YAZARLAR

'Normalde asker bizim yanımızda olmalı'

Jandarma başta olmak üzere pek çok kamu kurumu tarafından ve işyerinden olduğu gibi aile-akraba ve toplumdan ağır tepki gören kadınlardan biri Hediye. Ve tüm tepkilere rağmen direnişi sürdürenlerden.

Kırımla kesişen yollar, kırıma uğramanın buluşturduğu mücadele alanları hiç az değil. Bugün kadın eşitlik mücadelesi ile doğa hakları mücadelesinin kesiştiği yerden yazmak niyetindeyim. Ülkemizde ekofeminizm teorik içerik yönünden pek bilinmez ve bir savunu olarak öne çıkmaz gibi görünse de hayata yansıyan örnekleri pek çok. Ekokırım ve cinskırım kesişimselliğini en iyi ortaya koyan somut örneklerden birisi İkizdere direnişi. Ekoloji Birliği Kadın Meclisi tarafından yapılan sosyal medya paylaşımları ve sloganları kesişim gerçeğini akıllara tek cümleyle kazıyacak nitelikte: “Yaşama hakkımızı da yaşam alanlarımızı da birlikte savunuyoruz, Kaz Dağları da bizim İstanbul Sözleşmesi de bizim, İkizdere de bizim İstanbul Sözleşmesi de bizim.” Birliğin eş temsilcisi Füsun Kayra’ya göre yaşama hakkı ile yaşama alanı savunuları, birinin varlığı diğerinin varlığına doğrudan bağlı. İç içe geçmiş, bütünleşmiş konulardan. Ve ekliyor Füsun: “Kadınların öne çıktığı İkizdere direnişi, son yıllarda çevreci eylemlere yönelik en ağır müdahale ile bastırılmak isteniyor. Kolluk gücünün bu kadar sert müdahalesini Kaz Dağları'nda görmedik örneğin.”

Kendi yaşam alanlarını korumak isteyen, taş ocağı ile tabiatın tahrip edilmesine karşı çıkan yerel halk gerçekleştiriyor direnişi. Füsun da köylülerin mücadelesi için 'anayasal hak ve hatta sorumluluk' tanımını kullanarak Anayasa'nın 56’ıncı maddesini hatırlatıyor. Bölgedeki doğa katliamı yaşam alanlarını tahrip ederek köylünün temel geçim kaynağını yok etmekte. Organik tarım yaptıkları bahçelerin ve arıcılığın öne çıktığı İkizdere Vadisi, dünyada korunması gereken 200 ekolojik bölgeden biri kabul ediliyor. Cengiz Holding’in açmakta olduğu taş ocağı ise başlı başına Ekokırım tanımını hak eden çevre katliamı gerçekleştirmekte. Nitekim taş ocağı için açılan yol çalışması sırasında vadiyi besleyen İşkencedere kurudu bile. Kurutuldu. Ülkemiz su fakiri ülkeler arasına girdi, girecek halde ama hükümet destekli, kamu kaynaklarından en çok faydalanan şirketler, su kaynaklarını hoyratça yok etme yetkisine sahip. Su tüketiminde tasarrufu teşvik için kamu spotlarına kaynak aktarılırken diğer yandan dere kurutulmasına da harcanıyor kamu kaynakları. Yeter ki devlet destekli holdinglerden birisi liman inşaatını daha düşük maliyet ve daha yüksek karla gerçekleştirsin. Sadece siyasi ve ekonomik rant için kendi kazancını düşünüp ‘benden sonrası tufan’ diyebilen zihniyet, doğal kaynakları rahatça tüketebilmek için yörenin insan kaynağı olan yerel halkın savunusunu da kriminalize etmeye yöneldi.

