Okul bahçeleri beton mu, bostan mı olmalı?
Hayal kutuma bir dilek daha ekliyorum: Okul bahçeleri sadece beton ve asfaltla değil, çocukların doğayla iç içe büyüyebileceği yeşil alanlarla dolsun. Dahası, her okulun kendi bostanı olsun; çocuklar ekip biçerek hem doğayı tanısın hem de sofralarına katkı sunsun. Böylece, beslenme sadece bir hak değil, aynı zamanda öğrenilen ve paylaşarak büyütülen bir değer haline gelsin.
Düşünün, bir çocuğun gözlerini kocaman açarak toprakta kendi elleriyle bir fasulye filizlendirdiğini… Sabah suladığı domatesleri öğle yemeğinde tabağında gördüğünü… Ve öğrendiği her şeyin sadece bir kitaptan değil, doğrudan doğanın kendisinden geldiğini.
Bugün dünyada milyonlarca çocuk için okul yemekleri hayati bir besin kaynağı. Yaklaşık 418 milyon çocuk, her gün okulda bir öğün ücretsiz yemek hakkından faydalanıyor.
Peki, mesele sadece çocukları doyurmak mı? Yoksa okul bahçelerini betonla değil, bostanlarla doldurarak, onların hem daha iyi beslenmesini hem de üretmeyi öğrenmesini sağlamak mı?
Buna en iyi yanıtı, okul bostanlarını eğitimle buluşturan ülkeler veriyor. Dünyanın dört bir yanında çocuklar, yalnızca okulda yemek yemekle kalmıyor, o yemeğin kaynağını da öğreniyor. Araştırmalar açıkça gösteriyor ki, okul bostanlarında aktif rol alan öğrenciler, öğle yemeklerinde üç kat daha fazla sebze ve meyve tüketiyor. Ve dahası, bahçede öğrenmek, beraberinde yalnızca sağlıklı bir beden değil, daha başarılı bir akademik hayat da getiriyor; çocuklar doğayla bağ kuruyor, hayatı bizzat deneyimleyerek öğreniyorlar.
BİR OKULUN BAHÇESİ DERSLİK OLABİLİR Mİ?
Kenya’daki St. Francis Kiptulon Lisesi’nin müdürü Francis Kunusia, 2023 yılı Kasım ayında katıldığı bir toplantıda, okulun sadece dört duvar arasında değil, aynı zamanda doğanın içinde bir öğrenme alanı olabileceğini keşfetti.
Bunun üzerine 2024’ün kısa yağmur sezonunda, okul bahçesinde Nyota fasulyesi ekmeye karar verdi. Bu 1,5 dönümlük alan yalnızca öğrencileri beslemekle kalmadı, aynı zamanda çocuklara tarımın gücünü öğretti.
Nyota fasulyesi, çocukların demir ihtiyacının %80’ini karşılayan, besleyici bir ürün. Özellikle Afrika ve Latin Amerika'da, 300 milyondan fazla insanın beslenmesinde temel bir bitkisel protein kaynağı...
Öğrenciler bu fasulyeleri yetiştirdi, hasat etti ve okul yemekhanesinde yedi. Hatta okulun atletizm kulübü, bu üretimden elde edilen gelirle kendi antrenman masraflarını karşıladı. Yani okul, eğitim verdiği kadar üretmeye de başladı.
Kenya’da 200’den fazla okul bu modeli uyguluyor. Çocuklar, ıspanak, lahana, manyok ve tatlı patates gibi ürünleri yetiştiriyor. Tavuk ve koyun besleyerek gübre elde ediyorlar. Ve tüm bunlar, sadece ücretsiz okul yemek programlarını desteklemek için değil; aynı zamanda çocukların doğayı öğrenmesi, kendi gıdalarını üretmesi ve geleceğe daha sağlam adımlarla ilerlemesi için yapılıyor.
Peki, bu sistem sadece Afrika’ya mı özgü? Kesinlikle hayır!
ABD’DEN KANADA’YA, OKUL BAHÇELERİ BÜYÜYOR
ABD’nin Teksas eyaletinde Austin Bağımsız Okul Bölgesi’nin (AISD) Bahçeden Kantine programı, öğrencilerin kendi yetiştirdikleri sebzeleri öğle yemeklerinde yemelerini sağlıyor.
Programa katılan her okulda, bahçeden kantine giden yiyeceklerin güvenli olmasını sağlayan bir bahçe lideri bulunuyor.
Ayrıca bölge yönetimi, belirli mevsimlerde "ekim çağrıları" yaparak okullara önerilen mahsulleri yetiştirmeleri için rehberlik ediyor. Böylece kantinler menülerini önceden planlayabiliyor.
