Nedir bu gericilik?

Kamusal alanda İslamileşmeyi devlet mekanizması üzerinden uygulama politikaları AKP döneminin temel görüngelerinden biridir.

Google Haberlere Abone ol

Emre Ergül

Geçtiğimiz günlerde Halkların Demokratik Partisi Milletvekili Oya Ersoy, meclis kürsüsünde AKP'nin dini esaslar eksenli bir toplum yaratma politikalarına karşı "Size neden gerici diyoruz biliyor musunuz? Çünkü sizler 500 yıl geride kalmış Osmanlı'yı, 1500 yıl geride kalmış din esaslı toplum düzenini yeniden hortlatmaya çalışıyorsunuz. Biz kadınlar özgür olabileceğimizi öğrendik ve ne 500 yıl ne de 1500 yıl öncesine gitmeye niyetimiz yok. Götüremezsiniz" şeklinde bir konuşma gerçekleştirdi. Konuşma gerek AKP'li isimlerden gerekse de AKP'ye muhalif çeşitli İslamcı isimlerden ciddi tepki ve eleştiri aldı. Tepkiye neden olan sözlerin temelini ise "gericilik" kavramı oluşturdu. Burada Oya Ersoy'un sözlerini tevil etmek ya da avukatlığını yapmak gibi bir niyetim yok. Ancak Türkiye'nin neredeyse son 70 yılında gericilik ve ilericilik kavramları üzerinden sayısız tartışmalar sürüp gitmekte iken bunlara dair iki üç kelam etmenin faydalı olduğunu düşünüyorum.

Oya Ersoy'un haklı olan bu sözlerine karşı yandaş medya tarafından "Müslümanlara gerici diyor, dine hakaret ediyor" algısı oluşturuldu. Aslında bu algının, doğrudan gericilik kavramında değil; soğuk savaş politikalarının ve Komünizmle Mücadele Dernekleri'nin dindar kesimler üzerinde yarattığı din tandanslı antikomünist propagandanın bir ürünü olduğunu belirlemek gerekir. Bu algı operasyonunun son derece mesnetsiz ve haksız olduğu aşikardır. Bu sözlerle ne kastedilmek istendiğini sola ve sosyalizme karşı önyargısı olmayan ve halkların dini hassasiyetleri üzerinden oy devşirmeye çalışmayan her zihin gayet kolay bir şekilde kavrayabilir. Konuşma, AKP ve onun kurduğu yasakçı, gerici ve baskıcı dinsel rejimi hedef almaktadır. Konu ise özgürlükler, özellikle de kadın özgürlüğüdür.  Sözün muhatabı ve bağlamı sözün kendisi kadar önemlidir. Din, bir ideoloji olarak kamusal alana devlet politikası halinde yansıtıldığında ve toplum dinsel olarak dizayn edilmeye çalışıldığında bu gericiliktir. Bunu söylemek bir hak olmakla birlikte, kimsenin dinine ve inancına gerici demek anlamı da taşımamaktadır. Devrimcilerin halkların samimi inançlarıyla asla bir sorunu yoktur ve olmamıştır. Ancak inanç kamusal alana doktrinsel bir şekilde yansıtılıp devlet eliyle topluma dayatılmaya çalışıldığında burada işin rengi değişir. Devrimcilerin karşı çıktığı da budur. Gerici olan da işte tam bu noktadır. Bir kişi inandığı dinin hükümlerine göre hayatını dizayn edebilir ama bunu devlet eliyle topluma dayatmamalıdır.

Gericilik, doğrudan doğruya geride kalmış üretim ilişkileri ve o üretim ilişkilerinin oluşturduğu üst yapısal kurum dizaynları demektir. Yani ilericilik ve gericilik dediğimiz olgunun ölçüsü ve bağlamı temelde sınıfsaldır. Ancak bu sınıfsallık dar anlamıyla proletaryanın burjuvaziye karşı mücadelesi değil, toplumun temelini oluşturan her türlü politik gerilimin zemini olarak kavranmalıdır. Bir insan gayet tabii hem Müslüman hem ilerici olabilir, hem ateist hem de ilerici olabileceği gibi. Aynı şekilde hem Müslüman hem de gerici olabilir hem ateist hem de gerici olabileceği gibi. Yani ilericiliğin ve gericiliğin sınıfsal ölçütü ve görüngeleri vardır. Bugün gericiliğin sınıfsal karşılığı abdestli kapitalizm ve onun mümessili AKP ise bu gericiliğin görüngesi de AKP tarafından topluma dayatılan dinselleştirme politikalarıdır. Bu politikaların temelini oluşturan din yorumunun, dinin en tutucu yorumu olan Sünnilik eksenli Emevi, Abbasi ve Osmanlı saltanatçı, tek tipçi tanrı-devlet yorumu ve kültürü olduğu ortadadır. Gericilik sözünden “dine hakaret” yaygarası koparan AKP’yi anladık da, AKP'ye muhalif Müslümanlar bu sözlerin neyine karşı çıkmaktadırlar onu anlayamadık!? Kerbela’dan bu yana bu coğrafyada dinin en tutucu ve en bağnaz yorumu uygulanıyorken ve bu anlayış toplumsal tüm kesimlere dayatılmaya çalışıyorken "1500 yıl geride kalmış din esaslı toplum düzeni" diyenlere ne diye kızılmaktadır? Her ne şekliyle olursa olsun din tandanslı bir yönetimin toplumda neye yol açacağı hâlâ kavranamamış mıdır? Bazılarının bitmek tükenmek bilmeyen hassasiyetlerinden ve “Aman muhafazakarları ürkütmeyelim” paranoyasından dolayı muhalif politika hep “dini hassasiyetler” eksenli mi yapılacaktır? Köleci ve feodal dönem din yorumunun, üretim ilişkilerinin ve bilincinin çağımıza taşınması geriye gitmek değil de nedir?

Kamusal alanda İslamileşmeyi devlet mekanizması üzerinden uygulama politikaları AKP döneminin temel görüngelerinden biridir. Bu görüngeyi “Muhafazakarları ürkütmeyelim” paranoyasından dolayı tersinden "Özgürlükçü İslam" eksenli üretmek ve "Allah'ın tam ve eksiksiz kelamının adalet, ehliyet, liyakat, özgürlük ve eşitlik ekseninde tüm hayatı belirleme" çabasını savunmak farklı temelden dinsel bir rejim inşasına yol açmaktadır. “Eksiksiz, değişmez ve hatasız bir kelam” üzerinden bir model inşa etmek ya da mevcuda bu eksende muhalefet etmek, "ilahi doktrinin" homojenize edici yönünü tersinden üretmektedir. Hâl böyle olunca “tam ve eksiksiz nassa” göre hareket eden AKP'ye yine nassa dayanarak muhalefet etmenin de pek bir anlamı kalmamaktadır. Çünkü "tam ve eksiksiz Allah kelamına" dayanan bir politikanın "herhangi bir şekliyle tartışılması bile mümkün değildir" sonucu doğmaktadır. Muhalif Müslümanların kavrayamadığı nokta burasıdır.

Bununla beraber bu ülkede İslamcıların abarttığı kadar olmasa da "gerici" yaftasıyla özgürlüklerin kısıtlandığı dönemler olmuş mudur? Olmuştur. Bundan dolayı "gericilik" kavramı yaralı mıdır? Yaralıdır. Bu durum başka bir kavramla bu ifade edilebilir miydi? Edilebilirdi. Nihayetinde yaralı kavramlar, olguyu değil, algıyı canlandırırlar. Yaralı kavramlar demişken, bu topraklarda asırlardan bu yana “Allahuekber” nidaları altında insanların katledildiği, hatta diri diri yakılarak katledildiği unutulmamalıdır. Eğer gerçek bir mağduriyetten, hassasiyetten ve yaradan bahsedeceksek bunun İslamcıların yaşadıklarında değil, yaşattıklarında olduğunu bilmek gerekir. Müslüman halklar, gericilik kelimesini duyunca aklına dini hassasiyetleri gelmez. Gericilikten dini hassasiyet devşirenler halklar değil, İslamcılardır. Oysa İslamcılık Türkiye’deki bütün Müslümanları temsil etmez. Bu düşünüşün tersi olan çark kırılıp atılmalıdır. Din, politik mücadelenin nesnesi olmaktan çıkarılmalıdır.

Bir sonuca çıkacak olursak, devletin dinsel tarafsızlığı bağlamında özgürlükçü laiklik isteği, günümüzde her tür inançtan ya da inançsızlıktan kişinin kendini ifade edebileceği bir toplumsal ortam için gerekli bir hak ve mücadele başlığı olarak önümüzde durmaktadır.