Başlığa taşıdığım cümle, taş ocağına karşı İkizdere Vadisi'ni savunan kadınlardan Hediye’ye ait. Normalde askerin halkın yanında olması gerektiğini, sermaye karşısında hukukun üstünlüğünü gözetecek şekilde kamu görevini ifa etmesi gerektiğini düşünüyor. Yazık ki zaman o zaman değil. Hem yaşam alanını savunduğu hem de üstünlerin çıkarlarına aykırı olarak savunduğu için bedel ödettirilmek isteniyor. Jandarma birlikleri başta olmak üzere pek çok kamu kurumu tarafından ve iş yerinden olduğu gibi aile, akraba ve toplumdan ağır tepkiler gören kadınlardan birisi Hediye. Ve tüm tepkilere rağmen direnişi sürdürenlerden… Köyleri ile vadi arasında iki saatlik yolu ormanda yürüyerek geçebilmek için sahurdan sonra yola çıkıyorlar. Fakat jandarma yolu kestiği için inşaat alanına ulaşamıyor ve durduruldukları yamaçta oturmak suretiyle direnişe devam ediyorlar. Yamaçta oturmakta olan kadınlara karşı jandarma erlerini ve komutanın hakaret ve aşağılama içeren sözleri yetmemiş olacak ki darp giriyor işin içine. Yamaçtan aşağı itiliyorlar jandarma tarafından ve birkaç kadın eğimli arazide aşağı yuvarlanıyor, kayan toprak ve taşlar, kaya parçaları ile birlikte. Karadeniz halkının milliyetçi duygularının hayli yüksek olduğu malum ve siyasi duruşu da çoğunlukla AKP’ye oy verme eğilimiyle tanınır. İkizdere Vadisini savunan köylüler için de durum böyle. Ve jandarma erleri tarafından itilmek suretiyle yamaçtan yuvarlanan kadınlar muhtemelen bu duyguyla düştükleri yerden çıkabilmek için yine askerden, evlatları olarak gördükleri Mehmetçik bildikleri jandarmadan yardım istiyorlar. Ancak asker yardım etmiyor. Çok hazin değil mi? Yaşanan fiziksel şiddetin, hakaret ve aşağılamalarla gerçekleştirilen sözlü taciz ve duygusal şiddetin yanı sıra evlat bildiğinin el uzatmayışı yıkıcı etki yaratmış olmalı. Böyle bir ruh hali içerisinde Hediye oradaki askerlere kızıyor, söyleniyor, sitem ediyor. Gönül kırıklığını açığa vurması, anlık duygusal tepkisi bizzat jandarma tarafından aleyhine delil olarak kullanılmak üzere, üstelik tüm konuşması ve tüm görüntüler değil birkaç cümlesi kesilerek video basına servis edilmiş.

Muhtemelen kolluk birimlerinin çektiği görüntülerden sadece askerlere kızdığı cümlelerin yerel basına yansımasıyla da Hediye için zor zamanlar başlıyor. Haberin altına döşenen iğrenç yorumlar ve tehditlerle yakın çevresinin gösterdiği tepki başlı başına insan hayatını ne kadar zorlaştırır, hepimiz biliriz. Ancak bununla kalmamış. Hediye çalıştığı iş yerinde Metal-İş Sendikası temsilciliğini yürütüyordu. Sendika merkezi haberler üzerine hemen sendika temsilciliğine son vermiş. Pandemi kısıtları çerçevesinde izinli olarak köyüne dönmüş olan Hediye’ye bir kötü haber de Gebze’deki sekiz yıllık iş yerinden geliyor. İzni uzatılıyor ve kısıtlar bittikten sonra muhtemelen tazminatsız olarak işten çıkarılacağı kanaati oluşuyor Hediye’de. Yetmemiş Jandarma Karakolu sözleri nedeniyle ifadeye çağırmış. Avukatıyla birlikte hazırladığı karşı dilekçe sunmuş ve tüm bu yaşananlar nedeniyle Hediye de şikayetçi olmuş halde fakat sonuç ne olur meçhul ya da çok belli denilebilir. Direnen kadınlar içerisinde hem en genç oluşu hem de eğitimi daha yüksek olup ev dışında ücretli çalışan kadınlardan birisi oluşu, Hediye’yi direnişi kırmak isteyenlerin hedefi haline getirmiş anlaşılan. Hak savunucularını yıldırma taktiklerinin başında topluma bu kişileri suçlu gibi tanıtmak geliyor malum.

Kadınlara “evine git teyze, köyüne dön kadın, cezaların birikiyor bakalım nasıl ödeyeceksin, çekil şuradan, arsızlık ediyorsun” gibi sözlerle doğrudan cinsiyetinden dolayı küçük düşürmeyi hedefleyen sözler sarf ediyor, komutan ve askerleri. Kadınları eşit, özgür ve özerk birey olarak tanımayan eril zihniyetin doğa savunucusu kadınlara hitapları İkizdere’de Jandarma diliyle gerçekleştiriliyor. Hani Erdoğan’ın siyasal kutuplaşmayı sürdürmek için sık sık tekrarladığı o “1930-40’ların CEHAPE Jandarmasının halka zulmü” bugün Erdoğan’ın, Soylu’nun Jandarması tarafından gerçekleştiriliyor. Hem de kadın oldukları için kat kat fazla aşağılayıcı hakaretlerle gerçekleştirilip üstüne kadınları suçlu gösterecek şekilde görüntülerle oynanarak yayınlanıyor. Hemen hemen her yerde doğa savunması yerel halkın tepkisiyle başlayıp çevreci örgütlerin onların sesini yükseltmesiyle sürdüğü gibi İkizdere direnişinde anayasal haklarını kullanarak yaşam alanlarını savunan köylülerin destek bulduğu örgütlerden birisi de Ekoloji Birliği Kadın Meclisi. Hediye’nin yanındayız, İkizdere direnişi yalnız değildir başlıklarıyla sosyal medya eylemine desteklerinizi bekliyor.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.