YAZARLAR

Motosiklet ve günlük… Blog ve film

Walter Salles iyi ki Ernosto (Che) Guevera ve Alberto Granado’nun günlüğünü keşfetmiş ve Motosiklet Günlüğü’nü…hatırlarsınız Nora Ephron da Julie Powell’ın aşçılığını yazdığı günlüğü yani bloğundan etkilenerek “Julie & Julia” filmini çekmişti.

“Motosiklet günlüğü”nde her ikisi de var. Yolculuğun aracı “motosiklet” ve yol boyunca tutulan “günlük”.

Walter Salles imzalı, genç tıp öğrencisi Ernesto (Che) Guevara ve arkadaşı biyokimyacı Alberto Granado’nun gerçekleştirdiği Latin Amerika yolculuğunun filmi Motosiklet Günlüğünü (Diarios de motocicleta) yıllar önce izlediğimde doğal olarak alkışlarım bu iki kahramana, ama birazda hem yolculuğun-hem filmin üçüncü kahramanı, külüstürlüğüne karşın motosiklet La Poderosa’ya (adı Güçlü) olmuştu.

Hayır, içeriği ve akıcılığı ile filmin kaynağı, ‘dostlukların günlüğü’nü unutmadım. Film, gelecekte Ernesto’yu “Che” yapacak değişim ve dönüşümün ilk basamaklarını -araştırmacı yazar Joseph Campbell’ın Kahramanın Sonsuz Yolculuğu’nda sıraladığı gibi- nasıl aştığını izletiyordu.

Motosiklet Günlüğü_Diarios de motocicleta

Ernesto’nun babası sanki Campbell‘ın kahramanın yolculuğu aşamalarını bilmektedir, “eşiği geçip zorlu sınavlardan kolayca geçebilmesinde” belki de gereksinimi olur düşüncesiyle Smith Wesson bir tabancayı Ernesto’nun yanına almasını isteyecektir. Ama Ernesto yanında bir şeyi daha eksik etmeyecektir, tutkusunu babasından devraldığı ve yaşam boyu yanından ayırmayacağı fotoğraf makinasını. Bolivya’da son kez çektiği ve tab etmeden öldürüldüğü -39 yaşındaydı- birkaç makara film geride kalmıştı…

Önce motosiklet ve sonra da otostop yardımıyla yapılan bu keşif yolculuğu Buenos Aires’den Patagonya, Şili, sonra Machu Picchu’ya, San Pablo’daki cüzzamlılar yurduna dek uzanacaktır. Venezuela’yı selamladıklarında 12425 km gitmişlerdir. Ernesto’nun yıllar sonra karşılaşacağı, Küba'da Santiago Tıp Okulunun kurucusu olacak yol arkadaşı Alberto orada kalacak, Ernesto ise Miami’ye gidip bir süre sıradan işlerde çalıştıktan sonra Buenos Aires’e dönecek, 1953 Nisan'ında tıp doktoru diplomasını alacaktır.

Che Guevara'nın yaşamının ayrılmaz bir parçası da fotoğraf makinasıydı.

Motosiklet Günlüğü, yol filmlerinin temel anlatı formları göz önüne alınırsa, Dennis Hopper’in çektiği ve başlangıcı gösterilebilecek Easy Rider (1969) filmine yakınlaştırılabilir.  Orada Amerika’nın bir ucundan bir ucuna yolculuk yapan motosikletli iki arkadaş, “hippi” Wyatt ve Billy vardır. 1960’lı yılların varoluşçu, popüler ve hippi kültürü çevresinde özgürlük, ırkçılık, ayrımcılık, cehalet ve baskıya göndermeler yapar, çirkin Amerika’yı gösterir. Kırsal kesimin muhafazakarları ‘ayrıksılığı/bu özgür yolcuları’ affetmez, önce Billy’ye ateş ederler, yaralanan arkadaşının üzerine Amerikan bayraklı montunu seren ve yardım getirmek için aceleyle motosikletine binen Wyatt’ı da öldürürler.

Kültleşmiş yol filmi Easy Rider ve oyuncuları Dennis Hopper, Peter Fonda ve Jack Nicholson (1969)

Motosiklet Günlüğü’nde iki arkadaş geniş bir kültür, yoksulluk ve acı haritasında sadece zorlu geçen bir serüveni yaşamayacak, Ernesto’da açık belirginleşen bir erginlenme/aydınlanma yolculuğunu da başaracaklardır.

