Okula değil cemaat kursuna gönderildiler: 'En azından iş bulurlar'

Okulların açılmasına kısa bir süre kaldı ancak Türkiye'de pek çok öğrenci okul yerine tarikat kurslarına ve yurtlarına gönderiliyor. Bu kurslara giden çocuklar yaşadıklarını anlattı...

Google Haberlere Abone ol

Ferhat Yaşar-Hacı Bişkin

DUVAR - Yeni eğitim öğretim yılı 12 Eylül'de başlayacak. Milyonlarca öğrenci ders başı yapmaya hazırlanıyor. Ancak sayıları bilinmese de okul yerine tarikat kurslarına ve yurtlarına gönderilen çok sayıda çocuk da var. Hem de okuldan kayıtları silinerek, arkadaşlarından, öğretmenlerinden uzaklaştırılarak... Bu çocukların bazıları ömür boyu unutamayacakları travmalar yaşıyor. Ayrıca herhangi bir yetkili ya da kurum bu çocukların nerede olduklarını takip etmiyor. 

Cemaat ve tarikat kurslarına gönderilen çocuklarla yaşadıklarını konuştuk. 

'BANA ÇOK ÇEKTİRDİNİZ...'

İstanbul’un birçok ilçesinde cemaat kursları açıldı. Bu kurslar bazen bir binanın bodrum katında, bazen de bir apartman dairesinde bulunuyor. Aileler çocuklarını bu kurslara genellikle "daha kolay iş bulabileceği" ve "kötü işlere bulaşmayacakları" düşüncesiyle gönderiyor.

17 yaşındaki kız çocuk C.M. 11 yaşındayken okuldan alınıp cemaat yurduna gönderilen çocuklardan biri. 4 yıl cemaat yurdunda yatılı kalan C.M. yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Kur’an ezberleme sırasında çok zorluk yaşadım. Bu nedenle hocalarım tarafından defalarca cezalandırıldım. Geceleri uyumama, ayakta bekleme, aç bırakılma cezası… Bunları anlatırken bile ellerim titriyor.”

C.M., kursa katılan çocukların adaptasyon sorunuyla karşı karşıya kaldığını da söyleyerek bir arkadaşının yaşadıklarını şöyle anlattı: "Bir anne çocuğunu 3 yıl önce kursa getirdi. Anne, kurs hocasına dönerek, ‘Eti sizin kemiği benim. İster dövün ister sevin’ dedi. Çocuk kısa bir süre sonra yaşadıklarını kaldıramadı. Krizler geçirdi, saçlarını yolmaya başladı. Bu manzara karşısında ağladık. Bize uyurken bile ‘saçlarınız görünmesin’ diyorlardı. Gece uyurken başörtümüz açılmasın diye iğneyle sıkı sıkı bağlıyorduk. Camdan dışarı bakmak dahi yasaktı.”

C.M. burada yaşananlara dayanamayarak yakın bir zamanda yurttan ayrıldı ve ayrılırken kurs hocasına telefonla mesaj gönderdi: “Siz bana çok çektirdiniz. Hakkımı helal etmiyorum. Benden en güzel yıllarımı aldınız.”

ABİ KARDEŞ AYNI KURSTA

12 yaşındaki M.T. de annesi tarafından zorla kursa gönderilen çocuklardan biri. Şu an okula gitmiyor ve 'astronot olma hayali'nden çoktan vazgeçmiş. İki yıl önce okuldan alınıp cemaat kursuna gönderilen M.T. şunları anlatıyor: “Okula giderken hep astronot olmak istiyordum. Derslerim çok iyiydi. Öğretmenlerim beni çok severdi. Ama annem imam olursam daha iyi olacağını söyledi. İki yıl önce beni zorla cemaat kursuna kaydetti. Şu an Kur’an ezberliyorum. Sohbetlere katılıyorum. Beş yıl sonra mezun olunca hafız olacağım. Ama ben okulu ve arkadaşlarımı çok özlüyorum. Burada oyun oynamak bile yasak.”

M.T.'nin kız kardeşi F.T. de ağabeyiyle aynı kaderi yaşıyor. Annesi onu da okuldan alıp cemaat yurduna götürmüş. Henüz 9 yaşında olan F.T. de cemaat kursuna ve yurduna gitmek istemiyor: “Ben okula gitmek istiyorum. Kursta canım çok sıkılıyor. Ama annem buna izin vermiyor. Eğer okula gitseydim hemşire olmak isterdim.”

‘BOŞ YERE OKUYUP MEZUN OLUNCA İŞSİZ KALIYORLAR'

İki çocuğunu okuldan alıp cemaat kursuna gönderme gerekçesini sorduğumuz anne A.T.’nin yanıtı ise şöyle oluyor: “Çocuklar boş yere okuyor. Mezun olunca da işsiz kalıyorlar. Beş sene Kur’an kursuna gittiği zaman hafız oluyor ve hemen iş bulabiliyor. Çocuklar en azından dinini öğreniyor, Kur’an okuyor. Biz ölünce de arkamızdan dua okurlar. Okulda sadece Atatürk ezberletiliyor. Atatürk şöyle kurtardı, Atatürk böyle kurtardı. En azından Allah’ı, peygamberi, İslamiyet’i öğreniyorlar. İşsiz de kalmıyorlar. Çocukların okul masrafları bitmiyor. Kalem, defter, kitap, okul aidatı, elbise alıyorsun. Harçlık veriyorsun. Bizim maddi durumumuz iyi değil. Böyle yıllarca okutuyorsun, sonra okul bitiyor, işsiz kalıyor. En azından Kur’an kursuna gönderiyorsun. Masrafı yok. Büyüdüklerinde daha kolay iş bulabilirler."

EĞİTİM İŞ: BİLİNÇLİ MECBUR BIRAKMA POLİTİKASI

Eğitimciler okula gönderilmesi gereken çocukların cemaat ve tarikat kurslarına gönderilmesine tepki gösteriyor. Eğitim İş Genel Başkanı Kadem Özbay, Milli Eğitim Bakanlığı’nı göreve davet ediyor: “18 yaş altı çocukların eğitim sürecinde nerede olduklarını araştıran bakanlık, Milli Eğitim Bakanlığı’dır. MEB’in görevini yapmadığı ortada. Mevcut siyasi iktidarla iş birliğini düşününce ve özellikle okullarımızda sivil toplum kuruluşu adı altında tarikatları dolduran anlayışı da görünce bilinçli bir göz yummanın olduğunu söyleyebiliriz. Bu uzun zamandır yaşanan bir sorun ve bu sorun bilinçli bir mecbur bırakma politikası. Çocuklarımızı bu gerici yapıların kucağına bilinçli olarak terk ediyorlar.”

Eğitim İş Genel Başkanı Kadem Özbay.
EĞİTİM SEN: KEYFİ BİÇİMDE CEMAAT KURSUNA GÖNDERMEZLER

Eğitim Sen Genel Başkanı Nejla Kurul ise çocukların okula devam zorunluluğunu hatırlatarak okul yönetiminin de bunu takip etmekle yükümlü olduğunu söyledi. Kurul şunları söyledi: “Zorunlu eğitimin bir sonucu olarak ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarında öğrencilerin okula devamları zorunlu. Eğitimle ilgili yasal düzenlemelere göre çocukların okula devamından hem veliler hem de okul yönetimi sorumlu. Çocukların devamsızlıkları, okul öncesi eğitim kurumlarında öğretmen, ilkokullarda sınıf öğretmeni, ortaokul ve imam-hatip ortaokullarında ise okul yönetimi tarafından e-Okul sistemine işlenir ve yöneticiler tarafından takip edilir. Veliler, çocuklarını nakil ve geçiş için prosedürleri tamamlamadıkça keyfi biçimde okuldan alıp dernek ve vakıf adı altında ya da doğrudan ‘cemaat ve tarikatın kursuna götürüyorum’ diyemez. Her çocuk 12 yıllık zorunlu eğitimin yasalarla tanımladığı ilkokul, ortaokul ve liselere kaydolmak ve devam etmek zorunda.”

‘DEVAMSIZLIĞI SORUN ETMEYEN EĞİTİM ANLAYIŞIYLA KARŞI KARŞIYAYIZ’

Çocukları cemaat kursuna göndermenin okulda devamsızlığa mazeret sayılamayacağını söyleyen Kurul, “Okul yönetimi, çocuğun okula devam edip etmediğini ve etmiyorsa neden devam etmediğini izlemek zorunda. Örneğin ilkokul dördüncü sınıfa kayıtlı bir öğrenci geçerli bir mazereti olmadan uzun süreli devamsızlık yapamaz. İlk olarak sınıf öğretmeni bunu okul yönetimine bildirir. Okul yönetimi de e-okul sistemine devamsızlığı işler. Devamsızlık süreklileştiğinde veli uyarılır, veli hakkında işlem yapılır. Öğrencilerin devamsızlığına ilkokullarda sınıf öğretmenleri ve okul yönetimleri işlem yapmadığında çocuğun eğitim hakkını engelleme suçunu işlemiş olurlar" dedi.

Eğitim sisteminde son yıllarda öğrencilerin okula devamsızlığının arttığının bilindiğini belirten Kurul şunları söyledi: "Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in 12. sınıf öğrencileri ile ilgili açıklaması çok ilginçtir: ‘12. sınıf öğrencilerini devamsızlıktan sınıfta bırakmayacağız. 12. sınıf öğrencileri devamsızlığı kafalarından çıkarsınlar. YKS'ye girecek öğrencilere de başarılar diliyorum…' Liseyi dört yıla çıkarıp devamsızlığı sorun etmeyen AKP’li bir eğitim anlayışı ile karşı karşıyayız. Bu yönelim en tepeden olduğu için ilkokul ve ortaokullarda da devamsızlık artık bir sorun olarak görülmüyor. Veliler de sınıf öğretmeni ve okul yönetimi ile bir ittifak içinde çocuğunu laik olması gereken eğitimden alıp dinci bir eğitimin keskin pençeleri içine atar. Denetlenmeyen Kur’an kurslarında ise 9-11 yaşları arasındaki çocukların neyle karşılaşacağı öngörülemez. Kapalı, yasakçı ve cezacı bir eğitim anlayışı olduğunu gördüğümüz Kur’an kurslarında çocuk ihmali ve istismarı sıklıkla duyulur oldu."

