Nureddin Nebati: Sıcak parayı sevmiyoruz istemiyoruz

Bakan Nureddin Nebati "Sıcak parayı sevmiyoruz istemiyoruz. Çünkü sıcak paranın ne zaman geleceği belli ne zaman gideceği belli değil. Giderken ne tür tahribatları yapacağını birçok defa gördük" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, gündemdeki konuları değerlendirdi.

TRT 1 ve TRT Haber ortak yayınına katılan Nebati, döviz kurlarında düşüşle ilgili olarak "Cumhurbaşkanımız adeta bir manifesto da yayınladı. Ve o andan itibaren de Türkiye'de her şey değişti. Aslında bu değişim, bir normalleşme" diye konuştu.

Küresel ekonomide gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkelerle payını eşitlediğini söyleyen Nebati, "21. yüzyıl çok farklı bir yüzyıl. Bu yüzyıl egemenlerin tahtlarının sarsıldığı bir süreç. Çin, devasa nüfusu ve geçmişten kaynaklanan önemli çalışmalarıyla bir farklılık ortaya koydu. Türkiye geliyor. Türkiye son 19 yılda ortaya koyduğu bir hamleyle farklılığını ortaya koydu ve onun gibi ülkeler geliyor" dedi.

Nureddin Nebati'nin açıklamalarından satır başları şöyle:

ASLINDA BU DEĞİŞİM BİR NORMALLEŞME: Şimdi öncellikle hayırlı olsun. Hem bir model öne sürüyoruz hem de Sayın Cumhurbaşkanımız dün biliyorsunuz adeta bir manifesto da yayınladı. Ve o andan itibaren de Türkiye'de her şey değişti. Aslında bu değişim, bir normalleşme. Son birkaç aydır özellikle yaşanan kur ataklarıyla ilgili yaşanan gelişmeler ve buna ilişkin yapılan yorumlar aslında normal olmayan bir şeyin tartışmasıydı. Şimdi normale döndük. Artık gerek gerçek kişilerimiz gerek kurumlarımız gerek kamu yönetimi gerek siyasetimiz gerekse de sizler... Her şeyin normal çerçevesi içerisinde devam ettiği bir sürece giriyoruz.

EKONOMİK AKTÖRLERİN ÖNÜNÜ GÖREBİLECEĞİ BİR SÜRECE GİRDİK: Bu, Türkiye için aslında çok çok önemli. Aynı zamanda yöneticiler açısından önemli fakat reel sektörün önünü görmeye gayret eden her türlü ekonomik aktivitede bulunan aktörlerin, önünü görebileceği çok önemli bir sürece girmiş olduk. Özellikle önümüzdeki yıl bunun da semerelerini çok açık bir şekilde göreceğiz. 

GELİŞMEKTE OLAN EKONOMİLER GELİŞMİŞ ÜLKELERLE PAYI EŞİTLEDİ: Uzun süredir Türkiye modeli, Çin modeli, Güney Kore modeli diye tartışmalar yapılıyor. Ben birkaç tespitte bulunarak niçin Türk modeli olduğunu, niçin özgün olduğunu, kendi iç dinamikleriyle uyumlu olduğunu ve diğer ülkelerden nasıl ayrıştığını ortaya koyan bir süre isterim. Küresel ekonomilerden gelişmekte olan ülkeler özellikle 2006 yılında eşitlenen payla bugün yüzde 58'lere varan bir pay alıyor. Yani gelişmiş olan ekonomiler, 1990'lı yıllarda yüzde 65'ler civarında bir payı alırken, gelişmekte olan ülkeler yüzde 35'ti. Ve 2007-2008'de bu bir çakışma noktasına geldi, yüzde 50'lik bir pay. Sonrasında ise gelişmekte olan ülkelerin aslında dünyadaki ticaretin büyük bir kısmını almaya başladıkları, dolaysıyla da bu imkanlar silsilesi içinde bazı ülkelerin öne çıktığını çok rahat görebiliyoruz.