Alberto Granado: “- Ernesto bak, yolda geçirdiğimiz onca zaman boyunca uzun uzun ve ısrarla düşünmem gereken bir şey oldu…”

Ernesto Guevera: “- Çok fazla haksızlık var…”

Walter Salles, izleyicinin Ernesto’nun karşılaştığı gerçeklerle çoğalacak tarihsel olandan (İnka uygarlığı) çarpık kentleşmeye, sınıfsal sorunlar, adaletsizlik, eşitsizlik, hastalık-sağlıksızlık nedenleri üzerine düşünmesini sağlayacak Brechtiyen, yalın bir anlatımı seçmiştir. Ernesto yolculuğun sonunda, yaşadıklarının şokuyla kendine soracaktır: “Çıkardığımız sonuçlar fazla mı katıydı?” Bu sorunun yanıtını vermek için Steven Soderbergh tarafından çekilen, Che filmini de (iki bölüm, 2008) görmek gerekir…

Walter Salles iyi ki Ernesto (Che) Guevera ve Alberto Granado’nun günlüğünü keşfetmiş ve Motosiklet Günlüğü’nü çekmiş… Hatırlarsınız Nora Ephron da Julie Powell’ın aşçılığını yazdığı günlüğü yani bloğundan etkilenerek “Julie & Julia” filmini çekmişti. Nora, “Julie & Julia” filminin senaryosu için, Julie Powell’ın Amerikalıların yemek yapma biçiminde devrim yapan Julia Child’ın Fransız Yemek Pişirme Sanatında Ustalaşmak (1961) kitabındaki 524 yemek tarifinin tamamını 365 günde pişireceğini okuruna ilan ettiği bloğundan yararlanmıştı.

Julie Powell bloğunda 1 yıl boyunca Julia Child'ın Fransız Yemek Pişirme Sanatında Ustalaşmak kitabındaki 524 tarifi gerçekleştirerek yazdı

Julia Child’ın diplomat eşi Amerika’nın yeni emperyalizm projesi Marshall Planının Avrupa’da yolunu açma göreviyle Paris’e atanmıştır. Julia Child “kocasıyla güzel yemekler yemek ve güzel yemeğe karşı geç gelen ama derin bir aşk duyduğu” ya da Paris’te ne yapacağını bilemediği için yemek pişirmeyi öğrenmek isteyecektir. Kadın başvurusu alışıldık olmasa da La Cuisiniere Cordon Bleu aşçılık-pastacılık okuluna kendini kabul ettirir, ünlü şef Max Bugnard'tan dersler alır… Başlangıçta Hollandaise ve Béarnaise sos arasındaki farkı bilmese de aşçılık programını tamamlayan Child, 785 sayfayı bulan, iki Fransız kadın Simone “Simca” Beck ve Louisette Bertholle yardımıyla Fransız Yemek Pişirme Sanatında Ustalaşmak kitabını yazacaktır. Televizyon programları yanı sıra Time dergisine kapak olması, Légion d’honneur nişanı (2000 yılı), ABD Başkanlık Özgürlük Madalyası, ABD Ulusal Tarih Müzesi'nce korunmaya alınan mutfağı… yaşamının öne çıkan fragmanları olacaktır.

Julia Child- Fransız yemek pişirme sanatını kitap ve televizyon programları ile Amerika'ya tanıttı

Julie Powell 11 Eylül saldırısının yıkıcı sonuçlarını onarmaya çalışan bir sosyal hizmet kurumunda call-center çalışanıydı…Yaşamları zenginlik ve iş başarısına açılmış okul arkadaşlarından Annabelle kendinin de yer aldığı kuşakla ilgili yazmak için Julie’yi söyleşiye ikna eder. Ama duyurusu büyük boy afişlere taşınan derginin kapağında, Julie’nin fotoğrafı yanında “Kayıp Bir Kuşağın Portresi” başlığı okunmaktadır. Julie başlık ve yazının içeriği ile kendini aşağılanmış hissedecektir. Oysa başlangıçta umut verici yazarlık adımları atmıştır, sonuç alamayınca şimdi yaptığı sevimsiz işi kabul etmiştir. Annabelle’ye öfkesini dindirmek için eşi evde yaptığı başarılı yemekleri hatırlatarak bir öneride bulunur:

“ (Eşi) -Blog yazmayı denesene. Julie blogun ne olduğunu biliyorsun değil mi?

“-Ben Julia Child ya da Mario Batali gerçek bir aşçı değilim.”

“ (Eşi) -Julia Child anasının karnında öğrenmedi ya...”

“-Gerçekten yemek pişirmeyi isteseydim bunu Julia Child’ın kitabıyla yapardım.”

