Öğretmenlerim, feminizm ve bell hooks

Sınır koymak, özel alan inşa etmek, bunlar için emek harcarken de ideolojik/politik sınırları aşmak kadınlar, queerler, siyahlar, Kızılderililer ya da Kürtler için önemli bir kuramsal mücadele alanı…

Google Haberlere Abone ol

Onur Bütün

Bir arkadaşım var, ne zaman evden çıkacak olsam, biriyle buluşmaya gideceğimi söylesem bana “iyi eğlenceler” diler. Oysaki kolayca eğlenebilen biri değilim. Okuduklarım, izlediklerim ve bu ülkede tanık olduklarım neşemi alıp götürmediyse de “eğlence” kısmının epey kadükleştiğini biliyorum. Ama suratımı asıp oturan biri de değilim sınırlarım/ız bile isteye ihlal edilmedikçe.

Sınır çizmeyi ve tersinden kapsamayı, az sayıda öğretmenimden ve çoğunlukla kadın arkadaşlarımdan öğrendim. Eril tahakkümün müdahalelerini bireysel ve toplumsal olarak filtrelemek aslen kadınların becerisidir ne yazık ki... Hayatta başka becerilerimiz de olsun isteriz aslında…

Üniversitede okurken bölümümdeki laçkalaşmış, neşesi ideolojik olarak dondurulmuş bir ortamda –darbe sonrası içe kapanma- çello çalacak olmam beni akademinin tahayyül, tefekkür sığlığı ve sınırlılığı üzerine düşünmeye itmişti. Kitap okumayan, entelektüel uğraşları yalnızca verdikleri derslerin donmuş, katılaşmış müfredatıyla sınırlayan hocalarımın yanında, her salı günü öğlen saatlerinde bölüme ders vermeye gelen, yüzü gibi akıl ve gönlü de gülümseyen çello hocam Alp Altıner, bizi davet ettiği konserlerle –ki onun sayesinde dört yıl boyunca bir kilise korosuna katılmış, solfej ve deşifremi geliştirmiş, konserlerde çello çalmıştım-, sakin ve bizim deneyimsiz hallerimize empatik yaklaşan disipliniyle ve hâlâ kitaplar, filmler, konserler üzerine konuşabildiğimiz akademi dışı bir yaşamı da bizimle paylaşmıştı. Birkaç kez evine de gitmiştim o yıllarda… Eşiyle ve kızıyla kurmuş oldukları ilişkideki nitelik de benim için bir model olmuştu. Yaptığını söylüyor, söylediğini yapıyordu hocam.

Aradan yıllar geçtikten sonra, 'Feminist Okumalar/Cumhuriyetten Günümüze Edebiyatta Cinsellik ve Erotizm' adlı kitabım üzerine çalışırken, edebi türleri eşit bir biçimde öykü/queer öykü, roman/queer roman şeklinde bölümlere ayırmış, queer tiyatro konusunda danışacak birini aramaya başlamıştım. Bir arkadaşımın yardımıyla Süreyya Karacabey’e ulaştım.

Elime bir halat ucu verdi Süreyya, çektikçe bir literatür önüme serildi, okudum, düşündüm ve yazdım. Arada ona yine danıştım. Tüm bunlar olurken öğrencileriyle kurmuş olduğu müthiş bağ birçok kez karşıma çıktı. Her yaz gittiğim çadır kampında genç bir öğrencisine rastladım ve kitabıma yaptığı katkıyı anlatırken öğrencisi de kendi deneyimini anlattı bana uzun uzun… Süreyya, öğrencisinden dinlediğim hikâyeyle bana da öğretmeye devam ediyordu. KHK’lı bir akademisyen ve hoca olarak onun öğrencilerini çok özlediğini biliyorum. Geçenlerde sosyal medyada bir öğrencisi ile şöyle sohbet ediyordu; “Gözde Gaia çalış, bana onun incindiği yerleri anlat”.