ÇİN ÖNEMLİ BİR FARK KOYDU, SONRA TÜRKİYE GELİYOR: 21. yüzyıl çok farklı bir yüzyıl. Bu yüzyıl egemenlerin tahtlarının sarsıldığı ve bu sarsılmanın çok ciddi sancılarla dönüşüm ortaya koyduğu, özellikle de geçmişten tebarüz eden gücü ve medeniyetlerin birbiriyle yarıştığı, yer değiştirmeye başladığı bir süreç. Bu dönem içerisinde birileri güçlü bir şekilde geliyor. İşte görüyorsunuz Çin, devasa nüfusu ve geçmişten kaynaklanan önemli çalışmalarıyla bir farklılık ortaya koydu. Türkiye geliyor. Türkiye son 19 yılda ortaya koyduğu bir hamleyle farklılığını ortaya koydu ve onun gibi ülkeler geliyor. Peki egemen güçler ne oluyor? Aldıkları pay düşüyor.

TÜRKİYE 2020'DE ÇOK ÖNEMLİ BİR ŞEY YAPTI: Türkiye 2020 yılında çok önemli bir şey yaptı. Krizde fırsatları en iyi şekilde kullanan bir ülke oldu, bu çok önemli. Bunu kullanmasının temel sebeplerinden bir tanesi bulunduğu coğrafya, ikincisi 19 yıldır yapılmış olan altyapı yatırımlarının tamamlanmış olması, üçüncüsü her türlü pazara yakın olması.

2020'DE DOĞRUDAN YATIRIMLAR 12,7 MİLYAR DOLARA ULAŞTI: Aynı zamanda özgün bir pazar olma niteliğini kazanması ve klasik bir deyimle İstanbul'u merkez alırsanız 3,5-4 saatte bir uçağa bindiğinizde 1 buçuk milyarlık bir pazara hızlı bir şekilde ulaşabilme ama bu pazarında aynı zamanda çeşitlilik addettiği bir pazar. Böylesine büyük imkanlar silsilesi var. Ve düşünün Avrupa'ya bakıyorsunuz farklı bir talep noktasında, Afrika'ya bakıyorsunuz farklı, Orta Doğu'ya bakıyorsunuz farklı, Türki cumhuriyetlere bakıyorsunuz çok farklı taleplerin olduğu bir yerde Türkiye. 2020 yılında doğrudan yatırımları 12,7 milyar dolara ulaşmış durumda ki sıcak paradan ziyade.

SICAK PARANIN TAHRİBATLARINI GÖRDÜK, YAŞADIK: Sıcak parayı sevmiyoruz, istemiyoruz. Çünkü sıcak paranın ne zaman geleceği belli fakat ne zaman gideceği belli değil. Ve bu giderken de ne tür tahribatları yapacağını da birçok defa gördük, yaşadık. O için de Türkiye bu maliyet avantajı olan katma değerli ve yeşil üretime dayalı bir beceriye sahip olması, pazara yakın olması, nitelikli insan sermayesine sahip olan ender ülkelerden biri olması, dijital altyapıyı geliştirdik ve cari dengeyi de sürdürülebilir bir alan olan ülkeler sınıfına soktuk.

KIRILGANLIKLARIMIZIN ÜZERİNDE ÇALIŞIYORUZ: Tabii ki kırılganlıklarımız var. Bu kırılganlıkların üzerinde çalışıyoruz. Çünkü biz bir orta gelir tuzağından çıkmak istiyoruz. Biz 2013 yılında 12 bin 500 dolar neredeyse kişi başına düşen gelire ulaştık. Ancak o günkü şartlar içerisinde hepimizin memnun olduğu bir durum vardı. Türk Lirası'nın değeri tarihi olarak çok yüksek, yüzde 110'lar civarında. Fakat ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 56. Bir problem daha var, cari açığımız büyümeyle beraber yükseliyor. Bütün bunlar o günlerden itibaren bizim almaya çalıştığımız ve Sayın Cumhurbaşkanımızın sadece son 19 yılda değil, tanıdığımız günden beri ortaya koyduğu bir şey var: Bu ekonomik model Türkiye'nin şartlarına uygun bir hale gelirse özgün ve özgür olacak. Dolayısıyla bu kırılganlıklardan bir tanesi olan orta gelir tuzağından çıkmak, reel efektif değer kurunu kabul edilebilir bir seviyeye getirmek amacıyla da bu çalışmalar yapıldı.