Annesinin mutfak demirbaşlarından Julia Child’ın kitabı bir süredir ondadır… Her akşam yemek pişirip her sabah The Julie&Julia Project adını verdiği bloğunda yazmaya başlar: “Zavallı ya da beceriksiz görünmeme yol açacak yahut başıma bir iş getirecek bir şey yazmaktan korkmuyordum. Ama kibirli de görünmek istemiyordum.”*  Örneğin Oeufs en gelée/Et jölesinde yumurta için jöle hazırlarken yayılan kötü koku onu mutfaktan kaçırmış, yirmi dört saat boyunca canı bir şey pişirmek istememiştir. Ona göre  Foies de Volailles en Aspic et jölesinde yumurta yapmaktan daha kolay gelir ona, jöleleştirilen tavuk ciğeridir, ciğer önce tereyağında arpacık soğanıyla birlikte sote edilir. Ardından konyakta kaynatılır ve soğumaya bırakılır. Ciğer parçaları soğuduğunda jöle içinde kalır, üzerine bir dilim domalan mantarı yerleştirilir ve katılaşana kadar soğumaya bırakılır.

 Julia Child'ı Meryl Streep, Julie Powell'ı ise Amy Adams canlandırıyordu.

268.ci tarif midyelere geldiğinde dört bölüm geride kalmıştır: Çorbalar, yumurtalar, kümes hayvanları ve balık. Midyeleri köri, kekik, rezene ve sarımsakla çeşnilendirilmiş vermutta haşladıktan sonra kabuklarından çıkarır ve tavada ısıttığı tereyağı içine atar, alt üst kısa sürede ve yüksek ateşte pişirir. Başı sıkıştığında sorar, “Julia olsa ne yapardı?” “Evet o bunu yapmazdı …” Kaldı ki okurlarından uyarılar vardır:

Julie? Orada mısın? Vazgeçmeyeceksin, değil mi? Buraya kadar gelmişken bırakamazsın. Eğer şimdi bırakırsan dünyamızın içine düşeceği kara boşluğu düşün.”

Julie de diğer gönderilen mesajlara da bakarak “Bu ne sevgi! Bilmiyorum-şu internet garip bir şey.” yorumunu yapacaktır. Tarifleri bitirdiğinde -bitmemiş gibi gelir ona- “Ancak tereyağsız bir şey pişirdiğinde bittiğini anlarsın.” diyecektir… "Işıklar içinde uyusun” Anthony Bourdain de Mutfak Sırları kitabında doğrular bunu:

“Profesyonellerin mutfaklarında, tavadaki ilk ve son şey genellikle tereyağdır. O tatlı kahverengiyi bulmak, karamela kıvamını yakalamak için tereyağ ve bitkisel yağ karışımında soteleriz et ve sebzelerimizi. Neredeyse bütün soslarımızın hazırlanmasında son aşama tereyağ eklemektir (buna monter au beurre deriz).”**

Ve Julia’nın Fransız Yemek Pişirme Sanatında Ustalaşmak kitabı üzerinden, kendi sözleriyle “Julia sayesinde” inşa ettiği kimlik onu farklı bir yere taşır ve belki toplumsal kültürün bir parçası “yitirilmiş sofra kültürü”nün üzerindeki örtüyü de kaldırarak -fast food beslenmeye karşı- önemli bir görev de yapmış olur (her ne denli Julia Child onu “sıkıcı” bulsa da).

De Kas, park içinde Michelin yıldızlı bir şef tarafından açılan sera restoran (Amsterdam)

Yemekle ilgili bloglar bir yana, ülkemizde En İyiler Hangisi? diye sorduğumda ilklerde çocukların yaşına uygun kitap öneren, ama kitap ile sınırlı olmayan çocuklara yönelik bir blog çıktı karşıma ve çok sevindim doğrusu. Blog yazarı Ben Aslında Tatlıyım (Defne Yığcı) adlı, çocuk kitabı değil ama çocukları yakından ilgilendiren doğal- şekersiz beslenme üzerine yazılan bir kitabı da tanıtmıştı. Defne Yığcı’nın yazma amacı lenfoma teşhisi konulan ama tatlı ve paketli gıdalardan vazgeçemeyen bir yakın arkadaşına “şekersiz” de lezzetli tatlılar olabileceğini göstermekmiş…Bu duyarlı genç yazar tarifleri deneyerek, fotoğraflayarak kendi çabasıyla kitabı ortaya koymuş.

