ibra edilmedi - ki bu 2008 yılında İzmir Barosu'nun başına gelmişti - ertesi gün seçilecek yeni yönetime, hangi gerekçeyle kayyım atanabilirdi? Türkiye Barolar Birliği'nin (TBB) yönetim kurulu dört yılda bir seçilirken mali genel kurulunun iki yılda bir yapılması durumu, il meslek örgütlerinden farklılık gösteriyor. Bu TBB açısından siyaseten, hali hazırda güven oyu alamayan yönetimin derhal görevden çekilmesini gerektirirdi. Hukuken ise ibra edilmeyen yönetim kurulundan bir kimsenin tekrar aday olmasının önünde Türk Ceza Kanunu hükümlerince kamu görevinden yasaklanmadığı takdirde bir engel bulunmuyor.

Bu arada, il meslek örgütlerinin o il valiliğinin vesayeti altında olduğunu, yani valilik kararıyla il meslek örgütlerinin yönetim kurullarının görevden alınabileceğini de belirtelim. Fakat bu yetki, 15 Temmuz Darbe Girişimi sürecinde tutuklanan Konya Barosu başkanı Fevzi Kayacan için dahi uygulanmamıştı. Devamında Kayacan istifasını açıkladıktan bir gün sonra gözaltına alınmış, ertesi gün tutuklanmıştı.

İstanbul Barosu yönetim kurulunun ibra edilmemesi siyaseten iktidarın eline böyle bir koz verir miydi? Bu hususta, zaten İstanbul Barosu'nun Adalet Bakanlığı müfettişlerince periyodik olarak denetlendiğini unutmamak gerekir. Bu durum son genel kurullarda sıklıkla dile getirilmişti.

Bütün bu tartışmalardan avukat kamuoyunun, açık bir yolsuzluk isnadı ve belgesi olmadıkça "ibra etmemeyi" yersiz gördüğü kanısına varılabilir.

Seçim sonuçları şüphesiz, bu konudaki en başarılı çalışmayı gerçekleşen BAK tarafından canlı bir grafikle yayımlandı. BAK'ın iddiasız girdiği yarıştaki bu tavrı, örnek teşkil etmeli.

Önce İlke ÇAG yine ilk sandıklardaki üstünlüğüyle galip geldi ve grup içi bölünmelere rağmen potansiyelinin ne kadar yüksek olduğunu gösterdi. Hasan Kılıç'ın Bir Aradayız'la olan ittifakının, eski baro yönetim kurulu üyesi Mert Er Karagülle'nin ÇAG içerisinde ittifakı desteklemeyen oyları toplamasına takıldığını söylemek yersiz olmaz. Karagülle, Önce İlke ayrımın yaşanmadığı Eski ÇAG döneminden geliyordu ve bu, seçimi kazanacak derecede olmasa da bir özlemin yansımasıydı. AHG, bu politik atmosferde genç-erişkin sicillerin desteğini alamadı. Gökhan Ahi'nin tekrar aday olması beklenmezken, Kılıç'ın başkanlığa bir kez daha aday olacağı ve ittifakı güçlendirmek isteyeceği açık.

AHG'nin adliye nöbeti uygulamasının bir sonraki seçim döneminde diğer gruplarca da dikkate alınacağı görünüyor. Yine Görgülü liderliğinde Önce Avukat, mesleğe yeni katılacak avukatların desteğini hedef alacak ve AHG'nin potansiyeline rakip olacaktır. Ahi'siz AHG'nin kaderini ise gençler belirleyecek.

Seçimin ardından İstanbul Barosu'nun Durakoğlu'ndan önceki başkanı Ümit Kocasakal, attığı tweetlerde Önce İlke ÇAG'ın "kimliksiz ve ilkesiz" bölünmelere rağmen bu başarıyı gösterdiğini dile getirdi. İMAG'a edilen teşekkürde ve önceki tweetlerde Kocasakal, açıkça Bir Aradayız - Hasan Kılıç ittifakını hedef aldı. Bütün değerlendirmeler öte yana, bazı anlayışların gelişmeye, dayanışmaya ve yenilenmeye açık olmadığı ortada.

Peki ya "kimliksiz" olanlar kimler? Karşılarında "Biz avukatız!" diye bağırdınız, avukatlar mı? Kimliksizleşen, tribüne oynayan gruplar, genç sandıklarda galip gelenler mi? Kocasakal'ın İstanbul Barosu seçimlerindeki "estetik" kaygısı ne olabilir?

Bu anlayış, yalnızca seçime katılımın azalmaya devam edeceği sonucunu gösteriyor.

Evet, avukatlığın geldiği noktayı yalnızca İstanbul Barosu yönetim kurulunun düze çıkarmasını beklemek gülünç olurdu. Fakat hiçbir genç avukatın, "İstanbul Barosu yıkılmayan son kale olsun yeter" diyeceğine de inanmıyoruz.

Yeni dönemde İstanbul Barosu restoran açmayı vaadederken, o restoranın yerinden dahi haberdar olmayacak genç avukatlar, bir sonraki seçime katılacak mı?

Belki de en önemlisi, kim avukatlığı başlı başına, sınıfsız bir "kimlik" olarak görecek?