Omicron, yeni bir salgın türünün temsilcisi

Yeni varyantların ortaya çıkışının sürecek olması, Covid-19 araştırmalarımızda daha atik olmamız gerektiği anlamına geliyor.

Google Haberlere Abone ol

Emma Thomson*

Omicron’un ilk kez kasım ayının sonlarında ortaya çıkmasından bu yana, İngiltere ve diğer ülkelerdeki bilim ekipleri onu anlamak için bir yarış halindeler. Şu ana kadar ulaşılan sonuçlar, bu yeni varyantın var olandan çok farklı bir salgın yarattığını ortaya koyuyor; bu durum, ona ilişkin yaklaşımımızın da değişmesi gerektiği anlamına gelebilir.

Omicron, ortaya çıkışıyla birlikte, bilimsel toplulukta süratle endişe yarattı çünkü orijinal virüsle kıyaslandığında 50 mutasyona sahipti ve bunların büyük kısmının diğer varyantlarda kritik değişikliklere neden olduğu biliniyordu. Bu değişimler, virüs parçacığı üzerinde bulunan ve insan hücrelerine sızmasına olanak sağlamak noktasında anahtar işlevi gören başak proteinine odaklanmıştı.

ÜÇ DOZ YAPILAN MRNA AŞILARI İŞE YARIYOR

Glasgow Üniversitesi’ne bağlı MRC Virüs Araştırmaları Merkezi’nde (CVR) çalışan diğer bilim insanlarıyla birlikte, başak proteinin yapısında gerçekleşen bu denli büyük bir değişimin aşılardan sağladığımız korumayı olumsuz etkileme ihtimalinin yüksek olduğunu öne süren bir araştırma üzerinde çalıştım. AstraZeneca, Pfizer ve Moderna (ve diğer) aşıların iki dozunun Omicron’a karşı diğer varyantlara kıyasla dikkat çekici ölçüde daha az etkili olduğunu keşfettik.

Bugüne kadar üretilen tüm lisanslı aşılarımızın, Aralık 2019’da Wuhan’da ortaya çıkan virüsün en ilkel varyantının başak proteinine karşı bağışıklığı yükseltme fikrine dayandığı hesaba katıldığında, bu durum kısmen Omicron’un neden diğer bazı varyantlardan daha bulaşıcı olduğunu açıklayabilir.

Öte yandan, üç doz aşıya verilen yanıt büyük oranda iyileşti. Bundan ötürü, İngiltere’nin Omicron’un keşfedilmesinin ardından güçlendirici doz dağıtımını artırma stratejisi doğru bir yaklaşımdı ve ilerleyen haftalarda hastanelere başvuran şiddetli vakaların sayısı üzerinde büyük bir etkisi olacak. Maalesef bu durum, hastaneye yatış ve ölüm sayıları hâlâ İngiltere’de görülen çok sayıdaki vakadan tam anlamıyla ayrılmadığı için Ulusal Sağlık Sistemi’nin ciddi bir baskıya maruz kalmasını engellemek için yeterli olmayacak. Enfeksiyondan ya da temas durumundan sonra gereken izolasyonun bir sonucu olarak bir de personel eksikliği baskısı söz konusu. Bu arada, yaşlı ya da geçmişten gelen sağlık sorunları olan kişiler daha yüksek bir risk altındalar.

OMICRON, VİRÜSÜN HÜCREYE SIZMA YÖNTEMİNİ DEĞİŞTİRDİ

Başak proteininde görülen bu değişimler yalnızca Omicron’un aşılara verdiği yanıtı etkilemekle kalmıyor. Bizim araştırmamız ve Imperial College London tarafından yürütülen bir diğer araştırma, Omicron’un insan vücudundaki hücrelere sızma şeklini temelden değiştirdiği gibi beklenmedik bir bulguyu açığa çıkardı. İlk bilgiler bunun dışında Omicron’un virüsün yaşam döngüsündeki bu değişiklikle bağlantılı olabilecek biçimde biraz daha az şiddetli bir hastalığa yol açabileceğini düşündürüyor.

Daha önce görülen varyantların, virüsün hücreden hücreye bulaşmasına olanak sağlayıp şiddetli hastalığa neden olabilecek biçimde hücre zarıyla kaynaşarak insan hücrelerine girerken, Omicron’un bir kapsülün içinde bulunan hücre zarınca sarıldığını ve daha sonra hücrenin içine aktarıldığını keşfettik. Bölünme ve ardından diğer hücrelere bulaşmadan önce, hücredeki ‘katepsin’ adı verilen farklı proteinlerin yardımıyla bu kapsülden çıkması gerekiyordu.

Bu bulgular, şimdi, Omicron’un tercihen burunda bulunan hücreleri enfekte edebileceğini ve akciğer hücrelerine bulaşma ihtimalinin daha düşük olduğunu ortaya koymaya devam eden Imperial College London’daki araştırmacılar tarafından da teyit edildi. Yapılacak daha fazla araştırma, netice itibariyle virüsün solunum yoluyla bulaşmasını engellemek amacıyla aldığımız tedbirleri sıkılaştırmamız gerekip gerekmediğini anlamamızı sağlayacak.

OMICRON’A KARŞI YENİ AŞILAR TASARLAMAK GEREK

Bu yeni varyant karşısında bağışıklığımızı ideal düzeye çıkarmanın en iyi yolu, büyük ihtimalle Omicron’a (ve henüz evrimleşmemiş diğer varyantlara) karşı üretilecek aşılar olacak. Bu aşıların klinik araştırmalarda testten geçmesi gerekir ve bunları uygulamak söz konusu olduğunda, ortaya çıkacak masraf ve gereken hız hesaba katıldığında en fazla risk altında gruplar için ayrılabilirler. Daha da önemli olan mesele şu ki, üç doz aşının iki dozdan çok daha etkili olduğunu anlamak bize zaman kazandırdı.

Muhtemelen yeni varyantların ortaya çıkışının sürecek olması, -ilerleyen dönemde ne şekilde olursa olsun- Covid araştırmalarımızda ve tepkilerimizde daha atik olmamız gerektiği anlamına geliyor.

*Emma Thomson, Glasgow Üniversitesi MRC Virüs Araştırmaları Merkezi’nde bulaşıcı hastalıklar profesörüdür.


Yazının orijinali The Guardian sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)