Bir başka En İyilerden birinin tanınmış yazarı Nilay Örnek’ten de "Amsterdam'ın en sıradaşı restoranları" listelerinin vazgeçilmezi, De Kas adlı sera-restoran deneyimini okudum… Sonunda dayanamadım bu yılın en iyi yemek blogları arasında başı çekenler kim diye de baktım…İçlerinden biri amacının yemek reçeteleri vermek değil yemek yapmayı öğretmek olduğunu, fotoğraflanması ve yazıya dökülmesi tutkusuyla her gün güncellendiğini söylüyordu.

Can sıkıcı politik hayatı bir an için bir kenara koyarsanız -gerçi her şey gibi bu söylediğim söz bile politik- sinemada ve bloglarda hayat var.

“Motosiklete ne oldu?” diyeceksiniz, Che Guevara'nın hayattaki oğlu Ernesto Guevara’nın Küba’daki halen devam eden motosikletli tur organizasyonuna katılmayı düşünüyorum. “Eğer, motosiklet kullanmayı öğrenebilirsem.”

——————————————

Boeuf Bourguignon

Julie Powell bir yıllık yemek pişirme projesiyle aşçılık dünyasına girerken yapmayı planladığı 524 tarifinin 95.cisi Boeuf Bourguignon’du… Julia Child’a göre “basit, doyurucu bir köylü yemeği” olan  Bœuf Bourguignon tarifini Child’lı pişirme videosu ekleyerek veriyorum. (Arzu edilirse malzemelere havuç, kereviz sapı eklenebilir.)

1 kg dana eti (iri doğranmış)

4 adet soğan ya da 200 gr arpacık soğan (iri doğranmış)

2 diş sarımsak

150 gr mantar (iri doğranmış)

2 yemek kaşığı un

1 yemek kaşığı domates salçası

1 litre et suyu

2 dal kekik

Tuz

2 adet defne yaprağı

150 ml zeytinyağı

150 gr tereyağı

1 tatlı kaşığı kırmızı tatlı toz biber

1 bardak kırmızı şarap

Tavanın içerisine zeytinyağın yarısını koyun, ısındığında etleri kızartın. Etleri çıkarıp pişirme tenceresine (demir döküm vb.) alın. Tavada şarapla sos yapın (deglaze). Tencereye etleri, bir yemek kaşığı tereyağı, şarap, et suyu, salça, kekik, defne yaprağı, biber, tuzu, ekleyin, kapağını kapatıp, dört saat kadar 180 derece fırında bırakın.

Tavada zeytinyağı ve tereyağ karışımında, önce soğanları kavurun, bir kaba ayırın, aynı işlemi mantarlar için yapın. Küçük bir kapta un ve tereyağını karıştırıp hazırlayın, fırından çıkarttığınız tenceredeki suyu süzün. Bu su ile hazırladığınız tereyağlı unu çırpma teliyle karıştırın, ardından tencereye tüm malzemeleri eksiksiz ekleyin. Üç dört dakika birlikte pişirin. Julia Child yanında maydanozlu haşlanmış patates, marul salatası, Fransız baget ekmek ve şarap ile servis yapılmasını tavsiye ediyordu…

* Julie Powell (2005), Julie & Julia, Çevirmen: Özgü Çelik, İstanbul: Pegasus Yayınları

** Anthony Bourdain (2002), Mutfak Sırları, Çevirmen: Dost Körpe, Yayınevi: Oğlak Yayıncılık


Oğuz Makal Kimdir?

Sinema alanında ilk doktora yapan öğretim üyesi. 1997 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde profesör oldu. Yemek ile sinema arasındaki ilişki yeni ilgi odağı, bu alanın filmlerini ve toplumsal-kültürel tanıklıklarını kitaplaştırmak için araştırmaya devam ediyor. Sinema Tarihi, Film Kuramı, Türk Sineması, Sinema ve Diğer Sanatlar, Sinema ve Tarihi İlişkisi gibi dersler veren, tezler yöneten Makal, Uluslararası İzmir Film Festivalini kurdu, 2001 yılına dek on bir yıl yönetti… Kısa, uzun, belgesel filmler yaptı, son yıllardaki birkaç belgeseli: El Cezeri, Eğitmenler, İstanbul’da Bir Gizli Bahçe-Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi, Uzak ve Yakın, Suriye Mutfağı İstanbul’da, Merdiveni Arayan Adam. Bazı kitapları ise: Sinemada Yedinci Adam, 1895-1950/İzmir Sinemaları Tarihi, Fransız Sineması, Beyazperde ve Sahnede Nazım Hikmet, Sinemada Tarihin Görüntüsü, Yönetmenleri ve Filmleriyle Gülmenin Sineması.