Yukarıda söz ettiğim iki hocamın yanı sıra bir de Sitem Ateş’ten söz edeceğim size… Eğitim bizim gibi ülkelerde okul dışında da çok önemlidir. İnsanlarla eşit ilişki kurmaya, özel alanıma duyduğum hassasiyetin bir benzerini kendisi de içselleştirmiş, hayatını yazar olarak anlamlandırmış bir kadın Sitem. Psikanalize verdiği değer, içinden geldiği kültür ve zekâsıyla bana yoldaşlık eden başka bir öğretmenim. İki ayrı ve uzak şehirde yaşıyoruz, o nedenle telefon konuşmalarının uzun olanlarını seviyorum artık, zira hiç haz etmezdim. Yargılanmaksızın biriyle konuşabilmenin tek yolu var, o kişiyi siz de yargılamayacak, emir kipiyle önermelerde bulunmayacaksınız ya da diliniz sertleşse bile karşınızdaki “biz” olma halini hissetmeye devam edecek. Sitem bana “biz” olmayı öğretiyor yani okullardaki eğitimde rastlamadığımız bir müfredat bu… Sınır koyan ve eşzamanlı özgürlük alanı sınırlarını aşmaya teşvik edebilen…

SINIRLARI AŞMAYI ÖĞRENMEK

Sınır koymak, özel alan inşa etmek, bunlar için emek harcarken aynı zamanda ideolojik/politik sınırları aşmak kadınlar ve queerler için, siyahlar, Kızılderililer ya da Kürtler için önemli bir kuramsal/pratik mücadele alanı… Türkiye’de bırakın toplumsal cinsiyet temelli bir eğitim almayı, sendikalarda ve partilerde dahi henüz queer/feminist kuram, tarih ve pratik üzerine sistematik bir çalışma yürütülmüyor. Bu eksikliği gidermek istediğimiz için Türkiye’nin 20 ilinden katılan kadınlarla kurduğumuz Feminist Okumalar atölyelerimizde sınırları belirlemek ve aşmak üzerine özel bir çalışma yürütüyoruz. Bu bağlamda ele alacağımız, yeni yayımlanan 'Sınırları Aşmayı Öğretmek/Özgürlük Pratiği Olarak Eğitim', bell hooks’un Türkçe’ye kazandırılan kitabı, NotaBene Yayınları tarafından Arzu Eylem çevirisiyle okurlara ulaştı.

Sınırları Aşmayı Öğretmek, Bell Hooks, Çevirmen: Arzu Eylem, 192 syf., Nota Bene Yayınları, 2021.

bell hooks, 1952 doğumlu, ikinci dalga feminizmin içine doğmuş akademisyen, düşünür ve öğretmen bir kadın. 30’dan fazla kitaplaşmış çalışması var. Gerçek adı Gloria Jean Watkins olan yazar, sonraları büyükannesi onuruna kadın soyunu kabul ederek, “bell hooks” mahlasını benimsedi. Dikkatini imzaya değil, çalışmalarına çekmeyi istediğinden “bell hooks” adını küçük harflerle kullandı. Çocukluğundan itibaren öğretebileceğine ve yazabileceğine inanan bell hooks, sömürgecilik karşıtı, devrimci bir direniş pedagojisi yöntemi üzerine hayatı boyunca düşünmüştü. Sınıfı, öğrencilerle iletişimi, kuram üretimini, otoriteyle birlikte okullarda, üniversitelerde öğretilen itaati, akademisyenlerin önyargılarını bir bütün olarak eleştirel feminist pedagojisini planlayarak metinler üreten hooks, “katılımcı pedagoji” ve Paulo Freire’nin “vicdanileştirme” (conscientizaiton) dediği tavır alışı, müfredatlarında kullanarak, eğitimi özgürlük pratiği kazandırdığı bir programa dönüştürmek için çaba harcadı.

Akademisyenlerin ve öğrencilerin sınırlarını düzenlemeyi ve aşmayı diyalektik bir bütünlük olarak gördü. Freire’nin üretimlerini toplumsal cinsiyet açısından eleştirdi ve geliştirdi. 'Sınırları Aşmayı Öğretmek/Özgürlük Pratiği Olarak Eğitim' adlı kitabında, kendisiyle ve yazar sesiyle sürdürdüğü bir eğlenceli oyun olarak, bell hooks’la Gloria Watkins’i (yazarın gerçek adı) söyleştirir ve şöyle bir soru sorar;

GW- Paulo Freire ile yüz yüze görüştüğünde ne hissettin?

