Muhalefete sesleniş: AKP çaldığında kapıyı açmayın!
AKP heyetleriyle görüşmeyi kabul edip birlikte fotoğraf veren partiler, Erdoğan Anayasasına icazet vermiş gibi iktidar propagandasına malzeme olacak. Peynir gibi sunulan Evren anayasasından kurtulma tuzağına düşüp Erdoğan Anayasasına meşruiyet kazandırma vebaline toslamasın kimse.
Ankara’da TBMM Tören Kapısına birkaç yüz metre uzakta ve yeni yasama yılının başlayacağı günün sabahında bir canlı bomba eylemiyle sarsıldık. Yaralılara şifa dileyerek saldırıdan ve sonrasındaki tedbirlerden etkilenen, yakınlarda olan herkese geçmiş olsun diyorum. Türkiye’ye geçmiş olsun. Ülkenin kalbinin attığı kavşakta gerçekleştirilen terör eyleminin perde arkasını görmeye çalışırken hiçbir zaman alışamayacağım, otomatiğe bağlanmış yayın yasağı ile yine bilgi körlüğüne yuvarlanmak da ayrıca üzücü. Neyse ki Meclis'in açılışı ertelenmedi. Yine de hafta başından itibaren Meclis ziyaretlerinde güvenlik önlemlerinin bir kat daha sıkılaştırılacağını öngörebiliriz.
Bu vesileyle Meclis ziyaretçileri arasındaki cinsiyet ayrımcılığına bir kere daha değinmekte fayda var. Son yazımı bitirirken belirttiğim gibi bu haftadan itibaren sivil toplum örgütleri Meclis'e akın edecek. Kadın ziyaretçilere özel arama ayrımcılığını hatırlatayım. Öncelikle kadınlar çantalarını alabildiğine sadeleştirmeli. Törpüden aynaya kadar benzer eşyalar olmasın çantalarda. Çantalar, ziyaretçiler kadın ve erkekler hepsi aynı şekilde X-Ray cihazından geçiyor. Ancak kadınların çantaları görüntülendiği halde ayrıca tek tek tüm eşyalar çıkarılarak kontrol ediliyor. İlk ayrımcılık burada başlıyor. Dikkat edin lütfen kadınların çantalarının içi görüntülenerek geçtiği halde kadın çantasının içindeki cüzdanlar ayrıca açılıp her bölümü tekrar kontrol ediliyor. Erkekler için bu detay geçerli değil. Onların da cüzdanları var niye aramıyorsunuz sorusuna görevlilerin cevabı çok komik: “Onlar cihazdan geçti.” Yahu, aynı cihazdan biz de geçtik ve çanta içleri görüntülendi, diyorsunuz ama ne fayda görevli aldığı emri yerine getiriyor. Meclis İdare Amirliği bu cinsiyet ayrımcılığı düzenini kurmuş bir kere, umarım eşitlik yönünde evrilmesi mümkün olur. İkinci ayrımcılık ise beden aramasında. Erkekler gibi kadınlar da geçti cihazdan ve erkek ziyaretçiler sonrasında yürüyüp giderken kadınlar önce çantanın didiklenmesini bekliyor, ama bitmiyor. Sıra geldi beden dokunulmazlığının yok sayılmasına. Kadınları bir kabine alıp, üst giysiyi (ceket, pardösü vb.) çıkarttırıp af buyurun kelimenin tam anlamıyla mıncıklamaya başlıyorlar. Bitti zanneden yanılır. Dahası var. “Lütfen atletinizi sıyırır mısınız, göbeğinize dokunmam gerekiyor.” Şaka yapmıyorum, tam olarak yaşadım bunu… 28’inci dönem Meclis başkanlık Divanı'nda ve İdare Amirliği'nde yer alan kadın vekillere özellikle duyurmak için yazıyorum bu cinsiyetçi uygulamayı. Umarın kadınları olağan şüpheli gibi değerlendiren bu ayrımcı yöntemi ortadan kaldırmaları mümkün olur.
Gelelim Erdoğan’ın açılış konuşmasına. Beklendiği gibi Anayasa üzerinde çokça durdu. Ve yine yıllardır her anayasa değişikliğinde tekrar ettiği gibi “darbe anayasası yerine sivil anayasa” çağrısı yaptı. Yapılan onca değişiklik sonrası Anayasa’nın, “yamalı bohça” olduğu söylemiyle meşruiyet arayışını, Demirel’in otuz yıllık benzetmesine dayandırmayı seçmiş. Nasıl bir anayasa yapılması gerektiği konusunda idealize edilmiş cümleler kurarak suret-i haktan görünme çabası da şaşırtmadı elbette. Ve bu ideal anayasa sunumu biliyoruz ki sadece kendi tabanını ve kendi milletvekillerini ikna için kullanılıyor. Yoksa hukuk baş danışmanı Mehmet Uçum ve ekibinin anayasa taslağı hazırladığı bilgisini sağır sultan bile duydu. AKP mensuplarının bile içeriğinden haberdar olmadığı tahmin edilecek bir anayasa taslağı var Beştepe’nin.
