Ömer Burçin Özkişi: Şiirin bir politikası olması gerekiyor

Ömer Burçin Özkişi ile yeni şiir kitabı 'Doppler Etkisi'ni konuştuk. Özkişi, "En bireysel şiir bile belirli toplumsal kodların taşıyıcısıdır. Kimi zaman yazdıklarıyla kimi zaman sustuklarıyla…" dedi.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - Ömer Burçin Özkişi’nin üçüncü şiir kitabı 'Doppler Etkisi', Kaos Çocuk Parkı Yayınları tarafından yayımlandı. Toplumsal hayatı ironik bir dille harmanlayan şiirlerden oluşan 'Doppler Etkisi', özel ile genel arasındaki karmaşık ve çelişkili ilişkileri, ideolojik/politik görüngüleri, bir hesaplaşma ve yüzleşme süreci olarak ele alan siyasi yönü baskın şiirlerden oluşuyor.

Barbarları Beklerken Edebiyat Fanzini’nin yayın ekibinde de yer alan Özkişi, kitaba adını veren Doppler Etkisi isimli şiirinin, kapitalizmin 17. yüzyılda İngiltere’de başlayan, “çitleme hareketi” olarak da bilinen ilkel sermaye birikim sürecini anlattığını belirterek, “Günümüz emperyalist-kapitalist dünya sistemine kadarki evrimine dair kısa değinilerden oluşan bir şiir. Aslında kapitalizmin tarihini özetliyor” diyor.

Özkişi ile 'Doppler Etkisi'ni, şiirlerinde toplumsallık ve bireyselliği konuştuk. 

Kitaba baktığımızda içsel bir yolculuğun toplumsal sorunlarla harmanlandığı şiirlerden oluştuğunu görüyoruz.  Öncelikle soralım. Nasıl doğdu bu kitap?

Bu kitap aslında bir yıl süreyle, oldukça yoğun bir mesai sonrası ortaya çıktı. Bir yıl boyunca her gün sabah erkenden uyanıp öğlene kadar masa başında oturdum. O dönem işsizdim ve tam da dediğiniz izlekte bir kitap ortaya çıkarmak için bütün koşullar uygundu. Daha önce ağdalı ve şairane bir biçemle şiir yazıyordum ve bundan kopmak için çabaladım. Öncelikle 2000 sonrası yazılan şiirlere odaklandım. Dönemin şairlerini büyük ölçüde okudum ve dergileri/fanzinleri elimden geldiğince takip etmeye çalıştım. Tabii bu süreçte şu an üyesi olduğum Barbarları Beklerken Sanat Kolektifi en büyük destekçim oldu. Özellikle sevgili dostum-yoldaşım Dolunay Aker tek tek her bir şiirimle çok yoğun ilgilendi ve kitabın büyük ölçüde editörlüğünü üstlendi diyebilirim. Tüm bu süreçlerin toplamının sonucunda 'Doppler Etkisi' ortaya çıktı.

‘ŞİİRİN BİR POLİTİKASI OLMASI GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM’

Şiirlerinizde geçmişinizden yola çıkarak, öznellikten birden toplumsal yaralara geçişler yapıyorsunuz. Bu aynı zamanda büyük duygusal yükleri de taşıdığınız anlamına geliyor. Bu dönüşüm şiirde bir olgunlaşma mı? Ne dersiniz?

Evet, kitap bir yanıyla çok fazla kendimle ve bu ülkede yaşayan herkes kadar taşıdığım yüklerle baş etme çabamın bir ürünü oldu. Kitabın “ben” diliyle yazılması ve otobiyografik yanının ağır basması da bunun bir göstergesi. Ama bu aynı zamanda politik kimliği olan bir “ben” idi. Dolayısıyla şiir, şairin düşüncesinden ayrı tutulamaz diye düşündüğümden olsa gerek bu kitap politik bir izleğe sahip.