bh- … Bundan birkaç yıl önce Paulo, o zamanlar öğrencisi ve öğretmeni olduğum Santa Cruz Üniversitesi’ne davet edilmişti. Üçüncü dünyanın öğrencileriyle, öğretim üyeleriyle atölye çalışmaları yapmak ve halka açık bir konferans vermek için gelmişti. Pek çok kişi Freire’nin çalışmasının benim için anlamını bilse de, geldiğini haber veren bir fısıltı bile duymamıştım. Bir şekilde öğrendiğimdeyse çalıştay için katılım listesinin dolduğunu söylediler. Protesto ettim. Diyalog ilerleyince, gündeme feminist eleştiriler taşımamdan, daha önemli konuların tartışılmasına izin vermememden korktukları için bu tür toplantılara davet edilmediğim anlaşıldı. Son dakikada katılmaktan vazgeçen biri olunca içeri girmeme izin verildi ama sesimi ve karşılaşmanın kendisini kontrol eden cinsiyetçi çabayı hissetmiştim bir kere. Tabii ki bu yüzden içimde bir savaş başladı çünkü Paulo Freire’deki cinsiyetçiliği sahiden sorgulamak istiyordum. Toplantıda nezaketi elden bırakmadan ilerledim. Gündeme getirdiğim sorulardan dolayı katılımcılar aleyhimde konuşmaya başladı ve saygınlıklarını kaybettiler, çünkü Paulo onlara dönerek sorularımın çok önemli olduğunu belirtti. Doğrusunu söylemek gerekirse, onu o anda, çalışma ilkelerini eylemiyle gösterdiği için sevdim. Feminist eleştiriyi susturmaya ya da küçümsemeye çalışsaydı benim için çok şey değişirdi. 'Cinsiyetçi' olduğunu kabul etmesi benim için yeterli değildi, erken çalışmalarını bu gözle değerlendirip neden değiştirmediğini, şu anki görüşlerini yazılı halde paylaşıp paylaşmayacağını da bilmek istiyordum. Ama daha sonra zaten bu konularda konuşmak ve yazmak için ortak çaba gerektiğinden bahsetti-sonraki çalışmalarında bu çaba çok belirginleşti.”(1)

bell hooks siyah kadın mücadelesinin, ırkçılık ve sömürgecilik ideolojisinin eğitim alanındaki izdüşümlerini açığa çıkaran ve sarsıcı bir sorgulama yöntemi kullanarak belirginleştiren önemli bir kadın aktivist olarak da görülmelidir. Bazı fikirleri bugün eleştirilmekle birlikte-kız kardeşlik bağıyla kadın mücadelesini birleştiren yaklaşımı gibi-(2) cinsiyetin kadın oluşu belirleyen tek etken olmayışını kabul ettirmekteki ısrarı, çoğunluğu beyaz akademisyen kadınlar tarafından üretilen kuramı ciddi sorgulayışıyla kritik bir müdahaleler silsilesinin de kurucuları arasında yer aldı ve temsil etti.

Akademinin bir cennet olmadığını çok erken tarihlerde fark etti ve eğitimi toplumsal cinsiyet eşitliği açısından, queer/feminist özgürlük pratiği olarak yorumladı. Akademideki sınıflara tutkuyu, vicdanı, oyunu ve en önemlisi eleştiriyi yeniden döndürmek için eleştirel feminist bir pedagoji kurdu. Öğrenmenin sınırsızlığı bir hakikat olarak açıkça belirdiğinde dahi, “özel alan sınırlarıyla nasıl var olur?” sorusunu kuvvetle sorabilmemizin arka planında bell hooks’un emeği ve öğretmenliği duruyor, sağ olsun.

Notlar

  • Sınırları Aşmayı Öğretmek/Özgürlük Pratiği Olarak Eğitim, bell hooks, NotaBene Yayınları, Çeviri: Arzu Eylem, s: 57-58
  • “Arkadaşlığın böyle bir derinleşmenin temel bileşenlerinden biri olduğunu seziyorum. Epeyce “doğal”, elde bir gibi görünen bir kız kardeşlik değil de, seçilmiş bir yakınlık olarak arkadaşlık. Birbirinden epey farklı (yaşça, başça, politik görüş olarak…) kadınların kurdukları, güçlendirdikleri, içinde değiştikleri ve birbirlerini değiştirdikleri politik bir ilişki olarak arkadaşlık. Bana öyle geliyor ki, şu “senin yanında olmak, kendimizden yana olmaktır”, dayanışmadan fazla bir şeye işaret ediyor; kolay kolay vazgeçilemeyecek, geride bırakılamayacak, bizi biz yapan türde bir ortaklığa.” /Aksu Bora
    https://birikimdergisi.com/haftalik/8424/arkadaslik