YAZARLAR

Nafakanın kamusallaşması iktidarın istediği gibi eşitsizliği pekiştirir

Hangi binaların hangi kapalı kapıları ardında düzenlendiği bilinmeyen ancak basına sızdırılan haberlerden nafaka karşıtı erkeklerin mağduriyet edebiyatına uyumlu yapıldığı anlaşılan hazırlıklar herkesin malumu. Yine bir kriz ortamında kadın hakları gasp edilecek...

Ekonomik krizleri aşmanın yollarından en önemlisi sosyal politikalar olarak görülmedi bizde hiçbir zaman. Sosyal politikalardan söz edildiğinde bugünkü iktidarın anladığı tek şey 'sosyal yardımlaşma ve dayanışma' adı altında ihsan dağıtmak. Yoksulu yoksul bırakan düzeni sürdürmek için yoksulların bazılarına minik bağışlar ihsan etmekten ibaret. İane ve ihsan kültüründen uzaklaşamayan sosyal politikasızlık hali bugün yoksul erkekleri ekonomik kriz şartlarında sırtlarını sıvazlamaya itiyor iktidarı. Yoksul kadınları ise devlet ihsanına bağımlı bireylere dönüştürüyor. Konu tahmin edileceği üzere yine nafaka hakkıyla ilişkili ve yoksulluk nafakası özelinde konuşuluyor. Ancak tüm nafaka türleri ekonomik hakların aile bireyleri arasındaki gelir adaletsizliği uçurumundan bir nebze kurtarılmasıyla ilişkili. Bileşik kaplar teorisinde olduğu gibi var olan eşitsizlik toplumda da açıkça görüldüğü haliyle aileye de mikro ölçekte yansıyor. Aile bireylerinin birinin kabını, eşitsizlikten edindiği imtiyaz sayesinde haksızca dolarken diğer aile bireylerinin payına düşen kabının biteviye boşalması, hatta birey olarak kendisine ait bir kabı olduğu yani ekonomik haklara sahip olduğu gerçeği yok sayılıyor.

Medeni Kanun'la düzenlenen nafaka maddeleri, aile içindeki bu ekonomik eşitsizliğin bireylerin haklarını gaspa ve yok saymaya uzanan düzende insanca bir iyileşme yapmak için eşitsizlikten imtiyazla diğer bireyler aleyhine gelirini yükseltenin sorumluluk alması üzerine. Bakım nafakası örneğin alt soy ve üst soya karşı sorumluluğu ifade eder ve varlıklı anne babanın yetişkin bile olsa çocuğuna bakım yükümünü hatırlatır. Veya muhtaç anne babaya yetişkin evlatların bakım yükümünü kanunla düzenler. İştirak nafakası ise velayet sahibi olmayan ebeveynin, reşit olmamış çocuklarına yönelik bakım yükümüne ortak olması gerektiği düşünülerek yer almış yasada. Kimse ekonomik eşitsizlik ve gelir adaletsizliği yüzünden sahip oldukları varlıkta, aile bireylerinden diğerlerinin payını ve hakkını yok sayma lüksüne sahip değil yasaya göre. Medeni yasa medeni toplumlarda sosyal hayatın düzenlenmesi ve bireylerin aile birliği içindeki ve/veya aile birliği dağıldıktan sonra bile olsa emeğiyle sağladığı refah payındaki hakkını gözetir. Medeniyetin gereği budur.

Herkesin bildiği bu gerçekleri şimdi teker teker ve tane tane anlatışımın nedeni gündeme tekrar taşınan nafaka hakkındaki iddiaların iki konuyla aynı anda ilişkili olduğuna dikkat çekmek için. Birincisi nafaka konusu tümüyle ekonomik bir meseledir. Ekonomik eşitsizlikle ve bireyler arası gelir adaletsizliğiyle doğrudan ilişkilidir. İkincisi Medeni Kanun'la doğrudan ilişkilidir, düzenleyen yasa Medeni Kanun olduğu için nafaka hakkında yapılacak her türlü yasal düzenleme doğrudan doğruya Medeni Kanun’da değişiklik yapılması anlamına gelir. Kanunların ruhuna aykırı ve reform kavramına ters takla attıran paketlerden 6’ıncısıyla veya tümüyle bağımsız bir tematik yasa teklifiyle gelecek olsun değişmeyen gerçek Medeni Kanun’a dokunulacağı.

Ekonomik kriz ortamında yoksul erkekler bahane edilerek onların yükü alınıyor gibi yapılarak gerçekleştirilmek istenen şeyin Medeni Kanun’da değişiklik yapmak olduğu bilinmeli. Kanunun ruhuna aykırı değişiklikler olacak bunlar, kimsenin kuşkusu olmasın. Kadını eşit haklara sahip özerk bireyler ve hukuk öznesi olarak gören herkesin buraya dikkat etmesi gerektiği çok açık. Ve iktidarın kadın erkek eşitliğini tanımadığı ve bu nedenle Medeni Kanun'la iflah olmaz bir rekabet duygusu taşıdığı da ihmal edilmeyecek gerçeklerden. Dünya genelinde de böyle mi bilmiyorum ama bizim ülkemizde kadını ikincil varlık görenlerin hepsi ve eşitlikçi olduğunu iddia eden ama toplumda var olan bu eşitsizlik ikliminden zehirlenmiş olanların çoğu kadın haklarını da ikincil görür. Özellikle şu anda yaşadığımız gibi bir ekonomik krizde kadın haklarına yönelik nafakanın sınırlandırılması gibi bir girişimi, kriz gündemini perdelemek için kullanılan bir hamle olarak değerlendirirler. Böylesi bir eğilim toplumda ve siyasi partilerde hayli yaygın.