Şiirin bir politikası olması gerektiğini düşünüyorum. Bunu hep savundum. Hayatla belli bir anlam dünyasının içinden ilişki kurarken yazdığım şiiri bunun dışında tutmayı anlamsız buluyorum. Siz bunu toplumsal yaralara geçiş olarak ifade ettiniz ki buna katılıyorum. Sosyalizmi düşleyen ve bu emperyalist-kapitalist sistemden nefret eden ama onun içinde debelenen biri olarak, mevcut çelişkilerimi de gizlemeden yazmaya gayret ettim. Bunu yaparken belirli ölçüde ironiye yaslandım. Şiirimde tikel ve tümel arasındaki diyalektik ilişki az çok kendini hissettirdiyse amaçladığım şeyi bir ölçüde başardığımı düşünüyorum. Kitabın en büyük derdi buydu çünkü. Bu bir olgunlaşma mıdır? Kendi adıma bu soruyu cevaplarsam evet. Ama sanırım buna asıl olarak ilk kitabımdan sonra 'Doppler Etkisi’ni okuyan okuyucu karar verecektir.

Şiir cesurdur, sözünü sakınmaz. Ama bazı dizeler vardır ki insanı derinden etkileyecek kadar cesur ve etkileyicidir. “Kürdün kulaklarından kolye yapıp tarafları ölümde dahi eşitlemeyen savaş” dizesinde olduğu gibi… Aslında şiir anlatılmaz ama bu dizeleri yazarken ne hissettiğinizi anlatabilir misiniz?

Öncelikle bu dizeden daha cesur dizelere ihtiyacımız olduğunu söylemek isterim. Politik çelişkilerin bu kadar derin yaşandığı bir coğrafyada şiir yazıyoruz. Yanı başımızda yıllardır süren bir kirli savaş var. Ezilen, yok sayılan, aşağılanan ve katledilen bir ulus var, Kürt ulusu. Eşitlik ve özgürlük talebiyle mücadele eden bir ulusun ya yanında olursunuz ya karşısında. Bence bunun ortası yoktur.

Doppler Etkisi, Ömer Burçin Özkişi, 48 syf., Kaos Çocuk Parkı, 2022.

Bu dizenin hikâyesine gelecek olursak; üniversite son sınıfta bir süt fabrikasında staj yapıyordum. Bu dizeyi orada bir işçiden dinlediğim ve öfkeyle dehşet duyguları arasında gidip geldiğim bir olay üzerine yazdım. Bu işçi, sohbete askerliğini “terör” bölgesinde yaptığını anlatarak başladı. Anlattığı hikâye aslında bu dizede gizli. Bu savaşın kirli yüzü hakkında bir dize kısacası. Bu savaşta asker ölürse şehit olur, gerilla ölümü bile hak etmez, etkisiz hale getirilir, kulakları da bir ipe dizilir.

Şiirlerinizde “taşra” ve “baba” imgeleri dikkat çekiyor. Bu imgeler edebiyatımızda ve sinemamızda da çok etkili. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Taşra doğumluyum ve çocukluğum taşrada geçti. Benim açımdan çok da parlak bir dönem olmadığı için şiirimde fazlasıyla bu tema yer alıyor. Baba meselesi ise her çocuk için karmaşık bir mesele! Ben de bir dönem babamla sorunlu bir ilişki yaşadım; belki her çocuk kadar, belki biraz daha fazla. İşte bu kitapta da bu konuyla yüzleşip arkamda bırakmaya ve babamla ilişkimi yeniden kurmaya çabaladım. Bu babam açısından da sanırım böyledir. Babama olan sevgim yüzleşme ihtiyacımın da temel devindiricisi oldu. Bu durum, benim açımdan dramatize edilecek bir konu olmaktan çıktı ve kitapla birlikte bir sağaltım yaşadım.

Taşra ve baba imgelerinin edebiyat ve sinemada çok fazla beslenilen temalar olduğu doğru. Bana kalırsa bunun sebebi, geç modernleşme ve kentli olma bilincini sakatlayan taşralılık halinin kent yaşamında da varlığını sürdürmesi. Baba imgesi ise bana çok anlaşılır geliyor. Psikanalitik bir temeli olduğu gibi, toplumsal cinsiyet, iktidar ve devlet kavramlarıyla olan grift ilişkisi de bu temayı evrensel bir tema haline getiriyor.

