YAZARLAR

Muhalefete dersler ve eşitlik mücadelesinde ortaklaşma ihtimali

Kadın karşıtı grupların İstanbul Sözleşmesi aleyhine yürüttüğü karalama kampanyasına işaretle “bilinçli bir çarpıtma olabilir” değerlendirmesine gelinmiş olması kolay iş değil dindar camianın kadınları için.

Ülkedeki muhalefet sorunu İstanbul Sözleşmesi fesih sürecinde de ayan beyan göründü. Muhalefetin eylemi sadece idari yargıya başvurmakla kaldı ki o sorumluluk da partili kadınların sırtına yıkıldı. Sorun da tam bu noktada başlıyor aslında. Meclis'te 150 kadın milletvekili yok ki Anayasa Mahkemesi'ne konuyu taşınsın. Oysa hukuksuz fesih kararının Anayasa'ya aykırılığı gün gibi ortadaydı.

Anayasa, uluslararası sözleşme ve antlaşmaların fesih yetkisini hiçbir kurum ve makama tevdi etmediği için doğan boşluğun Kararname ile doldurulması, normlar hiyerarşisine aykırıydı. Kaynağını Anayasa ve yasadan almayan bir yetki kullanımı, yetki aşımı olarak kanunilik ilkesine de aykırıydı. Fakat Ana Muhalefet Partisi veya bir araya gelecek 150 milletvekili, sorunu Anayasa Mahkemesi'ne taşımak gereğine ikna edilemedi. Meclis'te sandalyesi olan muhalefet partileri, Türkiye İşçi Partisi hariç tutularsa, Danıştay sürecini bile yakından takip etmedi. Gerçi TİP de bu sıralamanın dışında kalma başarısını bünyesindeki feminist avukatlara borçlu.

Çoklu baro yasasında olduğu gibi pek çok muhalif vekilin “nasıl olsa geçer” şeklindeki rehaveti ya da yenilmişlik duygusuyla oylamaya katılmadığı oturumda, o yasanın sadece beş oy farkla kabul edildiğini Gazete Duvar’da Önder Algedik yazmıştı. Çok benzer şekilde yargı bağımsızlığı ve hukuk devleti niteliği, artık varlığından bile söz edemeyeceğimiz kadar ağır hasarlı hale geldiği için olacak AYM devreye sokulmadı. Belki Ali Duran Topuz’un yerinde tespiti ile anti hukuk süreci diyebileceğimiz bu dönemde yargıdan ümit tamamen kesilmiş gibi hareket edildi.

Oysa muhalefetin işi denetim görevini yerine getirmekten asla vazgeçmemek, doğru tespitleri bilerek hukuku ve Meclis'i işletmek için her çareyi denemek olmalıydı. Yenilmişlik duygusu ve işin kolayına kaçarak baştan kabullenme hali, içine sürüklendiğimiz hukuksuzluk sürecinin kolaylaştırıcısı kıldı, muhalefeti. Günümüzde Türkiye muhalefetinin en geniş kesimini oluşturan kadın hareketi İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmediğini her ortamda dile getirdiği gibi siyasi partileri de bünyelerindeki kadınlar aracılığıyla canlı tutmak çabasından vazgeçmedi. Yargı süreci devam ediyor her şey bitmiş değil Türkiye açısından ve muhalefet partileri de bu süreci sonuna kadar götürmekten vazgeçemez. Türkiye’nin geleceğine dair alınan bu karara itaat etme lüksü kimsede yok.

Toplumun çok geniş bir kesiminin İstanbul Sözleşmesi’nden ve eşitlikçi toplum düzeninden yana taraf olduğu ortada. Örneğin hukuksuz fesih kararının Resmi Gazete'de yayınlanmasından sonraki Aşkın Asan’ın kısa mesajı bile görmek, bilmek, anlamak isteyen için yeterli. İstanbul Sözleşmesi bağımsız denetçiler grubu (GRAVİO) Türkiye temsilciliğini son üç yıldır üstlenmiş olan Aşkın Asan 21 Mart tarihli Twitter mesajında İstanbul Sözleşmesi’nin önemine değiniyor. Kadının insan hakları için mücadeleye devam azmini dile getiriyor: “İstanbul Sözleşmesi tüm dünyada kadınlara yönelik şiddetle mücadelede önemli bir metin olarak kabul edilmektedir. Anlaşılan odur ki artık daha çok çalışmalıyız. Kadının insan hakları için, hak, adalet ve hukuk için çalışmaya devam..."

Eşitlik kavramı kullanılmasa bile kadın erkek eşitliğini benimseyen sözlerle mücadeleye devam etme kararlığı, iktidar partisinde yer alan kadınların pek çoğunun söyleminde mevcut. Cumhurbaşkanı kararına karşı açık bir itirazı, anlaşılır nedenlerle yükselt(e)meseler bile kadın hakları savunusuna devam edecek olanların varlığını bilmek muhalefet partilerini harekete geçirmeli. Söylemle yetinmek hatta oylarını kazanacaklarını umarak iktidarın hata yapmasını tıpkı İstanbul Sözleşmesi için Anayasa Mahkemesi'ne başvurmak yerine ellerini ovuşturarak kenardan izlemekle yetinmeyip gerçekten harekete geçmeleri gerekir. Sahici olmalılar ki güven duyulsun. Siyasi rant için pozisyon alma çıkarcılığıyla değil salt doğru olduğu için ilkeli duruşla politika üretmeli siyasi partiler.

Bu ülkenin bu çabaya değeceğini Ayla Kerimoğlu’nun 30 Mart tarihli yazısından kısa bir alıntıyla görmek mümkün. “Sözleşmenin hazırlık aşamasından sonuna kadar içinde bulunan, şimdilerde Türkiye’nin Grevio temsilcisi olan Prof. Dr. Aşkın Asan endişeleri giderecek açıklamalarda bulunmuş, sözleşmenin amacının şiddetle sınırlı olduğunu, başka hiçbir amaca hizmet edemeyeceğini, Avrupa Konseyi Sekreteri’nin yaptığı açıklamayı da delil göstererek izah etmiştir. Bu ve benzeri açıklamalara rağmen sözleşmeye yapılan itirazlar sükûn bulmadığı gibi artarak devam etmiştir… Sözleşme metninin lafzı ve yetkili ağızlardan yapılan bu açıklamalar ışığında konuya yaklaştığımızda topluma pompalanan korkunun önyargılar, yanlış anlamalar ya da fazladan yapılan yorumlardan kaynaklandığı, eğer bunlardan biri değilse bilinçli bir çarpıtma faaliyeti olduğu düşünülebilir.” 

Bu sözler kritik bir aşamaya gelindiğini işaret etmekte. Kadın karşıtı grupların İstanbul Sözleşmesi aleyhine yürüttüğü karalama kampanyasına işaretle “bilinçli bir çarpıtma olabilir” değerlendirmesine gelinmiş olması kolay iş değil dindar camianın kadınları için. Bu kritik eşiğin görülmesi fark edilesi için bir de Meclis Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Komisyonu'na yapılan sunumdan örnek vermek isterim. Vakfı adına sunuma başlarken ‘Ben AK Partiliyim' diyerek kendisini tanıtmak ihtiyacı duyan Av. Serpil Balat, Anadolu’dan Yeryüzüne Kadın Sivil Toplum Kuruluşları Vakfı (AYSİT) temsilcisi olarak davet edildiği komisyonda iktidarın kadın politikalarına karşı çok net eleştirel yaklaşım ortaya koydu: “Toplumsal cinsiyet kavramını cinsiyetsizlik teorisine; LGBT bireylerin şiddetten korunma hakkını LGBT bireylerin evlenme hakkına nasıl dönüştürdüklerini hayretle izledik. 'Ailenin kutsallığı'yla söze başladılar 'Güçlü kadın aileyi yıkıyor' diyerek sözlerini bitirdiler. Hiç ilgisi olmamasına rağmen evden uzaklaştırma, süresiz nafaka, erken evliliği bile bu sözleşme çerçevesinde tartıştılar. Hatta absürt bir şekilde ensest ilişkiyi meşrulaştırdığını bile savundular. İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkan bu grup, haklı bir özgüven kazanmış olacaklar ki hedeflerine 6284 sayılı Yasa’yı, Medeni Kanun’u, Türk Ceza Kanunu’nu ve CEDAW Sözleşmesi’ni koyarak mezkûr yasaların iptali için çalışmalarına başlamışlar”

Alıntıladığı görüşler Türkiye kadın hareketinin farklı köşelerde de olsa çok benzer ifadelerle, çok yakın görüşlere sahip olduğunu göstermek için yeterli. Hele bir de konuşmasının bir başka bölümünde dile getirdiği ‘saldırganlık öğrenilen bir davranıştır’ tespiti ile ‘şiddet politiktir’ tespiti arasındaki makasın darlığı dikkate alınırsa, farklı köşelerden mücadele eden kadın hareketlerinin hiç de zannedildiği kadar farklı olmadığı görülür. Bu, ortaklaşmanın, ortak ses yükseltme ihtimalinin de yakınlığı demek bence. Ve buradan iktidarıyla muhalefetiyle siyasi partilerin çıkaracağı çok ders olmalı. Tabi kadın karşıtı kadın şampiyonluğunu Sema Maraşlı’ya bırakmak istemeyen Hilal Kaplan’ın aile sözleşmesi nev’inden iddialarının iktidar partisi içinde etkili olma ihtimalini de dikkate alarak…


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.