Peki, gerçek bu mu derseniz cevabım net. Hayır. Çünkü iktidar daima sosyal mühendislik projesini gerçekleştirmek için kriz dönemlerini bahane olarak kullanıyor. Herkesin ekonomik, siyasi vb krizlerle ilgilendiği sırada kadın haklarını aşındıran hamleleri gerçekleştiriyor. Kurt bulanık havayı sever misali toplum düzenini değiştirecek adımları herkesin başka konulara, gündemlere daldığı sırada gerçekleştiriyor. Siyasi hayatımızda sık kullanılan benzetmeyle söylersem toplumun görüş alanını daraltacak “cambaz” kadın hakları değil gözden kaçırılmak istenen kadın hakları.

Bakım ve iştirak nafakasını yukarıda yazmıştım. Nafakanın üçüncü ve dördüncü türleri ise doğrudan doğruya kadınlarla ilgili. Tedbir nafakası boşanma sürecinde ayrı yaşarken barınma, beslenme gibi temel insani ihtiyaçlarını bile karşıma gücünden yoksun olan eşe veriliyor. Diğeri yoksulluk nafakası ve boşanma sonrası yoksulluğa düşecek olan eşe verilen nafaka. Ekonomik eşitsizlik uçurumu o kadar derin ki her ikisi de kadınların aldığı nafakalar olarak çıkıyor karşımıza. Evlilik süresince kadının ev içi emeğinin karşılığı olduğu kadar “sen çalışma ben sana bakarım” diyerek iş gücü piyasasından çekilmelerinin de karşılığı aynı zamanda. Bu örnekler hiç az değil. Eğitim hakkı kısıtlanmış kız çocuklarının hiç istihdama giremeyenlerin kısacası sadece ekonomik değil tümüyle eşit yurttaşlık hakları kısıtlanmış olmalarından dolayı kadınlara, onlarla evlenmiş ama sonra ayrılmış olan erkeklerin sorumluluğu. Baba okutmuyor, koca okumamış kadınla evlenmek istiyor. Ancak sıra boşanmaya geldiğinde, nafaka ödeme yükümüyle karşılaştığında “gitsin çalışsın” oluyor.

İktidarın tekrar gündeminde nafaka konusunda değişiklik yapmak ve kadın yoksulluğunu katmerleştirmek isteyen düzenleme. AKP MYK toplantısı gündemine alındı. Hangi binaların hangi kapalı kapıları ardında düzenlendiği bilinmeyen ancak basına sızdırılan haberlerden nafaka karşıtı erkeklerin mağduriyet edebiyatına uyumlu yapıldığı anlaşılan hazırlıklar herkesin malumu. Yine bir kriz ortamında kadın hakları gasp edilecek. Ekonomik krizin yükü yoksul kadınların sırtına sarılacak. Ancak iktidar gibi muhalefetin de cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan bu konuda güya kadınları mağdur etmemek için aklına gelen tek çare kamu kaynakları.

Cinsiyet eşitliği yanlısı olsun veya eşitliğe inanmayan olsun her insana, kadın erkek her yurttaşa sormak gerek siz bu şekilde vergilerinizle emeğinden yararlanmadığınız bir kadının yoksulluk nafakasını, o kadının emeği ile ekonomik gücünü arttırmış olan erkeğin yerine ödemek istiyor musunuz? Kadın emeği ile kazanç elde eden erkek nafakasını ödemediğinde elde ettiği kazanç haksız kazanç olacak. O kazançtan hiç pay almayan tüm toplum haksız kazanç sahibi erkek yerine ekonomik gelirden ve eşit haklardan yoksun bırakılmış kadının bakım yükümünü güya devlet fonu vs isimler altında ödeyecek. Ve bunun adına sosyal politika mı diyeceksiniz? Eşitsiz düzende evlilik sistemi kadının babadan çıkıp kocaya zimmetlenmesi oluyor. Yoksulluk nafakası, tedbir nafakası kısıtlandığı veya yok edildiği durumda yoksul kadının nafakasını devlet öderse bu düzenleme eşitlik yönünde atılmış, kadının özerk hukuk öznesi olmasına yardım edecek bir düzen mi olur yoksa kadını bu kez devlete zimmetleyerek ianeye muhtaç kılarak eşitsizlik çukurunun dibine mi yuvarlar. Cinsiyet eşitsizliğini gidermek yerine besler mi? Bu soruyu herkesin düşünmesi gerek. Bu soruya verilen cevap iktidarın neden şu aşamada Medeni Kanun'a el uzatmaya hazırlandığını da kavramak anlamına gelir. Demokrat ya da sosyal demokrat partilerin bile kamu kaynaklarını işaret etmekle nerede yanıldığını da gösterir. Cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan sorunlar eşitsizlikten beslenen cinsin kayırılmasıyla çözülmez. Medeni Kanun'da değişiklik yaparak kadın yoksulluğu üzerinden kadınlara yönelik eşitsizliği derinleştirmek yerine kadınların yasal nafaka hakkını hiç bozmadan, yasalara dokunmadan uygulayarak, yükümlü erkekleri devlet borçlandırsın mesela.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.