Kanada’da Vancouver Okul Kurulu, Schoolyard Market Gardens (Okul Bahçesi Pazar Bahçeleri) projesiyle çocukların gıda üretimini deneyimlemesini ve yetiştirdikleri ürünleri okullarda, yerel restoranlarda ve mahalle pazarlarında değerlendirmelerini teşvik ediyor. Öğrenciler, bahçeden topladıkları taze ürünlerle hazırlanan yemekleri ücretsiz olarak da yiyebiliyor.
Brezilya’da 700’den fazla okul, doğrudan kantinlerde kullanılacak yiyecekleri yetiştirmek üzere okul bostanları kurdu. Üstelik bu girişimler sadece çocukları beslemekle kalmadı, aynı zamanda yerel çiftçileri de destekleyen bir beslenme politikasıyla bütünleşti.
2009 yılında Brezilya, BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ile birlikte, Orta ve Güney Amerika ile Karayipler’deki okul yemek programlarını, özellikle de okul bahçelerini güçlendirmek için ortak bir girişim başlattı. Bugün, Honduras’tan Jamaika’ya, Peru’dan birçok ülkeye uzanan bu programlar, 13 ülkede aktif olarak uygulanıyor.
Ve bu uygulamalar sadece gelişmekte olan ülkelerde değil, gelişmiş ülkelerde de hızla yaygınlaşıyor. Avustralya/Melbourne’daki bazı okullar, topluluk bahçeleriyle iş birliği yaparak çocuklara hem tarımı öğretiyor hem de ücretsiz sağlıklı öğle yemekleri sunuyor.
TÜRKİYE’DE OKUL BAHÇELERİ NE DURUMDA?
Peki ya Türkiye? Çocuklar okul bahçelerinde betonun içinde mi büyüyor, yoksa toprakla buluşup ücretsiz beslenme haklarından bu şekilde faydalanabiliyorlar mı?
Kasım ayında TBMM’de lansmanı yapılan ve benim de bir parçası olduğum Çocuk Hareketi kapsamında konuşan bir çocuğun sözleri hâlâ kulaklarımda:
“Okul bahçelerimiz gri. Her yer beton. Hareket edecek, soluk alacak yer bile yok.”
Evet, bazı Avrupa Birliği projeleriyle okul bahçeleri yeşillendirildi, ama bunlar yeterli mi? Örneğin, Karabük’te Mustafa Yazıcı Lisesi’nin bahçesi bir AB projesiyle dönüştürüldü ve öğrencilerin akademik başarıları hızla arttı. Muş’ta birkaç yıl önce lise öğrencileri okul bahçesinde boş alanları bostana çevirip sebze üretip bunları ihtiyaç sahiplerine dağıttılar. Ağrı’da başka bir ilkokulun bahçesinin de bir bölümü bostana çevrildi ve üretilen sebzelerin satışından elde edilen gelirle öğrencilerin kırtasiye masrafları karşılandı.
Ama bu tür projeler neden tek tek uygulansın ki? Neden her çocuğun iyi beslenmesini sağlayacak, sürdürülebilir, yaygın bir politika hayata geçirilmesin?
Benzer şekilde, 2014 yılında Peyzaj Mimarı ve Permakültür Tasarımcı Dilek Yürük tarafından başlatılan Okul Bostanları Projesi de oldukça önemliydi. Bu proje; büyükşehirlerdeki anaokulu, ilkokul ve ortaokullarda, mevcut okul bahçelerine permakültür ilkeleriyle yenilebilir bitkiler ekilerek bostanlar oluşturulmasını ve çocukların sağlıklı gıdaya erişimini ve bu konuda farkındalık kazanmalarını sağlıyordu. Belediyeler ve sivil toplum kuruluşlarının desteklediği proje, önce anaokullarında uygulanmaya başlandı, zamanla farklı yaş gruplarına ve okullara yayıldı.
Bu proje, şehirde yaşayan çocukların sadece tüketici olmaktan çıkıp üretici kimliği kazanmalarını, yerel tohumlar ve kadim bilgilerle kendi yiyeceklerini yetiştirmelerini amaçlıyordu. Toprakla bağ kurmak, geri dönüşümü desteklemek ve topluluk bilincini güçlendirmek de sürecin önemli kazanımları arasında.
Tüm bunlar, halen umudun olduğunu gösteren, dünyayı güzelleştirmeye dönük iyi uygulamalar. Zira, çocukların okul ekosistemi içerisinde ücretsiz beslenme hakkı bir lütuf değil, en temel insan hakkıdır. Ve bu hakkın en etkili yollarından biri de okul bostanlarıdır.