HEDEF REKABET EDİLEBİR BİR KUR OLMASI: (“Bu 'kabul edilebilir'den ne anlamalıyız?” sorusu üzerine) Kendi değerini karşılaması. Rekabet edilebilir bir kur olması. Ve bu değerini karşılarken de ülkenin ürettiklerini dışarıya katma değerini yüksek bir şekilde satmasını gerçekleştirecek bir oranı yakalaması. Bu oranı yakaladığı takdirde zaten optimal bir noktaya yaklaşmış oluyor. Yoksa paranızı yüksek değerlendirip bol bol ithalat yapıp, yani deyimi şuydu, 2 liraya mal edilen şeyi biz 1 liraya yurt dışından alalım. Bu ne demek, aslında sizin emeğinizi, gücünüzü, katma değerinizi dışarıya sevk etmek demektir. Şimdiki anlayışımız o optimal noktayı yakalamakla dışarıya vereceğimiz gücümüzü, aslında dışarıdan alacağımız imkanlarla değerlendirmek demektir ki, bu kırılganlıklar üstesinden gelebilelim.

TÜRKİYE DRAMATİK BİR DÜŞÜŞ ÇOK HIZLI TOPARLANIYOR: Bir büyüme yok aslında son bir yılda, bir sıçrama var. Özellikle sadece ihracat rakamlarında değil, makroekonomik göstergelerde her alanda bir sıçrama var. Türkiye'nin çok önemli bir özelliği var. Dramatik olarak herhangi bir düşüş yaşandığında, salgında olduğu gibi, çok hızlı bir şekilde toparlanma özelliği ortaya koyabilen ve bu özelliğinden dolayı da uyum gerçekleştirebilme kabiliyetini küresel ekonomiye kanıtlayan bir ülke konumunda.

ENFLASYONU KABUL EDİLEBİLİR SEVİYEYE GETİRECEĞİZ: 1990'lardan itibaren geçen yıla kadar ortada yüksek bir cari açık ve yüksek bir büyüme var. Burada artık durmalıyız. Bir model geliştirmemiz lazım. Bu modelin temeli de yüksek cari açık değil, cari açığın sıfırlandığı hatta pozitife dönüştüğü fakat büyümenin de gerçekleştirileceği bir imkanlar silsilesini gerçekleştirebilmek. Bunun için de bir kırılganlığımız olan enflasyonun kabul edilebilir, yani tek haneli seviyelere getirilebilmesi ve ülke içindeki dinamiklerin daha öngörülebilir bie hale getirilmesi.

BÜYÜMEDE ÇİFT HANELERE GİDİYORUZ: (Yıl sonun büyüme tahminin sorulması üzerine) Büyümede çift haneye doğru gidiyoruz. Hedeflerimizin de inşallah ötesine doğru gidiyoruz. Çünkü Türkiye'de büyük bir canlanma var. Büyümemizin temel sebeplerinden bir tanesi içerideki büyüme ise, talebin artması ise, dışarıdaki net talebin de artmasından kaynaklanıyor.

BUNLAR SPEKÜLASYON DEĞİL İHANET: Türkiye'de bugüne kadar sermaya kontrolüne gidildi mi, gidilmedi. Serbest piyasa ekonomisi, bize serbest piyasa ekonomisi uygulayın diyen birçok ülkeden daha serbest bir şekilde uygulanıyor. Bu ülkede can güvenliği, mal, ırz sağlanmıştır. Kambiyo kısıtlaması veya serbest piyasaya ilişkin söylenmiş her bir laf spekülasyon değil, manipülasyon değil, ihanettir. Hepsiyle ilgili işlem başlatıldı. Bu tür ihanetlere asla izin vermeyeceğiz.

