YAZARLAR

Ölümü kandırmaya çalışmak

M. Night Shyamalan’ın "Sandcastle" adlı çizgi romanından uyarladığı “Zamanda Tutsak” bir noktaya kadar seyircinin ilgisini diri tutan gizemin gücünü kaybettikçe yerini ‘korku’ya bıraktığı, finalde ise tuhaf bir “bakın şimdi aslında şöyle oldu” bölümüyle her şeyin berbat edildiği bir film.

M. Night Shyamalan ne vakit yeni bir projeye başlasa “belki bu kez olur” şeklinde özetleyebileceğimiz bir beklenti de beraberinde geliyor. Kendisine uluslararası şöhreti getiren “Altıncı His” filminden sonra “Ölümsüz”, “İşaretler” ve “Köy” ile belirli bir çıtayı tutturmayı başaran yönetmen ardından “Sudaki Kız”, “Mistik Olay”, “Avatar: Son Hava Bükücü” ve “Dünya: Yeni Bir Başlangıç” ile vasatın altına doğru hızlı bir yol kat etmişti. Ama bütün bu projeler de yine parlak fikirler, yönetmenin alametifarikası haline gelen ters köşeler, gizemlerle bezeliydi. Ama hikayeleri tam olarak tamamlanmamış hissi veriyor, ikna edici olmanın yanına bile yaklaşamıyordu.

2016 tarihli “Parçalanmış” seyircide “tıpkı eski günlerdeki gibi” hissi uyandırsa da, devam filmi olarak kabul edebileceğimiz “Glass” onun ayarına çıkmaktan uzaktı. Ve fakat James McAvoy, Bruce Willis ve Samuel L. Jackson’ın varlığı filmi yukarıda tutmaya yetiyordu. M. Night Shyamalan yine kendisinden beklenebilecek bir hikâye ile çıkıyor bir kez daha seyircinin karşısına. Pierre-Oscar Lévy ve Frederick Peeters’ın "Sandcastle" adlı çizgi romanından uyarladığı “Zamanda Tutsak” (Old), bir noktaya kadar seyircinin ilgisini diri tutan gizemin gücünü kaybettikçe yerini ‘korku’ya bırakmak zorunda kaldığı, finalde ise tuhaf bir “bakın şimdi aslında şöyle oldu” bölümüyle her şeyin berbat edildiği bir film özetle.

Anne, baba ve biri erkek diğeri kız iki çocuktan mürekkep çekirdek ailemiz cennet gibi bir adada tatil yapmaya giderler. Altı yaşındaki erkek, onlu yaşlarının başındaki kız çocuğun haberi yoktur ama anne-baba arasındaki gerilim seyirciye hissettirilir. Çekirdek ailemiz ertesi gün, otel yöneticisinin tavsiyesiyle çok özel bir koya giderler. Ormanın içinden geçip, bir kanyonu aşarak varılan bu cennet köşesi ilk başlarda herkese iyi gelecektir. Çekirdek ailenin yanı sıra bir doktor, eşi, annesi ve çocuğundan oluşan bir başka aile; bir çift ve rap şarkıcısı bir erkek de sahildedir. Bir süre sonra çocuklarda garip davranışlar baş göstermeye başlar. Çünkü hızla büyümektedirler. Hesaplamalarına göre her yarım saatte bir yıl geçmektedir. Bu durum bir süre sonra yetişkinlere de sirayet eder ve onlar da yaşlanmaya başlarlar. Zaman ilerledikçe yetişkinlerin çoğunun bir hastalıktan mustarip olduğunu da öğreniriz. Üstelik bir biçimde sahili terk de edemiyorlar. Bu karmaşayı kaldıramayan kimi yetişkinler saldırganlık göstermeye başlarken, zamana, hastalıklara ve şiddete dayalı ölümler de peş peşe gelir.

Bu hızlandırılmış yaşam kursu gibi tema, bir yanıyla gizemli ve çekici diğer yanıyla da üzerine düşünülmeye fırsat veren kapılar açıyor kuşkusuz. Özellikle çocukların, bir insan ömrüne sığacak deneyimi bir gün içerisinde yaşamaları, dayanışmayı, mücadeleyi, kötülüğü, ölümü hızlıca deneyimlemeleri bir tür yaşam özeti adeta. Ama aslında ne olup bittiğine dair ‘gizem’ uzun süre dikkat çekmiyor haliyle. Bir deneyin içinde mi oldukları, doğa üstü bir coğrafyaya mı düştükleri soruları bir noktaya kadar seyir deneyimini diri tutsa da tekrarlardan kaçamıyor hikâye. Hal böyle olunca bu sefer gizemi bir yana bırakıp korku/ gerilime meylederek mesafe almaya çalışıyor. Ama bu hızlı geçişin seyir zevkini artırmaktan çok, rahatsız edici olduğunu söylemek gerek. En azından benim için öyle oldu.

Gizemin bir yana bırakılması, finalde aslında ne olduğunun seyirciye tane tane açıklanması sonucunu doğuruyor haliyle. Bu mantıklı izahat girişimi de kaçınılmaz olarak geriye dönük mantık arayışlarını körüklüyor. Anlatıda tutarlılık aramaya başlıyorsunuz ve spoiler olacağı için yazamayacağımız birçok açık bulunuyor haliyle.

İşin tuhafı, hikâyenin orijinalindeki final daha karamsar ve gerçekçi iken yapılan değişiklikler anlatının dokusunu da bozuyor. Ölüm üzerine düşünmeye iten, ölüme dair konuşmaya çalışan hikâyeyi mutlu sona doğru zorlamak umutsuz bir ‘ölümü kandırma’ çabası olmaktan öteye gidemiyor ne yazık ki!