''TAŞ' BİR DİRENÇ VE DİRENİŞ METAFORUDUR'

Kimi şiirlerinizde geçen “taş” iyi ve ağır bir metafor. Bu metafor üzerinden acıyı anlamlandırmak ve anlatmak üzerine neler söylersiniz?

Aslında taş, çok kullanılan bir imge. Bu sebeple ben de kullanırken epey çekindiğimi itiraf etmeliyim. Benim açımdan “taş” bir direnç ve direniş metaforudur. Fiziksel özellikleri bir yana, toplumsal ve siyasal mücadeleler açısından da bu böyledir. Bu sadece bizim yaşadığımız coğrafya için geçerli değil, tüm dünya halklarının mücadelesi ve direnişi açısından da böyle. Taş atan, atmaktan başka çaresi kalmayan çocuklar başlı başına üzerinde durulmayı ve işlenmeyi hak eden bir konu...

Devletin bireye tezahürü (yok ediciliği) ile babanın ve erilin devletle iş tutmasının ağır insani sonuçlarını bazen bir iki dizede tıpkı Ece Ayhan’ın Maveraünnehir şiirinde olduğu gibi çarpıcı bir şekilde anlatabiliyorsunuz. Eğer şiirlerinizi toplumsallık ve bireysellik üzerinden tanımlamak isterseniz neler söylersiniz?

Bu çok kıymetli bir soru… Ece Ayhan, devlet dersinde katledilen çocukları anlatacak kadar cesur bir şiir yazdı, çok güçlü bir şiir. Benim şiirlerim Ece Ayhan’ın şiirleri ile kıyaslanmaz elbette ama esinlendiğim doğrudur. Açıkçası bu bireysellik/toplumsallık ayrımını çok anlamlı bulmuyorum. Bizler toplumsal varlıklarız ve tüm bireyselliğimiz aslında bu toplumsal formasyon ve egemen ideoloji tarafından kısacası yapı tarafından az çok belirleniyor. Kimimiz bu yapıda gedikler açabilmenin ve oradan belli oranda çıkabilmenin imkanını buluyor kimimiz bu yabancılaşmanın hiç farkına varmıyor. Haliyle birey “biricik” falan değildir. En bireysel şiir bile belirli toplumsal kodların taşıyıcısıdır. Kimi zaman yazdıklarıyla kimi zaman sustuklarıyla… Ben politikası olan bir şiiri kişisel deneyimlerim, görme biçimim ve varoluşumla karşılıklı ilişkiselliği içinde yazmaya çabalıyorum.

''DOPPLER ETKİSİ' KAPİTALİZMİN TARİHİNİ ANLATIYOR’

Son olarak, kitabınızın adını taşıyan Doppler Etkisi isimli bir şiiriniz var. Bu şiirle bize neler söylüyorsunuz?

Doppler Etkisi isimli şiirim aslında kapitalizmin 17. yüzyılda İngiltere’de başlayan, “çitleme hareketi” olarak da bilinen ilkel sermaye birikim sürecinden, günümüz emperyalist-kapitalist dünya sistemine kadarki evrimine dair kısa değinilerden oluşan bir şiir. Aslında kapitalizmin tarihini özetliyor.

Durakta bekleyene
Daha pes gelir sesi
Önünden geçip giden trenin

Burada kastettiğim şey aslında tüm kitabın politik izleğinin özeti. Bu üçlükte doppler etkisinin gündelik bir örneği var. Yani bir trenin size doğru yaklaşırken sesinin tizleşmesi ve uzaklaşırken pesleşmesi aslında doppler etkisinin pratik bir örneğidir. Ama benim bu dizede kastettiğim şu; tarih (tren) önümüzden akıp gidiyor ve biz o treni sadece izliyoruz, edilgen kalıyoruz, harekete geçmiyoruz. Halbuki o trene binmeliyiz, gerekirse treni raydan çıkartmalı ya da makas değiştirmeliyiz. Ama bunu yapamadığımız sürece giderek tarihin o gürül gürül akışını duymaz, duyumsamaz, görmez oluyoruz. Sağırlaşıyoruz, körleşiyoruz. Kısacası çürüyoruz…