Öğrenci, ailesine rağmen mücadele etti, okulda taciz kararı bozuldu

Öğrencisine 'Aşığım' diyen öğretmene 'taciz'den düşük ceza verildi ve hükmün açıklaması ertelendi. Öğrenci, ailesinin şikayetçi olmamasına rağmen mücadelesini sürdürdü ve üst mahkeme kararı bozdu.

Google Haberlere Abone ol

Pelin Akdemir

DUVAR - Diyarbakır’daki bir devlet okulunda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni, 16 yaşındaki öğrencisine 'aşık olduğunu' söyledi. Öğretmenin bu sözleri ‘cinsel taciz’ suçlamasıyla mahkemeye taşındı.

Yerel mahkeme, haziran ayında öğretmene alt sınırdan, indirim uygulayarak ceza verdi ve hükmün açıklanmasını geriye bıraktı. Avukat Mehmet Emin Gökdemir’in itirazı üzerine dava, üst mahkemeye taşındı. Üst mahkeme, 24 Ekim’de verdiği kararla yerel mahkemenin kararını bozdu.

OLAY SAVCILIĞA TAŞINDI

Davaya konu olay, Ocak 2022’de yaşandı. Diyarbakır’daki devlet okulunda görev yapan öğretmen, kız öğrencisini dersleri kötü olduğu gerekçesiyle görüşmeye çağırdı. Kütüphanede görüşen öğretmen, öğrenciye “yaşıma takılma”, “bir ergen gibi sana âşık olduğumu mu söyleyeyim” diye konuştu. Birkaç dakika süren konuşmanın ardından öğrenci, sınıfına geri döndü. Durumu önce sıra arkadaşına, ardından ders öğretmenine anlattı. Öğretmen, olayı rehber öğretmenine ileterek tutanak tuttu.

Okul yönetimi, olayı savcılığa bildirdi. Savcılık, evli ve üç çocuk sahibi öğretmeni ifadeye çağırdı. Öğretmen, üstüne atılı suçlamayı reddetti. Savcılık, mağdurun ve tanıkların beyanlarıyla olayın doğru olduğunu kabul etti ve dava açıldı.

Avukat Mehmet Emin Gökdemir

‘ÖĞRENCİNİN BÖYLE BİR ŞEY SÖYLEMESİNDE BİR MENFAATİ YOK’

Davayı takip eden avukat Mehmet Emin Gökdemir, “Öğretmenin öğrenciyi oraya çağırmasında bir sebep var mı? Yok. Öğrencinin dersleriyle alakalı biri değil. Öğrencinin dersleri iyi. Öğrencinin böyle bir şey söylemesinde bir menfaati yok. Aksine ilçe ortamında sorun oluşturabilir. Bunlar değerlendirildiğinde olayın gerçekleşmiş olduğu sonucu çıkıyor” ifadelerini kullandı.

TCK'nin cinsel taciz suçunu içeren 105’inci kanun maddesine göre, 3 aydan 2 yıla kadar ceza verilebiliyor. Sanığın kamu görevlisi olması ve mağdurun çocuk olması nedeniyle ceza iki defa ağırlaştırılabiliyor. Böylelikle ceza üst sınırı 4,5 yıl hapse kadar çıkabiliyor. Bir yıldan fazla verilen cezalarda kamu görevlisi, memuriyetten atılıyor.

‘ŞAHIS PİŞMAN DEĞİL’

Haziran ayında kararını açıklayan yerel mahkeme, sanığın çocuğa karşı cinsel taciz suçunu işlediğinin sabit olduğunu belirtmesine rağmen, sanığa alt sınırdan, indirim uygulayarak 8 ay hapis cezası verdi. Sanığın ‘sabıka kaydının bulunmaması, sanığın kişilik özellikleri ve duruşmalardaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurulduğunda yeniden suç işlemeyeceği kanaatine varılması, suçun işlenmesiyle somut, talep edilen, giderilmesi gereken bir zararın bulunmaması’ gerekçeleriyle de hükmün açıklanması geriye bırakıldı. Mahkemenin verdiği bu karara göre, kişi 5 yıl içinde herhangi bir suç işlemezse işlenmiş suç yok sayılıyor.

