YAZARLAR

Mükemmel çalışan bir ruh eczanesi

Doğu Özgün, sergi üzerine çalışmaya başlamadan önce bol bol Cicero okumuş. “Felsefe mükemmel çalışan bir ruh eczanesidir” demiş Cicero. Biz de her gün kötü bir haber aldığımız bu acayip dünya düzeninde, yarattığımız satranç oyununa düşünerek, sorgulayarak, paylaşarak devam ediyoruz.

Déjà vu yaşıyorum… Doğu Özgün ile tekrar bilgisayarlarımızın karşısında, karşı karşıyayız. Fiziksel olarak hiç karşılaşmadığım, röportajlar dışında sohbet etme fırsatı bulamadığım bu insan, bana birçok tanıdık hissi, düşünceyi anlatıyor. O anlattıkça, yorum yapmak, ben de böyle düşünmüştüm, bana da benzer bir şey olmuştu diye lafı uzatmak geliyor içimden. Bıraksan sergi konuşması, dertleşmeye dönecek gibi… İki sene önce de böyle olmuştu. Doğu’nun "Takma Bıyık" sergisi için yaptığım röportaj  sırasında yine dinlerken konuştukça konuşmak istemiştim.

Paylaşma hissiyatı aynı kalırken, hayatlarımızda, hikayelerimizde çok şey değişiyor. T.C. vatandaşı olup stabil bir hayat yaşayabilmek kim için mümkün ki zaten… Doğu Özgün’ün konuları, anlatış biçimi değişirken diğer yandan da hikaye devam ediyor.

Bir önceki sergisinde sevgisiz kalmaktan hırçınlaşmış bir çocuk-topluma bakan Doğu, bu sergide zorbayla kavga etmekten vazgeçip dönüşüm ve iyileşme yollarını arıyor. Zorbayla sürekli kavga edersem ben de zorbalaşırım, diyor sanatçı. Düşünmeyi, eleştirmeyi değil; ama kavgayı bırakıyor. Doğu Özgün’nün Ferda Art Platform’da açılan yeni sergisi Apotheke, Almanca’da “eczane” anlamına geliyor. Bir çoğumuz telafi ve teselliyi aradığı yabancı topraklarda, ya da bulunduğumuz yerde didişmekten yorulmuş, dönüşmeye, iyileşmeye çalışıyoruz.

TESELLİ

Sergi fikrini oluşturan ilk öğelerden biri Doğu Özgün’ün ziyaret ettiği mimar Peter Zumthor imzalı Kolumba Müzesi’nin mimarisi olmuş. Almanya'nın II. Dünya Savaşı'nda neredeyse tamamen yok olan Köln kentinde yer alan müze binası, geç dönem Gotik bir kilisenin kalıntılarından çağdaş bir mimari yorumuyla zarif bir şekilde yükselmiş ve mağrur bir edayla özünü korumuş. Doğu Özgün, tüm sakatlığı, tüm eksikliği ile kendini kabul edip yükselen bu binaya bir şefkat hissetmiş ve böylece "Tiranlık" ve "Yabancı" resimlerini yapmaya başlamış. Bu ikiliden anlatacağım “Yabancı” sanatçının Marmaray’da rastgele çektiği bir göçmenin fotoğrafından esinleniyor. Sanatçı, çevresindeki ortama yabancı insanların uzaklara baktıklarında gördüklerini hayal etmek istemiş. Bir göçmenin geçmişin nostaljisi ve geleceğin umutları arasında ne kadar sıkışmış olabileceğini fark etmiş. “Bugün” birçok göçmen için belki de sadece hasret ve hayaller arasındaki bir köprü... Yaşanıp bitirilmesi gereken bir süreç. “Yabancı” tıpkı Zumthor’un binası gibi, eski ve birleştirip gururlu bir şekilde ayakta kalmak zorunda olan, dengesini kaybetme ihtimali yüksek olan bir anıt gibi. Resimde dengesini kaybetmeye meyililere el uzatalım diye İncil’den bir ayet saklı: “Yabancılara karşı merhametli ol.”

Sergide hoşuma giden önemli detaylardan biri, resimlerin yerleştirmelerinin, resimlerin temaları ile konuşması. Göçmenlik ile ilgili resimler, yük taşıma araçlarında duruyor. “Bir göçmenin kendine davranış şekli de çok sert olabiliyor. İnsanın kendine yapabileceği en büyük zorbalık, sürekli kendinde farklı olana odaklanmak. Göçmenin oraya ait hissetmesinin önündeki tek engel, göçmenin kendi fikirleri,” diyor sanatçı. O yüzden hep bir yük taşır gibi göçmenler, kendilerine yaptıkları zorbalığın yükünü... Ben de bir göçmen olarak bunu uzun zamandır düşünüyordum. Artık global bir dünyada yaşıyoruz ve dünyanın her yerinde farklı ülkelerden göçmenler var. Kariyer, keşif vs. sebepli bir yerlere göçmüş batılılar, kendilerini “dünya insanı” olarak görüyorlar ve konuya dramatik bir yerden bakmıyorlar. Halbuki Ekşisözlük’ten X’e birçok yerde yorumlarını okuduğum, kendi seçimleriyle yurtdışına taşınmış beyaz yakalı birçok Türk, aynı dizilerimiz gibi bir dram içinde. İyi maaşlar kazanan, gönlünce yiyip içip gezen bu insanlar, kendi yarattıkları “dışlanmışlık” hapishanesinde yaşıyorlar. Birbirleriyle ağlaşarak teselli buluyorlar. Öyle ya da böyle, seçimlerin sonucuna yıkılmadan katlanabilmek önemli. Tut kendini; inşaa et eskilerin üstüne yenilerini.

Mükemmel çalışan bir ruh eczanesi - Resim : 1

TELAFİ

Mağrurca ayakta kalanlardan, serginin “telafi” bölümüne geçiyoruz. Telafi bölümünde ilk bahsetmek istediğim seri, kadınları odağa alan “Telafisi Olmayanlar” serisi. Sanatçı, bu seride toplumda dezavantajlı kadınların hikayelerini, kadınların yüzlerine yine bahsettiğim müze mimarisi gibi mağrur ifadeler yerleştirerek anlatmış. Aynı göçmenler gibi, kadınlar da hayatlarında (isteyerek ya da istemeden) seçimler yapıyorlar. Kötü bir ilişkiyi seçip ona katlanan, özgürlüğü seçip özgürlüğü almak için uğraşırken edindiği yaraları taşıyan, özlem duymanın yaralarını taşıyan kadınlar görüyoruz. Tıpkı göçmenler gibi, kadınlar da yaptıkları seçimlerin bedellerine bir şekilde razı oluyorlar. Teselli ve telafiyi kendi içlerinde buluyorlar ve (bence) bu anlamda sergide resmedilen ve göçmenler bu güçlü yalnızlıkta birleşiyor.

Evhamlar _ Worries , 70 x 75 cm, ... erçeveli ölçü_ 90 x 95 cm
Evhamlar _ Worries , 70 x 75 cm, ... Çerçeveli ölçü_ 90 x 95 cm

Toplumumuzun korku sebebiyle dönüştüğü gerçeklik, sergide farklı resimlerde ele alınıyor. “Yasadışı” resmindeki gibi, güzel gözüken geleneksel bir mozaiğin içine sıkışmış tüm arzularımız, kimliklerimiz, dikkatli bakarsanız belki görebilirsiniz. Siyasal özgürlükten finansal özgürlüğe sürekli bir şeylerin azaldığı, kaybolduğu ülke ortamında, sergide bulunan kayba rağmen hayatta kalma refleksleriyle oyunlar kurma fikri beni çok etkiledi.