CHP, KENDİNİ İKTİDAR ZANNETMEYE BAŞLADI: Bakan olur olmaz ilk toplantımızı iş dünyasıyla yaptık. O gelsin, o gelmesin demedik. Türkiye'de en üst seviyede hizmet yapan, onlar başımızın tacı, hangi ideolojiden olursa olsun. Ana muhalefet partisi, nihayetinde son 20 yılda oy oranını yüzde 25'ten yüzde 25,3'e çıkardığı için kendisini iktidarda zannetmeye başladı. Ve seçim olmayacağını bile bile her gün erken seçim teranesiyle iş dünyasının önünü kapattı. Hatta yurt dışına tavsiyelerde bulundu gelmeyin diye.

SAKIN MUHALEFETİN GAZINA GELMEYİN: Gitti TÜSİAD açıklamada bulundu. Yahu TÜSİAD sen toplantıdaydın, gayet iyi iletişim kurmuştuk. Ne oluyor da hemen şiddetli açıklama yapıyorsun. Sevgili TÜSİAD, sevgili orada bulunan arkadaşlar. Sakın sakın ha muhalefet partisinin gazına gelmeyin. Çünkü onlar zannetiler ki bu iş böyle bitiyor.

BİZE TAVIR TAKINIRSANIZ, MİLLET DE SİZE TAVIR TAKINIR: Bak ben size söyleyeyim, siz bize tavır takınırsanız, bu millet size tavır takınır. Siz bizim gideceğimizi zannediyorsanız 2002 yılından bugüne kadar yapılmış olan seçimlerin neticesine bakın, hepsinde sizi yalnız bıraktı. Biz gene birlikte çalışacağız, bizim sizinle bir alıp veremediğimiz yok, gelin hep beraber bu ülkeye hizmet edelim. Yahu siz ne yapıyorsunuz?

EN FAZLA SİZ ETKİLENİYORSUNUZ: Hepimiz bir gemideyiz. Bu geminin en üst katında oturuyorsunuz. Havuzlu villalarınız var, kameralarınız çok şık. Bu kamaralarda yaşıyorsunuz. Döviz kurundaki bir değişimden en fazla etkilenen sizlersiniz. Öyle bir bağırıyorsunuz ki, dövizle işi olmayan aşağıdaki kişiler koşa koşa döviz alıyorlar, sonra da ellerinde patlatıyorsunuz. Sen zarar görüyorsun, vatandaş zarar görüyor. Yazık değil mi kaybımıza, sen kaybediyorsun en başta.

2023'TE SİZİ YARI YOLDA BIRAKACAKLAR: En başta kaybeden TÜSİAD olmak üzere en büyük oyuncularımız. Türkiye'de döviz borcu olanların yüzde 75'i bin tane firmaya ait. Asıl borçlu sizsiniz. Makroekonomik göstergelerle bağı olmayan böyle bir sonuca katlanıyor nasıl oluyor da size bir telefonla, bir gelişle iktidara çeki düzen vermeye çalışıyorsunuz. Bakın söylüyorum Haziran 2023'te onlar sizi yine yarı yolda bırakacaklar. Bu millet üzerine oynanan oyunları sevmez, cevabını net bir şekilde verir. Sen orada zararı göreceksiniz, zararı aşağıda paylaştıracaksın.

YALAN PROPAGANDA YAPANLARIN CANINA OKUYACAĞIZ: Sosyal medya üzerinden yalan yanlış propaganda yapanların canına okuyacağız. Kimsenin Türk Lirası ile özellikle de başta küçük yatırımcılar olmak üzere bireylere ve Türkiye’ye zarar verme hakkı ve yetkisi yoktur. (HABER MERKEZİ)