Eğitim Sen Genel Başkanı Nejla Kurul.

‘HER KAPALI ALAN İÇİNDEKİLERİ ÇÜRÜTÜR’

Gençlerin ve çocukların karşı karşıya kaldığı baskıların yıldırıcı olduğunu ifade eden Kurul sözlerini şöyle sürdürdü: “Dinci vakıf ve derneklerin yurtlarında yaşananlar belleğimizde çok taze. Örneğin Enes Kara adlı 20 yaşındaki tıp öğrencisinin aile baskısıyla yaşadığı cemaat yurdunda gördüğü baskı sonucu öğrenim gördüğü Elazığ'da intihar etmesi olayı... Yine Adana Aladağ’daki kaçak yurtta 11’i çocuk 12 kişinin yanması da başka bir acı olay... Okula devamı takip etmede, çocuk istismarını, ihmalini önlemede ve bu sorunlara müdahalede okullara büyük görevler düşmekte. Ancak bu görevlerin yerine getirilmesi ilk aşamada okul psikolojik danışmanının, okul yönetiminin ve öğretmenlerin sorumluluğunda. İkinci aşamada il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinin sorumlulukları gelmekte. Bu sorumluluğu yerine getirmeyen kamu görevlileri suç işlemektedirler.”

PSİKOLOG ŞİMŞEK: 'KORKUTARAK TERBİYE ET' GÖRÜŞÜ HAKİM

Psikolog Mizgin Şimşek ise bu durumun çocuklar üzerindeki etkilerini anlattı. Şimşek şöyle konuştu: “İnsanlar çocuklarını neden cemaat okuluna ve yurduna yerleştirmek istiyor? Aileler çocuklarını evde zapt edemediklerinden ya da davranış problemi gösterdiğini düşünerek düzene girmeleri için cemaat yurduna gönderebiliyor. Bu düşüncelerle çocuğunu böyle bir kuruluşa gönderen aile, zaten pedagojik anlamda eksik olduğunu ortaya koymuş oluyor. Burada çocuğun aile ortamında kalmaması, aile içi ilişkilerde kendini eksik hissetmesi ötekileşmeye sebep oluyor. 

Çocukların cemaat okullarında almış oldukları eğitim, dini eğitimden ziyade geleneksel aile yetiştirme tarzının yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Din ve gelenek maalesef iç içe geçmiş durumda. Cezalandırmak, aç bırakmak, tek ayak üstünde bekletmek gibi geleneksel yöntemlerle uygulanan cezalandırmalar kendisini cemaat yurtlarında devam ettiriyorsa bu dinin bir yansıması değil;  geleneksel yöntemlerin cemaatlerde kendini göstermesi oluyor. Psikolog Doğan Cüceloğlu, bu duruma 'Korku Kültürü' diyor. Bizim gibi kültürlerde 'korkutarak terbiye et' görüşü hakim.”  

Mizgin Şimşek

Şimşek şöyle devam etti: “Peki ne yapılabilir? Pedagojik olarak ailelerin kendilerini yetiştirmeleri, çocukları ile daha kaliteli zaman geçirmeleri, birlikte etkinlikler yapma, vakit geçirme noktasında motive edici olmaları gerekir. Yine yapılan çalışmalarda gösteriyor ki akşam yemeklerini birlikte yiyen ailelerin çocukları ruhsal anlamda daha sağlıklı oluyor. Gerekirse uzman psikologlardan destek almaları önem arz etmekte.”

Yönetmelik devamsızlık hakkında ne diyor?

İlköğretim ve Eğitim Kanunu'nun 55 ve 56’ncı maddelerine göre, öğrencinin geçerli mazereti ve velinin başvurusu üzerine okul yönetimi tarafından bir öğretim yılı içerisinde 15 güne kadar izin verilebilir. 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu’na göre çocuğunu okula göndermeyen veliye para cezası verilir. Yasaya göre, ‘Muhtarlıkça veya mülkî amirce yapılan tebliğe rağmen çocuğunu okula göndermeyen veli veya vasiye okul idaresince tespit edilen çocuğun okula devam etmediği her gün için on beş Türk Lirası idarî para cezası verilir. Bu para cezasına rağmen çocuğunu okula göndermeyen veya göndermeme sebeplerini okul idaresine bildirmeyen çocuğun veli veya vasisine beş yüz Türk Lirası idarî para cezası verilir.