Ancak bu projelerin uygulanması için ardında güçlü bir yasal iradenin ve sürdürülebilirliğin olması lazım ki pilot proje olarak kalmasın. Zira OECD verilerine göre, Türkiye'de her beş çocuktan biri yeterli beslenemiyor ve her dört çocuktan biri ise okula aç gidiyor. TÜİK verilerine göre iki çocuktan biri her gün meyve tüketirken, üç çocuktan biri her gün sebze yiyebiliyor.
Yıllar önce, Ankara Kent Konseyi tarafından düzenlenen bir çalıştayda, Yenimahalle’deki bir mahallenin muhtarının mahalle bostanı kurarak çocuklara besleyici gıda sağladığını öğrenmiş ve çok etkilenmiştim. Bunu bir mahallede yapmak mümkünse, neden tüm okullarda uygulanmasın?
YENİ YASA TEKLİFİ: BETON BAHÇELERDEN YEŞİL OKULLARA GEÇİŞ
Geçtiğimiz günlerde TBMM’ye sunulan yeni bir yasa teklifi, bu durumu değiştirmeye aday. DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Evrim Rızvanoğlu’nun sunduğu teklife göre, artık her okulun bahçesinde belirli bir oran yeşil alan olarak ayrılmak zorunda olacak. Halihazırda mevcut okullarda ise ağaçlandırma çalışmaları teşvik edilecek.
Peki, bu neden önemli? Çünkü eğitim sadece sınıfta değil, doğada da olur. Bunu bilimsel araştırmalar ve akademik çıktılar da doğruluyor: Doğa ile iç içe olan ve karnı doyan çocuklar daha sağlıklı, daha mutlu ve daha başarılı oluyor.
Rızvanoğlu’nun sunduğu teklifin dayanağı ise çok açık: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 56. maddesi diyor ki, devlet, herkesin sağlıklı bir çevrede yaşamasını sağlamakla yükümlüdür.
Sağlıklı çevre sadece temiz hava mı demek? Hayır. Sağlıklı çevre, çocukların oynayabileceği, keşfedebileceği, doğayla bağ kurabileceği alanlar demektir.
Şimdi soru şu: Bu teklif yasalaşır mı? Beton lobisi mi kazanır, çocuklar mı? Bostanlar mı kazanır, griye boyalı okul bahçeleri mi?
Sizce bir okulun bahçesi, çocuklara sadece yürümek için mi bırakılmalı, yoksa tohum ekip geleceği yeşertmeleri için mi? Kenya’da uygulanan ve Afrika kıtasından Latin Amerika’ya, ABD’den Kanada’ya dek yayılan iyi uygulama örnekleri, Türkiye’de çocuk yoksulluğu ve açlığın bu denli yüksek olduğu bir dönemde neden hayata geçirilmesin?
Çocukların ücretsiz beslenme hakkını güvence altına almak, uzun zamandır kurduğum bir hayal. Şimdi hayal kutuma bir dilek daha ekliyorum: Okul bahçeleri sadece beton ve asfaltla değil, çocukların doğayla iç içe büyüyebileceği yeşil alanlarla dolsun. Dahası, her okulun kendi bostanı olsun; çocuklar ekip biçerek hem doğayı tanısın hem de sofralarına katkı sunsun. Böylece, beslenme sadece bir hak değil, aynı zamanda öğrenilen ve paylaşarak büyütülen bir değer haline gelsin.
Menekşe Tokyay Kimdir?
Uluslararası ilişkiler alanında Galatasaray Üniversitesi'nde lisans, Avrupa Birliği bölgesel politikaları alanında Belçika Katolik Louvain Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimini tamamlayan ve Avrupa Birliği siyaseti alanında Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü'nden doktora derecesi olan Tokyay, 2010 yılından beri ulusal ve uluslararası haber ajansları için röportaj ve analizler yaptı. Uzmanlık alanları arasında AB siyaseti, Orta Doğu, çocuk hakları ve sosyal politikalar yer almaktadır. Kendisi Fransızca ve İngilizceden birçok kitabı Türkçeye kazandırdı. Aynı zamanda aylık klasik müzik dergisi Andante’de köşe yazarı olan Tokyay, bir yandan da sanat alanında önde gelen isimlerle ve müzik alanında üstün yetenekli çocuk ve gençlerle ses getiren söyleşi dizileri gerçekleştirdi.
Çocuklar açken, kalkınma hikâyesi yazılamaz 09 Mart 2025
Pasaportlar, vizeler ve yitik rüyalar 23 Şubat 2025
Fırsat eşitliği, erken çocukluktan başlıyor 16 Şubat 2025
Yazar gözünden göçmenlik: Almula Türedi ile Huzursuz Ruhlar Şenliği 12 Şubat 2025 YAZARIN TÜM YAZILARI