Gökdemir, bu durumu eleştirerek “Mahkeme, ’Sen bu suçu işlemişsin ama ben açıklamıyorum, sonra sileceğim’ diyor. Şahıs pişman değil. ’Pişmanım’ dese bile indirim uygulanmasında yeterli olmamalı. Aileler çocuklarını okula böyle şeyler yaşansın diye göndermiyor. Okulların toplumsal bir alan olması ve kişinin öğreticilik vasfı gereği cezanın alt sınırdan değil, üst sınırdan olması gerekiyor. Pişmanlık indirimi de uygulanmamalı. Pişman olmadığı için hüküm açıklanmalıydı” diye konuştu.

ÜST MAHKEME HÜKMÜN AÇIKLANMASI GEREKTİĞİNE KARAR VERDİ

Gökdemir, yerel mahkemenin verdiği hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararına itiraz ederek davayı üst mahkemeye taşıdı. Üst mahkeme, 24 Ekim’de açıkladığı kararında yerel mahkemenin kararını bozdu. Üst mahkeme, temel cezanın atılı suçun üst sınırına yakın ceza olarak belirlenmesi gerektiğine, sanığın pişmanlığının olmaması nedeniyle indirim uygulanmaması gerektiğine hükmetti. Anayasa Mahkemesi kararlarını da hatırlatan üst mahkeme, hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasının da uygulanmamasına karar verdi.

Yerel mahkeme, üst mahkemenin kararı dışında karar veremeyecek. Böylece sanık, yerel mahkemenin vereceği karar sonucunda memuriyetten ihraç edilecek.

‘İSTEDİĞİMİZ YÖNDE KARAR ÇIKTI’

Üst mahkemenin kararını değerlendiren Gökdemir, “Normalde mahkemeler bu tarz itirazları hiç işlemeden ret etme eğiliminde oluyor. Sevindirici olan, mahkemenin dosyayı okuyup karar kılmış olmaları. İstediğimiz yönde karar çıktı” diye konuştu. Türkiye’de emsal oluşturabilecek bir karar olmasının önemine değinen Gökdemir, şunları söyledi: “Olayımızda ‘seni seviyorum, sana aşığım’ fiili var. Bu söylemlerin de ihracı gerektirecek yoğunlukta fiiller olduğu karara bağlanmış oldu. Temasın olmadığı, bir söylemin bile kamu görevlisinin görevinden edebilecek oluşu önemli. Ayrıca toplum sağlığının korunabilmesi için de önemli bir karar.”

‘SANIK NİYETİNİ İLERLETEMEMİŞ OLDU’

Bir öğretmenin öğrenciye ‘sana aşığım’ demesinin basit bir fiil olmadığını dile getiren Gökdemir, “İtiraz etmemiş olsaydık üst mahkemeden de böyle bir karar çıkmayabilirdi. Biz üstüne gitmeyi tercih ettik. Diğer bir savunmamız da eğer öğrenci kabul etmiş olsaydı ne olacaktı? Sanığın aklındaki düşünceler nelerdi? Aslında oluşabilecek daha ağır suçlar söz konusu. Sanık, bu kararla niyetini de ilerletememiş oluyor” şeklinde konuştu.

Öğrencinin savcılık ifadesinde olayı anlatıp anlatmamakta çekingen davrandığını belirten Gökdemir, güven sağlamanın önemli olduğunu söyledi: “Kız çocukları, ailenin nasıl karşılayacağı, ilçe ortamının olaya nasıl bakacağı gibi konularında çekingen davranıyorlar. Öğretmen orada güçlü olan kişi, öğrenci güçsüz. Çocuk, ‘suç duyurusunda bulunsam ne kadar etkili olabilirim’ diye de düşünerek çekingendi.”

‘AİLE ŞİKAYETÇİ OLMADI, DURUŞMALARA BİLE KATILMADI’

Ailenin, öğretmenle uzaktan akrabalıklarının olduğunu, şikayetçi olmadıklarını ve duruşmalara  gelmediklerini söyleyen Gökdemir, “Ailenin sanığın cezalandırılmasında etkin bir rol üstlendiğini söyleyemeyiz. Öğrencinin kendi cesareti ve diğer öğretmenlerin desteğiyle bu sonuca ulaşabildik” dedi. Mağdurun beyanının esas alındığını ifade eden Gökdemir, “Çocukların manipüle edilecek oluşları, etkiye açık oluşları göz önünde bulundurularak mağdurun ilk söylemi ve savcılık ifadesiyle verilen ifadesi yeterli oluyor” dedi.