Buna rağmen TBMM kürsüsünden yaptığı açış konuşmasının yeni Anayasa’ya ayırdığı bölümünde kurduğu şu cümle çok dikkate değer: Cumhurbaşkanı olarak tüm partileri, tüm milletvekillerini, tüm toplumsal kesimleri yeni anayasa çağrımıza katılmaya davet ediyoruz.” Tam bir tuzak cümlesi. Anti demokratik ve hukuk dışı ortamda demokratik anayasa yapılamayacağını bal gibi biliyor. Es kaza bir anayasa yapmayı başarsa bile tıpkı 12 Eylül Anayasası gibi ilanihaye meşruiyet sorgusuna tabi tutulacağının farkında. Farklı partilerin, pek çok partiden milletvekillerinin ve Meclis dışından toplumsal kesimlerin anayasa önerileri sunması, anayasa yapımı için meşru zemin varmış gibi göstermesine hizmet edecek. Umarım bedava peynire tamah edip, aman Cumhurbaşkanı lütfedip bizi muhatap aldı, davete icabet edelim gafletine düşüp, kapana kısılan olmaz.
Bilindiği üzere Beştepe’nin hazırlığı var, taslağı var son şeklini verip sunacaklar. Gafil davranıp getirilen öneriler olursa kendilerinden başka kimse okumayacak ve otomatik el hareketleriyle komisyonda ret edilecek. Önyargılı bulanlara hatırlatmakta fayda var 27’nci dönemde hiçbir önerge dikkate alınmadı, hiçbir yasa teklifi görüşülmeye bile gerek görülmedi. Son Anayasa girişimi de aynı yöntemle komisyonda oldu bittiye getirilmek istenmiş ve partiler komisyondan çekilmek yolunu tutmuştu. Aynısı olacak diyebiliriz ama bir farkla ki artık Numan Kurtulmuş'un önerisiyle iç tüzük değişir ve Genel Kurul görüşmeleri iptal edilip sadece doğrudan oylamaya geçilirse çok daha fazla katı iktidar politikasıyla Meclis, milletin değil AKP’nin bile değil, Cumhur İttifakı'nın hiç değil salt Beştepe’nin Meclisi olacak. Anayasa dahil bütün taslaklar bir önceki dönemde yapıldığı gibi, Beştepe’de hazırlanıp ara konak olarak ilgili bakanlığa gönderildikten sonra oradan emir eri olarak görülen AKP Grubu eliyle Meclis Başkanlığına sunulacak.
Yaptıkları yapacaklarının teminatı olduğu için bütün topluma ve partilere seslenmekte fayda var. Bu tuzağa düşmeyin. Bu haftadan itibaren Erdoğan’ın çağrısı Mecliste, medyada sürekli tekrarlanacak. Ne kadar çok tekrarlanırsa o kadar inandırıcı olacağı bekleniyor çünkü malum. Ve tüm partilerin kapısı çalınacak. Görüşmeyi asla düşünmemeleri gerekir. Bırakın görüşmeyi, kapı dahi açılmamalı. Bugünden tezi yok tüm muhalefet partileri böyle bir görüşmeyi kabul etmeyeceklerini deklare etmeli. Çünkü AKP heyetleriyle görüşmeyi kabul edip birlikte fotoğraf veren partiler, Erdoğan Anayasasına icazet vermiş gibi iktidar propagandasına malzeme olacak. Peynir gibi sunulan Evren anayasasından kurtulma tuzağına düşüp Erdoğan Anayasasına meşruiyet kazandırma vebaline toslamasın kimse.
Berrin Sönmez Kimdir?
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.
Soyadı eşitliği yerine yeni ayrımcılık katmanı getiremezsiniz 27 Eylül 2024
Narin’i saygıyla uğurlayamadık bari hakkını layıkıyla arayalım 20 Eylül 2024
İktidar teğmenleri tehdit ile özgüven kazanamaz 13 Eylül 2024
İstanbul Sözleşmesi’nden BRICS’e: Eksen meselesi 06 Eylül 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI