Nerden baksan ahmakça
AKP’nin İmamoğlu’na siyasî yasak getirilmesinden beklentisi ne; AKP’nin oyun planı ne olabilir? Erdoğan’ın elindeki bu önemli, bu hayatî koz, CHP’yi Yavaş’ı aday göstermeye mecbur etmek olabilir. CHP içindeki sol kanat ve Mansur Yavaş arasındaki gerilimin gıdıklanarak CHP’lilerin bir kısmının Yavaş’a oy vermemelerinin sağlanması gibi stratejik hamleleri de olacaktır.
Yusuf Hayaloğlu’nun tabancasını helâda unutmasından beri Türkiye, böylesine ahmakça bir tartışmaya maruz kalmamıştı: Efendim, Ekrem İmamoğlu, 2019 yılının Kasım’ında Strazburg’da düzenlenen Avrupa Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi'ne davetli olarak katılmış. Dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, İmamoğlu için "Avrupa Parlamentosu'na gidip, Türkiye'yi şikâyet eden ahmağa söylüyorum. Bunun bedelini bu millet sana ödetecek," demiş. İmamoğlu topa gelişine vurmuş ve Soylu'ya "31 Mart'ta seçimi iptal edenler ve dünyada, Avrupa'da, onların gözünde nereye düştüğümüz noktasında, o olan şeylere, biten şeylere baktığımızda, tam da işte 31 Mart'ta seçimi iptal edenler ahmaktır. Önce ona bir odaklansın." demiş. İmamoğlu namıyla matuf küfürbazın hakâretâmiz sözlerine maruz kalan, iki gözümün çiçekleri, Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) pek muhterem, pek zürefâ âzâsı da kendilerine küfredildiğini ve mağdur olduklarını iddia etmişler: Çarnâçar, önce yaşadıkları travmayı atlatmak için psikoloğa sonra da hukukî haklarını aramak için İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı'na gitmişler. İstanbul Anadolu 7. Asliye Ceza Mahkemesi de Ekrem İmamoğlu’na 5237 sayılı TCK’nın 346. maddesi(!) hükmünce “Cumhur İttifakı’nın kullanımına tahsis edilmiş bir küfrü izinsiz ve alenen kullanmak suçundan” 2 yıl 7 ay 15 gün hapis ve siyasî yasak cezası vermiş; latîfe ediyorum elbet. Ancak, Süleyman Soylu İmamoğlu’na “ahmak” demeye kolayca cüret edebildiğine ya da Cumhur İttifakı’na dahil olduğundan beri kendini fasulye gibi nimetten sayan Zeker Yazıcıoğlu, Anayasa’nın 4. maddesinin kaldırılması ile ilgili zırvalıklarını bize “Ahmağa anlatır gibi” anlatmaya cesaret edebildiğine ve bu zât-ı muhteremlerin sözleri bir suç teşkil etmediğine göre sanıyorum ki İmamoğlu’nun suçu, yukarı da yazdığım gibi, Cumhur İttifakı’na tahsis edilmiş “ahmak” küfrünü izinsiz kullanmak suçu olabilir. Her neyse, konuyu dağıtmayayım yine.
İmamoğlu, AKP’nin verdiği siyasî yasak hükmünü İstinaf Mahkemesine taşıdı; istinaftan sonra bir de Yargıtay süreci var; var olmasına var da cümle âlem biliyor ki yok İstinaf Mahkemesiydi, yok Yargıtaydı tüm bunlar lâf-ı güzaf: İmamoğlu’na hükmü “bağımsız yargı” değil, bağımsız The Reis verdi. Türkiye’nin artık sadece iki maddesi olan bir hukuk sistemiyle idare edildiğini bilmeyen kaldı mı? Madde-1: The Reis her zaman haklıdır. Madde-2: The Reis haklı değilse 1. Madde hükümleri uygulanır. “Bağımsız Üst Yargı”nın (!) İmamoğlu’nun siyasî yasağı ile ilgili kararının, AKP’nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde izleyeceği stratejiye göre şekilleneceğini yazmaya bile üşeniyorum.
AKP BU YASAK İLE NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR?
Farzımuhal, önce İstinaf Mahkemesi ardından da Yargıtay, İstanbul Anadolu 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nin kararını birkaç saat içinde onadı (gülmeyin, ne var bunda; onayamaz mı?) ve İmamoğlu’nun cezası da 2028 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’ne katılamayacağı da kesinleşti. AKP’nin bundan beklentisi, AKP’nin oyun planı ne olabilir?
Böylesi bir kararın gözleri Mansur Yavaş’a çevireceği âşikâr; çevirdi de. Nitekim AREA Araştırma, bu konuda bir kamuoyu araştırması yapmış bile. Görüşmecilerin kâhir ekseriyeti “Yapılacak ilk Cumhurbaşkanlığı seçiminde, muhalefetin ortak aday üzerinde anlaşamaması durumunda; CHP seçmeninin aday tercihi ne olur?” sorusuna Mansur Yavaş cevabı vermişler; İmamoğlu, Yavaş’ın hayli gerisinde. Siyasî yasak getirilmesinden sonra parti örgütünü sokağı, toplumsal muhalefeti örgütlemek için sokağa çıkaracak, çıkarabilecek bir CHP’nin; örgütün abisi olarak ülkeyi adım adım gezerek hem yaşadığı mağduriyeti paylaşacak hem de Cumhurbaşkanı Adayı Mansur Yavaş’a oy isteyecek bir İmamoğlu’nun ve her şeyi en yukarıda akort edecek bir Özgür Özel’in CHP’nin elindeki en büyük seçim silahı olacağını varsaymak için müneccim olmaya gerek yok. Bu, zaten kamuoyunun bir şekilde teveccühüne sahip Yavaş’ın çok ama çok daha rahat bir şekilde Cumhurbaşkanı seçilmesine de zemin hazırlayacaktır. Konumuza dönelim: Erdoğan ve kurmaylarının bu gerçeği görmemesi mümkün değil.
Sorum hâlâ yerli yerinde duruyor: AKP’nin İmamoğlu’na siyasî yasak getirilmesinden beklentisi ne; AKP’nin oyun planı ne olabilir? Erdoğan’ın elinde çok fazla alternatif olmasa da eline geçirdiği kozu çok iyi değerlendirerek bir kez daha Cumhurbaşkanı seçilme ihtimali yok da diyemeyiz. Erdoğan’ın elindeki bu önemli, bu hayatî koz, CHP’yi Yavaş’ı aday göstermeye mecbur etmek olabilir. “Olabilir” diyorum çünkü Cumhurbaşkanlığı Seçimleri'ne o kadar çok zaman var ki köprünün altından çok sular akacaktır.
2019 Yerel Seçimleri’nde İstanbul’da “Pazar günü Sisi mi diyeceğiz Binali Yıldırım mı diyeceğiz, mesele bu kadar önemli.” diyerek İmamoğlu’nu; Mehmet Özhaseki’ye Ankara’da CHP kazanırsa DHKP-C ve PKK militanlarının elektrik faturalarını dağıtacağını söylettirerek Mansur Yavaş’ı; 2023’te montaj kasetlerle Kılıçdaroğlu’nu yıpratmayı başaran Erdoğan ve ekibinin adaylığını yıllar öncesinden açıklamak zorunda kalan Mansur Yavaş’ı yıpratmak için de çeşitli Zihni Sinir Proceleri devreye sokacağına kesin gözüyle bakabiliriz. Elbette bu Zihni Sinir Proceleri’nin içinde muhalif kesimin oylarını bölecek başka bir adayın isminin gündeme sokulması; CHP içindeki sol kanat ve Mansur Yavaş arasındaki gerilimin gıdıklanarak CHP’lilerin bir kısmının Yavaş’a oy vermemelerinin sağlanması gibi stratejik hamleler de olacaktır.
BULLSHIT: 'ANADOLU’YU KARIŞ KARIŞ GEZİP… HUKUKSUZLUĞU ANLATACAĞIZ!'
Saygı Öztürk’ün belirttiğine göre, İmamoğlu’nun cezasının açıklanmasından sonra CHP’nin örgütlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ensar Aytekin, Hukuktan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gül Çiftçi, Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Zeybek, ve Basından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Burhanettin Bulut oturup durum değerlendirmesi yapmışlar ve Grup Başkan Vekili Gökhan Günaydın’ın belirttiğine göre İstinaf’ın vereceği kararın olumsuz olması durumunda Anadolu’yu karış karış dolaşıp haksızlığı, hukuksuzluğu anlatmaya karar vermişler. Dilerim bundan sadece “İmamoğlu’nun Anadolu’nun çeşitli illerinde yapacağı mitingleri” kastetmiyorlardır. Tüm sürecin bu tür mitinglerin üzerine bina edilmesi; sokağa çıkmanın mitinge indirgenmesi çok büyük bir hata olacaktır; Erdoğan en çok da CHP’nin bu naifliğine güveniyor sanırım.
Gelecek cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılacağı günün bir gün öncesine kadar CHP örgütü, CHP gençliği, CHP kadınları… köy köy, kahvehane kahvehane, kampüs kampüs, cami cami, sokak sokak, apartman apartman dolaşıp sokağı, pazarı, kampüsü, camiyi, parkı, bahçeyi, apartmanı velhasıl toplumsal muhalefetin tamamını inatla ve azimle örgütlemeye çabalamadıkça, İmamoğlu’nun kelimenin literal anlamıyla Anadolu’da adım atmadık yer bırakmamasının da, mitinglerine onbinleri toplamasının da bir anlamının, bir kıymet-i harbiyesinin olmayacağını düşünüyorum. Arabayı atın önüne koşmanın gereği var mı?
Anadolu’yu karış karış dolaşacak bir İmamoğlu ancak ve ancak, toplumsal muhalefeti örgütleyecek CHP’lilerin, CHP örgütünün sokaktaki izdüşümü, ekrandaki markası, onun görünen yüzü, motivasyon kaynağı olabilir. Toplumsal muhalefeti örgütleyecek olan (becerebilirlerse elbette) sadece ve sadece CHP örgütü, onu motive edecek olansa sokaktaki İmamoğlu’dur; İmamoğlu ile toplumsal muhalefet örgütlenmeye çalışılır, CHP örgütü de İmamoğlu’nu motive etmek, ona destek olmak için sokakta, miting alanında olursa, hiç kuşkunuz olmasın 2028’de “Yandı gülüm keten helva!” diyeceğizdir.
Bekleyip göreceğiz: Siyasete âfat kış gelmekte; kar, kıyamet kapıda; encamımız hayrola.
Keyifli günler…
Mete Kaan Kaynar Kimdir?
1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir. Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.
Erdoğan, ya herro ya merro veya devr-i sâbık 23 Eylül 2024
Anadolu irfanından 'narin' bir pornografiye 16 Eylül 2024
At izi, it izi, kılıçlar ve askerler 09 Eylül 2024
AKP güçten düştükçe CHP yükselir mi? 02 Eylül 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI