Nihat Çay: Son finnen olmak istemiyorum

Arapça halk ozanı anlamına gelen finnen, Antakya’da Nihat Çay tarafından sürdürülüyor. Kendisini ‘son finnen’ olarak nitelendiren Nihat Çay, gençlere seslenerek geleneği devam ettirmelerini istedi.

Google Haberlere Abone ol

Burcu Özkaya Günaydın

HATAY - Birçok kültüre ev sahipliği yapan Antakya’da, unutulmaya yüz tutmuş bir gelenek yaşatılmaya çalışılıyor. Kendini 'son finnen' olarak tanımlayan Nihat Çay, finnenlik kültürünün genç kuşak tarafından öğrenilip, modernize edilmesini ve devam ettirilmesini istiyor.

Finnen, Arapça’da halk ozanı demek. Halkın günlük yaşadığı olayları Arapça sözlü, müzikli şekilde anlatma sanatı. Bu müzikli anlatım, bazen Kore’ye savaşa gidenlere ağıt oluyor, bazen tarladaki çalışma koşullarını, bazen de bir düğünü anlatıyor. Eskiden Antakya’da birçok köyde bu geleneği devam ettiren, aralarında kadınların da olduğu finnenler bulunuyordu. Evlerde, aile yemeklerinde, toplantılarında bazen doğaçlama bazen de dededen, babadan kalana türküler söylenirdi.

Hâlihazırda müziği yapanların vefat etmesiyle finnen kültürü yok olmakla karşı karşıya kaldı. Biz de finnen geleneğini, kendisini 'son kalan finnen' olarak nitelendiren Nihat Çay ile konuştuk.

Nihat Çay

WADİH EL SAFİ VE NEŞET ERTAŞ’TAN ETKİLENDİ

20 yıldır finnen sanatını icra eden Samandağlı öğretmen Nihat Çay, ailesinden, çevresinden bu tarzda müzik yapan olsa da bu sanatla üniversite okurken ilgilenmeye başladı. Çay’ı, müzikte de Lübnanlı sanatçı Wadih El Safi ve Neşet Ertaş etkiledi.

2000’lerin başında kızını uyuturken “Uyu Kızım” diye Arapça bir şarkı besteleyen Çay, sonrasında Arapça söz yazıp, beste yapmaya devam etti. İçerik olarak finnen tarzındaki gündelik olayları ele aldı. Kız kardeşi, annesi, köydeki kadınların yaptığı işi 'Selma' parçasında, o dönem yaygın olan kenevir ekiminden rahatsızlığını da 'Haşiş' parçasında anlattı. Fakat Çay, asıl “ününü”, Antakya’dan Arap ülkelerine çalışmaya giden işçileri anlattığı 'Mesud' adlı parçasıyla yakaladı.

'DOLMUŞTA, DÜKKÂNLARDA 'MESUD' ÇALIYORDU'

Çay, 'Mesud' şarkısının hikâyesini şöyle anlattı: "Bestelediğim şarkılara amatör stüdyoda bir kayıt yaptım. Bu kayıtların ham halleri, Antakya radyolarından birinin eline geçti. Nasıl oldu, ben de bilmiyorum. Arap ülkelerine çalışmaya giden Antakyalı işçileri anlatan 'Mesud' parçası radyoda patlama yaptı. Dolmuşta, dükkânlarda, insanların telefon müziklerinde 'Mesud' çalıyordu. Kimin söylediği bilinmiyor; Suriyeli bir sanatçı sanılıyordu.”

Çay’ın şarkıları yayılarak her yerde çalmaya devam etti. 'Mesud' parçasının yanı sıra ailesinde, köyde iş yapan kadınları anlattığı 'Selma' şarkısı da dolmuşlarda çalmaya başladı. Çay, parçalarının bu kadar sevilmesini, bölge insanının kendini şarkılarında bulmasında saklı olduğunu söyledi.

‘NİHAT ÇAY BİZİM KANIMIZ, CİĞERİMİZ’

Çay, 2008 yılında Antakya Köprübaşı’nda tablada kaset-CD satıcısında yaşadığı bir anısını da şöyle anlattı:

"Yıllar evvel Hakkı Bulut, memleketi Mazgirt’e giderken minibüste şarkısının çaldığını duymuş. ‘Hakkı Bulut benim’ demiş. Minibüsten dayak atıp indirmişler; ‘Hakkı Bulut kim, sen kimsin’ diye. Ben de çarşıda bir arkadaşımla geziyorum. Bir tablacı yüzlerce Nihat Çay CD’leri, kasetleri bastırmış. O zamanlar isim biliniyor ama kim olduğum bilinmiyor. Yaklaştım ‘Kim bu adam tanıyor musun?’ diye sordum. Adam ‘Nihat Çay bizim kanımız, ciğerimiz, kalbimiz, nasıl tanımazsın?’ dedi. Adam mahcup olmasın diye bozuntuya vermedim. Bir hafta sonra Samandağ’da bir başka tablacı elime sarıldı, öpmek istedi, 'Yıllardır bu işi yapıyorum, böyle para kazanmadım' diye. O dönem Samandağ’da çok kısa bir sürede 3 bin satmıştı. Kasetçiler kazandı ama bana maddi getirisi olmadı bu işin."

5 BİN YILLIK TARİHİ OLAN LEHÇE

İlk albümünü Adana’da Kasetçi Kerim’den çıkaran Nihat Çay, ikinci albümünü Kom Müzik’ten Carte Cara (Komşu Komşu) adıyla çıkardı. Finnenliğin Kürtlerdeki dengbejlik, Türklerdeki ozan kültürüyle örtüşen tarafı olsa da, lehçe ve söyleyiş olarak farklı. Çay, dilbilimcilerin yaklaşık 5 bin yıllık tarihi olan Arapçanın bu lehçesinin bozulmadan günümüze kadar geldiğini belirtiyor.

Nihat Çay’ın parçalarını seslendirdiği Arapçada, klasik Arapçada olmayan kavramlar da mevcut. Çay, yerel halkın konuştuğu, kendisinin de müziklerinde kullandığı Arapçada toplumsallık, günlük hayatı ilgilendiren kelimelerin ön planda olduğunu belirtti. Kendisine Suriye’den ulaşan tarihçi, dilbilimcilerin, “Siz bizim atalarımızın dilini konuşuyorsunuz, bizde bu kalmadı” dediğini aktaran Çay’a göre, Lübnan ve Suriye’nin bir bölümünde kullanılan bu lehçenin bozulmasının nedeni, klasik (fasih) devlet Arapçası.

‘GÜNÜMÜZE MODERNİZE EDİLEBİLİR’

Eski dönem finnenleri tarafından yazılan eserleri toplayıp arşivleyen Çay, “Ben eski eserler hem kaybolmasın diye topluyorum hem de bazılarını besteliyorum. Kore Savaşı zamanı yakılan ağıtı besteledim, okudum. 1920’lerde çetelerin saldırısına karşı mücadele eden Cemil Hayek’e yazılan bir finnen var. Onu da besteledim. Yine her sene festivali yapılan Evvel Temmuz’a yazılan finnen var. Bunlar yazılı tarih. Geçmişle, günümüzü birleştiriyorum” diye konuştu.

'Son finnen' olarak anıldığını belirten Çay, “son” olmak istemiyor. Gençlere seslenen Çay, bu kadar köklü bir lehçe ve finnenlik kültürünün genç kuşak tarafından öğrenilip, modernize edilmesi ve devam ettirilmesi çağrısında bulundu. 

Etiketler Nihat Çay finnen