“Evhamlar”, “Üç Acayip Kafadar” ve “Kural Tanımaz Sürücü” resimlerinden oluşan bir seri, satranç tahtalarından yaratılmış bir dünyada geçiyor. Bu fantastik dünyada, hep kaybeden taşları hikayelerini izliyoruz.

Kaybeden taşlar, kayıpla baş edemedikleri için alternatif oyunlar kuruyorlar. Biri ayağıyla bir taşı reddediyor, kraliçe tahtını korkudan başkasının eline veriyor. Kaygılar, oyunu ele geçiriyor, artık bütün hamlelerini korkuyla yapıyorsun ama oyuna devam ediyorsun.

Oyunun keyfi, kah reddederek kah kabul ederek hayatta kalma tatsızlığına dönüşüyor. Ülkeden bağımsız, özel hayatımda da yaşadığım çok tanıdık bir his bu. Kaybetmekten korktuğum anda yanlış hamleler yapmaya başladığım, o hamleleri fark ettikçe daha da çok sıkıştığım bir oyun... Sergi, her resmin tek tek özenle bağladığı bir hikaye ile, yaşadığımız toplumsal sıkışıklığı, telafi çabalarımızı çok iyi ifade ediyor diye düşündüm. Diğer yandan oyuna devam da ediyor.

Doğu Özgün, sergi üzerine çalışmaya başlamadan önce bol bol Cicero okumuş. Özellikle Cicero’nun kızı Tullia’yı kaybettiği, politik olarak da hayal kırıklığı yaşadığı bir dönemde yazdığı metinleri okuyan sanatçı, ünlü düşünürün kızının kaybıyla başlayan hayatı boyunca yaşadığı acıyla felsefe sayesinde baş ettiğinden bahsediyor. “Felsefe mükemmel çalışan bir ruh eczanesidir” demiş Cicero. Biz de bu her gün kötü bir haber aldığımız acayip dünya düzeninde, yarattığımız satranç oyununa düşünerek, sorgulayarak, paylaşarak devam ediyoruz.

Doğu Özgün’ün çok yakında göçmenlik hayatına başlayacak olması, ne yalan söyleyeyim, bir göçmen olarak ağzımın suyunu akıtıyor. Benim devam ettiğim bu yola başladığında bakalım sanatçı nasıl hikayeler anlatacak, neler paylaşacağız diye heyecanla yolun ortasında onu bekliyorum. Ekran karşısında Doğu’yu tekrar görüp déjà vu olana dek Ferda Art Platform’da 8 Mart’a kadar devam edecek Apotheke sergisinde gelin buluşalım, yaşadıklarımızı, düşündüklerimizi paylaşalım. Oyuna devam!


Irmak Özer Kimdir?

Sabancı Üniversitesi Toplumsal ve Siyasal Bilimler bölümü mezunu olan Irmak Özer, lisans eğitiminin ardından Atina Üniversitesi'nde Güneydoğu Avrupa Çalışmaları (MA) alanında ve London School of Economics and Political Science'ta Karşılaştırmalı Politika (MSc) alanında iki adet yüksek lisans programını tamamlamıştır. Kültür-sanat alanında uzun zamandır çeşitli mecralara yazılarıyla katkıda bulunan Irmak Özer, hurriyet.com.tr, Art50, Milliyet Sanat, İstanbul Life gibi önemli basılı ve çevrimiçi yayınlarda sergi değerlendirmeleri ve söyleşiler ile katkı sağlamakta ve ilgili platformlarda konuşmalar yapmaktadır. Irmak Özer, kültür-sanat alanında uzmanlaşmak için İstanbul Üniversitesi Kültürel Miras ve Turizm bölümünü (AA) ve Koç Üniversitesi'nde Arkeolojik Varlıkların Korunması ve Kurtarılması sertifika programını tamamlamıştır. Irmak Özer İsviçre'de yaşamakta ve Uluslararası İlişkiler alanında çalışmaktadır.